31 Ekim 2010 Pazar

Cumhurun Tüm Renkleri

Cumhurun Tüm Renkleri

Veysi ERKEN

Güzel bir görünüm

Hiç hazzetmediğim şeylerdir göstermelik törenler.

Buna rağmen yabancıların “resepsiyon” yerlilerin “kabul töreni” dedikleri törende “cumhurun tüm renkleri” vardı denilebilir.

Tabi ki, Salih Memecan’ın çizimiyle haki hariç.

Haki renk Selahattin Demirtaş’ın tabiriyle emre itaatsizlik etmiş.

Bilindiği üzere Cumhurbaşkanı Başkomutan mesabesindedir. Davete icabet etmemek her halde itaatsizlik olur.

Keşke “birlikte yaşama” ve “birbirimize tahammül etme” iradesine sahip olabilsek.

Sath-ı vatanın tamamında bir müsamaha ortamını kurabilsek.

Ne kadar iyi olurdu.

Gün gelir bunu da görürüz inşallah.

Sabır ya hu

Ama bugüne baktığımızda

Kendini milletin sahibi olarak gören çete millete ve milletin renklerine tahammül edememektedir.

Olumlu her adımı ve gelişmeyi sabote etmek için elinden gelen her gayreti sarf etmekte ve piyonlarını devreye sokmaktadır.

İşte huzursuzluğun temelinde bu efendilik ve sahiplik güdüsüdür.

Çeteye göre milletin ancak kölelik hakkı vardır.

Millet artık bunu fark etmiş ve maşaları tutan ellere ve beyinlere tepki göstermeye başlamıştır.

Millet artık cellâdını seven idam mahkumu durumunda değildir.

Millet, efendisini ve sahibini kutsayan köle de değildir.

Milletin kendisi efendi ve sahiptir.

Millet artık “tam özgürlük” peşindedir.

Her yerde ve her zamanda “tam özgürlük”

Bugün milletin renkleri arasında yer almayanlar yarın nedamet içinde yer alacaklardır.

Adında “halk” olan taife bunu anlayacak ama onlar için geç olacak ve sandıklara gömüleceklerdir.

Zihniyetin tamamı tarihin sayfalarına gömülecektir.

Selam ve Sabırla…

30 Ekim 2010 Cumartesi

Formatlanmaya Hayır

Formatlanmaya Hayır

Veysi ERKEN

“Kurallar insanlar için ve insanî olmalıdır” temel düsturunu kabul eden yönetim anlayışları ve buna bağlı olan yöneticiler kuralları hiçbir zaman kutsamazlar. Yöneticiler yazılı olarak da var olan ama gerçekte geçerliği kalmamış ilke ve kurallarda ısrarlı davranmazlar.

Üzülerek belirtmeliyim ki, Türkiye’de oligarşik zihniyet insanî olarak gerçekliği olmayan kuralları dayatmakla meşgul.

Kendi menfaati zedelenecek diye kuralları kutsal metinler olarak sunmaya devam etmekte

Ülkemizde hala kıyafet, başörtüsü dayatması yapılmakta, "kabul töreni" kutsanmakta ve bu işler bağlılık nişanesi olarak sunulmaktadır.

Son olarak Sayın Hayrunnisa Gül yüzünden kutsalların zedelendiği enjekte edilmeye çalışılmaktadır.

Bilinmelidir ki, “Kurallar insanların hayatını kolaylaştırmak için olmalıdır”
Evet aziz dostlar kurallar insanlar için ve insanî olmalıdır. Değilse, insanlar kurallar için yaşamaya veya yaşatılmaya çalışılır.

Bugün ülkemde maalesef insanlar kurallar için vardır ve egemen güçler bunun değişmesini istememektedirler. Şu andaki direnişin temel sebebi budur.
Özgürlüğün hâkim ve geçerli olduğu ülkelerde hiç kimseye kıyafet dayatması yapılmaz ve yapılamaz. Resepsiyonlara katılmaya zorlanamaz.

Tarihimiz bunun açık delilidir.
Kıyafet ve tören dayatması totaliter rejimlerin karakteristik özelliğidir.

Yönetme gücünü eline geçirmiş bir avuç tapınakçı her yerde kendi kültürlerini dayatırlar. Tabi ki, bunun başlıca nedeni süflî hayatlarının devamını sağlamadır. Tapınakçıların tamamı şeytana tapmakta olduklarından servet, şehvet ve şöhret duygularını başkalarını ezerek tatmine çalışmaktalar.
Bu duyguların hâkim olduğu yöneticilerde despotik tutum ve tavırlar ön plana çıkar. Ülkemizde neredeyse elli yıldır sürdürülen kıyafet ve törenlere iştirak dayatmasının temel nedeni budur.

Formatlanmış insan aslında insanlığını kaybetmiştir. İşte tapınakçıların istedikleri “insan” tipi.
Kanaatimize göre köleliği savunmayan her özgür kafa kıyafet dayatmasına karşı çıkmalıdır. Dolayısıyla özgürlükten yana olan her bireye her bireye ve gruba çağrımız kıyafet ve tören dayatmasının kırılmasına katkıda bulununuz.
Çocuklarınızı, öğrencilerinizi serbest kıyafete teşvik ediniz ve törenlere katılmalarını istemeyiniz. Sizler de törenlere katılmayınız.

Her türlü formaya ve formatlamaya cephe alınız. Unutmayınız ki, özgürlükler herkes için lazımdır. İnsanların dürüstlüğü ve ahlakiliği başkalarının hak ve özgürlüklerini savunma derecesiyle doğru orantılıdır.
Dillendirilen serbest kıyafet ve törenlerin azaltılması konusunu bütün özgür kafalar savunmalıdır ve desteklemelidir.

Dirayetli tavır sergilendiği ölçüde başarı mümkün olacaktır.
Gün birlik günüdür diyen herkesi her alandaki özgürleşmeye katkı sağlamaya çağırıyorum.

Özgürlükten yana iseniz formatlamaya hayır demek mecburiyetindesiniz.
Başka çare yok, başka çıkış yok.
Geliniz hep birlikte formatlamaya direnelim. Sivil itaatsizlik hakkımızı kullanalım.
Selam ve Sabırla............................................


27 Ekim 2010 Çarşamba

Hilal Gül Zemininde Siyaset

Hilal Gül Zemininde Siyaset

Veysi ERKEN

Samanyolu Haber Televizyonunda gündemi değerlendiren BBP Genel Başkanı Sayın Yalçın Topçu “Hilal Gül zemininde” tanınmış şahsiyetlerle siyaset ve seçim işbirliği yapabileceklerini ifade etti.

Fikir doğru.

03 Ağustos 1992 tarihinde yayınlanmış bulunan Milli Mutabakat çağrısı da aynı düşünceleri ifade ediyor ve bunun temel ilkeleri olan MİSK’i ortaya koyuyordu.

Milli, İslami, Sivil ve Katılımcı ilkelerini esas alabilecek herkesle ve her kesimle işbirliğine gitmek, yan yana durmak Büyük Birliğe gönül verenlerin arzusudur.

Dolayısıyla, Hilal Gül zemininde ve Büyük Birliğin çatısında siyaset ve seçim işbirliğine herkesi davet etmek güzeldir.

Temennimiz MİSK çerçevesinde bunun yankı bulması ve toplumda heyecan meydana getirmesidir.

Bize göre bu safhada yapılması gereken şey 1992 yılında yapılan çağrıya benzer bir çağrının yapılması, topluma deklere edilmesi ve başta büyük birlik hareketinin cefakârlarının birliğinin sağlanmasıdır.

Kısaca ben buna içte ve dışta birlik diyorum.

1992 yılından beri yolu, düşüncesi ve gönlü MİSK kokanların birliği, beraberliği ve birlikteliği, beraberinde sinerji oluşturacak ve dışa açılımı kolaylaştıracaktır.

İç birliğe dayanmayan birliktelikler ve katılımlar kısa sürede çözülmelere yol açabilir. Kaş yapayım derken göz çıkarılabilir.

Gönül birliği hareketi olarak başlayan ve toplumun bütün kesimlerinde heyecan oluşturan Büyük Birlik hareketinin 1992’de başlayan süreç içinde yaşananlar hepimizin malumudur. MİSK’i benimsemeden harekete katıldıklarını gördüklerimiz kısa vadede umduklarını bulamadıklarından veya yapıyı diledikleri gibi kullanamadıklarından terki diyar ettiklerini biliyoruz.

Terk edenler sadece terkle kalmadılar bünyeye de zarar verdiler.

Sonuç olarak ilkeli birliktelikler Türkiye’nin ihtiyacıdır.

İlkeli birlikteliklerin yolu iç birlikten ve şeffaflıktan geçmektedir.

Birliğe çağrı öncelikle bu harekete başından beri gönül ve omuz vermişlere yapılmalıdır.

Küskünlüğün, dargınlığın ve yorgunluğun bitirilebileceği samimi bir çağrı olmalıdır.

Hareketin kapısı “edeb”li olan herkese açık olmalı.

Biliyoruz ki, “edeb” “elif”, “de” ve “be” harflerinden oluşmakta ve bu harfler kişinin eline diline ve beline sahip olmasını ifade eder.

Kısaca yeni birliktelikler için “edeb” aranmalı ve yeni ufuklara yelken açılmalıdır.

Selam ve sabırla…

23 Ekim 2010 Cumartesi

CHP’nin Başına Başörtülü

CHP’nin Başına Başörtülü

Veysi ERKEN

Bundan önceki yazımda Kılıçdaroğlu’na çağrıda bulunmuş ve CHP’nin değerlerimizle barışmaması halinde kendini feshetmesi için öncülük etmesi gerektiğini ifade etmiştim.

Yazıma tahminimden fazla olumlu tepki aldım.

Bunun yanında farklı teklifler oldu.

Bu tekliflerden biri CHP’nin genel başkanlığına bir başörtülü hanımın getirilmesi ile ilgilidir.

Gerçekten güzel fikir.

CHP’lilerin “halka rağmen….” siyaset yapılamayacağını öğrenmesinin yolu ve halkla barışmasını sağlayabilecektir.

Peki CHP’nin başına hangi başörtülü getirilebilir?

Bu önemli bir soru ve sorun olabilir diyenler çıkabilir.

Kanaatimce önemli değil.

Zira, CHP’nin başına getirilebilecek örtülüler, hatta çarşaflılar vardır.

Benim teklifim CHP’nin başına Baykal’ın rozet taktığı çarşaflılardan birisinin getirilmesi şeklindedir.

Okuyucularım ve gönüldaşlarım hatırlayacaklardır. 2009 mahalli seçimlerinden önce Deniz Baykal İstanbul Sultangazi ilçesinde çarşaflılara parti rozeti takmış ve CHP’in inançlılara çok(!) saygılı olduğunu beyan etmiştir.

Bu davranışı belediye başkan adayı Kılıçdaroğlu ve İstanbul il başkanı Gürsel Tekin’de tasvip etmişlerdi.

Bence o iki hanımefendiden biri CHP’nin genel başkanlığına getirilmelidir.

Şayet beğenmezlerse başka bir teklifim de var.

Kıymetli okuyucularım hatırlayacaksınız aynı kampanyada içinde Kılıçdaroğlu’nun yer aldığı CHP’nin otobüsüne binmeye çalışan başörtülü Kıymet Özgür isimli hanım efendi provakatör diye tartaklanmış daha sonra gerçekten CHP üyesi olduğu anlaşılmıştı.

İkinci teklifim bu hanımefendi ile ilgilidir.

Sultangazi’deki çarşaflılar olmazsa Kıymet Özgür olabilir.

Bunların yanında parti meclisi ve parti yönetimine de birkaç örtülü bayan da alınmalıdır. Taraf yazarı Hilal Kaplan ve Cihan Aktaş, Taraf’ın eski yazarı Elif Çakır olabilir.

Böylece Başörtüsü ülkemizin sath-ı mailinde çözüme kavuşmuş olur.

Böyle bir davranış Kemal Kılıçdaroğlu ve onu destekleyen bütün kesimler için bir çözüm yoludur.

Bu fırsatı kaçırmasınlar.

Halkın içinden olduklarını ve halkın değerlerini benimseyerek yaşadıklarını göstersinler.

İlave olarak tek tip askerliğe karşı çıkmaları, “bedelli”ye destek olmaları, partilere aktarılan paralara ve kamu talanına karşı çıkmaları gerekmektedir.

Bir vatandaş olarak size sesleniyorum.

Halktan gelen bu teklifi ciddiye alınız ve hayırlısıyla başınıza örtülü bir genel başkan seçiniz.

Selam ve Sabırla……………………..

21 Ekim 2010 Perşembe

Kılıçdaroğlu’na Çağrı

Kılıçdaroğlu’na Çağrı

Veysi ERKEN


Sayın Kılıçdaroğlu

Önceki genel başkanınıza da çağrıda bulunmuştum. Size de benzer çağrıda bulunuyorum.

Sizi CHP’nin başına oturttular.

Ancak, partideki hâkim unsurlar size rağmen bildiklerini okuyorlar.

Sabah söylediğinizi kuşluk vaktinde terk etmek mecburiyetinde kalıyorsunuz.

Sizden önceki genel başkanınız CHP’nin hantal parti olduğunu söylemiş idi. CHP’nin hantallığı tespiti doğru. Ama bilinmelidir ki CHP sadece hantal değil, aynı zamanda halktan kopuk.

CHP bir parti sayılmaz. Adında halk kelimesi geçmekle birlikte “halk” ile hiçbir ortak değeri yok.

Özellikle partideki yönetme erkini elinde bulunduranların halkla hiçbir ortak tarafı ve değeri yok. Halk oylaması sürecinde meydanlarda söylediklerinizi parti otobüsünün üzerinden iner inmez geri çektiniz.

Bütün icraatlarınız halkın zararınadır.

Başörtüsü konusundaki tutumunuz bunun en bariz nişanesidir.

Bir türlü halkı benimseyemiyorsunuz. Halk’ın değerlerini yaşamıyorsunuz ve halkın değerlerini yaşamasına zemin hazırlamıyorsunuz.

Bilmelisiniz ki, halktan yana tavır sergileyebilmek için Tunceli’li veya Kureyşan’lı olmak yetmez.

Size tavsiyem hantal ve halktan kopuk partinizin feshedilmesi ile ilgilidir. Bütün enerjinizi bunun için harcarsanız ülkemizin insanımıza katkı sağlamış olursunuz.

Artık iyi işlerin önünde takoz olmaktan vazgeçiniz.

Biliyorsunuz Anayasa’nın 26 maddesindeki değişikliğin onaylanması üzerine mahkemeye başvurdunuz ve meydanlarda kaybettiniz. Kısaca halk size inanmadı.

Yaptınız yapacağınızı.

Aynı kopuk tutumunuzu sürdürmekte kararlı görünüyorsunuz.

Bir türlü halkla barışık olamıyorsunuz.

Evet…

Ülke insanının iyiliği için yapılan ve yapılabilecek işlerde yoksunuz. Bu ülkede bir eseriniz yok. Faydanız da yok. Biliyoruz ne “sosyal” ne de “demokrat”sınız.

Size oy vermeyen ve ebediyen oy vermeyeceklerden de bu anlaşılmıyor mu? Seçim otobüsleri üzerine “başörtülü” bayanların fotoğraflarını yapıştırıp, meydanlarda “başörtüsü” dağıtmaktan ve Ankara’da “örtü” düşmanlığı yapmanızdan anlaşılmıyor mu? Tercihiniz belli. Halk lehine yapılacak her işe karşı çıkmak. Yetmez mi toplumla ters düştüğünüz. Yetmez mi yıllardır çıkardığınız engeller.

Biliyoruz.

“Anayasa değişikliği”nin gerçekleşmesi sözcülüğünü yaptığınız kesimleri çileden çıkartmıştır. Öyle zannediyorum ki, size biçilen rolün sonuna gelinmiştir.



Bırakınız Anayasa’daki topyekûn iyileştirmelere tahammül etmeyi en ufak değişikliği kabullenemediniz.

26 maddede değişiklik yapıldı diye milletle zıtlaştınız.

Hantal halinizle kendinizi efendi toplumu köle olarak görmekten vazgeçiniz. Ve artık;

“Halka rağmen…” siyasetin yapılamayacağını öğrenmelisiniz.

Artık size bir vatandaş olarak çağrıda bulunuyorum. Halkın değerlerini bilmeyen, yaşamayan ve yaşatmaya çalışmayan bir anlayışla ve hantallıkla hareket etmeye devam edecekseniz yakamızdan düşünüz.

Toplum olarak size gereken dersi her seçimde vermekteyiz. Yetti artık.

Hazır sizler tüzük yüzünden sıkıntıdayken halkı sıkıntıya daha fazla sokmayınız. Biz halkın hayatından çekiliniz. Ki; bu ülkeye ve insanına bir seferlik de olsa hayrınız dokunsun.

Selam ve sabırla…