30 Mart 2019 Cumartesi

Yol Arkadaşlarınız Kimlerdir, nitelikler nelerdir


Yol Arkadaşlarınız Kimlerdir, nitelikler nelerdir



Veysi ERKEN

            Atalarımız;
            “Önce selam sonra kelâm,

            Önce refik sonra tarik” tenbihinde bulunmuşlardır.
            Meramımı her halde bu veciz ifade yeterince izah ediyordur.
            Beraber yol arkadaşlığı yaptıklarımızın cibilliyeti önemlidir.
            Cibilliyet bozuksa sizi de bozar.
            Hani denilir ya “üzüm üzüme bakarak kararır”.
            Son dönemlerde eski dostların bazılarında kararma görüyorum.
            Yol arkadaşı olara seçtiklerinden belli oluyor.
            Yol arkadaşı olarak seçiltlerinin nitelikleri şöyle özetlenebilir.
            “Domuz eti ile beslenmeyi övünç görme”
            “Okunan ezandan rahatsız olma, ebedi olarak susturulmasını temenni etmek”
            “Ezan okununca ıslık çalma, düdük öttürme”
            “Örtülülere hakaret etme ve onlara saldırma”
            “Ülkemizdeki gelişmeleri kötüleme, yatırımları durdurma arzusu”
            “Her gün Cuma namazı kılma (nasıl oluyorsa)”
            “Darbecilerin eylemlerini kutlamak için şerefe içki içmek, kadeh kaldırmak”
            Rezidans sahibi olmak ve ucuza daire sahibi olma”
            "Senet sahteciliği yapma”
            "Suçluyu ve suçu gizleme"
            Bu sıfatları taşıyanları yol arkadaşı yapmak doğru mudur?
            Yolunu şaşıranlara soruyorum.
            Siz “o”yum diyenlerden misiniz yoksa ben “o” değilim deyip yukarıdaki sıfatlarla sıfatlanmış ahlaksızlarla beraber misiniz?
            Onlarla yol arkadaşı mısınız?
            Sizleri bilelim.
Bilmeyenlere Ben “o”yum darbı meseli.
            Meraklı olanlar okusun:
            Selam ve Sabırla

27 Mart 2019 Çarşamba

Kimlere Oy Vermeyeceğim


Kimlere Oy Vermeyeceğim

Veysi ERKEN

            Seçimlere birkaç gün kaldı.
            Muhtemelen herkes kime oy vereceğini belirlemiştir.
            Yıllarca “açıklık en doğru yoldur” diyerek politik sahada “açık seçik” davranmaya çalıştık.
            Özellikle 16 Nisan halk oylamasından beri bazı partilerin bırakın açık davranmayı en karanlık mahfillerde gizlice iş tuttuklarını ve halka şeffaf davranmadıklarını gördük ve görüyoruz.
            16 Nisan halk oylamasından sonra partiler bir araya gelerek seçimlere girme durumunu kabullendiler.
            Bizce bu normal bir haldir. Bundan sonra da muhtemelen böyle devam edecektir.
            Yani iktidar gücünü en az yüzde elli ile kullanmak isteyenler gruplaşacak ve milletin karşısına çıkacaktır.
            Buraya kadar her şey normaldir.
            Normal olmayan bazı partilerin şeffaf davranmamalarıdır.
            Bilindiği üzere “cumhur ittifak”ını oluşturan partiler açık bir şekilde birbirlerine destek olacaklarını, bazı illerde ortak liste ile seçime gireceklerini beyan ederken, diğer ikttifakı oluşturan partiler bu şeffaflığı göstermediler, gösteremediler.
            Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener iktifak kuracaklarını, başka partilerin ittifaklarında yer almadıklarını söylerken “şeffaf” davranmadılar.
            Diğer partilerle ittifaklarını gizlediler.
            Tabii ki, günümüzün Türkiye’si ve teknolojisi eskisi gibi değildir. Gizlediğin her şey saniyeler içinde ortaya çıkarılabiliyor.
            Bunlar ortaya çıkınca yalanlar izah edilmeye çalışılıyor, inkâr devreye giriyor.
            Kısaca yalan yalanla düzeltilmeye çalışılıyor.
            Hâlbuki “açıklık en doğru yoldur” ilkesine göre hareket etmiş olsalardı bu hale düşmezlerdi.
            Bizle merhum Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte siyasette yer aldığımız dönemde “açıklık en doğru yoldur” ilkesini benimsemiştik. Bu ilkeye istinad ederek “daima doğruyu söyleyiniz ki, söylediklerinizi hatırlamak zorunda kalmayın” ı şiar edinmiştik.
            Bizi yönetmek isteyenlerden beklediğimiz budur.
            İttifakçılardan beklediğimiz bu idi.
            Üzülerek belirtmeliğim ki, Kılıçdaroğlu ve Akşener ittifak konusunda şeffaf davranmadılar.
            Milletin karşısına kapalı kapılar ardında oluşturulan listelerle ve desteklerle çıktılar.
            Çıkmaza girdikleri için de bu bir yerel seçim demeye başladılar.
            Yerel de olsa milletin önüne şeffaf bir şekilde çıkılmalıydı. Cumhur ittifakına karşı kimlerle ittifak oluşturulmuşsa hepsi zikredilmeliydi.
Bu yapılmadı.
            Bunun için Kılıçdaroğlu ve Akşener’in oluşturduğu ittifaka oy vermeyeceğim. Dostların da oy vermelerini doğru bulmuyorum.
            Bu yazıyı okuyan herkese de tavsiye oy vermemeleri yönündedir.
            Bilindiği üzere kapalı kapılar arkasında yapılan pazarlıklardan hayır gelmez.
            31 Mart 2019 seçimleri için düşündüğüm budur.
            Karanlık tercihlerden dolayı seçim “yerel seçimler” olmaktan çıkmıştır. Ülkemize karşı olan herkes ve bütün şerir örgütler cumhur ittifakına karşı işbirliğine teşne olmuş veya edilmiştir.
            Bundan dolayı karanlıklara oy vermeyeceğim ve sizler de tavsiyem oy vermeyin.
            Selam ve Sabırla…

24 Mart 2019 Pazar

Muhsin Yazıcıoğlu’nu Rahmetle Yâd Ederken


Muhsin Yazıcıoğlu’nu Rahmetle Yâd Ederken: Dik Durmak

Veysi ERKEN

            Tam on yıl geçti cinayetin üzerinden.
            Faili meşhur bir cinayettir.
            Rahmetle yâd ediyoruz usve-i fityanı.
            Cenabı Allah’ın rahmet ve merhameti başkanı kuşatmıştır inşallah. Darısı bizlere.
            Muhsin başkan Hz. Peygamberin izini takip etmeye çalıştığı için gençlere örneklik etmiştir.
            Onun için on yıl geçtiği halde her gün Fatihalarla, yasinler yâd ediliyor.
            Hakkında en çok kitap yazılan siyasi başkan.
            On yıl geçti. Her yıl yazmaktansa onun duruşunu günümüzün siyasilerine ve seçmene anlatmak gerekir.
            Muhsin başkan ve gerçek anlamdaki yol arkadaşları asla ülkeyi, insanımızı ve memleketimizi satmadılar. Satıcılara karşı dik durdular.
            İbret olsun diye birkaç misalle anlatmak gerekir. Öncelikle bu duruşu izah bir yazımın sadece birkaç kelimesini değiştirerek bu yıl dönümünde sizlere sunayım. Umarım ki, her şeyimizi satmaya ve yok etmeye çalışan haşhaşileşmiş kesimin yanında yer almazsınız.
            “Türkiye’yi çökertmek isteyen küresel haydutların 28 Şubat ve benzer düzenlerini ve soygunlarını devam ettirmek için harekete geçtiklerini, gezi parkındaki ağaçları bahane ederek her tarafı yakıp yıktıklarını, büyük tahribat ve ziyana sebep olduklarını hepimiz biliyoruz.
            Bu tahribata yol açanların bir kısmının iktidar partisi ve cemaatlerdeki piyonlar olduğu aşikârdır.  Özellikle içteki piyonlar ve kanaat çobanları iktidar partisini fena yanıltmaktadır.
            Mevcut iktidarın son icraatları ve özellikle çıkardıkları kanunlar halkın refah, huzur ve mutluluğunu bozacak ve sıkıntılarını arttıracak niteliktedir.
            Küresel haydutlar içteki piyon ve “kanaat Çobanları”nın ( fetö ve bununla hareket eden bütün örgüt ve partiler) oluşturdukları sıkıntıları kullanmasını iyi biliyorlar.
            Temennimiz Sayın cumhurbaşkanının etrafındaki piyonların oyunlarını bozup halkın aleyhine çıkarılan kanunları meclis yoluyla iptal ettirmesi ve dik durmasıdır.
            Bilindiği üzere son dönemde “dik dur eğilme bu millet seninle” ifadesi sıkça dillendirilmektedir.
            Evet dik durmak gerekir.
            Biz şuna iman ediyoruz. İlayı kelimetullah davasının davacıları nizam-ı âlem için hep dik durmuşlardır ve bundan sonra da dik duracaklardır.  12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan darbecileri hep Muhsin Yazıcıoğlunun şahsında Nizam-ı âlem davasının davacılarından çekinmişlerdir. (15 Temmuz darbecileri de bu duruşu beklemiyorlardı)
            Bunu Sayın Cumhurbaşkanı iyi biliyor.
            Dik durma ile ilgili Muhsin Yazıcıoğlundan misal verelim:"Belçika Büyükelçisi, Bosna, ABD İstanbul Konsolosu bir yemekte konuşurken, Bosna Konsolosu bir hanımefendi, kendisiyle Bosna Savaşı'nda tanışmıştık, o bana aktardı. 'Seninle olan tanışıklığımızı bilmedikleri için Belçika Büyükelçisi dedi ki ABD konsolosuna; 'bu BBP’ ye çok dikkat edin' diyor. Ben de konu açılsın diye; 'BBP'nin Meclis'te milletvekili bile yoktur ona niye dikkat edilsin' dedim. Belçika Büyükelçisi de 'şu an küçük ama bir kere tutturursa çok süratle büyüyecek bir tabana sahip, eğer bir kere gelirse de kolay kolay gitmez. Muhsin Yazıcıoğlu ilkelerinde çok katı duran bir siyasetçi' ifadesini kullanıyor. Açıkça elçi 'biz onu yönetemeyiz' diyor. Evet! Yönetemezler doğru, ne demiş oluyor? Biz onu satın alamayız. Doğru. Benim partime 4 tane bakanlık verildiği zaman da satın alamadılar."
"Ben çocukluğumdan beri bir şeye söz verdim. Arkasını önünü görmediğim, bilmediğim hiçbir güce yaslanmayacağım. O emperyalist devletlerin, güçlerin hiçbir zaman uşağı olmayacağım. Onlar beni yönetmeyecekler. Onlar beni yönlendirmeyecekler, ben Anadolu insanıyla bunu yapacağım dedim. Bunları biz çözeceğiz, biz aşacağız dedim. Eğer mandacılığı kabul etseydi Atatürk, çok daha kolay belki devlet başkanı olurdu. Ama o zamankiler de manda ve himaye dediğimiz başka bir devlete yaslanarak iktidar olma yolunu seçmediler. O yoklukta çarıkları yoktu, o yoklukta milli bir mücadele verdi ve başardılar.
UYUYAN BİR ASLAN
Arkadaşlar bana çok gelip, beni denediler. Amerikan elçiliğinden de suyolu ettiler bizim partimizi. Birçokları geldi gitti. Hatta 1995'te yayınlanan Amerikalıların bir araştırma raporu var. Raporda benim için 'uyuyan bir aslan, bir gün uyanırsa' ifadeleri geçiyor. Tüm hesapları onu göre yapıyorlar. Bu uyuyan aslan ayağa kalkarsa kim korkar? Anadolu insanı korkar mı? Açıkça 'engelleyin' diyorlar."
Aynı dik duruşun göstergesi şehit oluşundan yedi gün önce 19 Mart 2009 günü BBP Karaman Seçim Bürosu’nda yaptığı konuşmada merhum Muhsin Yazıcıoğlu şöyle sesleniyordu:
“Şimdi bakın yoldan geldik, yola gideceğiz. Hiç birimizin garantisi yok. Şurada ayakta duranın da, oturanın da garantisi yok. Yani, ruh bir saniyeliktir. Küf dedi mi gitti. Bunun da nerede geleceği, nasıl geleceği, ne şekilde yakalayacağı belli değil. Bir saniyenize bile hâkim değilsiniz.
Bir saniyesine bile hâkim olamadığınız, hükmedemediğiniz bir hayat için, bir dünya için, bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur. Düz yaşayacağız, düz duracağız, düz yürüyeceğiz.
Dik duracağız, doğru gideceğiz. Allah’ın izniyle hayatım boyunca hep böyle gittim. Allah’ın izniyle, olsak da milletle olacağız. Olmasak da, milletle olmayacağız. Yarın ahirette Allah, bize ‘Niye iktidar olmadın’ diye sormayacak. Sorsa da ‘Vermediniz’ diyeceğiz. ( Konuşmayı dinlemek için http://www.youtube.com/watch?v=Hzc5Ch-M9TY  ) ” diyordu.
            Sayın Cumhurbaşkanına sesleniyoruz.
Evet dik durursan millet seninle.
Hepimiz seninle, Devlet Bahçeli ile olacağız.
Çünkü bizle cenabı Allah’ın rızasını kazanmak için dik duran ve gayret edenleriz.
Dünyalıkta gözümüz yoktur.
Dik durmak için küresel haydutların uşağı, piyonu ve kölesi olan 15 Temmuz darbecileriyle işbirliği halinde olan yakın çevrenizin ve bütün etrafınızın temizlenmesi şart.” 01.07.2013
            Rahmetle anıyoruz sonsuzluğun sahibinin rahmet ve merhametine kavuşan dik duran adam.
            Selam ve Sabırla...

17 Mart 2019 Pazar

Rachel Corrie, Küresel Terör ve Medyadaki Uşakları


                              Rachel Corrie, Küresel Terör ve Medyadaki Uşakları

Veysi ERKEN

            Bugün 17 Mart 2019 Küresel haydutların teröristlerini dünyanın her tarafına tekrar tekrar sürdükleri bir zaman dilimi.
            Dün Rachel Corrie’nin İsrail askerlerinin buldozeri tarafından ezilerek bedenen katledildiği günün yıl dönümü. 16 Mart 2003 tarif edilemeyecek bir vahşet sahnesi. Rachel “zulüm bizdense ben bizden değilim” ve Ben diğer çocuklar için buradayım. Buradayım çünkü önemsiyorum. Buradayım çünkü her yerde çocuklar ıstırap çekmekte. Çünkü kırk bin insan açlıktan ölmekte. Buradayım çünkü o insanların çoğu çocuklar. Anlamalıyız ki fakirler her yanımızda ve biz onları görmezden geliyoruz. Anlamalıyız ki bu ölümler önlenebilir! Anlamalıyız ki üçüncü dünya ülkelerindeki insanlar da tıpkı bizim gibi düşünür, endişelenir, güler ve ağlar! Anlamalıyız ki onlar bizim rüyalarımızı görüyor, biz de onların rüyalarını! Anlatmalıyız ki onlar biz, biz de onlarız! Rüyam, her gün ölen kırk bin insanı kurtarabilmek! Rüyam gerçekleşebilir ve gerçekleşecek, eğer hepimiz geleceğe bakıp oradaki ışığı görebilirsek...” diyen ve hayatını farklı dine, yani Müslüman Filistinliler için feda eden küresel vicdan sahibi bir genç kız.
Hatırlayanımız var mı?
            Rachel’i azıcık tanımak ve onun gibi vicdan sahibi olmak isteyenler hiç olmazsa onunla ilgili birkaç satırı okusunlar. Okusunlar ki, küresel vicdanı anlasınlar. Sadece bir iki link



            Yarın 18 Mart 2019 Çanakkale direnişinin yıl dönümü. Küresel haydutlara karşı direnişin yıl dönümü.
            Sadece günümüzü anlamak için bu iki hadiseden bahsettim. Zira Siyonist haçlı zihniyetinin küresel haydut ve teröristleri hiç durmuyorlar. Terör, haydutluk ve katliam onların temel zihniyetleridir. Yeni Zelanda’da camilerdeki katliam bunun bir delili. Katliam sadece Yeni Zelanda da değil Doğu Türkistan’da, Arakan’da ve dünyanın her yerinde devam ediyor.
            Bunu niye hatırlatıyorum. Her halde bütün dostlar bunu bilir.
            Küresel haydutluğu durdurmanın bir tek yolu vardır. Her bakımdan güçlü olmak ve tevhidi sağlamaktır.
            İster buna ümmetin birliği değin, ister başka bir şey fark etmez.
            Ben buna “bütün mazlum ve mağdur insanların ve coğrafyaların birliği diyorum.”
 Peki, bu mümkün mü? İnanıyorsak mümkün.
            Ama küresel haydutlar durmayacak, onlara merhum Akif’in ifadesiyle alkış tutacak kahpeler bulunacak. Zira şeytanlara uşaklık edenlerin nesli tükenmiyor. Kabil soyludurlar. Medyada mebzul miktarda varlar.
            Akif şöyle tavsif ediyor soysuzları.
“Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!
Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!

Tükürün Ehl-i Salîb'in o hayasız yüzüne!
Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne!

Medeniyet denilen maskara mahlûku görün:
Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün!

Hele İ'lanı zamanında şu mel'ul harbin,
"Bize Efkâr-ı umumumiyesi lazım Garb'ın";

Oda ALLAHI bırakmakla olur herzesini,
Halka iman gibi telkin ile, dinin sesini

Susturan aptalın idrakine bol bol tükürün
Yine hicran ile çılgınlığın üstünde bu gün,

Bana Vahdet gibi bir yar-ı musaid lazım
Artık ey yolcu bırak, ben yalnız ağlayayım

Dünden farklı değil bugün. Bari yazımı neşredilmiş bir yazımla ikmal edeyim.
“Tapınak Şövalyelerinin vurucu gücü olan pentagon yeryüzünü cehenneme çevirmekle meşgul. Vuruyor kırıyor ve suçunu başkalarını yüklüyor.  Küresel teröre merkezlik ettiği halde suçunu medyadaki maşaları vasıtasıyla gadre ve zulme uğrayanların sırtına yıkıyor.
           Asırlardır sürdürülen terör, tehdit, tahrip, yıkım, tecavüz, işgal, hırsızlık, gasp, soygun, hortumculuk gibi eylemler maşaların marifetiyle kılıflarla örtülmekte, taşeronlarla gizlenmektedir.
            Asırlar önce İslam dünyasında aynı mantıkla katliam yapılmış ve bu işlerde haşhaşîler olarak bilinen Hasan Sabbahçılar taşeron olarak kullanılmıştır. Bugün İslam coğrafyasında oynanan oyun aynı. Yine taşeronlar ve kuklalar kullanılmakta ve halka zulmedilmektedir.
            Oyun aynı figüranlar değişik.
            Özellikle tapınakçıların yok etmek istediği toplumlar uyanmasın diye maşaların sürekli devreye sokulmuş olduğu görülür. Kalemşorlar aktarılan paralar ile tetikçilik görevini üstlenir.
            Yeryüzünde dünden bugüne değişen bir şey yok.
            Yine katliam ve soygun. Yine tehdit ve tehcir. Yine gasp ve hortum.
            Bu zulüm yeryüzünün her tarafında.
            Filistin’den Bosna’ya. Çeçenistan’dan Endenozya’ya.
            Oyunun sahnelenmek istendiği yeni yerlerden biri Türkiye.
            Maşalar ve kuklalar hazır. Medyadaki pentagon temsilcileri harekete geçmiş durumda. Ellerine tutuşturulan metinleri habire halka enjekte ile meşguller.  İslami terör gibi şerefsizce bir ifadeyi kullanmakta yarıştalar.
            Sırf efendilerine hizmet olsun diye çabalarına çaba katmaktalar. Bu ifadeyi tapınakçıların vurucu timi olan pentagonun piyasaya sürdüğünü bilmeyen yok. Alın size bir kaynak.
           Merhum Abdulbaki Keskin’in 1994 yılında T D Vakfınca yayınlanmış bulunan Doğu-Batı ve 21. YY Üçgeninde İSLÂM isimli kitabı bu şerefsiz ifadenin Amerika’nın malum merkezlerinde nasıl üretildiğini ve kimler tarafından kullanıldığını gözler önüne sermeye yeter de artar.
            Aslında bu konuda söylenecek çok söz vardır. Ülkenin sevdalılarına tavsiye edilecek epey kaynak bulunmaktadır. Ancak arif olan tek kaynakla da her şeyi anlar diyerek başka kaynaklara gerek duymuyoruz. Sadece yıllarını Amerika’da harcamış bir bilim adamının bu konudaki tespitlerini de buraya aktarmakla yetiniyoruz.
        “Türk Einstein’i olarak bilinen Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu son günlerde sıklıkla dile getirilen “İslâmi terör” kavramının suni olarak üretildiğini belirterek, “ Herkes diyor ki İslâmi terör şöyle, radikal İslâmcılar böyle... Radikal İslâm Pentagon’da üretilmiş bir kavramdır” diyor.
      Sinanoğlu, bir internet sitesine yaptığı açıklamalarda, şunları kaydediyor: “Amerika’da beyin yapıcılar kavramları üretir, medya, üniversite ve strateji kuruluşlarıyla bu kavramları dünya gündemine sokarlar. Ardından da operasyonlar başlar. Bakın 1990’lı yılların başında Pentagon’da görevli bir fizikçi dostum açık ve net olarak şunu demişti; ‘Bugünlerde Pentagon’daki generaller yeni düşman arayışına girdiler. Komünizm çöktü yeni düşman olarak İslâm hedef seçildi. Çok yakında İslâmi terör lafını duyacaksınız’ Sonra ne oldu? Herkes neler yaşandığını biliyor.”
       Medeniyetler Çatışması tezinin de sipariş üzerine hazırlandığını kaydeden Prof. Sinanoğlu, “Amerika’nın yeni düşmanı olarak belirlenen İslâm için tezgâhlanmış bir tezdir bu” diyor. Amerika’nın bunu hep yaptığını belirterek, “Gelecekte olacak olaylar ya da politikalar için tezler yazdırır, kürsüler açtırır, kitaplar yazdırır” diyen Sinanoğlu, şöyle devam ediyor: “Sonra da basın aracılığı ile filmlerle dünyaya yayar. Aslında Amerika’da Huntington’a ve Medeniyetler Çatışması tezine kimse yüz vermez. O, Üçüncü Dünya ülkeleri için bir tezdir.”
     Oktay Sinanoğlu, Türk aydınının özellikle de basınının olayları anlamadan, derinlemesine incelemeden gündemine alıp şişirdiğini ifade ederek, küreselleşme sözünü ortaya atanlar için “Küresel Kraliyetçiler” tanımını yapıyor.
       Sinanoğlu, şöyle devam ediyor: “Dünyada görünenin aksine 1700’lü yıllardan bu yana gizli örgütlenmeler etkilidir. Bu illa ki bir dine ya da ırka bağlı olmayı gerektirmez. Mesela Bush ailesi Anglo-Sakson’dur ve 120 yıldır bu örgütlenmeye hizmet eder. Tüm dünyada örgütlüdürler. Bunlar diyor ki dünyada insanların çoğu ahmaktır hiçbiri işe yaramaz. Dünyayı biz idare edeceğiz. Toplasak toplasak, biraz da abartsak toplamları 2 milyonu geçmez. İnsanların gerisi hiçbir işe yaramaz, hatta arada kalan 5-10 milyon insan kırılırsa iyi bile olur diyenler var. Tamamıyla insanlık düşmanı, tamamıyla kendi takımının hâkimiyeti esasına dayanan ve bu meseleye de din gibi inanan bir örgütlenme çeşidi.” Sinanoğlu, Kutsal İttifak olarak adlandırılan bu örgütlenmenin dünyayı kendi hâkimiyetlerinde tutmak için birkaç bin kişinin bile öldürülebileceği eylemleri kolaylıkla gerçekleştirebileceğini kaydediyor. Vakit 05.12.2003”
            Selam ve Sabırla... 08.12.2003