27 Temmuz 2023 Perşembe

İnsanın Farklı Durumları

 İnsanın Farklı Durumları

Veysi ERKEN Dr.

İnsanın farklı durumları olduğu ifade edilir.

Fıtratında dört unsur olduğu dile getirilir.

Ateş

Su

Toprak

Hava

Acaba fıtratı gereği bu unsurlar halden hale inkılâbında etki eder mi?

Biraz tefekkür etmek gerekir diye düşünüyorum.

Aynı şekilde bir hikâyede okumuştum. Temsili olan bir hikâye.

Birinin kızına dört aile birden talip olmuş. Kişinin bir eşeği, bir köpeği bir de Keçisi varmış. Baba gece vaktinde “Ya Rabbi hiçbir aileyi kırmak ve üzmek istemiyorum” diye dua etmiş. Sabah uyandığında hayvanların kızı olduklarını görmüş ve her aileye birisini vermiş.

Onun için insanların bazıları köpek gibi havlar, bazıları eşek gibi anırır, kimisi Keçi gibi inatlaşır kimisi de fıtratına uygun insan olarak davranır, konuşur, kelam eder.

Bunun gibi insanları değişik şekillerde anlatmaya çalışan çoktur.

Son olarak Nezir Demircan Bey’in tercüme edip benimle paylaştığı hikmetli bir benzetmeyi paylaşayım.

*“Bir babanın dört çocuğu varmış. Onlara “hikmet”li bir şey öğretmek istedi.

Her birini mevsimler süresince uzakta bulunan bir köydeki ağaca tek tek gönderdi.

Büyük çocuk, kış mevsiminde gitti.

İkincisi ilkbaharda,

üçüncü ve sonra en küçüğü yaz ve sonbaharda gittiler.

Yılsonunda onları topladı ve gördükleri ağacı ona anlatmalarını istedi:

Büyük oğlan, ağacı kupkuru gördüğünü söyledi. İlkbaharda onu şakırdayan bir yeşillik olarak tarif etti. Yazın giden, güzel koku ve manzarasını anlattı. Küçük oğlu ise güzel meyvesini tarif etti.

Her dördü gördüklerini anlatınca, babaları, hepsinin sözlerini tasdik ederek şöyle dedi:

Hepinizin anlattıkları doğrudur.

Ziyaret ettiğiniz ortam ve şartlar gereğince; AĞAÇ BÖYLE İSE, İNSANLAR NASIL OLUR!

Bir insan için, tek bir zamanda kanâatınızı belirtmeyin.

DÜNYA DÖRT MEVSİMDİR.

İSANLARIN FARKLI DURUMLARI VARDIR!”

Sizce de insanların farklı durumları mevsimlere göre değişir mi?

İnsanları değerlerdirirken farklı durumları göz önünde bulundurmalı mıyız?

Selam ve Sabırla… 27.07.2023

“Türkiye Yüzyılı” nda, Yüzüncü Yılda Midyat İL Olacak mı?

 “Türkiye Yüzyılı” nda, Yüzüncü Yılda Midyat İL Olacak mı?

Veysi ERKEN Dr.

“Türkiye Yüzyılı” diye bir vizyon ortaya kondu.

Doğru ve uzun soluklu bir ufuktur. 2053 ve 2071 hedefleri belirlenmiş. Daha önce 2023’e kadar gerçekleştirilmesi hedeflenenler ortaya konulmuştu.

Temennimiz Türkiye’nin her karış alanı ve alanında yaşayanlar ortaya konulan hedeflerden olumlu etkilenir.

Ülkemizin güzide incilerinden Midyat ilçemizin de bu projeden nasibini alması arzumuzdur.

Bilindiği üzere Sayın Devlet Bahçeli 100. Yılda 100 İl ve 1000 İlçe projesini gündeme taşıdı.

Bu çerçevede pek çok ilçe İL olma çabasını göstermeye başladı.

MİDYAT bunlardan biridir.

Bu çabalar sürekli olmalıdır ki semeresi alınsın. Meşhur söz vardır. “Taşı delen suyun şiddeti değil, damlaların sürekliliğidir.”

Türkiye vizyonu çerçevesinde hizmet almak ve il olmak isteyen ilçelerdeki ilgililer, etkililer ve yetkililer sürekli çabanın içinde olmaları gerekir.

Bu bağlamda MİDYAT ile ilgili olan STK’lar, Partilerin İlçe yönetimleri ve basın kuruluşları faaliyetlerini sürekli devam ettirmeleri gerekir diye düşünüyorum.

Tabii ki, çabalar sadece il olma için değil refah seviyesinin arttırılması için de olmalıdır.

Başlanmış maddi ve kültürel yatırımların bitirilmesi ve kullanıma sunulması önem arz ediyor.

Tabii ki bunun için çaba sarf edilmesi gerekir aksi takdirde ihale edilmesi düşünülen yatırımlar da akamete uğrar. Bunun örnekleri mevcuttur. Misal olsun Midyat çevre yolu, Midyat Cizre ve Midyat Batman yol yapımlarının ihale edilmeleri projesi durdurulmuş. İsteye KGM sitesinden bakabilir.

Dolayısıyla Midyat’ın il yapılması ve üniversitesine kavuşması için çabanın sürekli olması gerekir aksi takdirde yol yapım ihalelerine dönebilir ve gündemden düşebilir.

Hâsılı kelam Türkiye Yüzyılı projesi çerçevesinde bürokratik çarkın hızlandırılması ve hedeflerin gerçekleşmesi gösterilecek çabayla doğru orantılıdır.

Çağrım Midyat’taki ve Midyat’la ilgili bütün STK’lar ve Midyat’ı seven herkesedir.

STK temsilcileri gayret ediniz, harekete geçiniz.

Türkiye’nin yatırımcıları yatırımlarınızı sadece kendiniz için değil, Midyat’ı ve bölgeyi düşünerek yapınız. Biliniz ki, çabalar el birliği ile olursa hızlanır, güçlenir ve gerçekleşir.

2023 yılında Midyat sesini İL olarak her yere duyurabilmeli ve yatırımların merkezlerinden biri olmalıdır diyorum.

Kısaca Midyat yeni İLLERDEN biri olmalıdır.

Unutmayalım ki, birlikten ve samimi çabalardan kuvvet oluşur.

Türkiye Yüzyılı çerçevesinde MİDYAT İL merkezi olarak yatırımların, kalkınmanın, refahın, huzurun yıldızı olsun istiyoruz.

Selam ve Sabırla…27.07.2023

 

 

26 Temmuz 2023 Çarşamba

Tasarruf ve Mağduriyetin kalıcı olmaması

 Tasarruf ve Mağduriyetin kalıcı olmaması

Veysi ERKEN Dr.

“Yürüyen heykellerle aynı müzedeyim ben...

Konuşan mumyalara kimden söz edeyim ben...

Fikren işkencedeyim, ruhen cezadayım ben...” diyor merhum Abdurrahim Karakoç ağabeyimiz.

Evet.

Fikren ve ruhen işkenceden kurtulmak istiyoruz.

Başkalarına bir şeyi telkin ederken kendimizi unutmayalım.

‘Biz tasarruf ekonomisinden yana olalım, israf ekonomisini bir kenara koyalım’. Bunun ne benim milletimin kendisine ne de devletime faydası vardır” derken kendimizden, bürokratlarımızdan, vekillerden ve zenginlerden başlayalım.

Bilinen bir husustur.

En büyük israf devlet kurumlarında mevcuttur. Her bürokratın altındaki makam aracı, her araç için israf, dinlenme tesisleri, açılış törenleri, bürokratlar için tahsisatı mestureler, vs. vs, yüksek gelirler, birden fazla ödemeler vs. vs.

Doğrudur.

İsrafın kişilere ve ülkeye faydası olmadığı gibi zararı vardır. Allah bunun için müsrifleri sevmez. Ayette: Ey Âdemoğulları! Her namaz kılacağınızda güzelce giyinin, yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez. A’raf 31” bir başka ayette: Muhakkak ki, saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridirler. Şeytan ise, Rabbine karşı çok nankördür. İsra-27” buyrulur.

Bu anlayışta olanlar her türlü israfa karşı olmak mecburiyetinde hisseder kendilerini. Bu anlayışta olanlar tasarruftan yanıdırlar ve başkalarına da telkin ederler. Tabii ki, başkalarına tasarrufu telkin ederken kendilerini unutmazlar.

Dolayısıyla Sayın başkan tasarrufu öncelikle devlet kurumları ve bürokraside sağlamalıdır. Bürokratların makam araçlarından, ek gelirlerinden, özel tahsislerden vs. başlanmalıdır tasarrufa.

Tasarruf adı altında yeni mağduriyetler oluşturulmamalıydı. “Kamu işçileriyle ilgili tablo, memur maaşlarında ilave bir düzeltmeyi zorunlu kıldı. Bu defa da daha önceden sonuçlandırılan asgari ücret ve emekli maaşlarıyla ilgili bir huzursuzluk ortaya çıktı. Kamu işçisini ve memuru nasıl ortada bırakmadıysak, çalışanından emeklisine hiç kimsenin mağduriyetinin kalıcı olmasına rıza göstermeyiz. https://www.yenisafak.com/gundem/tum-kesimlerin-gonlunu-alacagiz-4547681 ifadesi mağduriyetlerin oluştuğunun kabulüdür.

Mağduriyetlerin kalıcı olmaması için alınması gereken tedbir “sıkıntı ve nimetler”in adil paylaşımından geçer. Bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir pul anlayışının terkinden geçer.

Emekli vekil ve aynı zamanda vekil olanın 147 bin TL aldığı ülkede emeklinin 7500 TL’ye mahkûm edilmesi mağduriyetin kalıcılığının bir göstergesidir.

Acilen ücret makasının daraltılması gerekir. Mesela asgari geçim 7500 TL ise en yüksek ücret bunun 2,5 katını aşmamalıdır.

Böyle bir düzenleme yapılmazsa mağduriyetler asla bitmez. Tabii ki, mağduriyetlerin oluşmasında sendikacıların rolünü unutmamak gerekir.

Sendikacılar yüzdelik artışlarla memuru oyaladığı müddetçe mağduriyetler ortadan kaldırılamaz. Sendikacıların yaklaşımı da “altta kalanın canı çıksın”dan ibarettir.

Velhasıl adalet istiyoruz.

Sıkıntı ve nimetlerin paylaşımında, dağıtılmasında ve yardımlaşmada adalet istiyoruz.

Tasarruf ekonomisinde adalet istiyoruz.

Tasarrufu yoksul ve fakirden beklerken yüksek gelirlilerin, zenginlerin ve mutrefinlerin israfına yol vermeyelim.

Neyse yazımı merhum Abdurrahim Karakoç ağabeyimizin tasarruf ile ilgili birkaç mısraı ile bitireyim.

Ey ahali! Ey millet! Memur, işçi, amele
Vekâletten ferman var, dinleyin, duyun hele!
Baba, ana, kız, oğlan tutuşunuz el ele

Çorba çay niyetine Terkos suyu içiniz
Hem tasarruf yapınız, hem israftan kaçınız (?)

Asgari ücretleri çarçur etmeyin sakın
Ya üç beş şirket kurun, ya bankaya bırakın
Aman erken ölmeyin, yonca biçimi yakın

Soğan ekmek bulunca sevininiz, uçunuz
Hem tasarruf yapınız, hem israftan kaçınız (?)

Siz çalışın, kazanın; bürokratlar savursun
Milletlerin vekilleri viski, şarap devirsin
Güdücüler ülkeyi soysun kuşa çevirsin

Soygun vurgun, talanı hiç görmeden göçünüz
Hem tasarruf yapınız, hem israftan kaçınız (?)

Dört kişiye tek pabuç yeter de artar bile
Beyin hakkı saltanat, kölenin hakkı çile
Koklayarak yaşayın katıksız somun ile

Değiş tokuş kullanın bir gömleği üçünüz
Hem tasarruf yapınız, hem israftan kaçınız (?)

Köşeyi dönen dönsün... Karışmayın, size ne
İşsizlere iş çıktı, destek olun düzene
Şükran, minnet borcu var ezilenin ezene

Bu borcu ifa edin, ağarsa da saçınız
Hem tasarruf yapınız, hem israftan kaçınız (?)
18.01.1990”

Selam ve Sabırla… 26.07.2023

25 Temmuz 2023 Salı

Ageizm – Yaş ayrımcılığı

 Ageizm – Yaş ayrımcılığı

Veysi ERKEN Dr.

Toplum olarak “kültürel soykırım”a uğratıldık. Harsımız, kelimelerimiz ve yaşayış tarzımız kaybettirildi. Her şeyimize yabancılaştırıldık. Yabancı hayatlara evrildik, kendimize yabancılaştık.

Zihnimiz ve yaşayış ilkelerimizin belirlediği zeminimiz yok edildi.

Artık yabancıların belirlediği ilke ve kurallara göre bizlere bir zemin hazırlandı. Hayatımız bize ait olmayan ilke ve kurallarla şekillendiriliyor, şekilleniyor.

“İhtiyar” algımız ve ihtiyarlara bakışımız değişti. “H y r” kötünden türemiş olan “İhtiyar”   seçme, seçim, seçme yeteneği, özgür irade,  seçkin, hayırlıanlamlarını ifade ederdi.  Büyüklerimiz seçkindi, sözlerine ve tecrübelerine itibar edilirdi. Söz ve tecrübelerinden faydalanılırdı.

Heyhat.

Artık “ihtiyar”lara bakışımız değişti/değiştirildi. İhtiyarlarımız “yaşlı” oldu. Adeta işe yaramaz topluluk oldu. Yaşlılar  çekilmez oldu. Artık yaşlılar bize yük kabul ediliyor. Çocuklar ebeveynlerini huzur(suzluk) evlerine devlet ise açlığa terk ediyor. Ayetlerde: “Sizi Allah yoktan yarattı, sonra günü gelince sizi vefat ettirir. İçinizden bir kısmı, biraz bir şey bildikten sonra bebekler gibi hiçbir şey bilmez hâle gelmesi için ömrün en düşkün bunaklık çağına bırakılır. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkiyle bilen, her şeye gücü yetendir. Nahl-70”

“Kimi de ömrün en düşkün çağına kadar yaşatılır da, daha önce bazı şeyler öğrenmişken artık hiçbir şey bilmez hâle gelir. Hacc-5”

“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara öf bile deme! Onları azarlama! İkisine de gönül alıcı güzel sözler söyle. Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. “Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster” diyerek dua et. İsrâ 23-23” belirtilenin zıttını yaşamak ve yaşatma zihniyeti bize arız oldu.

Maalesef çocuklar ve devlet yaşlıları, emeklileri yük görüyor. Hatta bir an önce ölmelerini bekliyor. İhtiyarlar ölürse evlat yükten, devlet maaş ödemekten kurtulmuş oluyor.

Gördüğüm kadarıyla batıda/batılda başlatılan yaşlı ayrımcılığı iliklerimize ve zihnimize kazınmaya çalışılıyor. Gittikçe batılılaşıyoruz/batıllaşıyoruz.

Evet.

Ageism (yaş ayrımcılığı) Robert Butler tarafından 1969 yılında tanımlanan bir ayrımcılık türü. İnsanların sadece yaşlarından dolayı istihdamda, sosyal ilişkilerde ve hizmet alımında ayrımcı davranışlara maruz kalmasını ifade eden bir terim.

Bu ayrımcılık günlük hayatta kalıp yargılar, toplumsal normlar, önyargılarla bireysel olarak karşımıza çıkabildiği gibi kurumsal olarak da uygulanabilir. Yasal düzenlemeler, medya gibi unsurlarla da ageism sık sık uygulanır.

Yaş ayrımcılığı günlük hayatın birçok alanında karşımıza çıksa da iş hayatında daha da fazla karşımıza çıkıyor. İş yerlerinde özellikle 40 yaşın üstündeki çalışanlar için dinamikliklerini, enerjilerini kaybettiklerine dair inanışlar bulunuyor. Bu inanışlardan dolayı da tecrübeli, bilgili, iş yapmaya enerjisi ve isteği olan insanlar iş hayatından yavaş yavaş uzaklaştırılmaya başlanıyor. Aynı zamanda bu kişiler işe alım süreçlerinde yaşlarından dolayı bir engelle karşılaşacaklarının kaygısıyla işlerinden memnun olmadıkları durumlarda da işlerini değiştirmekten genellikle kaçınıyorlar. https://tezgahcilar.com/ageism-nedir/

Maalesef negatif ayrımcılık ve ihtiyarları hayattan koparma anlayışı gittikçe yaygınlaştırılıyor. Salgın var diye en çok yaşlılar yokluğa ve ölüme terk edilmiş id. Batı/batıl ülkelerden yansıtılan görüntüler adeta bir tasfiye hareketi olduğunu gösteriyordu.

Bugün ülkemize sirayet etmiş olan anlayış  ücret ve gelir anlamında kendini hissettiriyor.

Herkes biliyor ki, 65 yaşın üstündeki yaşlıların ekseriyetinin geliri (emeklilik maaşı) düşüktür. Bu durum bilindiği halde seyyanen artıştan mahrum bırakılmışlardır. Adeta ölümle terki diyar etsinler isteniyor.

Bilinen gerçek şudur. İnsanımız sabırlı, kanaatkâr ve hasbidir.

Ancak bu son uygulamalar “sabır Taşı”nı çatlatmıştır. Evladın ve yönetimin bakış ve uygulama tarzı “sabır taşı”nı dağıtmak üzeredir.

Sabır taşı dağılırsa duyguların ihyası mümkün olmaz.

Umarım ki, hatadan dönülür ve batı/batıl zihniyetinin kavramlarıyla düşünme ve ilke belirleme terk edilir.

Tebliğ bizden, Tevfik ve Hidayet Allah’tandır.

Selam ve Sabırla… 25.07.2023

 

 

24 Temmuz 2023 Pazartesi

“TOP”lu Sözleşmeler görüşmeleri başlıyor (!)

 “TOP”lu Sözleşmeler görüşmeleri başlıyor (!)

Veysi ERKEN Dr.

Eskiden “yazıyor, yazıyor” diye gazete satıcıları sokaklarda bağırıyordu.

Şimdi de “TOP”lu sözleşme görüşmeleri başlıyor diye paylaşılıyor.

İki yıl aradan sonra zorlu(!) bir o kadar mücadele(!) ve pazarlıkla(!) geçecek “TOP”lu sözleşmel görüşmeleri başlıyor.

Bir tarafta sendikacılar(!) bir tarafta Bakanlık.

Uyuşmazlar ve anlaşma sağlanamazsa araya hakem(!)ler devreye girecek.

Peki “TOP”lu sözleşme görüşmelerinde neyi oynayacaklar.

Ha.

Buldum.

Yüzdelik artışlar, kök, gövde, dal, ince dal ve yaprak maaşlar. Ücreti yüksek olana daha çok ücret az ücret alana az ücret oyunu.

Belli ki “TOP”lu sözleşme oyunu çetin geçecek.

Bir önceki oyunu bilmek yeter. Hani her iki senede bir oynanan oyun.

Hani geçen dönemde yüzdelik artışlar bürokratlara, vekillere ve sendikacılara yaramıştı ya.

Aynı oyun sahnelenecek.

Fiyat artışları, hayat pahalılığı, yoksulluğun artışı hiç dikkate alınmayacak. 7500 tl alan bir kişinin maaşında yüzde yirmilik artış ile maaşının 9000 liraya, 100.000 tl alan kişinin maaşında yüzde yirmilik artışla maaşının 120.000 liraya yükseleceği asla gündeme gelmeyecek. https://www.youtube.com/watch?v=8BFl-7vpS9w

Ücret ve gelir makasının alabildiğine açıldığı, kapanamayacak hale dönüştüğü asla gündemde yerini bulmayacak.

Özetle “biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar” anlayışı şen şakrak bir şekilde devam edecek.

Tabii ki, hep “âli menfaat”ler ile sürülecek.

Ekonomik sıkıntılardan dem vurulacak.

Ey sendikacılar, etkililer, yetkililer ve karar vericiler geliniz “nimeti” ve “külfeti” adil bir şekilde bölüşelim ve paylaşalım denildiğinde ama biz yüksek ücretlere ve gelirlere layığız derler.

Adalet bu işin neresinde diye sorarsanız muhtemeldir ki alacağınız cevap ahrette olacaktır.

Evet.

TOP”lu sözleşme görüşmeleri ile ilgili yazılacak ve yapılacak epey teklifler vardır. Yazmaya değmez.Zira yazılarımız pelesenk oldu dillerde.

Çünkü mevcut anlayışta kale alınmayacağını biliyorum ve yazılarımı okuyanlar bilir.

Karar ve yetki sahibi olanlar hep kendi çıkarlarını, menfaalerini düşünürler.

Bilen bilir.

Bu konuda doksanlı yıllardan beri yazıyorum ve tekliflerde bulunuyorum.En az kırk yıldır yazıyorum

Defalarca sendikacılarlar görüştüm.

Söyledikleri bir tek şey vardır.

Aynı teraneler. Çok çetin pazarlıklar yaptık.

Kök, gövde, anadal, yandal ve yaprak dal maaşlarında yüzdelik artış yaptık. Tabii ki, bu artışlar yeterli değil iki sene sonra tekrar oyun masasına oturacağız. O zaman daha çetin oyun oynayacağız ve yine yüzdelik artışlar sağlayacağız. Tabii ki, bu artışlar üst gelirlilere yarayacak.

Bunda daha fazla ne yapılabilir. Bizler çok iyi(!) niyetli bir şekilde makamlarımıza kurulmuş, makam arabalarımızla yol katederek pazarlık yapıyoruz.

Bu zahmeti sizin adınıza çekiyoruz.

Ama sizi memnun edemiyoruz.

Utanmasalar sizi gidi nankörler diyecekler.

Halbuki Hz. Muhammed Mustafa s.a.v. “çalışanın hakkını alın teri kurumadan veriniz” diyordu.

Bu emri kendileri için anlıyorlar herhalde.

Yüzdelik ve anlamsız artışlar için ter döküyorlarmış anlaşılan.

Selam ve Sabırla… 24.07.2023

 

Dilimizin kısırlaştırıldığını gösteren ibretlik kelimeler

 Dilimizin kısırlaştırıldığını gösteren ibretlik kelimeler

Veysi ERKEN Dr.         

Dilimizin Kısırlaştırıldığını gösteren ibretlik kelimeler. Öğreniniz, kullanınız, zihninizi  ve dilinizi kısırlıktan kurtarınız.

“ZİHİN AÇICI ÖNEMLİ KELİMELER: Evladiyelik tespitler...

 Anlama Çeşitleri:

Dirâyet: Akılla anlamak

Rivâyet: Nakille anlamak

Hidâyet: Yürekle anlamak

Firâset: Düşünerek anlamak

Kırâat: Okuyarak anlamak

İbâdet: Tüm benlikle hissederek anlamanın zirvesi

İncelik Çeşitleri

•Gözde incelik: Dikkat

•Gönülde incelik: Rikkat 

•Anlamada incelik: İdrak 

•Ruhta incelik: Mahabbet 

•Hissetmede incelik: Şu'ur 

•Tüm benlikte incelik: İtaat 

Dört önemli ve kıymetli süs nedir?

1- Dünyanın süsü, insandır

2- İnsanın süsü, ilimdir.

3- İlmin süsü, ameldir.

4- Amelin süsü, ihlâstır.

Düşünme Çeşitleri

Tezekkur: Geçmişe yönelik düşünmek.

Tedebbur: Geleceğe dair derin düşünmek.

Teakkul: Sebep ve sonuç arasında bağ kurarak.

Tefakkuh: Lehinde ve aleyhinde olanı düşünmek.

Tefekkur: Olaylar ve deliller üzerinde düşünmek.

Teammul: Ümit ederek düşünmek.

Huzurun Reçetesi

Sabreden görür

Gören hisseder

‎ Hisseden secde eder

‎ Secde eden bulur

‎ Bulan susar

‎ Susan kurtulur

‎ Kurtulan mutlu olur.

Görme Çeşitleri:

• Gözle görmek: Ru'yet

• Fikirle görmek: Nazar

• Kalple görmek: Basîret

• Hissederek görmek: Şu'ur

• Ruhla görmek: Hubb

• Anlayarak görmek: İdrak

• Tüm benlikle görmek: İbadet

 Konuşma Çeşitleri

•Gözle konuşmak: Îmâإ

•Fikirle konuşmak: Münâzara

•Kalple konuşmak: Mahabbet

•Dil ile konuşmak: Kelâm

•Yürekle konuşmak: Sıdk

•Anlayarak konuşmak: Nutuk

•Tüm benlikle konuşmak: Zikir

Sevme Çeşitleri:

•Akılla sevmek: Hevâ

•Kalple sevmek: Aşk

•Gönülle sevmek: Hubb

•Nefisle sevmek: Heves

•Sadakatle sevmek: Vefâ

•Tüm benlikle sevmek: Îmân

Yöneliş Çeşitleri:

Cihet: Fizîki yöneliş

Sıla  : Kalbî yöneliş

Kıble: Fizîkî ve ibadî yöneliş

Tedavi Edenler:

Refîk: Yolu tedâvî eder.

Edîp: Hisleri tedâvî eder.

Habîp: Kalbi tedâvî eder.

Sadîk: Gönlü tedâvî eder.

Tabîp: Bedeni tedâvî eder.

Hakîm: Basîreti tedâvî eder.

Güzellik Çeşitleri:

Safâ: Kalpte

Dehâ: Akılda

Helâl: Rızıkta

Celâl: Tavırda

Cemâl: Yüzde

Bekâ: Cennette

Vefâ: Dostlukta

Devam:  Amelde

Hasat: Emekte

Hayâ: Davranışta

Beyân: Konuşmada

Kader, Nasip, Kısmet ve Rızık nedir?

•Kader: Hayatının her alanında karşına çıkan Allah'ın belirlediği şaşmaz ölçü ve denge.

•Nasip: Sana verilecek olan payın tamamı.

•Kısmet: Nasibin parça parça belirli aralıklarla sana ikram edilmesi.

•Rızık: Boğazından geçenlerin tamamı.

Kirlilik Çeşitleri:

Necâset: Bedende

Vesâhet: Elbisede

Habâset: Kişilikte

Hakâret: Duyguda

Vekahât: Tavırda

Atâlet:  Amelde

Cehâlet: Akılda

Kabahat: Davranışta

Dalâlet: Gidilen yolda...

Not: Paylaşılan bilgidir. Hazırlayıp paylaşanlara teşekkür ediyorum.

23 Temmuz 2023 Pazar

Adaletli Paylaşım mı dediniz?

 Adaletli Paylaşım mı dediniz?

Veysi ERKEN Dr.

Sürekli “âli menfaat” gerekçesini ileri sürerek gelir dağılımını adaleti tamamen ortadan kaldıracak tarza yapanlara söylenecek söz yoktur Kapitalist anlayış ve düzende.

Ama kendini Müslüman olarak ifade eden yönetici ve zenginlere söylenecek çok şey vardır. Zariyat-19. Ayetinde Mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır.” buyrulur. Yine Haşr-7 ayetinde “(servet) içinizden sadece zenginler arasında dönüp dolaşan bir şey olmasın diye böyle hükmedilmiştir” buyrulur.

Evet.

Sömürü düzeni olan kapitalist anlayışın müminlerine diyecek bir şey yoktur. (Malik Şahbaz) Malcolm X’in ifadesiyle “bana nerede bir kapitalist gösterirseniz orada size bir kan emici gösteririm”

Bizler kan emicileri görmek istemiyoruz.

“Âli menfaat” teraneleri ile bürokratları, vekilleri ve zenginleri daha da zenginleştiren, fakiri, yoksulu, mahrumu, az gelirliği daha da yoksullaştıran, yokluğa mahkûm eden ve tüketen düzeni istemiyoruz.

İnsaf, merhamet ve adaletin tecelli etmesini arzu ediyoruz. Sıkıntılar varsa adil paylaşılsın istiyoruz.

Bilinen gerçektir.

Zekât servetten alınır. Zenginlerden zekâtlar tahsil edilmiş olsa gelir dağılımındaki adaletsizlik bu kadar olmaz.

Biz gelir ve sıkıntıların adil paylaşılmasından yanayız. Adil paylaşımı tilkilerden öğrenmek istemiyoruz.

Hani anlatılır ya. Hatırladığım kadarıyla mesnevide geçer.

Bir gün, arkadaş olan aslan kurt ve tilki avlanmak için beraberce avlanmaya çıkarlar.

Bereketli olur avlanmaları. Bir yaban öküzü, bir dağ keçisi, bir de tavşan avlarlar. Sıra avlandıklarının paylaşımına gelir.

Kurtla tilki ormanlar kralının, bu avları adaletle paylaştırmasını ve adil olmasını beklerler.

Aslan paylaşımı kurdun yapmasını ister.

Ve. “Şu avları adaletli bir şekilde paylaştır bakalım.” der.

Kurt, “İri ve büyük olan yaban öküzü size yakışır. Keçi, bana uygun düşer. En küçüğümüz tilki olduğuna göre, tavşan da onun hakkıdır” der.

Aslan kürkler ve bu paylaştırmayı beğenmez bir pençe vurarak kurdu parçalar.

Kurdu parçalayan Aslan sonra tilkiye dönerek, Tilki kardeş! Şimdi bu avları adaletli bir şekilde sen paylaştır bakalım.” der.

Tilki adaletli paylaşımı kavramıştır Kurt’tan. Bunun için Tilki önce aslanın önünde saygıyla eğilir ve şöyle der; “Bu yaban öküzü, sizin sabah yemeğiniz olsun. Şu keçi de öğle yemeğiniz için güzel bir yahni olur. Akşam yemeğiniz tavşan olsun” der.

Bu adaletli(!) paylaşım Aslanın hoşuna gider;

Ve.

Tilki kardeş sen adaletle ve hakça paylaştırdın. Söyle bakalım, bu adil taksimi kimden öğrendin?” deyince Tilki kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırarak ve kurnazca gülerek; şu yerde yatan Kurt’tan başına gelenlerden efendim der.

Sizce gelirler ve sıkıntılar “adil” bir şekilde mi, yoksa tilki kardeşin dağıtımı gibi mi yapılmış ve yapılıyor. Manzaraya baktığımızda şunu görüyoruz. Zenginlere, bürokratlara, vekillere neredeyse bütün paylar verilmiş.

Hâsılı kelam yöneticileri ve zenginleri sadece ve sadece İslam’a ve İslam’ın hükümlerini uygulamaya davet ediyorum.

Toplumsal huzur için adil ve hakça paylaşım talebimizdir.

Selam ve Sabırla… 23.07.2023

22 Temmuz 2023 Cumartesi

Ne Zamanında Yaşıyoruz?

 Ne Zamanında Yaşıyoruz?

Veysi ERKEN Dr.

Merak ediyorum.

İslam’ın anlaşıldığı ve yaşandığı zamanda mı yoksa “madam”ların paramızla ve “rey”lemizle bizi kandırdığı zamanda mı?

Artık gümüş para devri değil.

Paranın para etmediği, adam denilenlerin adam olmadığı, madamların cirit attığı bir zamandayız.

Bin bir sürat olanların her şeyimizi çaldığı bir zaman.

Birbirlerine altılı, yedili, onlu düzinelerle iliştirilenlerin birbirlerine madik attığı bir zaman.

Vallahlı, billahlı, tallahlı yeminlerle kendi arkadaşlarından, halktan intikam alınacağının ifade edildiği bir zaman.

Halkı kandırmak için gizli protokollerin gırla gittiği bir zaman.

İnsanın nisyana terk edildiği bir zaman.

Ve.

Her şeyin “zıvana”dan çıktığı, çıkarıldığı bir zaman.

Hâlbuki bizler “açıklık en doğru yoldur” diyorduk.

Bizler “festakim kema umirte” emrine inanıyor ve uygulamaya çalışıyorduk.

Kimseyi “madam”lar gibi aldatmaya ve her şeylerini çalmaya çalışmıyorduk.

Devir değişti.

Gümüş, altın ve reylerimizin madamlarca çalındığı, heba edildiği zamandır bu zaman. Vallahlı, billahlı konuşur güya Rabbimizi çok severiz ama her şeyimizi “madam”lara ve “adam” zannedilenlere kaptırırız.

Neyseyıllar önce Selami Çekmegil tarafından bana gönderilen “GÜMÜŞ PARA ZAMANIYDI” şiirini okuyup tahlil etme zamanıdır diyelim.
“Yarım yüzyıl kadar evveldi
Malatya’ya bir madam geldi
Eli yüzü düzgün
Ne kördü ne keldi
Fal bakar gümüş para alırdı
Müşterileri kuyrukta seldi
Fincana falan değil
Bakıp laflar söylediği avuç içi tek eldi.
Gelmişten geçmişten haberler verir
Adamı ya güldürür ya üzerdi
Falın haram olduğunu nereden bilsin
İli dini başka bizden değil, eldi.

Vallahlı billahlı hatunlara
Şöyle nasihat ederdi
Siz rabbinizi ne kadar da çok
Ne kadar da şuursuz anıyorsunuz

Bir kere bilerek Allah demek
Bin kere şuursuzluğa yeter derdi.
Ben çocuktum o zaman
Cazip gördüğü kalabalıktan
Çokça para alıp gitti...”
 Nasıl beğendiniz mi Seydi Hocagil’in şiirini.

Beğendiyseniz şiiri tahlil ve terkip ediniz. Sizi kandıran “madam”ları ve adam yerine karşınıza çıkarılanlara kanmayınız ve kâmilen Rabbimize dönünüz.

Bir delikten onlarca defa ısırılmayınız, ısırılmayalım.

Rey ehli olunuz, dirayet sahibi olunuz.

Madamların ve adam sayılanların laflarına ve fallarına kanmayınız, kanmayalım.

Bizler dosdoğru yolda olmakla emr olunduk.

Doğru yolun sapık kollarına yönelmeyelim.

Kimilerini Ömer’in yolu diye bize yutturmak istedikleri Ebu cehilin yoluna sapmayalım. İslam’la ilgisi olmayanların sürattarında rabbi yessirleri gördüklerini iddia eden zerzevatlara kanmayalım, gizli protokolcüleri hayatımızdan çıkaralım.

Selam ve Sabırla… 22.07.2023