28 Nisan 2013 Pazar

Çanakkale Yürüyüşü



Çanakkale Yürüyüşü

Veysi ERKEN

Merhum Mehmet Akif
“Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.”
diye tasvir ettiği boğaz harbinin cereyan ettiği yeri görmek, tanımak, yaşamak ve 57. Alayın yürüdüğü alanda düzenlenecek yürüyüşe katılmak için Kastamonu üniversitesi mensupları olarak Çanakkale’ye gittik. Etkinliğe değişik üniversitelerden binlerce öğrenci katıldı.
            57. Alay yürüyüşü. Tarihe damgasını vuran bir alayın adını taşıyan yürüyüş.
 Tarihe damgasını vuran bir alayın torunları olarak katıldık bu yürüyüşe.
            Yeryüzü üniversitesi” sloganı ile tarihe damga vurmak isteyen Kastamonu üniversitesinin öğrencileriyle iştirak ettim bu yürüyüşe.
            Yürüyüş 25 Nisan günü  57. Alayın toplu olarak sabah namazını kıldığı alandan cemaatle Sabah namazının edasını takiben başladı.
            Aynı güzergah ve aynı patika yollardan.
 Ben şahsen çok şey öğrendim.
Boğaz harbinin geçtiği yerleri daha önce gezdiğim halde çok şey öğrendim. Gençliğin bu tür etkinliklere ne kadar ihtiyacının olduğunu bir kez daha kavradım.
            Gençliğin ihtiyacı var bu tür etkinliklere. Doğuyu, Batıyı, Kuzeyi ve Güneyi anlamak ve anlamlandırmak için Çanakkale’nin destanlaşan harbini bilmek lazım.
            Avrupalının vahşetine karşı milletimizin sevgisini, birliğini ve beraberliğini anlamak, yaşamak ve yaşatmak için gereklidir bu etkinlikler.
            Evet…
            Akif’in  “Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"
Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ'ûna da zuldür bu rezil istilâ!”
diye tasvir ettiği belayı savmak için İslam coğrafyasından gönül birliği eden “inançlı neslin” anlaşılması yeridir Çanakkale.
Yürüyüş bunun sembolik değeridir. Dünün birliğinin günümüze taşınmasıdır.
Aynı ruh ve heyecanı yaşamak ve yaşatmak için dünü anlamak gerekir. “Farklılıkları zenginlik kabul eden bir tevhit” anlayışının topraktan fışkırması ve günümüzde hayat bulması için Çanakkale’yi bilmek gerekir. Kısaca kim olduğumuzu ve nerden geldiğimizi bilirsek nereye gideceğimizi daha rahat kestiririz.
Akif: Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.”
diye tasvir ediyor kimliğimizi. Biz buyuz. Farklılıklarımızla tevhidi sağlıyoruz.
Gençlik bu tevhit kimliği taşıyabilmelidir. Bu kimliği taşımanın yolu yaşamak ve yaşatmaktan geçiyor.
 Kusurları ve eksikliklerine rağmen bu yürüyüşü düzenleyenleri, katılanları ve oranın havasını teneffüs edenleri tebrik ediyorum.
Cenabı Allah yaşananlardan ibret almayı ve daha güzel ve inançlı günlere kavuşanlardan etsin bizleri.
Âmin.
Fatihalarımız ve dualarımız şehitlerimizledir inşallah. Ruhunuz şad mekânınız cennettir inşallah.
Selam ve Sabırla.


20 Nisan 2013 Cumartesi

… Görünümlü



… Görünümlü

Veysi ERKEN

            Şahin ve Doğan olarak tabir edilen tofaş ürünü otomobillerin yaygın olduğu dönemlerde halkın dilinde pelesenk olmuş bir tabir vardı.
            “Doğan görünümlü Şahin”
            Şahin denilen otomobillerle biraz oynayarak şeklini şemalını değiştirir Doğan’a benzetirlerdi.
            Satıcılar alıcıları veya otomobil sahibi kendilerini böylece kandırmaya çalışırlardı.
            Bugün dünden farklı değil.
            Epey “görünümlü” var.
            “Görünümlü”leri ya birileri piyasaya sürüyor veya kendileri gönüllü olarak piyasada olmaya çalışıyor.
            Birinci şık ağırlıktadır.
Birkaç misal verelim.
            “Görünümlü” kelimesinden sonraki kısmı sizler doldurunuz lütfen.
            Türk görünümlü…
            Müslüman görünümlü…
            Ahlaklı görünümlü…
            Namuslu görünümlü…
Demokrat görünümlü…
            Milliyetçi görünümlü…
            Barışçı görünümlü…
            Kanın durmasından yana görünümlü…
            Peygamber aşığı görünümlü…
            Dost görünümlü…
            Sosyal demokrat görünümlü…
            İnsan hakları savunucusu görünümlü…
            Listeyi uzatmak mümkündür, lakin gerekli değildir.
            “Görünümlü” ile bizi kandırmaya çalışıyorlar.
            Peki, bu sahtekârları nereden anlarız derseniz cevabı kolay.
Yeter ki, “görünümlü”leri piyasaya sürenlerin veya “görünümlü”lerin kendi icraatlarına bakalım.
            Bu insanların konuşmalarında, yazılarında veya hitaplarında epey ama ancak, lakin fakat türü kelimeler bolca bulunur.
            Namazla, niyazla hiç ilgisi olmayan birinin benim dedem de hoca idi, müftü idi tarzlı ifadeleri varsa bilin ki, görünümlü kategorisine girer.
            Kendini beyaz veya bilmem ne renkli Türk diye ifade ediyorsa görünümlü olduğuna rahatlıkla anlaşılır.
            İnsan haklarının hak olduğunu kabul ediyorum ama ile konuşmasına başlayan kişinin ”görünümlü” olduğuna hükmediniz.
            Yazılarıyla, icraatlarıyla veya attırdığı manşetleriyle yabancıların sesi olanlara rahatlıkla “görünümlü” diyebilirsiniz. 
            Evet, aziz gönüldaşlar.
            Biliniz ki ne çekiyorsak, görünümlülerden çekiyoruz.
            Ülkenin huzuruna kast ediliyorsa görünümlüler kast ediyordur.
İmkânlarımızı hortumlayanlar görünümlülerdir.
Daha ne diyeyim.
Sizler anlayışlısınızdır.
Yazdıklarımı anladınız diye düşünüyorum.
Lütfen kendinizi ve güzel ülkemizi “Doğan görünümlü Şahin”lerden koruyunuz.
Aksi takdirde trilyonlarca imkânımız heba olmaya devam eder.
Selam ve Sabırla…
             

10 Nisan 2013 Çarşamba

Kutlu Doğum ve Barış Süreci



Kutlu Doğum ve Barış Süreci

Veysi ERKEN

            Ülkemizde her yıl 20 Nisan gününü içine alan hafta “Kutlu Doğum” haftası olarak idrak edilmektedir.
            Bu sene “Kutlu doğum” haftası 13 Nisan günü başlayacak inşallah.
            Bizler iman ediyoruz ki, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) fani dünyaya teşrifi kutlu, mutlu, müreffeh ve tevhide istinat eden günlere vesile olmuştur.
            Hz. Peygamber’in (s.a.v.) veladeti yeni bir barışın müjdecisi olmuş ve düşman olanlar bu veladeti takip eden risaletle kardeşleşmiştir.
            Bugün ülkemizde de bir barış ve huzur arayışı vardır.
            Yıllardır devam eden kan ve gözyaşının dindirilmesi söz konusudur.
            Yıllardır yıkım ve yıkıntı yaşatılıyor ülkemizin insanlarına.
            Kan ve gözyaşının müsebbipleri piyonlardır. Bundan şüphemiz yoktur.
            Artık ülkemiz ve ülkemizin insanı huzur bulmalı.
            İnsanımız sadece Türkiye denilen coğrafyada değil tüm dünyada huzur ve sükûn bulmalıdır. İnsanımız küresel anlamda söz sahibi olmalıdır.
            Bunun yolu sulhtan ve salahtan geçer.
Bunun yolu tevhid inancından geçer.
            Geliniz Kutlu doğum haftasını başlangıç kılalım. İnsanımıza “O nur”u yaşatalım ki, onurlu olsun.
            Barış ve huzur olsun.
            Herkesin katkısı olmalıdır barışa ve huzura.
            Üniversiteler ve akademisyenler barışa katkıyı düşünmeliler.
            Sanayiciler ve tüccarlar günü kurtarma telaşından kurtularak barışa katkı sağlasınlar.
            İmamlar gerçek imamlık yapsınlar.
            Barışa katkı sağlamak herkesin meselesi olsun.
            Aydın olarak görülen akademisyenlere sesleniyorum.
            Gerçekten aydın iseniz barış ve huzur için kafa yorunuz. Teklifleriniz olsun.
            STK yöneticilerine sesleniyorum.
            Sessiz kalmak barışı istememektir.
            Üyelerinize barışın ve huzurun önemini anlatınız.
            Barışa ve kardeşliğe katkı sağlayınız.
            Kardeşlik hukukunu ve insanın onurunu kurumak her Müslüman’ın görevidir.
            Yeryüzündeki tüm iyi insanlara sesleniyorum. Barış ve huzur için çaba harcayınız. Merhamet peygamberinin insan onurunu koruyan kardeşlik hukukunu şiar edininiz. Topyekûn huzuru ve sükûnu hedefleyiniz.
            Kutlu doğumu anlamak ve anlamlandırmak gerekir. Kutlu doğumun peygamberinin tebliğ ettiği ilkeleri yaşamak icab eder.
            Cenabı Allah’ı seviyorsak Hz. Peygamber’in (s.a.v.) izinde gitme mecburiyetimiz var.
            Bu hafta bize bunu hatırlatıyor.
            Gelin Hz. Peygamber’in tebliğini idrak edelim ve gereğini yapalım.
            Başka Akademisyenler olmak üzere tüm iyi insanlar neredesiniz?
            Duyuyor musunuz yoksa uyuyor musunuz?
            Selam ve Sabırla…