29 Aralık 2012 Cumartesi

Bir Cinayet, Kastamonuluların ve Üniversitelerin Sessizliği



Bir Cinayet, Kastamonuluların ve Üniversitelerin Sessizliği

Veysi ERKEN

            “Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz. Ankebut 57” ayetinde ifadesini bulan her nefsin ölümü tadacağına inanıyoruz.
            Ve
            Rabbimize döndürüleceğimize de inanıyoruz. Şeksiz ve şüphesiz inanıyoruz.
            İnancımız bununla da sınırlı değil.
            Bize takdir edilen ömrün vadeli olduğuna da inanıyoruz.
            “De ki: “Sizin için belirlenen bir gün vardır ki, ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz.” Sebe 30”.
            Vadesi dolanın göçüp gittiği gibi, Genel Sekreterimiz Muhittin Sağlam’ın da vadesinin bittiğine inanıyorum.
            Ölüm haktır.
            Ölüm bizim için vuslattır.
            İnanıyoruz ve cinayete sessiz kalanları kınıyoruz.
            Bir üniversitenin genel sekreteri öldürülüyor.
Cinayete karşı herkes sessiz ve ilgisiz.
            Kastamonulular ve bütün üniversitelilerin üzerine ölü toprağı atılmış adeta.
            Kastamonu’daki oda, sendika, dernek, vakıf ve adlarını sayamayacağımız sözde STK’ların başkanları sırra kadem bastı.
            Ses seda yok.
            Ya üniversiteler.
            Sayıları 200’e yaklaşan üniversitelerden tık yok.
            İnsanın değeri bu kadar mı?
            İlim yuvaları kabul edilen üniversitelere ve üniversitelilere hizmetin bedeli bu mu?
            Evet.
            Üniversitemizin Genel Sekreteri Muhittin Sağlam öldürüldü. İnanıyorum ki, şehittir.
            Bir can gitti.
            Bir aile ocağına da ateş düştü.
            Yüreğimize sadece Genel Sekreterimizin vefatının ateşi düşmedi.
            Asıl ateşi sessiz ve ilgisiz kalanlar düşürdü.
            İlgisizlik ve vefasızlık ateşi daha yakıcıdır.
            Bunu gördüm cinayetin protestosunda.
            Vefasızlığı gördüm cenazenin defninde.
            Üniversiteleri yakmak ve yıkmak isteyenleri sahiplenenler neredesiniz. Cinayetten haberiniz var mı?
            Artık bir nefis muhasebesi yapacak mısınız?
            Hiç zannetmiyorum.
            Siz sadece sırça köşklerinizden nutuk atmayı bilirsiniz. Cinayete karşı herkes sessiz ve ilgisiz.
            Ruhun şad, mekânın cennet olsun İskilipli Muhittin.
            Selam ve Sabırla…
           


27 Aralık 2012 Perşembe

Aydınların Gözüyle S. Ahmet Arvasi


Aydınların Gözüyle S. Ahmet Arvasi*

                                                                                                     Dr. Veysi ERKEN

            "Âlimin ölümü âlemin ölümü"dür nazarımızda. Takvimler 1988 yılının 31 Aralık gününü gösterdiğinde çağımızın Alperenlerinden âlim, mütefekkir ve mürebbi S.Ahmet Arvasi hocamız vuslata erdi. O hep "Hakk" ile olmuştu. Her kulun "Hakk" ile olması derdinde idi. Onun için Şanlı peygamberi "usve" edinmiş ve bu yönü ile "usve" olmaya çalışmıştır.
            O her şeyi ile gençliğe bir "usve" günümüzün ifadesiyle "rol model" olmuş bir Alperen'di. O, bir siyasetçi, eğitimci, muallim ve mürebbilik sıfatlarıyla münevver mücadele adamıdır.
O örnek şahsiyettir.
 Örnek şahsiyetlerini kaybeden toplumların çöküntüleri kolaylaşır.
 Merhum hocamızın eserleri ortada. Eserleriyle topluma ve insanlığa "rol model"liği devam etmektedir.
S. Ahmet Arvasi’nin  izinin her sahada izlenmesi gerekir.
Merhum hocamızla ilgili eserler hazırlamış olan Hüdavendidar Onur beyefendi yine kıymetli bir çalışmaya imza atmış.
Aydınların Gözüyle S. Ahmet Arvasi isimli çalışmasını ilim alemine kazandırmış. Çok değerli ve muhtevalı bir çalışma.
S. Ahmet Arvasi’nin fikirlerini, düşüncesini, yaşayışını ve ızdırabını anlamak isteyenlerin edinmesi gereken bir çalışma.
Özellikle genç nesillere tavsiye ediyorum.
Zira gençlik daha kolay örnek şahsiyetler edinir. Merhum hocamız gibileri “usve” edinemeyen gençlik “idol”une tapar hale gelebilir.
Uyanış yayın evini bu anlamda tebrik ediyorum. S. Ahmet Arvasi’nin düşünce yapısını yeni nesillere aktaracak yeni eserlere imza atmasını bekliyoruz.
Haydi gençler kitabı edinmeye ve okumaya.
            Selam ve Sabırla.

Kitabı temin için iletişim bilgileri:

 * Aydınlarnı Gözüyle S. Ahmet Arvasi
Uyanış Yayınevi:
Ticarethane sokak Tevfik Kuşoğlu Hanı Nu: 41/14
                                Sultanahmet/İstanbul
Telefon: 0212 527 2949- 0212 5138246
e-posta: info@uyanis.com.tr

19 Aralık 2012 Çarşamba

Vekillere Acil Çağrı: Bedelli ve Profesyonel Askerlik



Bedelli ve Profesyonel Askerlik

Veysi ERKEN

            Yazıyı fazla uzatmayacağım.
Bedelli yine gündemde.
Çocuğumu bavul, çanta taşısın diye askere göndermem MHP’li Lütfü Türkkan’a, Zorunlu askerlik kaldırılsın diyen AK Partili Ali Rıza Alaboyun’a, Bedelin düşük tutulması gerektiğini söyleyen CHP’lilere sesleniyorum.
Hazır Bedelli gündeme tekrar gelmişken hemen harekete geçiniz.
Profesyonel ve dinamik bir ordu için çalışınız. Artık askerlik zorunlu olmaktan çıkarılsın.
Bedel olarak illa para alınacaksa rakam beş bin lira yaş 20 olmalıdır.
Artık bütün partililer bunda anlaşmalı.
İşini kurmuş gençleri işlerinden koparan sistemden vazgeçilmeli.
Top sizde Sayın Lütfü Türkkan. Demecinizin arkasında durunuz. İktidar partisine muhalefet olarak yol gösteriniz.
İktidar partisi milletvekilisiniz Sayın Ali Rıza Alaboyun. Özgür iradenizle partidaş milletvekillerinizi harekete geçiriniz ve Başbakanı ikna ediniz.
Ana muhalefetsiniz Sayın CHP’liler hızlı hareket ediniz.
Sayın Zuhal Topçu’nun şahsında bütün MHP’lilere sesleniyorum. Gençlere sahip çıkınız ve öncülük ediniz.
Sayın Selçuk Özdağ’a sesleniyorum.
Gençliğin halini iyi bilensiniz. Partinizi ikna etmede başrol oynayınız.
Artık gençler rahatlasın.
20’lik gençler hiç olmazsa beş bin lirayla “zorunlu”dan kurtulsun.
Selam ve Sabırla

13 Aralık 2012 Perşembe

Sayın Başbakana Açık Mektup



Sayın Başbakana Açık Mektup
Veysi ERKEN

            Ustalık dönemi olarak nitelendirdiğiniz Haziran 2011 seçimlerinden sonraki devirde yanlış uygulamalar artmıştır. Millet çıraklık dönemindeki samimiyeti mumla arıyor.
            Yapılan yanlışlıkların tamamını sıralamak için yerimiz dardır. Milletin vicdanında sükûtu hayal oluşturan yanlış uygulamaların bir kaçını şu şekilde sıralamamız mümkün.
            Bedelli askerlik ve vicdani ret konusunun savsaklanması. Hatadan dönülmesi için yaşın 20’ye bedelin 5-10bin TL’ye çekilmesi gerekir.
            Zorunlu askerlik yerine profesyonel ve dinamik bir askerlik sistemine geçilmemiş olması. Bununla ilgili vekillerinizin açıklamaları yeterli.
            Milletvekillerine sağlanan ayrıcalıklar ve maaş artışları. Hem emekli maaşı hem de yüksek vekillik maaşı Allah’tan reva mı?
            Başörtüsü ile ilgili son çıkardığınız yönetmelik. Bakanınızın demeci: “Konuyla ilgili NTV’ye açıklama yapan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, şunları söyledi:”Diğer okullarımızda ise Kuran-ı Kerim seçen çocuklarımız yani Kuran-ı Kerim’in kendi usul ve adabına uygun bir şekilde başlarını örtebilecekler. Milli Eğitim Bakanlığı olarak biz ne yaptığımızın farkındayız, yani bu hükümet yönetmeliği olduğuna göre aslında eğer öyle bir niyeti olsaydı bütünüyle bu yönetmelikte onu serbest hale getirirdik. http://www.yeniasya.com.tr/haber_detay2.asp?id=45639
            Eşit işe eşit ücret adı altında bürokrasiye yapılan süper artışlar. Misal üniversitede bir sekreter öğretim üyesinden daha fazla maaş alır hale geldi. Üniversitelerden ayrılma çabaları arttı.
            Kamuoyunda şike kanunu olarak bilinen düzenlemeler. Bir günde yapılanları herkes biliyor.
            Uludere’yi kürtaja benzeterek cinayet olduğunu ifade etmiş olduğunuz halde gereği için hiçbir ilerlemenin olmaması. Toplumda derin yaralar açıyor.
            Anayasa değişikliği ile ilgili çalışmaların yapılmamış olması. Meclisteki çalışmaların sonuç vereceğine kimse inanmıyor.
            Yükseköğretimle ilgili düzenlemelerin yapılmaması.
            Kamu Hastaneleri Birliği adı ile oluşturulan birliklerdeki astronomik ücretler. Hastanelerde görevli olmayanların yaptıkları sözleşmeler.
            Katkı payı adı altında hastalardan kesilen paralar. Katkı payı ilaç paralarını neredeyse geçecek.
Bürokraside oligarşik yapının devam ettirilmesi. Bir müsteşarın hem müsteşar, hem bir başka kurumda yönetim kurulu üyesi olması gibi. Bir koltukta elli karpuz.
            Koluna dörtyüzbin liralık saat takanın toplu sözleşmede hakem olması ve memurlara yapılan haksızlıklar. Memurlar sendika ağalarını da unutmuyor.
            Büyük şehir belediyeleri ile ilgili yapılan düzenlemeler ve köylerin mahallelere dönüştürülmesi. Mademki Büyük şehrin bu kadar getirisi var kalan diğer illeri de birleştirerek büyük şehirlere dönüştürün bari.
            İnsan hakları ihlallerinin ve işkencelerin devam etmesi.
            Sayın Başbakan yapılan diğer yanlış uygulamalardan da bahsetmek mümkün. Vakit varken bunlardan vazgeçiniz.
            Sizin yanlış bilgilendirildiğinize inanıyorum.
            Halkın duygu ve düşüncelerini doğru bir şekilde anlamak için size yanlış bilgiler aktarmayacak danışmanlara ihtiyacınız vardır diye düşünüyorum.
            Aksi takdirde partinizin akıbeti ANAP ve DYP gibi olacak.
            Umarım ki, yazdıklarım size ulaşır.
            Sizlerden milleti rahatlatacak adımların atılmasını bekliyoruz.
            Selam ve Sabırla…

           

28 Kasım 2012 Çarşamba

Başörtüsü Olmadan Asla



     Başörtüsü Olmadan Asla

Veysi ERKEN


Başörtüsü konusunu yazmaktan cidden yoruldum. Yetmişli yıllardan beri süren zulüm bir türlü nihayete ermiyor. En son ilk ve ortaöğretim okullarında okuyanların kılık kıyafetleri ile ilgili düzenleme yapıldı. Bu düzenleme ile başörtüsü hukuksuz bir şekilde yönetmelikle yasaklanmış oldu.
Bugünün hatasını yıllar önce Kur’an Kursları konusunda MHP yapmıştı. Bedeli belli. Aynı akıbet AK partiyi bekliyor.
Bilinmelidir ki, başörtüsü tecezzi etmez bir biçimde halledilmeli. İsteyen herkes istediği şekilde okuyabilmeli, çalışabilmelidir.
Bu konuda 2005 yılında aynen şunları yazmıştım. Bugün de geçerlidir ve sizlerle paylaşıyorum.
“Yaşayanların yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu varsayıldığı halde “başörtüsü” konusu neden halledilemiyor?
Yöneticilerin büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu düşünülen bir ülkede İslâmî şiar olan “başörtüsü” neden öcü olarak gösteriliyor?
Kısaca...
Toplumun yarısını oluşturan kadınlarla kimler uğraşıyor?
Niçin uğraşıyor?
Özellikle Güney Afrika’dan gelen Natal Organization of Women başkanı E’la Gandhi ve Dünya Din ve Barış Konferansı (WCRP)’nın koordinatörü Saydoon Nisa Sayed hanımefendileri dinledikten sonra bir kere daha anladım ki, bu konu ile ilgili sorunlar tamamen yönetimle ilgilidir.
Başörtüsünü drama dönüştüren ve yönetimle ilgili olan iki grup söz konusudur. Bu grupların etkisi kırılmadıkça İslam’la Müslümanlaşanların huzura kavuşmaları beklenemez.
Gerçekte iktidarı elinde bulunduran ve yönetimi etkileyen birinci grup kadını “meta” olarak görür. Onun için kadınların kişilik haklarından birisi olan  “hürriyet alanları”nda kendilerini tatmin edecek tarzda görünmelerini ister.
Kadın onlar için zevklerin tatmin vasıtasıdır. Bu yüzden iffetin ve namusun simgelerinden birisi olan örtüye ve örtünmeye karşıdırlar.
İkinci grup ise toplumun değer yargılarıyla çatışma halinde olanlardan oluşur. Bunlar İslam ile ilgili olan her şeye ve her uyanışa düşmandırlar. Oligarşik özellikli olan bu grup kadının sahip olduğu değerleri yıkarak toplumu “değerler”ine yabancılaştırmak ister.
Unutulmamalıdır ki, dün Fransız askerinin saldırısına maruz kaldığı için milletin işgale direnme sebebi olan başörtüsünü sorun haline getiren bu iki gruptur.
Özellikle ikinci grubun tahribatı sinsidir. Bazen sureta haktan görünürler.
İkinci grup asırlardır varlığını sürdürmekte olup örtüye karşı çıkış ve duruşlarını muhtelif kişi ve kurumları harekete geçirerek ifa eder.
İçine sızdıkları grup, cemaat ve kurumları harekete geçirerek toplumu pasifize ederek değerleri yıkarlar.
Bunun en tipik örnekleri milli görüş,  erkekler(!) taifesi, malum cemaat ve oligarşik çeteden oluşan bürokrasidir.
“Başörtüsü furuattır” zırvasının, başörtüsünün mecliste çözülüp atılmasının ve başörtülü eşlerinden ve inançlarından dolayı kurumlarından uzaklaştırılanlar için onlar disiplinsiz oldukları için atıldılar nitelemelerinin oluşturduğu tahribat meydandadır.
Bilinmelidir ki, bütün bu nitelemelerde bulunanlar gruplara sızan “gayrı Müslim” unsurlardır. 
Bu grupların temel hedefi “gayrı Müslim” toplum oluşturmaktır. Vasıta kıldıkları kişilerin ekseriyeti bu senaryonun sahneleniş tarzından gafildir.
Evet!
Kadınlara yönelik işkence ve ayırımcılık boyutuna vardırılmış olan “başörtüsü” konusu yukarıda bahsettiğimiz grupların eseridir.
Yıllardır “başörtüsü”nü sorun ve çatışma alanı haline getiren bu zihniyetin tuzaklarına düşüldüğünden sorun çözülememektedir.
İktidar sahibi olduğu zannedilenlerce sorunun çözüleceğini zannetmek safdilliktir.
Bunun temel nedeni muktedir olamayan iktidarların “gerilim yaratmayalım” temeline dayanan ve korkularını ortaya koyan yaklaşımlarıdır.
Bilinmelidir ki, bu konu gerilim konusu değildir. Bu konu bir “insan hakkıdır ve tecezzi (alanlara ayırma) kabul etmez”. Başörtüsü konusu her alan ve her yer için çözülmeli ve gündemden çıkarılmalıdır.
Artık bu konuyu çözmenin zamanı gelmiştir demiyoruz. Zamanı geçmiştir bile.
Unutulmamalıdır ki, başörtüsü bir insan hakkıdır. Kişiliğe bağlıdır ve devredilemez.
           Ve bilinmelidir ki,
           İnsan hakları devlet-birey ilişkisinin konusudur.
          Özellikle devlet örgütünü oluşturan kurumların yönetimini elinde bulunduranlara sesleniyoruz.
          Kurumlara sızan gayrı Müslimleri faş ediniz ve oyunlarını bozunuz.
          Bu vebal omuzlarınızdadır.
          Bu konu “konsensüs- uzlaşma” konusu değildir.
          Bu konu “halka rağmen” diyen zihinleri, beyinleri tapınakçılara bağlı ittihatçı artığı oligarşik çete ile düşünülecek “konsensüs”  değildir.
          Bu konu inanan Müslümanların konusudur.
          Ve......
          İnanan Müslümanlar haykırıyor.
          Başörtüsü olmadan asla!”
          Selam ve Sabırla.................