26 Şubat 2012 Pazar

Âlim Kimdir?

Âlim Kimdir?

Veysi Erken

Cemiyet olarak yakalandığımız hastalıkların başında yer alanlardan birisi de hiç şüphesiz ki, kavram kargaşalığı gelir. Kavram kargaşalığı bir kelimeye farklı manalar yüklemeden ileri gelir. İşte farklı anlamlar yüklediğimiz, bir başka ifade ile yanlış anlamlandırdığımız bir kelime. Yanlış kavramlaştırdığımız önemli bir kelime.

“ Âlim”.

Dertlere derman olması gereken kavramdır âlim.

Âlim Arapça “âlime” fiilinden türeyen ism-i fail kalıbında olan bir kavramdır. Kalıbına uygun olarak anlamlandırılacak ve kullanılacak olursa, âlim, “bilgiyi üreten” anlamını taşıdığı görülür. Gerçek bu iken biz malumat sahibi olanı âlim zannetmekteyiz.

Hakikatte “malumat sahibi olmak” ile “âlim olmak” arsında büyük farklılıklar vardır.

Âlim, kitaba hâkim olandır. Kitabın “satır aralarını okumak” âlime has bir özelliktir. Âlim satır aralarını anlamlı hale getirir. Mukallit değildir. Kendine has görüşleri ve yorumları söz konusudur.

Âlimin kitaba hâkim olma özelliğine sahip olamayanlar ise ancak kitaba mahkûm olur. Kitaba mahkûm olan ancak malumat, bir başka ifade ile bilgi sahibi olabilir. Bizim temel hatalarımızdan birisi âlim ile malumat sahibi olanını karıştırmamızdır.

Âlim kendine ne kadar “özgün” ise, malumat sahibi o kadar “özgün”lükten uzaktır. Özgün olamayan malumat sahibi nakilden ve tekrardan kurtulmaz, kurtulamaz.

Âlim gerektiğinde eleştirir, kendini ifade eder. Bilgi sahibi( malumat sahibi) ise nakleder, aktarır. Âlim üretir. Malumat sahibi taşır. Akıl ve nakil kavramları âlim ile bilgi sahibi arasındaki farkı yansıtır. Biri akleder, diğeri nakleder.

Medeniyetlerin gelişmesi peygamberlerin varisleri olan âlimlerin akılları ve eserleriyledir. İcat eden, farklılaştıran ve yol gösteren âlimlerdir. Bu fen bilimlerinde olduğu gibi sosyal alanlarda da karşımıza çıkar.

Değişmezler içinde değişimi gerçekleştirmek âlimlere münhasırdır. Gelişim ve dönüşümün oluşumunda âlimin etkisinin büyüklüğünü vurgulayan en güzel tespitlerin başında “âlimin ölümü âlemin ölümüdür” gelir.

Âlimlerin bu özelliklerine karşılık malumat sahiplerinin medeniyet ve kültürlerin devamlılığında etkileri söz konusudur. Âlimlerin geliştirdikleri ve dönüştürdükleri konuları gelecek nesillere intikalinde malumat sahibi olanların rolü küçümsenemez.

Geçmişten intikal eden bilgilerin yenileyicisi durumunda olan âlimlerin azlığı söz konusu olursa medeniyetler ve kültürler donuklaşır ve zamanla yok olur.

Bu bağlamda tefekkür ettiğimizde bizim medeniyetimizin ihyası için âlimlere ihtiyacımızın büyüklüğü küçümsenemez. Eleştirenin, kendini ifade edenin ve katkı sağlayanın, bir başka ifade ile âlimlerin önünü tıkayan bir mantık ve sistem medeniyetin çökmesine yol açar.

Bizim sıkıntılarımızdan birisi sistemi işletme bir başka ifadeyle yönetme gücünü elinde bulunduranların “âlim” yetişme zeminini ortadan kaldırmasıdır. Yönetme gücünü elinde bulunduranların yaptıkları iş kendilerinden veya öngördüklerinden nakiller yapanların güçlendirilmesi doğrultusundadır.

Genel olarak âlimlerin ortaya koyduğu gerçekler yönetme gücünü elinde bulunduranların uykularını kaçırır. Yeni düşünceler despotizmin sonunu hazırladığından demokratik olmayan yönetimlerde âlimlere değer verilmez.

Netice itibarıyla unutulmaması gereken husus âlimlerinin kıymetini bilmeyen toplumların gelişemeyeceği gerçeğidir. Sadece taklit ve nakillerle toplumlar gelişseydi herhalde maymunlar topluluğunun medeniyeti en gelişmiş medeniyet olurdu.

Selam ve Sabırla.

19 Şubat 2012 Pazar

Ölüm Dediğin

Ölüm Dediğin

Veysi ERKEN

Hazreti Âdemden beri beşeriyet ölmekte, doğmakta ve yaşlanmaktadır.

Ölüm bizim için yokluk değil, vuslata ermektir. Onun içindir ki, bizler ölüm için hoş geldi safa geldi deriz.

Biliyoruz ki, her nefis ölümü tadacaktır.

Dün bir dostumuzun gemisi sessizce limandan hareket etti. Arkasından ne el ne de mendil sallayan vardı.

Okunan sadece Fatihalar, Yasinler ve dualar idi.

Arif dostumuzun cenazesinde buluştuk.

Elbette ki, beşer olarak üzüldük.

Ama beni daha çok kahreden başı kesilerek katledilen gencecik bir kadının babasıyla karşılaşmak oldu. Meğerse yıllardır tanıdığım Mehmet beyin kızıymış Cuma vaktinde katledilen kadın.

Kabristanda öğrendim.

Baba bir hafta öncesi kızının cenazesine katılan arkadaşının cenazesinde idi dün.

Evlat acısı zordur.

Annemden bilirim.

Yedi sene geçti ağabeyimin vefatı üzerinden.

Tevekkül ehli ve musalli olan annem hala kendini toparlaya bilmiş değil.

Bir de kafası kesilerek katledilen kızın babasını düşünün.

İnanıyoruz ki, kısasta hayat vardır.

Ya siz.

Suçluyu sokağa salacak kanunları çıkaranlar, katilleri şımartanlar neye inanıyorsunuz.

Hani insanın yaşama hakkı vardı?

Ey kalemşorlar.

Neredesiniz?

Efendileriniz size bu konularda yazdırmıyorlar mı?

O masumun suçu ne?

Bakkal dükkânında kendisinin, kocasının ve çocuklarının rızkı peşinde koşmak mı?

Hem de Cuma vaktinde.

İçiniz sızlıyor mu?

Hiç zannetmem.

Türkiye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Filistin’de ve dünyanın her yerinde insanlar mazlumca katledilirken, faili meçhullere havale edilirken kalbi titremeyenlerden hayır gelir mi?

Kafası kesilerek öldürülen bir masumun acısını mı duyacaklar.

Merhamet öldü.

Adalet öldü.

Kalpler kaskatı kesildi.

Havfi Yezdan çekildi kalplerinden ve hissiyatlarından.

Dün ölüm güzel olmasaydı hiç ölür müydü peygamber diyen, bu duygularla arkadaşının cenazesine katılan ben.

İsyan ettim adaletsizliğe, merhametsizliğe ve bir kenarda sessizce bir kenarda gözyaşı döken Mehmet beyin çaresizliğine.

Selam ve Sabırla…

17 Şubat 2012 Cuma

Oligarşik Yönetimin İşleyişi

Oligarşik Yönetimin İşleyişi

Veysi ERKEN

Son günlerde tekrar gündeme getirilen zırhlar, kalkanlar, imtiyazlar ergenekonvari oligarşik yapıların ne kadar şirret olduklarını, imtiyazlarından nasıl vazgeçmemek için direndiklerini göstermektedir.

Bu durum geçmişte kaleme aldığım bir yazımı hatırlattı. Bugünü yansıttığından tekrar siz dostlarla paylaşmak istedim.

Devlet fert ve toplum için çok efsunkâr ve anlamlı soyut bir kavramdır. Gerek fert gerekse toplum zaviyesinden meseleye baktığımızda devletin baht, talih, saadet, mutluluk gibi manaları tazammum etmesi beklenir.

Devlet bireylere hizmet aracı olduğu müddetçe saadet kaynağıdır. Bireye hizmet etmeyen, bilakis onu ezmeye çalışan devlet yapılanması ancak zülüm kaynağı olur. Dolayısıyla fertlerin ve toplumlumun kendilerini güven ve huzur içinde hissettikleri yapı anlamlıdır denebilir.

Devlet ne zaman huzursuzluk kaynağı olur sorusunun cevabı bazı kişi veya zümreler kendilerini devlet gördüklerinde biçimindedir. Gerçekten devlet kavramı bazen idarî mekanizmayı elinde bulunduranlarca kendileriyle aynileştirilmek istenir. Böyle durumlarda yönetim oligarşik bir duruma dönüşür ve devlet saadet kavramı olmaktan çıkar.

. Oligarşi ”siyasi iktidarın birkaç kişilik gruba, belirli bir zümreye veya hükümranlığı silsile halinde devam eden bir aileye dayandığı siyasi rejim”(1). biçiminde tanımlanır Tanımdan anlaşılacağı üzere oligarşik yapı kan bağına dayanan bir yapılanmayı değil, iktidar gücünün belirli ellerde toplanmasını ifade eder.

İktidar gücünü eline geçirmiş olan oligarşik zümre iktidarın işleyişini halkla ve halkın içinden gelenlerle paylaşmaktan kaçınır. Bunun için oligarşik beyin halkı ve halkı temsil edebilecekleri devre dışı bırakma yollarını arar.

Halkı devre dışı bırakmanın en kestirme yollarından biri oligarşik beyine hizmet edecek “üst kuruluş”lar oluşturmadır. Böylece oluşturulan üst kuruluşların marifetiyle halk devre dışı kalır. Üst kuruluşlar paslaşma vasıtalarıdır. Halkın yönetime katılımını engellemek isteyen oligarşik beyin üst kuruluşlarını yöneten bürokratları marifetiyle paslaşarak namusluların yönetime gelmeleri engeller.

Oligarşik yapı bu ve buna benzer yollarla hegemonyasını devam ettirir. Oligarşinin halkı yönetimden uzak tutmak için başvurduğu önemli yollardan biri de “çamur at izi kalsın”dır.

Seçimle iş başına gelebilecekler muhtelif nitelemelerle karalanır ve yönetime gelişleri engellenir. Bunun için en geçerli yol medyanın kullanılmasıdır. Medya eliyle yönetime gelebilecek isimler etrafında vehimler ve spekülasyonlar oluşturulur. İrticacı, gerici, hain, devlet düşmanı gibi nitelemeler en çok kullanılanlarıdır.

Bu nitelemelerle şartlandırılan toplum kendisine hizmet edecek şahsiyetlerden uzaklaşır. Son yıllarda ülkemizde vehimlerle oluşturulan hegamonik yapı bu oligarşik yaklaşımın en belirgin göstergesidir.

Kısaca, oligarşik yönetim, fertlerin tek tek ve toplumun bir bütün olarak denetim dışı bırakıldığı hallerde daha da belirginleşir. Denetimsiz kalan seçilmiş ve atanmış yöneticiler kendilerini “devlet” zanneder. Onlar artık” biz devletiz”demeye başlar.

Orwell’ göre “Oligarşik yönetimin temeli, babadan oğula geçmesi değil, ölenler tarafından yaşayanlara aktarılan bir dünya görüşünün ve yaşama biçiminin sürdürülmesidir. Yönetici grup, yerine geçecekleri saptayabildiği sürece, yönetici kalır. Parti, soyunu değil, kendisini ölümsüzleştirmeyi amaçlar. Hiyerarşik yapı aynı kaldığı sürece, gücün şunun ya da bunun elinde olması önemli değildir.” (2)

“Şeffaflık ve denetim” oligarşinin en çok korktuğu kavramlardır. Denetimin olduğu yerlerde “adi menfaat”ler “âlî menfaat” diye yutturulamaz oligarşi tarafından. Denetimden kaçınmanın yolu “âlî menfaat” yutturmacasının “sır”laştırılmasıdır.

“Sır” bir sığınaktır oligarşi için.

“Sır”laşan ve kendini devlet zanneden zümre denetimsiz olduğu için halinden memnundur. Çünkü bu zümrenin kendini “sır”laştırarak devletle aynileştirmesi onun soygun, rüşvet, talan, hırsızlık gibi işlerini kolaylaştırır. Bu durumda, “devleti idare edenler devletin arkasına saklanarak; devletin zırhına bürünerek; devletin eli gibi gösterip, devletin gücünü kullanarak; devleti istismar ederek; idarenin ismi ne olursa olsun, idare sistemini bir saltanata çevirebilirler. Giderek bu saltanatlarını kuvvetlendirirler ve sonunda, isimler ve cisimler değişik de olsa, soya-sopa dayanmasa da, ortaya zümrevî bir saltanat çıkar. Eskiden bir aileye itaat eden ve onu beslemeye mecbur olan millet, bu defa yüzlerce aileye itaat etmeye, onların gönlünce olmaya ve onları beslemeye mecbur kalacaktır.”(3)

“Âlî menfaat” zırhına bürünerek “sır”lı bir şekilde ahtapotça çalışan oligarşi halkın “devlet”e güven duygusunun zayıflamasının başlangıcını oluşturur. Bilhassa halkın kendini ve yönetimi sorgulama alışkanlığını kazandığı yerlerde yönetime ve oligarşik yapıya duyduğu güven daha da azalır.

Oligarşik yönetimlerin işleyişi saltanatın devamını sağlamaya yöneliktir. Bunun için oligarşik yönetimler en başta halkın “haber alma hakkı”nı muhtelif tarzlarla engellemeye çalışırlar. Halkın açlığını, sefaletini, hürriyetlerinin gaspını onların bir parçası olan medya vasıtasıyla gizlenir. Halkın dertlerini gündeme getirmek isteyen ve oligarşiye muhalefet edenler yaftalanarak medya eliyle susturulur, hatta yok edilir.

Oligarşik yönetimin demokratik açılıma asla tahammülü yoktur. Çünkü demokratik açılımın onun saltanatının sonunu getireceğinden emindir.

Oligarşik yönetim demokrasi adına fertlerin her türlü “hak ve Hürriyetleri”ni gasp etmekten çekinmez. Hak ve hürriyetlerin şartsız bir şekilde kullanılabildiği ortamlarda halkın yönetime katılımı artar. Bu durum oligarşinin hoşuna gitmez

Hulasa,

Şunu ifade edebiliriz.

Gerek bireylerin tek tek, gerekse toplumun bir bütün olarak birkaç ailenin- medya, sanayi, ticaret ve bürokrasi yoluyla- kurduğu olgarşik yapının işleyişinin farkına varması ve onu denetimi altına almaya çalışması demokratikleşmenin birinci adımıdır. Farkına varış toplumun oligarşinin “kulu” olmaktan kurtulmasının diğer adımını oluşturacaktır. Toplum bunun çaresini ve yollarını bulması gerekir.

Bize göre oligarşik yapının işleyişinin kırılması bireylerin partileriyle, oluşturduğu medyayla, dernekleriyle “demokratik haklarını” kullanılmasından ve demokratik sivil itaatsizlikten geçer. Tabi ki, toplumu oluşturan bireyler oligarşik yapının kırılmasını istiyorsa.”

Selam ve Sabırla.

1-Türkçe Sözlük, C.III, İstanbul 1986,s.1009.

2- George Orwell, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, s.171.

3-Şen, Seyit Mehmet.: Devletin Tanrılaşması,İstanbul 1996,s.71.


9 Şubat 2012 Perşembe

Siyasi Partiler

Siyasi Partiler

Veysi ERKEN

Uzun zamandır herhangi bir parti ile ilgili yazı yazmıyorum. Okuyuculardan ve gönüldaşlardan yüzlerce mail aldığım halde bu konuya girmek istemiyorum.

Hepimizin bildiği gibi Türkiye siyasi parti mezarlığı gibidir. Kapatılan veya kapananları saymazsak bile yetmişe yakın partinin olduğu ifade edilir. İsmi var cismi yok hükmünde olmalarına rağmen tabelalarının neden asılı durduğu tartışılır.

Üzülerek belirtmeliyim ki, yüzyıla yaklaşan süreçte insanımızın analizci düşünme yeteneği kaybettirilmiştir. Bu sebeple olay ve olgulara ancak kategorik olarak yaklaşmakta ve cismi olmayan partileri kutsamaktadır. Tabii ki, kutsayan kişi sayısı bir elin beş parmağı kadar olmasına rağmen partiler tabela olarak var olmaya devam etmektedirler.

Esasında bir partinin temel görevi iktidara talip olmadır. Bunun başka varlık sebebi düşünülmemesi gerekir. Ama bakıyoruz ki, parti yöneticilerinin böyle bir talebi yok. Her halde görevli olduklarından olsa gerek eleştirilere kapalı olup kendi mensuplarına bile tahammülleri yok.

Farklı bir talep oldu mu hemen susturulma cihetine gidilir, iftiralar gırla gider. Kısaca partiler “kamet ve istikamet”lerini kaybetmişlerdir.

Böyle bir ortamda partiler konusunda yazı yazmanın sizce bir faydası var mı?

Cevabınıza göre hareket edeyim.

Ama daha önce kamet ve istikamet konusunda yazdığım bir yazıyı sizlerle tekrar paylaşayım.

Kamet ve İstikamet

Kamet ve istikamet her alanda önemlidir. İster siyasi, ister inanç açısından bakılsın “kamet” ve “istikamet” bireyin veya grupların yol haritasını oluşturur. Kamet yani duruş ve istikamet bir başka deyişle doğrultumuz, "Kâbe”mizin yönü.

Kamet ve istikameti sağlam ve dirençli olanların hareketleri uzun soluklu olur. Şuurlu mü’minin zaferi mutlaktır.

Hadiseye bu gözle baktığımızda Parti yöneticilerinin çetecilere, derin yapılanmalara ve özgürlük düşmanlarına karşı “kamet” ve “istikamet”ini koruduğu söylenemez.

Kıblesi bozuk bazı ideolojilerin mensuplarına baktığımızda daha dirençli olduklarını görürüz. Partimizi kapatırsanız işte yedeği, bizi hapsederseniz çocuklarımız ve torunlarımız bunu sürdürür diyenlerin duruşu kıblesi bozuk olsa da tutarlıdır.

Her şeye rağmen Cenabı Allah’a ve onun resulüne iman ediyorsak ülkemizi saran zihnimizi iğdiş eden, cebimizdeki paramızı çalan ve mallarımızı yağmalayan D tipi yapılanmalara karşı “cesur yürek” olmak durumundayız.

Böyle bir duruş bu ülkenin her insanı için gereklidir ve kaçınılmazdır.

Aksi takdirde bütün güçleriyle ve tetikçileriyle millete musallat olan D tipi çetenin bitirilmesi söz konusu olmaz.

Kamet ve istikametimiz yoksa İstanbul’da boğazdaki aşireti oluşturan şişman kediler bizi sömürmeye ve Anadolu sermayesini tüketmeye devam eder.

Boğazdaki Aşiretin çetesi bütün güruhlarıyla üstümüze çullanmaktadır. Halk bunu görmekte ve kendisine önderlik edecek “kamet” ve “istikamet” sahibi insanları aramaktadır.

Çete deşifre olmuştur. Cennette vaat etse halk bunlara inanmamaktadır.

Halk sadece belli bir kesime değil oligarşik çetenin hiçbir unsuruna inanmamaktadır. Bunu aşiret de bilmektedir.

Bürokrasinin hali bilinen manzarayı tescil etmektedir.

Halkın arasına karışınız ve çete ile ilgili konuşulanları görünüz.

Neticeten;

Yeter artık söz ve karar milletin deme zamanı.

Yeter diyebilecek “kamet” ve istikamet” sahibi Selahaddin Eyyubiler, Kılıçarslanlar neredesiniz.

Yoksa tarihin sayfalarında mı kaldınız.”

DERİNLERDEKİ KAPIŞMA

Birkaç yıldır derin çetenin kolları, renkleri ve faaliyetleri ortaya saçılmaya başladı. Neredeyse her şey ayan beyan ortalıkta olmasına rağmen derin çete bürokraside, medyada, mafyada, sanayide, ticarette, yargıda kurduğu oligarşinin dağılmasını istemiyor.

Son hamle bile olanı biteni görmemize yeter.

Kendilerini deşifre edenleri yok etmek için hamle üstüne hamleye girişiyorlar. Bu ne kadar sürer belli değil.

Görünen şu ki, derin çete asla vazgeçme niyetinde değil. Zira ipleri dışarıda. İçerdekiler sadece kukla.

Yapılması gerekenlerin başında piyonların iplerini elinde tutan mekanizmaları deşifre ve etkisiz hale getirmedir.

Bu başarılamazsa ülke insanının başı daha çok ağrıyacak ve kaynaklar israf edilecektir.

Umarım ki, kazanan millet olur.

Selam ve Sabırla…