30 Mart 2018 Cuma

Esma’ul Husna"yı Selim Çoraklı’dan Dinlerken


Esma’ul  Husna"yı Selim Çoraklı’dan Dinlerken

Veysi ERKEN

            Hayatı anlamlandırmak için Cenabı Allah’ı bilmek ve vahyini yaşamak gerekir.
            Peki, biz Cenabı Allah’ı ne kadar biliyoruz.
            Vahyi ne kadar yaşıyoruz.
            Bu konuyu Selim Çoraklı beyefendiden "komşu komşunun 'gül'üne muhtaçtır" adı altında düzenlenen sohbette dinlerken gerçekten zihnimde binlerce soru oluştu, yenilenmeler gerçekleşti.
            Bu anlamda Selim beye ve mekânı tahsis eden İnanç-Der yöneticilerine, özellikle Necdet Külünk beye teşekkür ediyorum.
            Selim beyden öğrendiğim hususlardan biri cenabı Allah’ı “zat”ı ile değil, “esma”sı ile bilebileceğimiz hususudur.
            Bu bağlamda Hz. Ebubekir’in (r.a.) “akılla Allah’ın idrak edilemeyeceği bilmek en büyük idraktir” tespiti bizim için çok şey ifade eder.
            Cenabı Allah’ı bilmek için ilk önce aklın hazır hale getirilmesi ve daha sonra “esma”nın insanda tecellisi gerekir.
            “ Esma” insanda tecelli ettiği oranda Allah inancı halis olur.
            Aksi durumlarda inanca şirk bulaşır.
            Cahiliye dönemi ifade edilen dönemde insanlarda Allah inancı vardı. Ama Allah anlayışına şirk bulaşmış, putlar aracı haline dönüştürülmüştü. Dini Allah’a has kılanların inanışında şirk yoktur.
            Bütün tasavvurda tevhid söz konusudur. “La ilahe illallah. La şerike leke”  anlayışı birlemenin gereğidir. Hiçbir şey Allah ve peygamber sevgisinin önüne geçemez. (Tevbe 23-24) Geçerse şirk olur. “Sevdiğini aşırı derecede sevmek, onu ilahlaştırmaktır”.
            Cenabı Allah bu anlamda “heva ve hevesin ilah edilmemesi gerektiği” vurgular.
            İnsan bugün ne kadar şirke bulaştım diye kendini sorgulamalıdır. Kendini bu anlamda sorgulayan insan nefs-i emaresini kontrol altına alır ve dini Allah’a has kılar.
            Böyle bir anlayış bizi;
            İman-ı billah,
            Marifet-i billah,
            Muhabbet-i billah,
            Lezzet-i ruhaniye'ye götürür.
            Kısaca bu bakış vahyin inşa ettiği Allah inancı için gereklidir.
Bu anlayış “esma’ul Hüsna”yı bilmeği, “esma’ul-Hüsna”yı bilmek Allah’ı bilmeyi, Allah’ı bilme insanın kendini bilmeyi sağlar.
Aynı şekilde, “ ürettiği bilgi sünneti, sünnet Kur’anı, Kur’an esma’yı tanımlar diyor” Şafii.
Bu gerçeklikten hareketle şunu öğreniyoruz.
Her insan “esma’ul- Hüsna” üzerinde tefekkür etme, öğrenme, anlama ve yaşama durumundadır.
Bir başka deyişle kendisinde yansımasını ve kendinden yansımasını sağlamalıdır. Bir nevi ayna olabilmelidir.
Hasılı kelam.
Selim beyin sohbeti güzel ve faydalı oldu.
Yeni bilgilenme gerçekleşti, yeni bilgi yenilenmeyi sağladı.
Peki toplum olarak bu durumda mıyız?
Maalesef Selim beyin ifadesiyle “Kapitalizmin emri, geleneğin kavliyle” yaşıyoruz.
Peki, bundan kurtulmak mümkün mü?
İlla ki, mümkündür.
Kendimizi vahyin ilkeleriyle yeniden inşa etmek ve gelecek nesilleri bu tasavvurla inşa etmeye çalışma ile mümkün.
Kısaca Selim beyin ifadesiyle “çocuğun terbiyesi evlenmeden önce başlamalıdır”.
Teşekkürler Selim bey,
Teşekkürler İnanç-Der,
Selam ve Sabırla…
           

24 Mart 2018 Cumartesi

Usve-i Fityan Muhsin Yazıcıoğlu


Usve-i Fityan Muhsin Yazıcıoğlu

Veysi ERKEN

            9 sene geçti.
            Hala Cinayet çözülemedi.
            Ama, Yazıcıoğlu fikirleriyle ve yaşayışıyla hayatını devam ettiriyor.
            O, Cenabı Allah’ın yolunda olduğu için şehit edildi. Onun içindir ki, O, ölülerden değildir. Biz buna inanıyoruz.
            Cenabı Allah, yolunda katledilenlere ölü demeyin diye buyuruyor.
            Amenna ve seddekna. İnandık ve doğruladık.
            Muhsin başkan bir “usve-i fityan”dır.
            Gençliğe örnek bir şahsiyettir.
            Eylemleriyle, söylemleriyle ve fikirleriyle bir “usve”dir.
            O, resulullah'ın yolunu takip eden idi. Hz. Peygamberin davasını yürütmeye çalışandı. Bunun hüznünü ve vebalini taşıdığına inanandı.
            Kamet ve istikameti belli idi.
            Kametiyle dik durdu.
            İstikametiyle gençliye “usve” oldu.
            O, “mefkuremiz göklerde dalgalanan bir sancak, Allah’ın huzurunda eğiliriz biz ancak” diyenlerdendi.
            Eğilmedi kırıldı, kırıma uğratıldı.
            Her şeye rağmen dik durdu, dik yürüdü.
            Fırıldak olmadı.
            Darbecilere boyun eğmedi.
            Tehditlerinden yılmadı.
            Anladıkları dilden cevap verdi.
            12 Eylül darbecilerine, 28 Şubatın postlarına, 27 Nisan kalkışanlarına gereken cevabı verdi.
            Namlusunu halkına çevirtilen tankı ve tankçılarına selam durmadı.
            Milletin iradesi dışında bir irade tanımadı beşerce.
            Yazıcıoğlu'nun iki tartışılmazı olmuştur.
            Biri Allah’ın birliği, diğeri Hz. Peygamberin risaleti.
            Vahiyin bütün ilkelerine iman etti, Hazreti Muhammed’in (s.a.v.) her tebliğini şartsız kabul etti, iman etti.
            Beşerin her fikrini tartışılır olarak gördü, mutlak hakikat olarak görmedi.
            Çünkü o mutlak hakikati Allah’ın vahyinde, Hz. Peygamberin tebliğinde görüyordu.
            Ülküsü buna göre şekilleniyordu.
            Hedefi ve gayesi İlayı Kelimetullah (Allah’ın adını yeryüzünün her noktasında ve zerresinde yüceltme) davası nizam-ı alemdi (Allah’ın vaaz ettiği nizamı ve ilkeleri yeryüzünde uygulama).
            O, bütün yönleriyle gençliğe “usve” olmaya çalıştı.
            Buna şahitlik ediyoruz.
            Geçici menfaat peşinde koşmadı.
            Ulvî gaye ve davadan vazgeçmedi.
            Zindanları “Medrese-iYusufiyel”ere çevirenlerdendi. Kuyuya atılmıştı Hz. Yusuf gibi.
            Tavizsiz direndi.
            Hayali peşinde koştu.
            Hayali tevhid idi.
            Birlik ve beraberlikten yanaydı.
            Hem Müslümanlar arasında birliğin peşindeydi. Hem  de bütün dünyanın mazlumlarının kurtuluşunun çabasındaydı.
            İşkenceciler ve zalimler onu yıldıramadı.
            “Zalime karşı Yavuz, mazluma karşı Yunus” tavırlıydı.
            Zalimler ve haydutlar Ondan hep rahatsız oldu.
            Bedence belki öldürdüler onu.
            Ama O yaşıyor.
            Ve…
            O, yaşayışı ile, mücadelesiyle, kamet ve istikameti ile gençliğe “usve” olmaya devam ediyor.
            O, bir “usve-i fityan” idi.
Aynı şekilde “usve-i fityan” olmaya devam ediyor, edecek de inşallah.
Ruhun şad olsun yol ve dava arkdaşım.
9 sene geçti.
Ravza-i peygamberde buluşuruz inşallah.
Selam ve Sabırla…

23 Mart 2018 Cuma

Tanka Karşı Duranlar ve Duramayanlar


Tanka Karşı Duranlar ve Duramayanlar

Veysi ERKEN

            Malum 28 Şubat 1997 tarihinde bir darbe yapıldı.
            Darbecilerin ifadesiyle post darbe yaptılar.
            Toplumun bütün değerlerini dipten sarstı. Bir kısmını yok etti.
            Ekonomik olarak ülkemiz soyuldu.
            Beş yüz milyar dolarlık bir kayıptan bahsediliyor.
            Kısaca post darbeciler "host"luklarının gereğini yaptılar.
            İşte o darbeye karşı iki şahsiyetten ses yükseldi.
            Biri Muhsin Yazıcıoğlu diğeri Hasan Celal Güzel.
            Yazıcıoğlu “namlusunu halka çeviren tanka selam durmayacağını” ilan ederken, Hasan Celal Güzel “gerekirse tankın üzerine çıkacağını” ifade etti.
İktidardakiler bu duruşu sergileyemedi.
            Maalesef direnemediler.
            Hatta Belediye başkanlarına sahip çıkamadılar.
            Bir şiir okuması yüzünden hapse atıldı başkanları. İç işleri bakanları kazığa oturtulmakla tehdit edildi.
            Gün döndü, devran değişti.
            Belediye başkanı cumhurbaşkanı oldu. Muhsin başkan ve tank Hasan lakabıyla ünlenen Hasan Celal Güzel rahmet-i rahmana kavuştular. Mekanları cennettir inşallah.
            Kazığa oturtulmakla tehdit edilen Meral Akşener 28 Şubatçılara açılan davadan müşteki sıfatıyla davasından vazgeçti.
            İşte farklı iki tavır.
            Merhum başkan Muhsin Yazıcıoğlu ve Hasan Celal Güzel hayırla yad ediliyor.
            Ya davasından vazgeçen Meral Akşener nasıl hatırlanacak.
            Bence Şevket Kazanla birlikte iyi anılmayacak.
            Buradan çıkaracağımız ders var.
            Toplum olarak her türlü darbeciye karşı direnme göstermeliyiz.
            15 Temmuz bunun bir göstergesidir.
            Her türlü haşhaşi şeytanlıktan kurtulmanın yolları darbecilere karşı alacağımız tavırla şekillenir.
            Zalime karşı yavuz, mazluma karşı yunus tavrı her bireyin tavrı ve tutumu olmalıdır.
            Bizler Muhsin başkanla yol arkadaşlığı yaptı.
            Bütün zalimlere karşı direndik, direniyoruz.
            Davası ilayı kelimetullah ve nizamı alem olan dik duruş sergiler.
            Her şey Allah’ın rızasını kazanmak içindir.
            9 yıl geçti Muhsin başkanını şahadeti üzerinden. Hasan Celal Güzel’de vefat etti.
            Duruşları duruşumuzdur.
            Dik duranlara selam.
            Yamulanlara sitem.
            Selam ve Sabırla…