19 Temmuz 2009 Pazar

Müslüman’ca Yaşayabileceğimiz Bir Ülke

Veysi ERKEN

Bir ülke düşünün.

Rivayete göre halkının yüzde doksan dokuz nokta doksan dokuzu Müslüman.

Ve o ülkede yaşayanların özlemi Müslüman’ca yaşayabileceği bir ülke.

Bu işte bir garabet var dersiniz değil mi?

Evet, maalesef bu acı gerçeği her gün ülkemizde yaşıyoruz.

Tıpkı İmam Hatip mezunu genç bir kızımızın yüzümüze haykırdığı gerçek.

Evet, Müslüman’ca yaşayabileceğimiz bir ülke özlemi kendini Müslüman olarak hisseden her birey de var.

Ülkemiz kuşatılmış.

Zihinleri ve düşünceleri yabancı olanlarca işgal edilmiş vaziyetteyiz.

Kuşatanlar bir avuç oligarşik tapınakçı çete.

Dinleri ve kültürleri halka yabancıdır.

Sesleri fazla çıkmakta.

Ve iktidarda olduğunu zannedenlere rağmen zulümlerini devam etmektedir.

Şerifeler ve ümmühaniler her gün duygusal kırılmayı yaşıyor ve müslümanca yaşayacakları ülkeyi özlüyor ülkemde.

Bir avuç yabancı yaşatıyor bu zulmü.

Çete bu gerçeklerin dillendirilmesini istemiyor.

İşte oligarşik çeteyi rahatsız eden gerçek.

Başörtülülerin meselesi özgürce ve müslümanca yaşayabilecekleri bir ülke.

Öyle bir ülke ki, okulunda, fabrikasında ve sokağında rahatça İslam’ın yaşandığı bir alan.

Süheyla Kıvrak, kıvrak zekâsıyla bu gerçeği haykırdı. İşte o feryad.

“Türkiye 22'incisi olan Süheyla Kıvrak ise mutluluğunu Vakit ile paylaştı. Liselere Giriş Sınavı'nda (LGS) Konya'da kazanamayacağı Anadolu Lisesi olmamasına rağmen Selçuklu Anadolu imam Hatip Lisesi'ni tercih ettiğini belirten Süheyla Kıvrak, "Bu tercihimde en önemli faktör, imam Hatip Lisesinin inandığım değerlere sahip çıkması, benimsemesi ve kıyafet yönüyle rahat okuma imkânı sunmasıydı" dedi. Kıvrak, katsayı adaletsizliğine de dikkat çekerek, "Halen uygulanmakta olan katsayı adaletsizliği yüzünden; toplumdaki çözülme ve bozulmanın derinine inip tamir edebilmek için hedeflediğim bölümleri özgürce seçememek, geleceğimi dolayısıyla ülkemin geleceğini etkileyecek olan bu karar aşamasında olmak bizim için çok acı ve incitici bir durumdur. Bu sorunun en kısa zamanda çözülmesini ümit ediyor ve yetkililerin bu konuda atmaya çalıştıkları adımlarda kararlı olmalarını bekliyorum" dedi.

"MÜSLÜMANCA YASAYABİLECEĞİM BİR ÜLKE ÖZLEMİ İÇİNDEYİM"

İdeali olan bölümde herhangi bir üniversiteye girecek olsa bile; tercih ettiği kıyafet nedeniyle üniversiteye kabul edilmeyeceğini bildiğini belirten Kıvrak "Okuyabilmiş olsam görev yapma konusunda yine aynı sorunla karşılaşacağım. Müslüman’ca, rahatça yaşayabileceğim bir ülke özlemi içindeyim! Artık pansuman nitelikli çözümler üretmek yerine insan hak ve özgürlüklerinin uygulandığı, özgür ve adaletli bir ülkede yaşamak ve gasp edilen haklarımın iadesini istiyorum" şeklinde konuştu.

Süheyla Kıvrak sözlerini şöyle sürdürdü: Kendi ülkemde, ülkem ve milletim için hizmet etmeye bu kadar istekliyken her yönüyle önümüze set çekilmesi, çok yönlü insan yetiştiren İmam Hatiplerin tek yöne kanalize edilmesi, tek tipleştirilmesi bu ülkeye yapılabilecek en büyük ihanettir, imam Hatip Liseleri bilgili, görgülü, milli-manevi değerlerine sahip çıkan, toplumsal çökmenin sancısını derinden hisseden ve çözüm yolları araştıran olgun, çalışkan ve nitelikli gençler yetiştirmektedir.

Milli Eğitim Bakanımızdan, Başbakanımıza, Cumhurbaşkanımıza varıncaya kadar tüm yetkililerin bir an önce harekete geçmesini duyarlı her vatandaş gibi ben de önemle rica ediyorum. Zira gelecek; neslini eğitip kaliteli hale getirenlerin olacaktır, İmam Hatip neslinden bu ülkeye zarar gelmeyeceği herkes tarafından bilinmeli ve bu nesle sahip çıkılmalıdır!”

Ellerin duaya durduğu bu günde siz yetkililer bu feryadı duyuyor musunuz, yoksa uyuyor musunuz?

Selam ve Sabırla…………………

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Üslubu Beyan

Veysi Erken

Alperen Gençlik, şarabını al çağrısını tel’in edince Bremen mızıkacıları hemen devreye girmiş.

Hayâsızca ve gerçeklere aykırı beyanlar, müsveddeler zihinleri işgal etmeye başlamış.

Hayâsızca sarf edilen beyanlara karşı atalarımız “üslubu beyan aynıyla insan” demişlerdir. Gerçekten gençleri kınadığını söyleyenlerin ifadelerini okuyunca seviyelerini daha iyi anlıyoruz.

Esasında toplum duyarsızlaştırılmış vaziyette. Mukaddesatı her gün ayaklar altına alınırken tepkiler yok.

His yok, heyecan yok.

Tabii ki, bunun pek çok yönü ve sebebi var.

Düşününüz ki, muktedir olduklarını zannedenlerin hanımları örtüleriyle kamuya yani hepimize ait alanlara sokulmuyor.

Ve onlar koltuklarında oturmaya devam ediyor.

Yıllardır sürdürülen İslami hayatı tahripte mesafe kat edilmiş ve toplum duyarsızlaştırılmıştır.

Bu nedenledir ki, gençlerin en ufak bir hassasiyeti azgın azınlığın feveranına ve höykürmesine sebep olmaktadır.

Ne ala memleket.

Bir tarafta Anayasanızda gençliğin alkol ve uyuşturucu gibi zararlı maddelerden korunmasına yönelik maddelere yer vereceksiniz, öbür taraftan “şarabınla konsere gel” mealindeki ifadeleri teşvik edeceksiniz ve protesto hakkını kullananları kınayacaksınız.

İşte böyle perhize böyle lahana turşusu olur.

Artık uyanma zamanıdır.

Bu millet var olmak istiyorsa kendini tahrip eden kesimleri ve azınlıkları faş edip yalnızlığa mahkûm etmelidir.

Her gün mukaddesatını tahrip eden medyayı destekleyenlerin yakınmaya hakkı olamaz.

Gençlerin protestosunu farklı mecralara çekmek isteyenler amacına ulaşamayacaktır.

Alp-erenlik iddiasında olanlar asla tuzağa düşmemelidir. Yönetimde yer alanlar uyanık olmak ve tabanı uyarmakla mükelleftirler.

“Alperenler şuna inanırlar.

“Eller kılıç değil kalem tutmalı”

Bu şuurla yerli görünümlü piyonları ve şürekâsını ademe terk etmelidirler.

Ademe mahkûmiyetin en güzel yollarından biri onları topyekûn terk etmektir.

Basın ve yayın araçlarını almamak, organizasyonlarında yer almamaktır.

İşte size yol ve yöntem.

Merhum alperen Muhsin Yazıcıoğlu’nun ruhunu muazzep etmeyiniz.

Çetecilerin oyununu bozunuz. Marufu iyi ve güzel yöntemlerle tebliğ ediniz.

Gün olur belki de iki ayaklı iblislerin ipliği pazara çıkar.

Selam ve Sabırla

7 Temmuz 2009 Salı

Köpeklerin İnsanlık Güneşine Doğru Havlaması

Veysi ERKEN

Madımak katliamını protesto ettiğini düşünen kalabalıktan tepki bekledim. Sivas’ta alperenlere sığınıp kurtulanlardan tepki bekledim.

Olmadı.

Ölüm sessizliğine büründüler.

Alçakça pankarta sessiz kaldılar.

Bu ayıp onlara yeter.

Sıvas’ı, Başbağlar’ı, Çorum’u, Maraş’ı yakan eller, kardeş kanını akıtan maşalar hep aynı zihniyetin veletleri.

Zeki Haral veletlere gereken tepkiyi vermiştir. Sahneye konulmak istenilen senaryoyu bir kere daha faş etmiştir. Sahibinin sesi köpekleri paçavraya çevirmiştir.

O açıklamadan birkaç cümle:

"Gülerek yaktın, donarak öldün' yazılı pankartı da taşıyarak aslında o gün olayları çıkaran zihniyetle bu gün bu pankart tahrikkarlığını yapanların birbirinden hiç de farklı olmadıklarını ortaya koymuşlardır

"2 Temmuz olayları karşısında merhum Genel Başkanımız Muhsin Yazıcıoğlu'nun asil tutumu, olaylarda partimizin o tarihteki il binamızın arka tarafından 33 kişinin canının kurtarılması yönündeki gayret ve direktifleri açıkça biliniyor olmasına rağmen şerefsizce taşıdığınız bu pankartın iğrençliği karşısında bütün bir Sivas olarak nefret ve şiddetle kınanacağınızı bildiğiniz halde tahriklerinizi yine sürdürmeye devam ediyorsanız biliniz ki köpeklerin insanlık güneşine doğru havlaması asla o güneşe ve ondan aydınlananlara tesir etmeyecektir. Yeter artık çekin kirli ellerinizi bu şehrin üzerinden. Yeter artık hain emellerinize Sivas'ımızı alet etmekten vazgeçin. Susuyorsak, sabrediyorsak, tahammül ediyorsak bu acizliğimizden değil alicenaplığımızdandır. Hak ettiğiniz sıfatları göz önüne aldığımızda sizi kesinlikle dikkate almamamız gerekse de Sivas üzerinde oynanan oyunları çığırından çıkartacak boyutlara getirme gayretlerine de müsaade etmeyeceğimiz bilinmelidir. Alevisi, sünnisiyle hiçbir ayrım ve farklılık duymadan bütün kutsal değerlerimizle, vatanımız, bayrağımız, Kuran'ımız, cumhuriyetimiz ve demokrasimiz için el ele, gönül gönüle bir sevgi yumağı oluşturduğumuzu, Peygamber Efendimiz, Hz. Ali'miz, Mustafa Kemal'imiz, Aşık Veysel'imiz ortak paydalarımızla bir ve beraber olarak ebediyen dostluğumuz ve kardeşliğimizin temel unsurları olduğunun da bilinci ve inancı içinde her türlü provokasyonlara karşı bir ve beraber duracağımızı da bir kere daha dosta düşmana karşı yeniden ilan ediyoruz."

Evet aziz dostum

Sahibinin sesi olanları hepimiz lanetliyoruz.

Sultan şehirliler oyunu bozdular.

Bizi yaralayan namuslu olduklarını düşündüklerimizin sessizliğidir. Alperenlere sığınanların duyarsızlığıdır. Aydın zannedilenlerin korkaklığı ve tilkiliğidir.

Bugünler geçecek.

Buna inanıyoruz.

Artık tapınakçı Siyonist maşalara ve medyasına rağmen uyanış vardır.

Hakikat güneşi balçıkla sıvanamayacak kadar ışıldamıştır.

Selam sizlere. Selam hak ve hakikatin peşinde olanlara.

Selam Allah’ın yolunda olup hududunda kalanlara.

Selam İlayı Kelimetullah doğrultusundaki nizamı alem alperenlerine.

Selam ve Sabırla………………

4 Temmuz 2009 Cumartesi

“Usve”sini Kaybeden “İdol”üne Tapıyor

Veysi ERKEN

Her yerde şuursuz haykırışlar ve bağırışlar. Falan benim “idol”üm. Falan benim her şeyim. Feşmekana tapıyorum.

İlk ifadeler şuursuzluğun, son ifade gerçeğin belirtisidir. Gençlik ya heva ve hevesine veya sanatçı denilen bir fahişeye tapıyor. Bilerek veya bilmeyerek.

Bir kısmı bilmeden, bir kısmı bilerek Sodomlaşıp Gomorlaşıyor.

Herkesin bildiği gibi sözlük ve terim anlamlarıyla “İdol” put, sanem, mabut anlamındadır. Bu sefih kelimeyi dilimize kim soktu. Gençliğin önüne “fahişe”leri ve “piç”leri kim “idol” olarak koydu. Piçleri “idol”leştirmek için milyarlarca doları kimler ve niçin harcıyor. Bu imkânları nereden buluyorlar. Mülevves medyayı kimler destekliyor, medya şeytanlarını kimler besliyor.

Böyle mi gençlik yetiştireceğiz. Hani İstanbul’u fethedecek yaştaki gençler. Tarihe mi gömüldü bu nesil?

Nereye sürükleniyoruz. Akıbetimiz ne olacak?

Tarihe şan veren gençlikten bataklığa dönüşen toplum. “Zalimin korkusu mazlumun Yunusu” olmaktan çıkmış “idol”ünün kölesi bir gençlik.

Hep şu sorulur, çözüm üretilmeden.

Gençlik nereye gidiyor?

Kasıtlı ve saptırmalı bir soru.

Gençlik nereye gidiyor yerine gençlik nereye götürülüyor ve yönlendiriliyor diye sorulmalı.

Gençlik fuhşa, sapıklığa, eroine, uyuşturucuya, katilliğe ve ahlaksızlığa götürülüyor idolleriyle adeta sürüklenircesine.

Nereye kadar bu sürükleniş ve savruluş?

İşte size bir soru daha.

İdolleri kim koyuyor gençliğin önüne.

Hangi eller savuruyor gençliğimizi ve hangi güçler seyrediyor bu gidişi.....

Sonumuz Sodom ve Gomor gibi mi olacak?

Yoksa direnip yeniden derlenip toparlanacak mıyız?

İki şıktan biri.....

Ya yok oluş veya ihya.....

İşte sonun başlangıcı........

Ya gençliğin önüne “çocuk” doğurabilirim, ama babalı mı olsun babasız mı ona karar veremedim diyen fahişeler “idol” olarak konulacak ve “piç”lerin doğumu devam edecek veya gençliğin önüne “usvetun hasenetun” olanlar konulacak.

Yol ayırımına gelinmiştir. Artık önümüzde uzun bir zaman dilimi yoktur.

Ya birinci veya ikinci şık.

Birinci şıkkı bize ve gençliğimize fazlasıyla yaşatıyorlar.

İşte gençliğin önüne “idol” koyan zihniyetin marifetleri.

“bıçaklı öğretim”, “eller kalem değil, bıçak tutuyor”, “uyuşturucu kullanma yaşı 9’a indi” “okul bahçesinde doğurdu”, “Okulda uyuşturucudan bayıldı” , “doğurduğu çocuğun babasını bilmiyor”, “öğrencisine tecavüz etti”, “çalıştığı iş yerini soydu”, “ana katili”, “teyzesini bilezikleri için öldürdü”

Bu rezilliği daha da sıralayabiliriz.

Böyle bir gençlik ve şerefsizlik mi, yoksa “usvetun hasenetun mu?”

Gençliğin önüne güzel örnekler konulabildiğinde gençlik “ Gerçekten İbrahim’in ve beraberinde olanların sözlerinde sizin için güzel bir örnek oldu. Vaktiyle kavimlerine dediler ki, ‘--- Biz, sizlerden ve Allah’dan başka taptıklarınızdan beriyiz. Siz, Allah’ın birliğine iman etmedikçe sizi (dininizi) tanımıyoruz. Sizinle aramızda ebedi düşmanlık ve kin baş gösterdi’.......

Ey Rabbimiz! Bizi o kâfir olanların fitnesi kılma(bizi onlara ezdirme); bizi bağışla....

Gerçekten sizler için, onların sözlerinde güzel bir örnek olmuştur. Bu örnek, Allah’tan ve ahiret gününden korkanlar içindir. Kim (emirlerimizden) yüz çevirir (ve kâfirleri dost edinirse) şüphe yok ki, Allah Ganidir, Hamid’dir. Mümtehine 4-6” ayetlerinde belirtildiği gibi kendilerini fuhşiyata sürüklemek isteyenlere karşı tavır belirleyecek.

Ve o zaman “Asım’ın nesli” yetişmiş olacak.

Yol ayırımından dönüş yok ve sonuçtan kaçış yok. “Ya yeni hal ya izmihlal”. Ya var oluş veya yok oluş.

İkinci şık için, “Mefkûremiz göklerde dalgalanan bir sancak, Allah’ın önünde eğiliriz biz ancak” diyenlerin silkinmesi ve harekete geçmesinin zamanı geçmiştir. Artık kaybedilecek bir saniye yok. Top yekûn harekete geçmeye ve idolleri yok etmeye çalışmalıyız.

Artık medya denilen şerefsizlik deryasını kurutmaya ve gülistan olacak medyamızı inşaya geldi sıra.

Bu gerçekleştirilemezse gençlik idolleri gibi kucaktan kucağa sürüklenmeye devam eder.

Bundan sonra

Ya idollerimizle Haluk’un neslini yetiştirmeye veya usvetun hasenetunlarımızla Asım’ın nesillerini yetiştireceğiz.

Sizce hangisi.......

Var mısınız Asım’ın neslini yetiştirmeye.......

Var mısınız gençliğin önüne Fatihler, Yavuzlar, Oğuzlar ve Hz. Muhammed gibi güzel örnekleri koymaya....

Var mısınız bugünün gençliğini ihyaya ve geleceği inşaya.............................

Varsanız hadi ne duruyorsunuz.

Başlayın “idol”leri yok etmeye. Tıpkı Hz. İbrahim gibi.

Selam ve dua ile....................................................

1 Temmuz 2009 Çarşamba

ADALET ÖLDÜ

Veysi ERKEN

Günlük hayatımızı derinden etkileyen hadiseler karşısında sürdürülen sessizlik ve uyku halini anlamak zor. Bir tarafta on iki yaşındaki çocuğa sıkılan onlarca kurşunun sahipleri beraat(!) ettirilirken, öbür tarafta millete tuzak kuran cuntacılara, darbecilere kol kanat gerilmekte.

İşin en vahim tarafı bilgili ve bilinçli zannedilenlerin nazı kurumlara “kutsiyet” atfederek sessizliğe dolayısıyla zulme ortak olmalarıdır. Bu durumu en iyi anlatan mail yoluyla bana gelen bir hikâye ile sizi baş başa bırakayım

ÇAN DÖRTTEN FAZLA ÇALINIRSA KİM ÖLMÜŞTÜR

ÇOK ESKİ YILLARDA KRALLIKLA İDARE EDİLEN BİR ÜLKE VARMIŞ.
AMA BU ÜLKEDE HUKUK VE HÂKİMLER DE VARMIŞ.
TÖRELERE GÖRE, BİR VATANDAŞ ÖLDÜĞÜNDE, ŞEHİR MERKEZİNDEKİ DEV ÇAN BİR DEFA ÇALINIRMIŞ.

UZUN UZUN DA YANKILANIRMIŞ.
EŞRAFTAN BİRİSİ ÖLÜRSE ÇAN İKİ DEFA, BÜYÜK BİR DEVLET ADAMI ÖLÜRSE ÇAN ÜÇ DEFA ÇALINIRMIŞ.
YA KRAL ?.. O ÖLDÜĞÜNDE ÇAN DÖRT DEFA ÇALINIRMIŞ.
GEL ZAMAN, GİT ZAMAN … ŞEHİRDE BİR OLAY OLUR. İŞ MAHKEMEYE İNTİKAL EDER. “ DAVANIN SANIĞI OLARAK MAHKEME HUZURUNA ÇIKARILAN KİŞİNİN MASUMİYETİNİ İSE BÜTÜN VATANDAŞLAR BİLMEKTEDİR”
BİR FORMALİTE OLARAK GÖRÜLMESİ VE SANIĞIN BERAATİ BEKLENEN DAVADAN SÜRPRİZ BİR KARAR ÇIKAR.

SANIK PARA CEZASINA MAHKÛM OLMUŞTUR.
HÂKİM SORAR :
BİR DİYECEĞİN VAR MI?..
SANIĞIN CEVABI :
HAYIR !..
MAHKEME BİTER. DİNLEYİCİLER DAĞILIRLAR. KAFALARDA BİR İSTİFAM.
KISA BİR SÜRE SONRA DEV ÇANIN SESİ DUYULUR.
ACABA KİM ÖLDÜ?..
ÇAN BİR DEFA DAHA ÇALAR.
EŞRAFTAN BİRİ ÖLDÜ.
ŞEHİR ÇAN SESİ İLE BİR DEFA DAHA İNLER.
HIMMMMM… BÜYÜK BİR DEVLET ADAMI, ACABA KİM?..
SORUYA CEVAP ALINMADAN ÇAN BİR DEFA DAHA YERİ, GÖĞÜ İNLETİR.
HERKESTE BİR FERYAT :
EYVAH! KRALIMIZ ÖLDÜ!..
ANCAK ,
TÖREDE GÖRÜLÜP İŞİTİLMEMİŞ BİR ŞEKİLDE ÇAN, BEŞ VE ALTINCI DEFA DA ÇALINIR, YER GÖK İNLER VE SESLER KESİLİR.
HERKES ÇAN GÖREVLİSİNE KOŞAR, BUNUN NE ANLAMA GELDİĞİNİ ÖĞRENMEK İÇİN.
BİR DE BAKARLAR Kİ, ÇANI, HAKSIZ YERE MAHKÛM EDİLEN ADAM ÇALMAKTADIR.
SORARLAR :
NE DEMEK BEŞ VE ALTI DEFA ÇAN ÇALMAK?.. KRALDAN DAHA BÜYÜK BİRİSİ Mİ ÖLDÜ?..
CEVAP ŞAŞIRTICI OLDUĞU KADAR ANLAMLIDIR DA :

EVET …

ADALET ÖLDÜ. . .

"DOĞRU SÖZE NE DENİR"

Selam ve Sabırla…