30 Aralık 2018 Pazar

Mihverini Kaybedenler


Mihverini Kaybedenler

Veysi ERKEN

Olay ve olguları temelsiz ve ilkesiz bir şekilde anlamaya çalışan veya o şekilde anlamamızı isteyenlerin faaliyetlerini, sözlerini, yazılarını ve istikametlerini iyi analiz etmeliyiz ki hataya düşmeyelim.
            Bilindiği üzere kartlar her gün karılmaya ve senaryolar yazılmaya çalışılıyor. Gerek İslam ve mazlum coğrafyaların tamamını, gerekse sadece bu coğrafyaların merkezi, aklı ve beyni durumunda olan Türkiye’yi, güzel ülkemizi esas alalım fark etmez. Şunu görüyoruz.
            Siyonist haçlı zihniyeti “Hayır diyebilen bir Türkiye” ve genel anlamda “hayır diyebilen bir coğrafya” istemiyor.
            Kartlar bunun için karılıyor ve dünyada barış olsun istenmiyor.
            Kısaca onların niyeti sömürebilecekleri topraklar, içindeki tabii kaynaklar ve insanlara sahip olmaktır.
            Siyonist haçlı zihniyetini okuyan ve tefekkür eden herkes bunu anlıyor ve biliyor. Bunu bilen ve gören “one minute” demek istiyor, “dünya beşten büyüktür” diye haykırmaya çalışıyor.
            Cavez’inden, Morales’ine, Dutarte’den Maduro’ya, Tayyip Erdoğan’dan Devlet Bahçeli’ye kadar herkes bunu söylemeye çalışıyor ve gayret sarf ediyor.
            Buna karşılık “Barışa son veren barış”ı hazırlayan Siyonist haçlı zihniyeti boş durmuyor ve köleleriyle birlikte hempalarını devreye sokuyor, kafaları bulandırıyor. Sömürüye direnen herkesi itibarsızlaştırmaya çalışıyor, hempaları vasıtasıyla tehdit ediyor. Kusmukları dillendirilince de yön değiştirmeye çalışıyorlar. Zira bu hempalar sözlerinin arkasında duracak şerefe sahip değiller.
            Esasında haçlı seferlerinin başlangıcından beri zihniyet değişmemiş ve değişmeyecektir.
Tapınakçıların zihniyeti gereği hep uşak ve hempa peşinde olmuş ve kullanmıştır.
            Zaman zaman bunların tuzağına düşenleri uyarma babında kitap tavsiye ediyorum okuyucularıma.
            Boğazdaki Aşiret, X ilişkiler, mabet ve loca, tapınak şövalyeleri, Hasan Sabbah ve Alamut gibi kitapları tavsiye ediyorum.
            Beyni satılmış veya kiralanmışlar bu tavsiyelerimden pek hoşlanmazlar.
            Tıyneti tamamen bozuk olanlara zaten diyeceğim yok. Onlar yıkıma bilerek ve isteyerek katılıyorlar.
            Sözüm geçmişte beraber olduklarımızadır.
            Dün beraber “çağrımız İslam’da dirilişedir” diye haykırdığımız insanların düştükleri çukurlardan kurtulmalarına vesile olmak istediklerimize yöneliktir.
            Her gün kartları karmaya çalışan zihniyetin parçası ve oyuncağı olmayın.
            Senarize edilen oyunu bozunuz.
            Size dayatılanı anlamaya çalışınız.
            Gerçekten bu ülkenin insanı iseniz ve bu ülkenin insanı kalmak istiyorsanız gaflet uykusundan uyanmanız gerekir.
            Gafletinizi anlamak istiyorsanız  Gülbeyaz Karakuş’un doktora tezi olan “Cumhuriyetin Politik Teolojisi” isimli kitabı okuyunuz, tahlil ediniz ve “kamet ve istikamet”inizi yeniden belirleyiniz.
            Bugün karılan kartlarla sizi inancınızdan ve inancınıza istinat eden değerlerinizden koparılıyorsunuz.
            İttifak adı altında bölücülerle, iflah olmaz ittihatçı ”halka rağmen halk için” diyen despot anlayışla aynı safta yerleştiriliyorsunuz.
            Hâsılı kelam görünen manzaraya bakarak şunu rahatlıkla şunu söyleyebilirim.
            “Mihverinizi kaybediyorsunuz”
            Eskiden başlarınız sadece Cenabı Allah’ın huzurunda eğiliyordu.
            Bugün de böyle olmalıdır.
            Aksi takdirde dünün ülkü devleri, bugünün cüce piyonları olarak tarihin çöplüğünde yerinizi alacaksınız.
            Netice olarak sizi “hayır diyebilen bir Türkiye”nin safında görmek istiyoruz. Bu safta yer alanlar inşallah İlayı kelimetullah doğrultusunda adaletin hâkim olacağı nizamı âlemin temelini atacaklardır.
            Selam ve Sabırla…

14 Aralık 2018 Cuma

Vatandaşı Kandırma Yöntemleri


Vatandaşı Kandırma Yöntemleri

Veysi ERKEN

            Kapitalist düzenin hakim olduğu bütün ülkelerde sermayeyi elinde bulunduranlar veya onların düzenini devam ettirmekle görevli olanların eylem ve söylemlerine bakınız vatandaşı nasıl kandırdıklarını anlarsınız?
            Biliyoruz ki, kapitalist anlayış sermayenin belirli ellerde toplanmasını esas alır ve “altta kalanın canı çıksın” ilkesine dayanır.
            Bu anlayışa hizmet edenler vatandaşı kandırmak için hep rakamları telaffuz ederler.
            Mesela Gayrı Safi Milli Hasıla ile ilgili rakamlar kandırmanın bir aracıdır.
            Anlı şanlı yetkili kalkar ve bu sene gayrı safi hasıla olarak kişi başına düşen gelir 13 bin dolardır der.
            Anlı şanlı efendiye soruyoruz. Kişi başına düşen dolarlar kaç kişinin elinde toplanmıştır? Cevap ülke kalkındı bunu karıştırma.
            Karıştırmıyoruz, karıştırmayalım tamam da, benim elime geçen bir şey yok dolarlardan.
            Anlayın gerisini.
            Ya sendikacılar.
            Onlar da güya haklarını savunduklarını kandırmakla meşguller.
            Sendikacı yüzde dört zam aldık der. Hem de kümülatif olarak.
            Sendikacıya soruyoruz.
            Yüzde dört 1000 lira alan bir memurun cebine yansısı ile 30000 alan bir memurun/ işçinin cebine yansıması aynı mı?
            Sendikacının cevabı orasını karıştırma.
            Ben sizi koruyorum.
            Yahu beni koruyorsan benim kadar maaşla geçin diyoruz.
            Cevap kem küm.
            Ya bürokrat.
            Tabii ki, üst yönetimde yer alanları kast ediyorum.
            Hesap kitap yapar. Ülkenin âli menfaatlerini gözetir ve fedakarlık bekler.
            Bu senenin zammı enflasyondan düşük değil diye açıklama yapar. Tamam anladık da enflasyon hesabını yaparken hangi kalemleri esas aldınız. Cevap orasını karıştırma.
            Asgari ücretin tespitinde de aynı kandırmalar.
            Seçilmiş ve atanmışlara diyoruz ki,
Yahu geliniz bu asgari ücretle siz de geçininiz. Cevap imkanlarımız bu kadar. İmkan bu kadarsa makam aracı, sosyal tesis, lojman vs. ne oluyor.
            Cevap hazır orasını karıştırma.
            Velhasıl vatandaşı kandırmak için tahsil gerek.
            Özellikle istatistik.
            Aziz dostlar bilirsiniz ki, bilimsel yöntemlerle(!) üç tür yalan tespit edilmiş,
            Yalan,
            Kuyruklu yalan,
            İstatistik.
            En katmerlisi istatistik olsa gerek.
            Vatandaşı kandıranlar hep istatistikî rakamlardan faydalanırlar ve sermayenin belirli ellerde terakümünü sağlarlar.
            Bu sermaye halka döneceğine gökdelenlere, villalara, şatolara ve şatolarda oturanlara dönüyor.
            Ne diyelim.
            En iyisi Tevfik Fikret’in ifadesini kullanalım.
            “Yiyin efendiler yiyin.
            Bu han-ı iştiha sizin.
            Tıksırıncaya, patlayıncaya kadar
            YİYİN”
            Selam ve Sabırla…

7 Aralık 2018 Cuma

Yine Yardımcı Doçentlerin Dramı


Yine Yardımcı Doçentlerin Dramı

Veysi ERKEN

            Değerli dostlar;
            Zaman zaman bazı konuları tekraren gündeme getiriyorum.
            Özellikle bazı konuların gündeme taşınmasından hoşlanmayanlar oluyor.
            Ve haysiyetsiz ifadeleri mebzul bir şekilde kullanan kişiliksiz kişilere muhatap oluyoruz.
            Bu konulardan biri de Yardımcı doçentlerin feryadı ve dramı konusudur.
            Bundan sonra bu konu çözülene kadar aynı yazıyı tekrar tekrar yayınlayacağım inşallah.
            Haysiyetsizler istemese de.
            Ben şuna inanıyorum.
            Hz. Alinin ifadesiyle “haksızlık karşısında susanlar hem hakkını hem de şerefini kaybeder”
            Bu bağlamda haksız bir çalıştırma tarzı olan ve son düzenleme ile unvan gaspına sebep olan “Dr. Öğretim üyeliği” ile ilgili konuyu gündemden düşürmemeye çalışacağım.
            Değerli dostlar bu konu ile ilgili duruşum yeni değildir.
            Üniversitede “Öğretim Görevlisi” olarak işe başladım. Üniversitede göreve başladığım dönemden önce doktora alanım gereği ilgili mevzuatı anlamaya çalıştım ve Yrd. Doç. Kadrosunda çalıştırılma tarzının bir nevi kölelik anlayışına istinat ettiğini fark ettim. Bu sebeple öğretim üyeliği kadrosuna geçmek istemedim. Ancak çalıştığım kurumda öğretim üyesi sayısı bir elin parmağı kadar olmadığından bu kadroya geçmeyi kabul ettim. Doçentliğe bir sefer müracaat ettim. Jürilerin oluşturulma, tarzı ve işleyişi haksızlıklara yol açtığından ikinci sefer müracaat etmedim.
            O günün yöneticileri şahittir.
            Yazıyı fazla uzatmak istemiyorum.
            Mevcut uygulamaya baktığımızda 2547 sayılı kanununa göre araştırma görevlisi (33. Madde), öğretim görevlisi, uzman, okutman, doçent, profesör kadrosunda çalışanlar hiçbir çalışma yapmasalar bile görevleri sürekli bir şekilde devam eder.
            Sadece Yrd. Doç (Dr. Öğretim Üyesi) tek taraflı sözleşme ile çalıştırılır (sözleşme esasında iki taraflı olur).
Bu garabeti ortadan kaldırmak ve Yrd. Doçentlere vaat edilen 4200 ek gösterge için (Devlet Bahçelinin başbakan yardımcılığı yaptığı dönemde) düzenleme sözü verilmiş, kanun hükmünde kararname çıkarılmış ama hiçbir düzenleme yapılmamıştır.
            2011 yılında 3. Dereceden birinci dereceye kadar terfi ile ilgili düzenleme yapılmış ( bu tarihe kadar yrd. Doç 3. Dereceden yukarı terfi edemiyorlardı) ama çalıştırma garabeti devam ettirilmiştir.
            En son Cumhurbaşkanı bu çalıştırma garabetini gündeme taşımış ve Yrd. Doçentlik tamamen ortadan kaldırılacak demiştir.
            Ancak taşeron işçilere kadro verildiği bu dönemde Yrd. Doçentlerle ilgili yapılan düzenleme (cumhurbaşkanının sözü hilafına) ile kölelik düzeni pekiştirilmiş, unvan gaspı söz konusu olmuştur.
            Mevcut kölelik düzenlemesinin mimarı sayılan Mustafa Elitaş’ın ve buna parmak kaldıranların vebali büyüktür.
            Hasılı kelam yrd. Doçentlerle ilgili mağduriyet ve haksızlık 2547. Sayılı kanunun yürürlüğe girmesiyle başlamış ve bütün iktidarlarca devam ettirilmiştir.
 Son düzenleme mağduriyet arttırılmış ve cumhurbaşkanı yanıltılmıştır.
            Benzer yanıltmalar hala devam ettirilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanı etrafında yer alanları (Vekil ve Bürokrat) çek etmelidir ki, yanılgılar ve yanıltmalar olmasın. Yeni mağduriyetler oluşturulmasın.
            Sonuç yerine.
            Buradan bütün mağdurlara sesleniyorum.
            Bu mağduriyet düzenine sessiz kalmayınız. Sesinizi taraf olabilecek herkese, vekillere, bürokratlara ve diğerlerine duyurunuz. Çaba harcayınız.
            Hiç olmazsa taşeron işçiler gibi bir kadroya sahip olmak için konuyu dillendiriniz, gündemde tutunuz ve mağduriyetle ilgili sesinizi Sayın cumhurbaşkanına ulaştırınız.
            Şuna inanıyorum ki, sesinizi duyurursanız cumhurbaşkanı mağduriyete bigane kalmaz.
            Aksi takdirde kölelik düzeni devam eder.
            Selam ve sabırla…

2 Aralık 2018 Pazar

Sayın Başkan Yardımcı Doçentlerin Feryadını Duyun


Sayın Başkan Yardımcı Doçentlerin Feryadını Duyun

Veysi ERKEN

            Sayın Başkan Recep Tayyip ERDOĞAN
            24 Haziran seçimlerinden önce Yardımcı Doçentlerin yaşadığı dramı dile getirip, yaşadıkları mağduriyeti gidereceğinizi vaad etmiştiniz.
            Ancak vekilleriniz ve ilgili bürokratlar hazırladıkları kanun tasarısı ile bırakınız mağduriyeti giderme, durumu daha berbat ve vahim hale getirdiler.
            Maalesef kanunla unvanları alındığı gibi çalışma hakları da neredeyse gasp edildi.
            Aynı dönemde “taşeron işçiler”e kadro verilirken Yardımcı doçentlerin kadroları iptal edilir hale geldi.
            Sayın Başkan
            Bu durum yardımcı doçentlerde büyük hayal kırıklığı, umutsuzluk, bezginlik ve kırgınlık oluşturdu.
            Sayıları kırk bine yaklaşan yardımcı doçentler, aileleriyle birlikte yüz binlerle ifade edilen kırgınlar, küskünler ve umutsuzlar topluluğuna dönüştü.
            Akademik dünyadan ayrılma istekleri ve çabaları arttı.
            24 Haziran öncesi yaşatılan mağduriyet ile size yüz binlerle ifade edilen oy kaybına dönüştü.
            İsterseniz sizi yanıltmayacak şahsiyetlerle durumu tespit edebilirsiniz. Yazdıklarını test ettirebilirsiniz.
            Sayın Başkan
            Bilmenizi isterim ki, etrafınızda sizi yanıltmaya çalışan bürokrat, teknokrat ve vekiller vardır.
            Sizi yanıltanlar olmasaydı bu kadar yanlış metin kanunlaşmazdı. Mağduriyetler artmazdı.
            Kadına yönelik şiddeti azaltacağız diye çıkarılan kanun ile toplumun temel direği olan aile tahrip edilmiş, trafik kanunu ile kitleler küstürülmüş, yardımcı doçentlik düzenlemesi ile akademik hayat felç edilmiştir.
            31 Mart 2019 tarihinde gerçekleştirilecek seçim öncesinde bahsi geçen konularda hak ve hukuka uygun adil düzenlemeler yaptırmadığınız takdirde istenmeyen sonuçların ortaya çıkması sürpriz olmayacaktır.
            Bu ülkenin bir sevdalısı ve siyaset alanında tecrübesi olan bir şahsiyet olarak 3600 ek göstergenin gündeme geldiği bu zaman diliminde şimdiye kadar akademisyenlerin bir kısmına yaşatılan mağduriyeti gideriniz ve “taşeron işçiler” gibi kadrolarını ve 4200 ek göstergelerini veriniz.
            4200 ek gösterge konusu Devlet Bahçeli’nin Başbakan Yardımcılığı döneminden beri gündemde olduğu halde sorun çözülmemiştir.
            Ben şuna inanıyorum ve merhum başkanımız Muhsin Yazıcıoğlunun “açıklık en doğru yoldur”  ifadesiyle diyorum ki, sizi yanıltan ve toplumla aranıza duvar örmeye çalışanları etraftakilere inanmayınız.
            Taksi durağındaki taksici esnafını dinlediğiniz gibi yardımcı doçentleri doğrudan dinleyiniz. Her üniversiteden bir iki yardımcı doçenti külliyeye davet ediniz ve konunun vahametini onlardan dinleyiniz.
            Mağduriyeti doğrudan yaşayanlara görüşme imkânı sağlarsanız adaleti kolayca tecelli ettireceğinize inanıyorum.
            Şahsen ben bu ve benzer konularda size bilgi sunmak isterim.
            Bu yazım sizlere ulaştırılır mı? Bilmiyorum.
            Huzurlu ve verimli bir akademik camia için acilen tedbir almanız ve aldırmanız gerekir. Biliyorsunuz ki, Cenabı Allah adalet ve iyilikle davranmayı emretmektedir.
            Zulme dönüşen mağduriyetin adaletle giderilmesi temennisiyle...
            Selam ve Sabırla…