7 Mart 2010 Pazar

BBP Başka Partilerle Birleşmeli mi?

BBP Başka Partilerle Birleşmeli mi?

Veysi ERKEN

Büyük Birlik Hareketi “Milli Mutabakat”tan sonra partileşti ve politik sahada yerini almaya başladı. Üzülerek belirtmeliyim ki, partileşmeden beri 17 yıl geçmesine rağmen hareket kâmilen kurumsallaşamadı.

Bu durum pek çok sebebe dayandırılabilir.

Tespitlerime göre en önemli sebeplerden birisi “birleşme” ve “ittifak” kavramlarının sürekli gündemde tutulmasıdır. Birleşme veya ittifak dedikoduları gündeme gelir gelmez kitle bir rehavete kapılmakta ve partinin büyümesi akamete uğramaktadır.

Birleşme veya ittifakları gündeme taşıyan veya gündemde kalmasını sağlayanların bir kısmı partinin içinde ekseriyeti ise partinin dışındadır.

Partinin dışında olanların bir kısmı sizin yeriniz “baba ocağı” gibi ifadelerle bir kısmı görüşleriniz bize yakın gelin bizim çatımız sizi kaplayacak kadar geniş söylemleriyle büyümeyi engellemektedir.

“Derin”lerin ve başka partilerin elbirliği etmeleri mümkündür.

Tabii ki, başka parti mensuplarının ajite etmesi her zaman mümkün olabilir. Yadırgatıcı olan partinin içinde olup partinin ilkelerini içine sindirememiş olanlardır.

Bu tiplerin ikircikli tavrı partinin büyümesini engellemekte ve emeklerin zayi olmasını beraberinde getirmektedir.

Birleşme, katılma veya ittifak yine gündeme getirilmektedir. Hem de anlı(!) ve şanlı(!) büyükler marifetiyle.

Parti yönetimine açık çağrıda bulunuyorum.

Lütfen gönüldaşların emeğini, zamanını ve imkânlarını heba etmeyiniz.

Açık ve kesin bir tutum sergileyiniz.

Partinin büyümesini engelleyen bu ifadeleri halkın gönlünden ebediyen silecek açıklamaları yapınız.

Bunu yapmadığınız takdirde başarısızlıkta sizin vebaliniz daha büyük olur.

Kitle bizar olmadan net tavır takınınız.

Birinizin söyledikleri diğeriyle çelişmemeli.

Umarım ki, uyarıları dikkate alırsınız ve son günlerde ısıtılan temcit pilavı çöpe atılır.

Bilinmelidir ki, bir insanda iki gönül olmaz.

Gönlü bir başka yerde olanların sözlerine, davranışlarına ve eylemlerine son verilmeli ve itibar edilmemeli.

İlayı Kelimetullah doğrultusunda gönülleri birleşenler selam sizlere, “el menzile beynel menzileteyn” gibi iki arada bir derede kalmayanlar selam sizlere.

Selam büyük düşünen gönüldaşlara.

Selam merhum Muhsin Yazıcıoğlu gibi bir hayalim var deyip fırıldak olmayanlara.

Selam ve Sabırla…………………………….

2 Mart 2010 Salı

Makamların Kutsallığı Söz konusu mu?

Makamların Kutsallığı Söz konusu mu?

Veysi ERKEN

“Daima doğruyu söyleyin ki, söylediklerinizi

hatırlamak zorunda kalmayın!”

T.L.OSBORN

Herkes sistemin bozukluğundan bahseder durur. Milletin tepesine “balyoz” indirip “kafes”lemek isteyenler dahi bozukluktan bahseder. Özellikle politikacılar ah bir iktidar olsak da, bu bozuk sistemi düzeltsek derler. Kendimi bildim bileli bu nakarat hep tekrar edilmesine rağmen bozuk sistem düzeltilmemiştir.

Genel anlamda iktidar gücünü eline geçirenler bir müddet bozuk düzene uyumlu hale gelmekte veya getirilmektedir.

İktidar.

İktidar bitmeyen bir nakarattır.

Uğrunda nice vaatlerin yapıldığı, nice yalanların söylendiği ve nice şaklabanlıkların gerçekleştirildiği iktidar bir tutkudur.

Sonrası!..

Sonrası malum.

İktidar, iktidara gelenlere dar ve zindan olur. Zira orada, yani iktidarda halk unutulur. Nimet paylaşımı ve paylaşımın devamı hırsı yüzünden iktidar zindan olur. Nimetin paylaşımı için nice nice dostluklar, arkadaşlıklar ve hizmet aşkları unutulur, yerlerini fesat üretim merkezleri alır. (hemen hemen her yönetim alanındaki iktidar fesat merkezine dönüşür. Siyasi partiler bunun misalleridir.)

Artık kimse sistemin bozukluğundan rahatsız ve şikayetçi değildir. Çünkü makamlar artık kendilerine hizmet etmeye başlamış, şakşakçılar ve dalkavuklar kendilerini alkışlamaya başlamışlardır.

Sistemin bozukluğundan bahsedenler çoktan makamlarını kutsama ve kutsallaştırma çabasına ve faaliyetlerine başlamışlardır.

Sahi; sistem bozuk mu? Varsa bozukluğu nereden/nerelerden kaynaklanmaktadır? Bu soruların cevabı sistemin tarifinde gizlidir. Mesturdur, örtülüdür.

Sistem denildiğinde belirlenmiş hedefleri gerçekleştirmeyi amaçlamış bir bütünlüğü oluşturan parçalar ve parçalar arasında işbirliğini sağlayan ilke ve kurallar anlaşılır. Demek ki, sistemin bozukluğu söz konusu ise, bozukluk ya parçalardan ya da, ilke ve kurallardan kaynaklanır. Bunu her sistem işleticisi bildiği halde bozukluktan bahsetmesine rağmen düzenlemeye çalışmaması iktidar hırsından ve iktidar nimetlerinden neş’et ettiğini görmemiz lazım.

Evet; sistem bozuk ve bozukluğun başında sistemi işletenlerin makamlarını ve kurumlarını kutsamaları ve kutsallaştırmaları gelir. Kutsamak ve kutsallaştırmak bütün kötülükleri örtmede kullanılan bir araçtır artık. Hepimiz biliriz ki, kutsal; tapınılacak ya da yolunda can verilecek derecede sevilen anlamına gelir. Makamlarını ve kurumlarını kutsallaştıranlar halkın tenkidine meydan vermemenin gayreti içinde olanlardır. Makamlarını ve kurumlarını kutsal göstererek hırsızlıklarına, uğursuzluklarına ve höpür höpür yemelerine devam ederler.

Bilinmelidir ki, demokratik ve cumhurî idarelerde makamların ve kurumların kutsallığı yoktur ve olamaz. Makamlar ve kurumlar ancak halka hizmet aracı konumundadır. Hiçbir araç kutsal değildir. Araçlar toplumun refahını ve huzurunu sağladığı müddetçe değerlidir. Ve değerleri bir araç olmaktan öteye gitmez.

Bunun örneklerinden birisi ABD başkanlığı veya diğer yönetim kademeleridir. ABD’de başkanlık ve yönetim birimleri kutsal ve dokunulmazlığı olan makamlar değildir. O makamlar her zaman ve zeminde tenkide açıktır. Makam tenkide açık olunca orada oturanın hataları görülür ve hataları kutsanmaz. O makamlarda oturanlar sorgulanır ve gerektiğinde mahkum edilir.

Makamlara ve kurumlara kutsallık atfeden yönetimler demokratik değildir. Şaibeler dokunulmazlık ve kutsallıkla örtülür. Halka rağmen bir yönetme tarzı gelişir. “La yüs’el”lik oluşur. Çete kuranların makamlarına girilemez olur. Böyle bir idari anlayış tarzı beraberinde her türlü despotluğu, hırsızlığı, uğursuzluğu ve keyfiliği getirir.

Atalarımız hiç bir zaman makamları kutsamamış ve kutsallaştırmamışlardır. Hatta ”şeref’ül-mekân bi’-mekîn” ilkesi gereğince makamın şerefinin o makamda oturanın şeref ve haysiyetiyle söz konusu olduğunu kabul etmişlerdir. Dolayısıyla geçmişte hiç kimse makamının arkasına sığınarak şerefsizliğini, haysiyetsizliğini ve hırsızlığını gizleyememiştir.

Bugün de gizleyememelidir.

Selam ve sabırla……