25 Mayıs 2010 Salı

Operasyon Tamam da Ne Değişti?

Operasyon Tamam da Ne Değişti?

Veysi ERKEN

CHP’den bu ülkenin insanına hayır gelmez diye düşünüyorum. Bu yüzden yıllar önce Baykal’a bir çağrıda* bulunmuştum. Çağrımda huzurumuz için CHP’nin feshedilmesiyle ilgiliydi. Tabi ki, Baykal ve ekibi sözümüzü tutmadılar.

Baykal’ı bir operasyonla saf dışı ettiler.

Siyaseti ve toplumu bütün olarak kendi emelleri ve yaşayışları doğrultusunda tanzim etmek isteyen “çete” ve uzantıları bir operasyonda bulundular ve Baykal dışarıda bırakıldı. Esasında operasyonu doğru okursak başlangıcının yeni olmadığını görürüz.

Biraz geriye dönük baktığımızda A. Latif Şener’in Ak partiden koparılışı ile başlayan ve her partiye uzanan bir operasyondan bahsedebiliriz. A. Latif Şener’e parti kurdurulması, Sarıgül’e değişim hareketi altında bir görevin tevdi edilmesi, Süleyman Soylu’nun DP’den uzaklaştırılması, MHP kongresindeki oyunlar, DP ve ANAP’ın birleştirilerek Cindoruk’a teslim edilmesi, mahalli seçimlerden önce Muhsin Yazıcıoğlu’nun şehit edilmesi tanzim faaliyetlerinin parçalarıdır.

Son olarak da CHP işin içine katılmış ve kısmi başarı sağlanmıştır.

Türkiye’de karanlık oyunlar bitmez.

“Çete”nin babaları ve ağababalarıyla birlikte kolları tam olarak deşifre edilmedikçe karanlık oyunlar bitmeyecek. Gerçi oyunlar Habil ve Kabil’den beri devam etmekte ve Kabil mizaçlılar oyunlarını sürdürmekle meşgul olduğu bilinmektedir.

Gelelim senaryonun yeni sahnesine.

Kemal Kılıçdaroğlu CHP’in başına getirildi. Diğer partilerde olduğu gibi Kemal beyin etrafı tanzim edildi.

Malumunuzdur ki, Kemal bey bir proje ortaya koyma yerine soru sormayı sever. Böylece karşısındakilerini zora sokar.

CHP’nin milletimizi rahatlatacak, huzura kavuşturacak ve milletler camiasında ön plana çıkaracak hiçbir projesinin olmadığını bildiğimizden dolayı Kemal beye soru sormak istiyoruz.

Cevaplandıracağını umuyoruz.

Merak ediyorum acaba defalarca aday olmayacağım dediğiniz halde sizleri adaylığa kimler zorladı?

Çocuğunuz hak etmediği halde küçük yaşta SSK’li yapıldı mı?

Almanya’da kimlerle görüştünüz?

Bağ-Kur ve SSK Genel Müdürlüğünüz döneminde bu kuruluşlara katkınız nedir? SSK’ın döneminizde iflas ettirildiği bazılarına haksız kazançlar sağlandığı ve kamu oyunda Rahşan affı olarak bilinen uygulamalarla davalarınızın kapatıldığı doğru mu?

Kürt ve Alevi olduğunuz söyleniyor. Bunlar doğru ise Kürt ve Alevilerle ilgili açılımlarınız nelerdir?

İstanbul Belediye başkanlığı adaylığı döneminde çarşaflılara karşı uyguladığınız görüntüyü devam kamu da devam ettirilecek mi? Örtülüler, çarşaflılar, şalvarlılar, mini etekliler, küpeliler vs. hiçbir engelle karşılaşmadan kamu alanında görev alabilecekler mi? Bunların hak ve özgürlüklerini savunuyor musunuz?

Öğrenim özgürlüğünün önündeki engelleri nasıl kaldırmayı düşünüyorsunuz? Örtülülerle mini etekliler hiçbir engelle karşılaşmadan öğrenim haklarını kullanabilecekler mi?

Herkese maaş verecek imişsiniz kaynağını buldunuz mu?

Ve bunlara benzer binlerce soru sorulabilir.

Cevaplarınızı bekliyoruz sayın Başkan.

Soru sormayı bırakın ve cevap verin. Aksi takdirde sayın Baykal’a yaptığımız teklif sizin için de geçerlidir. CHP’yi kapatınız ve bu milletin huzuruna katkı sağlayınız.

Selam ve sabırla…………………

Baykal’a Çağrı* önemine binaen ek olarak verilmiştir.

Veysi ERKEN, 11.09.2008

Sayın Baykal.

Geçenlerde güzel ama eksik bir tespitte bulundunuz. Tespitinizde CHP’nin hantal bir parti olduğunu ifade ettiniz. Bu tespitiniz doğru ama eksik.

CHP sadece hantal değil, aynı zamanda halktan kopuk. Partinizin özellikle üst yönetiminin halkla hiçbir ortak tarafı ve değeri yok. Hesaplarınızdaki usulsüzlükler, para aktarmalar, ticari faaliyetler ve en önemlisi ergenekondan yargılananların avukatlığına talip olmalarınız halktan kopukluğunuzun göstergesidir.

Son bir icraatınız bir patronu savunmanızdır. Bütün bu icraatlarınız halktan ne kadar kopuk olduğunuzu göstermektedir. Size tavsiyem hantal partinizin feshedilmesi ile ilgilidir. Bütün enerjinizi bunun için harcarsanız ülkemizin insanımıza katkı sağlamış olursunuz.

Artık iyi işlerin önünde takoz olmaktan vazgeçiniz. Biliyorsunuz Anayasa’nın iki maddesindeki değişikliğin onaylanması üzerine mahkemeye başvurdunuz ve kaosa sebep oldunuz.

Yaptınız yapacağınızı.

Evet…

Ülke insanının iyiliği için yapılan ve yapılabilecek işlerde yoksunuz. Bu ülkede bir eseriniz yok. Faydanız da yok. Biliyoruz ne “sosyal” ne de “demokrat”sınız.

Size oy vermeyen ve ebediyen oy vermeyeceklerden de bu anlaşılmıyor mu? Seçim otobüsleri üzerine “başörtülü” bayanların fotoğraflarını yapıştırıp, meydanlarda “başörtüsü” dağıtmaktan ve Ankara’da “örtü” düşmanlığı yapmanızdan anlaşılmıyor mu? Tercihiniz belli. Halk lehine yapılacak her işe karşı çıkmak. Yetmez mi toplumla ters düştüğünüz. Yetmez mi yıllardır çıkardığınız engeller. Biliyoruz.

“Anayasa değişikliği”nin rafa kaldırılmasının mimarısınız.

Bırakınız Anayasa’daki topyekûn iyileştirmelere tahammül etmeyi en ufak değişikliği kabullenemediniz.

İki maddede değişiklik yapıldı diye milletle zıtlaştınız. Hantal halinizle kendinizi efendi toplumu köle olarak görmekten vazgeçiniz. Ve artık;

“Halka rağmen……” siyasetin yapılamayacağını öğrenmelisiniz.

Artık size bir vatandaş olarak çağrıda bulunuyorum. Halkın değerlerini bilmeyen, yaşamayan ve yaşatmaya çalışmayan bir anlayışla ve hantallıkla hareket etmeye devam edecekseniz yakamızdan düşünüz.

Toplum olarak size gereken dersi her seçimde vermekteyiz. Yetti artık.

Hayatımızdan çekiliniz. Ki; bu ülkeye ve insanına bir sefer hayrınız dokunsun. Selam ve sabırla…

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Devlet Neden Sevilmiyor

Devlet Neden Sevilmiyor

Veysi Erken

“Bayrak balkondan şiddet sokaktan çekildi http://www.hurriyet.com.tr/ gundem/ 14730995.asp?top=1, 15.05.2010, Toygun ATİLLA / MUĞLA” başlıklı haberi okuyunca birkaç gün önce bir partinin il başkanının bize anlattıklarını hatırladım.

İl başkanının ifadesine göre dükkânına uğrayan bir görevli “Türk Bayrağı”nı görünce hayretle sormuş.

Yahu sizin ilinizde devlet sevilmiyor ve bayrak çok az bulunduruluyor bunun sebebi nedir? Sen dükkânında bayrağı bulunduruyorsun.

İl başkanı bayrağın kendisi ve kendisi gibi düşünenlerin kutsalı olduğunu bunu dükkânında asmaktan şeref duyduğunu ifade ettikten sonra görevliye can alıcı cevabı şu şekilde vermiş.

Efendim, burada devlet denilince akla öğretmen, doktor hemşire gelmiyor, onlar memur. Devlet denilince akla asker ve polis geliyor. Asker ve polis sevgi yerine şiddeti esas alınca devlet sevilmiyor, Merhum Gaffar Okkan’ın şahsında devlet sevilmeye başlanmıştı ona da kıydılar.

Bayrak meselesine gelince köy yakmalar ve boşaltmalarda bayrak kullanıldığı için bağımsızlığın sembolü olan bayrağa olan bağlılık da azalıyor.

Bu cevap karşısında görevli şaşırmış ve hayretle il başkanını tasdik etmiş.

Evet

“Bayrak balkondan şiddet sokaktan çekildi” haberini okuyunca il başkanının tespitinin ne kadar yerinde olduğunu bir kere daha anladım ve onu takdir ettim.

Bu tespitin doğruluğunu teyit eden binlerce olay vardır dünyada ve ülkemizde.

Afganistan’da, Irak’ta Amerika devleti denilince şiddet ve işgal uygulayan Amerikan askerleri ve hempaları gelir ve bayraklarından nefret edilir.

Keza Çeçenistan’da Dağıstan’da Rus devleti denilince akla katliam yapan asker ve sembolleri gelir.

Tersinden de bakılabilir. Kosova’da, Bosna’da Türkiye denilince asker ve bayrak ön plana çıkar.

İşte bir haberin hatırlattıkları bunlar.

Elbette ki, buradan çıkaracağımız dersler vardır.

Çıkaracağımız ilk ders ülkemizin huzurunu ve mutluluğunu istiyorsak şiddeti çağrıştıracak unsurları sevgi unsurlarına dönüştürmek ve ortak değerleri şiddeti körükleyenlerin ellerinden kurtarmaktır.

Ve son yıllarda nefret ortamlarını büyütmek isteyenlerin hep bu unsurları ön plana çıkardıklarını unutmayalım.

İkinci ders 12 Eylül darbecilerini ve uzantısı olan 28 Şubatçıları 27 Nisancıları anlamaktır. Zira darbecileri incelediğimizde hep aynı manzaralarla karşılaşırız.

Kısaca bunun örneklerini 12 Eylül zindanlarında dipçikle İstiklal marşını okutmak ve rap raplarla bayrağı taşıtmak, okullardan ve iş yerlerinde örtülü öğrencileri, görevlileri ve hastaları dipçiklerle kovalamak, son yıllardaki bayrak mitingleri, şehit cenazelerindeki görüntüler bayrağa veya devlet kavramına olan bağlılığı ve adanmışlığı azalttığını hep birlikte görüyor ve anlıyoruz.

Netice olarak ülkesini ve ülkesinin insanını seven herkes bu oyunu fark etmeli ve istiklalimizin sembolü olan ay yıldızlı bayrağımızın şiddet unsuru olarak kullanılmasına fırsat vermemelidir ki devlet sevilsin ve bayraklar gururla her yerde dalgalandırılsın.

Hâsılı kelam böyle davranabilirsek dış mihrakların maşaları olan çetelerin oyununu bozmuş oluruz.

Selam ve sabırla…

13 Mayıs 2010 Perşembe

Edep Ya Hu

Edep Ya Hu

Veysi ERKEN

Büyüklerimiz “edep insan için gereklidir yönetici için daha elzemdir” derlerdi. Gerçektende edep kişilik için önemlidir.

Edep bireyin kişiliğinden daha çok toplumun kişiliği, huzuru ve mutluluğu için önemlidir dersek abartılı ifade kullanmış olmayız.

Atalarımız “elif, dal ve be” harflerinden oluşan “edep” kavramını çok güzel tanımlamışlardır.

İrfanî tanıma göre edep, insanım eline, diline ve beline hâkim olması, bir başka deyişle eliyle, diliyle ve beliyle başkasına zarar vermemesidir.

Edep kavramını tanımına göre hal böyle iken ülkemizde “edep”sizlik “tapınak Şövalyeleri”nin piyonları marifetiyle teşvik edilmekte ve kutsanmaktadır. Piyonların marifetiyle topluma önderlik etmesi beklenenlerin kişiliksizlikleri “özel hayat” kavramı adı altında masum gösterilmeye çalışılmakta ve değerlerimiz dinamitlenmektedir.

“Hizmetçi yaparsa oruspuluk evin kızı yaparsa kaçamak” anlayışı ile edepsizlik unutturulmak istenmekte ve yönetimdekilerin edepsizlikleri örtülmek istenmektedir.

Yapmayın etmeyin beyler ve bayanlar demeyeceğim. Sizler maşa olduğunuz için yine emirleri yerine getireceksiniz. Dudaklarınızdan dökülecek ve kalemlerinizden karalanacak kelimeler emirlerin dışında olmayacak. Zira sizler talimlisiniz.

Bilesiniz ki, edepsizlik mızrağı çuvala sığmıyor. Hayati Akkaya beyin ifadesiyle:

“Bir gidiş ki, durak yeri sonu yok

Varsa seks yoksa seks başka konu yok

Eski kız harama uçkur çözmezdi

Şimdikinin, uçkur nerde donu yok”

Harama uçkur çözmemek için bir insanda helal-haram inancının olması gerekir. Bu değerler bireyde yoksa donsuz da olabilir. Piyonlar marifetiyle yaşatıldığımız ortam budur.

Bu ortamda zihinler iğfal edilmekte ve değersizleştirilmektedir.

Zihin haritamız “değer”sizleştirildiği için medya şeytanlarını -gözlerimizi fal taşı gibi açarak- seyrediyor ve edepsizliği savunmalarını hayretle izliyoruz.

Piyonların dolmalarını yutanlar yapılan edepsizlikleri değil sızdıranları suçluyor. Böyle bir medyadan ve şeytanlarından başka ne beklenebilir.

Eskiden “kenarına bak bezini al, anasına bak kızını al” derlerdi. Şimdi diyorum ki “patronuna bak yorumcuyu anla”.

Evet. gerçekten yorumcuları bu mantıkla anlıyorum.

Bir tartışma programında kanunlarımıza göre “zina” suç değil, sadece boşanma sebebidir, olanlar biz ilgilendirmez ifadesiyle içine düşürüldüğümüz ahlaki derekeyi daha iyi anlıyorum.

Maalesef ahlaki şirazemiz kaybettirilmiş ve kaybolmuştur. Artık şirazesiz bir toplumda her türlü “edep”sizlik tabii karşılanması gerektiği anlayışı telkin edilmeye çalışılmaktadır.

Bunun sonu ne olur dersiniz?

Kanaatimce sodom ve gomorlaşmadır. Neticesi yok olmadır.

Unutulmamalıdır ki, kendindeki güzel vasıfları terk eden toplumların sonu yok olmadır.

Bu bir ilahi emirdir.

Okuması, yazması ve aklı olan okusun ve edepsizliği savunmasın.

Hele hele edepsizliği “milliyetçilik” veya “ tecessüs” kavramlarıyla hiç kimse "şal"lamasın.

Artık “edep”sizlik mızrağı çuvala sığmıyor.

Selam ve sabırla…………………

9 Mayıs 2010 Pazar

Ölüm

Ölüm

Veysi ERKEN

Dün Hayati ve Necati Akkaya ile birlikte sınıf arkadaşım Ergün’ü fani âlemden ebedi âleme tevdi etmek için beraber bulunuyorduk.

Bizim için konu ölüm olduğundan Hayati beyin dudaklarından

“Ya İslam’da erirsin

Ya küfürde çürürsün

Yol mezarda bitmiyor

Gittiğinde görürsün” dizeleri döküldü.

Gerçektende yol mezarda bitmiyor. Gittiğimizde fani âlemde yaptıklarımızı görüp onlarla imtihan edileceğiz.

Bize ebedilik verilmedi.

Cenabı Allah “Biz, senden önce de hiçbir beşere ebedîlik vermedik. Şimdi sen ölürsen, sanki onlar ebedî mi kalacaklar? Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz. Enbiya 34-35” diye bize gerçekliğimizi hatırlatır.

Önemli olan dünyada imtihanı kazanmak ve Rabbimize imtihanı kazanmış olarak mülaki olmaktır.

Bunu başaramayanların vay valine.

Hani bir hoyratta

“Dünyasına

Güvenmem dünyasına

Dünya benim diyenin

Dün gittik dün “yası”na” deniliyor ya.

İşte bizler dünya benim diyenlerin de yasına gidiyoruz. Cenabı Allah Kur’an-ı Kerim vasıtasıyla dünya benim diyenleri şu şekilde uyarır.“ Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki, Nihayet kabirleri ziyaret ettiniz. Hayır! Yakında bileceksiniz! Elbette yakında bileceksiniz! Gerçek öyle değil! Kesin bilgi ile bilmiş olsaydınız, Mutlaka cehennem ateşini görürdünüz. Sonra ahirette onu çıplak gözle göreceksiniz. Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz. Tekasur 1-8”

Dün arkadaşımızı teşyi ettik. Acaba bizleri teşyi edecekler mi?

Kim bilir?

Belki Yunus’un dediği “bir garip ölmüş diyeler, üç gün sonra duyalar” gibi bizi teşyi eden de olmaz. Teşyi edilmek önemli değil, önemli olan Rabb'ul âleminin rızasına uygun amellerde bulunmak ve imtihanı kazanmış olarak ona mülaki olmaktır.

Bilinen ve değişmeyen gerçek “sessiz gemiler” her gün limanlardan kalkmakta olduğudur.

Sessiz gemilerin peşimde mendiller sallanmak için değil, gözyaşlarını silmek için bulundurulmakta.

Merak ediyorum.

Gözyaşlarını dökenler ölenler için mi yoksa kendileri için mi dökmekte.

Merak ediyorum.

Biz kalanlar amel defterimizi düşünüyor muyuz?

Amel defterimizdeki kötü fiillerimizi temizleyecek tövbe ve istiğfar silgisini elimize, dilimize ve gönlümüze alıyor muyuz?

İşte dünden kalanlar.

Dün Ergun’umuzu teşyi ettik.

İnşallah bu dünyada çekmiş olduğu eziyet hatalı amellerine kefaret olmuştur.

İnşallah mekânı Hz. Muhammed (s.a.v.)’in yanıdır, ravzasıdır.

İnşallah Hz. Muhammed’in ravzasında car ve ciran oluruz.

Fatihalarla, Yasinlerle ve dualarla kabrin cennet bahçesi olsun dostum.

Selam ve Sabırla…………..