29 Kasım 2022 Salı

Kategorik ve Analizci Düşünme

 Kategorik ve Analizci Düşünme: Oyunu Görmeyenler Görmezden Gelenler- 2015

Veysi ERKEN

Defalarca yazdım.

Siyonist haçlı oyunu yıllardır sahneleniyor. İttihatçı gelenek hep bu oyunun figüranı olmuştur. Bu oyunu fark edenler direnmeye çalışıyor.

Direniş arttıkça Siyonist haçlı piyonlarını daha yaygın bir şekilde devreye sokuyor.

“One minute/ bir dakika”dan sonra piyonlar beşer beşer, onar onar devreye sokulmuştur.

Üzülerek belirtmeliyim ki, bu ülkeyi çok sevdiğini ifade edenler bu oyunu görmezlikten gelerek Siyonist haçlı ağzıyla konuşur hale gelmiş durumdalar.

Parti veya ideolojik duruş ismi vermeden yazmaya çalışıyorum.

Bakıyorum, araştırıyorum ve tahlil etmeye çalışıyorum.

Diyorum ki, Amerika’nın, İsrail’in, Almanya’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın, Rusya’nın Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Mısır’da, Libya’da ne işi var diye sorgulayacaklarına Türkiye’nin ilgisini tenkit etmenin vatanseverlikle ne ilgisi vardır?

Coğrafyamızı karıştıran ve kana bulayan Siyonist haçlı ittifakı sorgulanacağına ülkemizin yardımı ve merhameti neden sorgulanıyor.

Bunları yazdığımda bir görüşü savunduğum ile ilgili ifadeler duyuyorum. Bilinmelidir ki, ülkemin, ülke insanımızın ve gönül coğrafyanın huzuru, refahı, mutluluğu ve kalkınmışlığı için doğruluğuna inandığım her şeyi savunurum. Bu haktan yana bir anlayıştır.

Her alanda temel düsturlarımdan biri şu olmuştur.

“Cenabı Allah’ın birliği ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) risaleti dışında tartışılmazımız yoktur”. Aklımızın erdiği kadarıyla doğruluğuna inandığımız her şeyi savunurum.

Gönüldaşlarımın yazdıklarımı bu gözle okumalarını, tahlil etmelerini ve varsa yanlışlarımı bildirmelerini arzularım.

Hayat felsefem bu ilkelere dayanıyor.

Onun içindir ki, gezi zekâlıları tahribatını yapanları, hava alanları, köprü inşaatları, uyguları, Kıbrıs’a su götürme projesi vs. projesini durdurmayı hedefleyen zihniyetleri ve ideolojik duruşları yanlış buluyorum. Bunlara teşne olanlara karşı duruş sergiliyorum.

Benim duruşum ve yazılarım bilinmelidir ki, haktan yanadır. Zalimleri ve zalimlerin piyonlarını asla alkışlayamam. Gelenin keyfi için doğru yapılanlara karşı çıkamam.

Hâsılı kelam Türkiye’de seçim yapılamaz, Türkiye yönetilemez algısını yerleştirmeye çalışanlara uygun adım atan aklı kıtlara diyeceğim bir şey yok. Görünüş olarak birbirine benzemez olduğunu zannettiklerimizin –esasında topluma yutturulanlar- nasılda senkronize edildiklerini hep birlikte gözlemliyoruz.

Benzemezler ve şerikleri olan cemadat, kuş ve böcek medyaları hep birlikte Siyonist haçlı zihniyetinin değirmenine su taşımaktadır.

Kanlı zihniyetin yanında yer alan vatanseverleri anlamakta zorlanıyorum.

Bari meramımı 2001 yılında yayınlanmış yazımla anlatmaya çalışayım. Belki bana gül attan dostlar meramımı anlar.

 İslâmî tefekkür anlayışı incelendiğinde karşımıza “iman” sorunu ortaya çıkar. İman bir kabullenme ve onaylama duygusudur. Bir fikrin, düşüncenin veya hareketin tasdik edilmesi ve kabul görmesi genel anlamda iki şekilde gerçekleşir.

 Birinci yol anadan, babadan, atadan veya herhangi bir şahsiyetten duyulan veya görülen fikrin ve hareketin araştırılmadan, soruşturulmadan benimsenmesi tarzıdır. Buna “taklidi iman/ tasdiki” denilir. İkinci yol ise duyulan bir düşüncenin, fikrin veya görülen bir hareketin soruşturularak ve sorgulanarak benimsenmesi ve onaylanması biçimidir. Buna “tahkiki iman” denilir.

Bir düşüncenin, fikrin veya eylemin kabullenilmesi ve onaylanması işlemi bireyin ve toplumun hayatını etkiler. İster taklidi ister tahkiki yolla gerçekleşsin fark etmez.

Etki fazla olduğundan, İslam bireye taklidi değil tahkiki imanı tavsiye eder. İslami düşünüş bireye sunulan her hangi bir düşüncenin veya aktarılan bir haberin doğruluğu araştırılmadan kabullenmesini onaylamaz.

İslam’ın mü’mininden istediği kabullenme ve onaylama tahkike göre gerçekleşebilmesinin birinci ve temel şartı “sorgulama”dır. Tahkiki imana sahip olan birey kendisine sunulanları “hazır lokma” gibi yutmaz. Sebep-sonuç ilişkisini kurmaya çalışır.

Sorgulamanın birey ve toplum hayatındaki önemi çok büyük olmasına rağmen gerek birey olarak, gerekse toplum olarak “tahkiki iman” etme geleneğimizi kaybettiğimizi düşünüyorum. Bize sunulanlara “sorgulayıcı” bir mantıkla yaklaşacağımıza taklidi ifade eden kategorik kalıplarla yaklaşıyoruz.

Sunulanlar kategorik bakışımızla bize “siyah-beyaz” görünür. Sunulanlar ya doğrudur veya yanlıştır. Böyle bir düşünme -belki düşünmeme demeliyiz- kalıbını bize -adeta devletleşen- medyanın şeytanları sunmaktadırlar. Medya şeytanlarının haberleri, yorumları, görüntüleri sunuş tarzı bizi kuşatıp sorgulama yeteneğimiz kaybolunca adi işler bile bize hoş görünür.

Analiz etme ve sorgulama yeteneğini kaybeden birey kendisine sunulan yanlış icraatlar üstüne ahkâm yürütür. Hem de kategorik olarak savunduğu düşüncenin yanlışlarını kutsayarak ahkâm keser.

Medya şeytanlarının etkisinde kalarak taklidi ve kategorik iman etme hastalığına duçar olmuş olan bir iktidar taraflısı birey “cebinde parası olmadığı halde asgari ücretin az oluşunu, örtüleri yüzünden okullarından, işlerinden uzaklaştırılanların mağduriyetini, öz yurdunda parya durumuna düşürülenlerin halini, mezarda emeklilik anlayışını veya bir hain güruhun elebaşı olan caninin idamının ertelenmesini “ doğru bulmakta ve bunları onaylamaktadır. Bunun sebebi her şeyi kategorik olarak siyah-beyaz” zemininde düşünmesi ve onaylamasıdır.

Ali menfaatler zeminin bir tarafını, değiller bir tarafını oluşturur. Taklitçi yapılan her şeyi -büyüklerinin yutturduğu gibi- âli menfaatler için yapıldığını ileri sürer ve yanlışı savunmaya devam eder.

Siyah-beyaz olarak kategorilere ayrıştırılan bir tartışma zemininde neden, niçin, nasıl ve benzer soruların yeri yoktur. “Babam böyle diyooo” diyen çocuğun kabullenişi gibi büyük(!)lerin söylediği doğru kabul edilir.

Hele hele bunu kartel medyasının şeytanları piyasaya sürmüşse tartışmasız doğrudur.  Büyük(!)lerin adi menfaatleri bize âli menfaat gibi sunuşlarını bize yutturmaya çalışan medya şeytanlarının zırvalarını neden nasıl diye değil, kimsenin hakkı yoktur cümlesiyle başlayan nutuklarla tartışırız.

Böyle bir düşünce -aslında düşüncesizlik-kalıbına sahip olan birey ve toplumların gelişmeleri beklenemez.

Mevcut perişan halinin düzelmesini isteyen birey ve toplumların kategorik düşünce kalıplarını kırarak her şeyi sorgulayarak ve bir süzgeçten geçirerek benimsemelerinden geçmektedir.

Tahkiki iman mantığına dayanmayan bugünkü düşünce kalıbını devam ettirenler “adi menfaat dolmalarını âli menfaat dolması” olarak yutmaya devam edeceklerdir.29.08.2001”

Selam ve Sabırla…

 Bol Cek, Cak, Cağız Anayasa Taslağı

 Bol Cek, Cak, Cağız Anayasa Taslağı

Veysi ERKEN

Hepsi okumuş, tahsilli, yaşlarını almışlar.

Kimi altmış yaşını kimi seksen yaşını geçmiş.

Üstelik bakanlık yapanları da var.

Altı kişi bir masa etrafında cem edilmiş.

Meral, Ahmet, Temel, Kemal, Ali, Gültekin

Yönetime talip oluyorlarmış birlikte.

Ama kendilerinin aday olma cüretleri yok.

Belli ki, onları cem edenlerin tasvibi yok.

Kimi olmayan başbakanlık makamına talip, kimi başka mevkilere.

Ama ayrı ayrı cumhurbaşkanlığına aday olma istek ve talepleri yok.

Yine de toplanıyorlar bir masa etrafında.

Bilmem kaçıncı toplantı.

Yemek masası olsa gerek.

Bari yemekten sonra bir açıklama yapalım diyorlar.

Son toplantının akabinde anayasa taslağı hazırlatmışlar onu açıklattırmışlar. 28.11.2022 tarihinde açıklandı.

Taze bayatlamamış.

Kendileri değil, yardımcıları açıkladılar taslağı.

Taslak bile değil açıklanan.

İçi boş.

Bol bol cek, cak, cağız ifadeleriyle dolu bir metin.

Bu kadar toplantı, hazırlık, komisyonlar, zaman ve para israfının sonucu adeta “dağ fare doğurdu”

Bir başka ifade ile “bir gram bal için bir çeki keçiboynuzu” çiğnendi.

Demek ki, bunların hiçbir becerisi yok.

Ben tek başıma yıllar önce bir anayasa taslağı hazırlamış idim. Tabii ki, eksiklikleri, yanlışları olabilir.

2002 yılına ait.

Zaman akıp gitti. Buna rağmen okumak ve faydalanmak isteyenler metni linkte bulabilir. https://www.blogger.com/blog/post/edit/7206286205755371355/1005606399174775450

Cek, cak, cağız’lı metni görünce anayasa değişikliğinin samimiyetle istenmediğini bir kez daha görmüş olduk.

Bu konuda da epey yazım var. Birkaç link bunun delilidir.

https://www.hurriyet.com.tr/gundem/6li-masanin-anayasa-degisikligi-onerisi-aciklandi-42178575

https://www.blogger.com/blog/post/edit/7206286205755371355/5839829147771155308

https://www.blogger.com/blog/post/edit/7206286205755371355/2867686732750930864

Yazık.

Seçimlere az bir zaman kaldı.

Bütün partilere çağrımdır.

Anayasa ile ilgili tam bir metin hazırlayınız.

Ve vatandaşa sununuz.

Halkın benimsediği metin anayasa olsun.

Halk oylamasına “bir”den fazla metin sunulmalıdır.

Altılı masa etrafında cem edilenlere de tavsiyemiz budur.

Böyle cek, cak, cağızlı metinlerle inandırıcı olamazsınız.

Samimi iseniz.

Her parti kendi metnini hazırlasın.

Halkın görüşüne sunsun, sonra kendi aranızda bir metni kabul edebilirsiniz.

Bunu yapacağınızı ve yapabileceğinizi zannetmiyorum.

Bari iki maddede yapılması düşünülen teklife evet deyin.

Hâsılı kelam 6’lı masa kendi iradesiyle cumhurbaşkanı adayını açıklayamadığı gibi bir anayasa metni de ortaya koyamaz diye düşünüyorum.

Gönlümüz Türk ve İslam Devletleri Teşkilatlarına hitap edecek metinlerin yazılması ve halkın oyuna sunulmasıdır.

Haydi bismillah. Yeni başlangıçlara.

Selam ve Sabırla…

 

 

27 Kasım 2022 Pazar

EŞEKLERE DAİR

 EŞEKLERE DAİR

Veysi ERKEN

Kur’an’ı kerimde “eşek”lerden bahsedilir. “Allah atları, katırları, merkepleri de binmeniz için ve hayatınızı süsleyen bir ziynet olsun diye yarattı. O, sizin bilemeyeceğiniz daha nice vâsıtalar yaratacaktır.  Nahl-8”

“Yürüyüşünde ölçülü ve dengeli ol; konuşurken de sesini ayarla. Unutma ki, seslerin en beğenilmeyeni eşeklerin sesidir! Lokman-19”

Tevrat’la yükümlü tutulup da onun hakkını vermeyenlerin durumu, koca koca kitaplar taşıyan merkebin durumuna benzer. Allah’ın âyetlerini yalan sayan kavmin misali ne kötü! Allah zalimler topluluğunu doğru yola çıkarmaz. Cuma-5”

Eşek deyip geçmeyin başlıklı bir paylaşım gelince ayetleri hatırladım.

Evet, Kur’an-ı Kerim’de “eşek”lerin fonksiyonlarını ve görevlerini insanoğluna izah ediliyor. Tabii ki, anlayan ve ibret alanlar, alabilenler için.

İnsan görünümlü olanlar bu ayetler üzerinde tefekkür edeceklerine “eşek”lere hakaret ederler.

Bunları anlamak için “eşek deyip geçmeyelim” başlıklı gelen metni paylaşayım ve tefekkür edelim.

“Her ne kadar insanoğlu türlü akılsızlıkları “eşek”likle nitelendirse de en güzel gözlere sahip bu sevimli hayvan, yerine göre çoğu insandan daha akıllıdır… 

Eşek, bir kere düştüğü çukura ikinci kez düşmediği gibi, bir kere bastığı bataklığa bir daha basmaz. 

Eşek, sıpasını doğururken kimseden yardım almaz, bakımını ve eğitimini kendisi verir.

Eşek, kendine iyilik yapanı da, kötülük yapanı da asla unutmaz.

Eşeğin gözleri harikadır, yakından bakınca içinde kaybolursunuz. 

Eşek bir defa gittiği yolu asla unutmaz.  

Bu yüzden değerli ve makbul kurban sayılan develere kılavuzluk yaparlar. 

Eşek, bir mühendis gibi yokuşları matematiksel bir eğimle kat ederek, kısa mesafeleri de virajlar alarak çıkar.

Eşek, iyi bir yol mühendisidir. Yokuşları en fazla yüzde yedi eğimle ve kısa mesafelerde virajlar alarak çıkar; dediklerinde ben de inanmamış ve nivelman yaptırmıştım yani topoğrafik aletle ölçüm. Sonuç şaşırtıcıydı: Yüzde 7. 

Hani bu konuda çoğumuzun bildiği meşhur bir Anadolu fıkrası vardır: 

1950’li yıllarda Amerikalı mühendisler gelmiş Türkiye’ye. Bir kısım imar çalışmalarına rehberlik ediyorlarmış. O zamanlarda yol güzergâhını belirleyecek alet yok, eleman yok. Nafıa mühendisleri eşeği yokuşa sürüyorlar, arkasından elemanlar şeritmetre çekiyor ve eşeğin ayak izlerine kazık çakıp istikamet belirliyorlarmış. Bunu gören Amerikalı mühendis, pratiği kavrayamamış ve sormuş: 

– Ne yapıyorlar böyle? 

– Rampada yolun güzergâhını belirliyorlar. 

– Nasıl yani, anlayamadım? 

– Eşek yüzde 7 eğimin üstüne çıkmaz, biz de eşeğin izinde kazık çakıp rampada yol güzergâhı belirliyoruz demişler. Amerikalı katılarak gülmeye başlamış. Yatışınca da sormuş: 

– Peki, eşek bulamayınca ne yapıyorsunuz? 

Yetkili  cevap vermiş: 

– Amerika’dan mühendis getirtiyoruz. 

Bu yüzden bazı insanımsı yaratıklara eşek demek, eşeklere yapılmış hakaret olur...”

Sizce de hakaret olur mu?

Bence olur.

Zira içimizde Kur’an ve sünnetle yükümlü olduğu halde bunlardan uzaklaşan ve “ kel himar” durumunda olan epey mahlûk vardır. Bu tipler battıkları çamurdan çıkamıyorlar ve tekrar tekrar lağım çamuruna/bataklığına batıyorlar.

Onun için bu tipleri eşeklere benzeterek eşeklere hakaret etmeyelim.

Selam ve Sabırla… 27.11.2022



 

 

 Sessiz Geminin Yolcusu: Ahmet Fidan

 Sessiz Geminin Yolcusu: Ahmet Fidan

Veysi ERKEN

Vade doldu mu merhum Yahya Kemal Beyatlı’nın ifadesiyle insan sessiz geminin yolcusu olur.

“Artık demir almak günü gelmişse zamandan

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;

Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,

Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,

Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!

Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;

Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,

Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.”

Evet.

Sessiz Geminin yolcularından biri oldu merhum Ahmet Fidan hocamız.

Tanışıklığımız 1978-79 yıllarına dayanır.

MEB Din Öğretimi Genel Müdürlüğünde çalışıyordu.

Aynı ülkünün mensubuyduk ve öğretmen memur olan arkadaşlarımızın işi çokça düşüyordu genel müdürlüğe.

ÜLKÜM isimli derneğin genel merkez yönetiminde olduğum için işimiz düşüyordu ilgili birime.

İşte merhum Ahmet hoca ile bu nedenlerle tanışıyorduk.

Malum Ecevit döneminde sıkıntılar ve zulümler had safhadaydı.

O vasatta her arkadaşımız birbirini kollamayı ahlaki bir vecibe ve zorunluluk olarak görüyordu.

Yıllar geçti devirler ve yollar değişti.

Ama bizim dostluklar değişmedi.

Ahmet hocamla sıkça olmasa bile görüştüğümüz oluyordu.

Salgın döneminden önce MİHVAK’ın düzenlediği haftalık sohbetlerde karşılaşıyor ve maziyi yâd ediyorduk.

Son olarak bir yayınevinde karşılaştık.

Sohbet esnasında yayınevi müdürüne dönerek biz kırk yılı aşkın tanışıyoruz.

Arkadaşım tavizsiz.

İlke ve ülküsünden sapma yok diye bir kelam etti.

Ben de zaman değişir, şartlar farklılaşır ama “kamet” ve “istikamet” doğruysa ilke ve ülküden taviz ve sapma olmaz, olmamalıdır zira Allah “festakim kema umirte” diyor. Bizim ilke ve ülkümüz Kur’an ve Sünnet’e müstenittir, İlayı Kelimetullah için Nizamı Âlemdir, dolayısıyla tavizsizdir. Senin de tavizsiz olduğunu düşünüyorum, kırk küsur yıldır ben böyle görüyor ve değerlendiriyorum dedim.

Evet.

Bugün de aynı şekilde düşünüyorum.

Ahmet Fidan hocamız inancından taviz vermeyen bir kişiydi bildiğim kadarıyla. O Allah yolunda  Kolay da olsa zor da olsa sefere çıkın ve mallarınızla canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Bilirseniz, bu sizin kendi iyiliğinizedir.  Tevbe-41” Ayetinde belirtildiği gibi cihad eden bir şahsiyetti.

Rabbulalemin rahmet ve merhametiyle muamele etsin, mekânı Firdevs cenneti olsun duasıyla.

Selam ve Sabırla… 27.11.2022

 

 

24 Kasım 2022 Perşembe

 Bir Saplı Çok Ağızlı Maşa

 Bir Saplı Çok Ağızlı Maşa

Veysi ERKEN

“Maşa” bilindiği üzere bir şeyi tutmaya yarayan bir alet edevattır. Bilhassa kızgın parçaları ve ateşi tutmada çokça kullanılır.

Özellikle “kor ateş” parçaları “maşa” ile tutulur ve yakılmak istenen soba veya bölgeler için onunla taşınır.

Ülkemizde “maşa”lık görevini ifa eden yapılar vardır.

Siyonizim dinin müntesiplerinin oluşturdukları yapılar birer maşa hükmündedir.

Tabii ki, bunların isimleri farklı farklıdır.

Parti, cemaat, grup, tarikat, dernek, vakıf, vs. gibi isimlerle ortaya çıkarılabilir. Hiç fark etmez.

Bu farklı zannedilen yapılar bazen “tek saplı çok ağızlı maşa” biçiminde kullanılır. Böyle bir maşa ile tapınakçı Siyonist zihniyet “ateş”ini değişik ülkeleri yakmak, yıkmak, dağıtmak ve sömürmede kullanır.

Dün olduğu gibi bugün de böyle “maşa”lar vardır. “Maşa”lar sadece birer araçtır. Onu tutan ellerin niyetleri ve tutuş gerekçeleri esastır.

Dün ülkemizi dağırmak ve yakarak yıkmak için “ittihatçı” yapı “maşa”  olarak  kullanılmış idi.

İttihatçı ateşinin hükümferma olduğu yapılanmayı Merhum Yahya Kemal şu şekilde tanımlıyor. "İttihat ve Terakkî kadar bin türlü zihniyeti, bin türlü yaratılışı, bin türlü emeli bir araya toplamış ve dağılmamış, bilâkis, zaman geçtikçe daha ziyade top­lanmış ve kuvvetlenmiş siyasî bir cemiyeti Avrupa'­nın ve Asya'nın tarihinde göstermek imkânsızdır. İttihatçı ittifakının içinde en dinsiz masonlar yanında en şedîd İslâm İttihatçıları; en geniş insaniyetçi ve medeniyetçiler yanında en dar kafalı milliyetçiler bu­lunduğu gibi, en seciyeli tanınmış adamlarla seciye­sizlikleri herkesçe malûm adamlar, maddî menfaatlerden uzak, temiz vatanperverlerle vurguncular ve harb zenginleri yan yana ve biribirini çok sever olarak görülüyordu. Böyleyken İttihat ve Terakkî dağılmadı. Bu terkibi Talat vücuda getirmiştir." Yahya Kemal, Çocukluğum, Gençliğim, Siyasî ve Edebî Hatıralarım, 3. bs., 1986, s. 171-176. 

Maalesef ittihatçı yapılanmanın benzeri tekrar inşa edilmiş vaziyette.

Fetöizm.

Fetöizm, “bir saplı çok ağızlı maşa”yı yapılandırmıştır. “Bir saplı çok ağızlı maşa”yı geçmişin acı tecrübeleri ışığında irdeleyiniz karşınıza aynı melanet merkezini göreceksiniz.

 “Bir saplı çok ağızlı maşa” yapısı dünün “ittihatçı” zihniyetinin devamıdır. Esasında daha eskidir denilebilir.

Tarihte tapınakçı, haşhaşi, karmati, deylemi, buveyhi yapılanmaları ne ise bugünün “ bir saplı çok ağızlı maşa”sı aynıdır.

Aynı yöntemleri kullanır

Ve

Siyonizm dinin “bir saplı çok ağızlı maşa”sında komplo, kumpas, şantaj, yalan, inkar, itham, üstünü örtme, hile ve hurda vs. eksik olmaz.

Fetö bu işin içinde deniliyor. Fetö hangi işin içinde değil ki? Siyonizm dininin aparatı olan fetö denilen habis ve şeytani anlayış bireylerin ve örgütlerin sağından, solundan, önünden, arkasından girerek onları ifsad ediyor. “maşa”lık görevini yerine getiriyor.

Ülkemizi ve insanımızı yakarak, bombalayarak yok etmeye çalışıyor.

Unutulmamalıdır ki, örgütlenmeleri ve niyetlerini anlayamazsak bu örgütler ve maşalar bizi yok edebilir.

Hâsılı kelam, bugünü anlamak için dünü okumak gerekir. Dünü okuduğumuzda bugünün “tek saplı çok ağızlı maşa”sını anlayabiliyoruz.

Temennimiz bu “maşa”nın parçası ve mütemmimi olanları gerçeği kavraması ve “maşa”yı işe yaramaz hale getirmesidir.           

“Maşa”nın iltisaklılarına ve türevlerine duyurulur.

Bizler “tebliğ” görevimizi ifa ediyoruz.

Şahid ol yâ Rab.

Selam ve Sabırla… 24.11. 2022

 

 Meral Akşener Altılı Masayı Terk eder mi?

 Meral Akşener Altılı Masayı Terk eder mi?

Veysi Erken

Geçenlerde Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN Meral Akşener’e altılı masayı terk edin mealinde bir tavsiyede bulundu.

Daha önce benzer bir tavsiyede Sayın Devlet Bahçeli de bulunmuştu.

"MHP lideri Bahçeli'den Akşener'e 'eve dön' çağrısı

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli "Sayın Akşener’in böyle gitmeyeceğini, böyle ittifak olmayacağını, olsa bile bir ayağının çukura düştüğünü görüp derhal ve çok kısa süre içinde evine dönmesi doğru ve tutarlı bir davranış olacaktır. Evinde rahatı ve huzuru bulacaktır. İkbal ile idbar arasında sıkışıp kalmak yerine, kaldı ki zillete düşmektense evde olmak isabetli bir tercihtir." dedi.

https://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-haberler-mhp-lideri-bahceliden-muharrem-ince-aciklamasi-41579451

Esasında iki tavsiye de anlamlıdır. Devlet Bahçeli Meral Akşener'e CHP evinden sana da millete de hayır gelmez kendi evine dön diyor.

Bu çağrı yapıldığında  Meral Akşener kendi evine dönmeyeceğini, dönemeyeceğini ifade etmiştim.

Şuna inanıyorum.

Meral Akşener kendi iradesiyle hareket eden biri değildir. Sadece Aytun Çıray’ın partiyi ben kurdurdum ifadesi bu gerçeği izaha kâfidir.

Dün olduğu gibi Meral Akşener masayı terk etmeyecektir.

Edemeyecektir.

Zira kendi iradesiyle orada bulunuyor değildir.

Onu orada görevlendirenler istemedikçe orayı terk edemez.

Buna rağmen temennimiz Meral Akşener’in masayı terk etmesi ve evine dönmesidir.  

Tabii ki benim kast ettiğim ev bir parti değil, kendi evidir. 

Mümkünse başka bir ülkede kendine bir ev tutup oraya yerleşmesidir.

Meral Akşener kendi evine dönerse belki CHP kazanına yuvarlanmış pek çok kişi kurtulur, ülkemize ve insanımıza verdikleri zarardan dolayı pişman olur.

Hâsılı kelam.

Meral Akşener'e yapılan masayı terk et ve evine dön tavsiyeleri doğrudur. Doğru olmakla birlikte Meral Akşener gereğini yapamayacaktır. Hiçbir kimse böyle bir beklentiye kapılmamalıdır.

Selâm ve sabırla... 24.11.2022

18 Kasım 2022 Cuma

 Mescidi Dırar İnşa Etmek İsteyenler var

 Mescidi Dırar İnşa Etmek İsteyenler var

Veysi ERKEN

Cami (mescid Müslümanlar) için hem ibadet hem de istişare mekânıdır. Hz. Peygamber döneminden itibaren mescitlere karşı ve fesad için yerler inşa edilmeye çalışılmıştır.

Mescidi dırar olarak Kur’an-ı Kerim’de ifadesini bulan bu yerler için Müslümanlar daima uyanık olmaya çağırılmıştır. Bu çağrı ayetlerde:

“Bir de şunlar var ki, zararlı eylemler gerçekleştirmek, inkârcılıklarını pekiştirmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve resulüne savaş açmış kişi lehine fırsat kollamak üzere bir mescid yapmışlardır. “Amacımız sadece iyi bir şey yapmaktı” diye de yemin edecekler. Allah şahit, onlar kesinkes yalancıdırlar.”

“Orada asla namaza durma! Daha ilk günden takvâ temeli üzerine kurulan mescid ise namaz kılman için elbette daha uygundur; burada gerçekten arınmak isteyen adamlar vardır. Allah da arınmaya çalışanları sever.”

“Binasını Allah’a saygı ve O’nun hoşnutluğunu kazanma temeli üzerine kuran mı daha iyidir yoksa binasını kaymak üzere olan bir uçurumun kenarına kurarak onunla birlikte cehennem ateşine yuvarlanan mı? Allah hakkı çiğneyenleri doğru yola iletmez.”

“Onların kurduğu bina, yürekleri paramparça olmadığı (yaşadıkları) sürece içlerinde bir huzursuzluk kaynağı olmaya devam edecektir. Allah her şeyi bilmekte ve hikmetle yönetmektedir. Tevbe 107-110” tefsirinde şu tespitte bulunulmaktadır. “…özellikle 109. âyette soyut bir anlatım biçimiyle ortaya konan ölçü dikkate alınırsa, burada temsilî bir örnekten hareketle şu mesaja ağırlık verildiği görülür: İkiyüzlü davrananlar arasında zararlı eylemler planlayan, inkârcılığı örgütlemeye ve müminlerin arasına ayrılık sokmaya çalışanlara karşı uyanık olunmalı, onların iyi niyet iddiaları ihtiyatla karşılanmalıdır; Allah’ın rızâsına takvâ esası üzerine kurulu işlerle erişilir ve Allah kötülüklerden arınmayı samimi olarak isteyen kişileri sever; ikiyüzlü davranmayı huy haline getirenlerin yürekleri kuşkunun esiri olur ve ölünceye kadar kendi kişiliklerini bulamadan bu kuşkunun girdabında bocalar dururlar; dünyada böyle bir bunalımı yaşadıkları gibi âhirette de acı bir sonla karşılaşacaklardır, zira onların akıllarınca başarı gibi görünen eylemleri aslında uçurumun kenarına yapılmış binadan farksızdır, kısa bir süre sonra bu bina onların cehenneme yuvarlanmaları sonucunu doğurur. https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Tevbe-suresi/1342/107-110-ayet-tefsiri

Buradan çıkarmamız gereken dersler vardır.

Yeryüzünde Allah’sız, Kur’ansız bir İslam(!) inşa etme peşinde olan Siyonizim dininin müntesipleri muhtelif şekil ve yöntemlerle Hz. Muhammed’i sav devre dışı bırakma faaliyetlerine devam etmekte ve yeni(!) mescitler inşa etme peşinde olmaktadır.

Bilinmelidir ki, değişik meşreplerde olan Müslümanlar kendilerine göre toplanma yerleri oluşturabilirler. Bu tabii bir şeydir ve bütün insanlar için geçerlidir.

Anca mescid (cami) yerine ikame edilmek istenen her yapı mescidi dırar hükmündedir ve Hz. Muhammed Mustafa’nın izinde olanlar asla orada namaza durmazlar, duramazlar.

Şimdi uyanık olma zamanıdır.

Şimdi mescidi dırar’ı anlatma ve kavratma zamanıdır.

Selam ve Sabırla…18.11.2022

Darul ERKAM - Darun Nedve

 Darul ERKAM - Darun Nedve

Veysi ERKEN

Müslümanların tarihini incelediğimizde insanların bir yerde toplandiklarını, istişareler yaptıklarını görüyoruz.

Bu tabii bir durumdur.

Hz. Muhammed Mustafa sav efendimizin zamanında , başka bir deyişle ilk yıllarda iki toplanma yeri ile karşılaşırız.  Darul Erkam  “İslâm tarihinde Dârülislâm diye de bilinen bu ev, ilk müslümanlardan Erkam b. Ebü’l-Erkam el-Mahzûmî’ye aitti. Mekkeli müşriklerin giderek artan zulüm ve baskıları yüzünden Hz. Peygamber Mescid-i Harâm içinde Safâ tepesinin eteklerinde bulunan bu evi kendine ikametgâh olarak seçti. Burada bir yandan ashâb-ı kirâma dinî bilgiler öğretirken bir yandan da ilâhî gerçeği arayan insanları İslâm’a davet ediyor, onlara Kur’ân-ı Kerîm okuyor ve onlarla birlikte namaz kılıyordu. https://islamansiklopedisi.org.tr/darulerkam

Özetle Darul Erkam hem karargah hem de eğitim yeri vazifesini görüyordu.

Buna karşılık darun nedve denilen bir toplanma yeri vardı. Kureyşlilerin ileri gelenlerinin muhtelif faaliyetler için bir araya geldiği, karar aldıkları bir yer iken Ebucehil’in daveti ile Hz. Peygamberin sav. Medine’ye hicretini engellemek ve onu öldürmek için alınan karar gereği orada Ebucehil’in adamlarının toplanması sebebiyle kötü şöhretle bilinen bir yerdir Darun nedve https://islamansiklopedisi.org.tr/darunnedve

Mevzumuz dünün toplanma yerlerini anlatmak değildir. Toplanmanın amacını ve toplanmaya çağıranların zihniyetini tahlil etmedir. Dolayısıyla konumuz geçmişi anlayarak ders çıkarmak ve günümüzü yorumlamaktır.

Üzülerek belirtmeliyim ki, dün ilke ve ülkü sahibi olduğunu düşündüğümüz, zannettiğimiz, bildiğimiz pek çok kişi-ülkücü, akıncı, mücahit,-darül nedve anlayışına sahip olan günümüzün Ebucehillerine doğru koşmaya başlamıştır.

Geçmişte belki iyi idiler ama günümüze baktığımızda darül nedvenin elemanlarına dönüştülerini görüyoruz. Ebucehil denilen Ömer bin hişam zihniyetinde olanların davetine icabet ettiler, küfre saplandılar, münafıklaştılar.

Metamorfoz, istihale geçirdiler geçirdiler.

Başkalaştılar.

Doğru yoldan çıkarak sapık yollara saptılar.

Sonuçta dün savunduklarının tersini yapmaya başladılar.

Şan, şöhret, makam, mevkii, para, pul veya başka sebeplerle darul nedveye yöneldiler.

Belki yıllardır görevliydiler içimizde.

İstihale geçirip ilkesiz ve ülküsüzleşenler darül nedvenin çağırıcısı Ebucehil’in zihniyetinin, gayesinin temel savunucuları ve yöntemlerinin esas uygulayıcıları oldular.

Siyonist haçlı zihniyetinin elemanları gibi konuşmaya, yazmaya ve darul nedveyi savunmaya başladılar.

Darul nedvenin iltisaklıları haline dönüşen bu tiplerin kimi baş kimi. ... danışmanı oldu.

Makam veya para için bu kadar başkalaşım fazla değil mi diye soranlara dediğim şudur.

Müslüman tereyağı gibidir, bozulursa zehir olur.

Bunlar zehirleşenlerdir.

Ebucehil denilen Ömer bin Hişam’ın izindedirler.

Artık toplanma ve istişare yerleri günümüzün darul nedveleridir.

Hatta zehirleşenler, darül nedvenin eskiliği ile övünmeye başladılar.

Türkiye'nin Darul nedvesini bilenler bilir. Bilmeyenler öğrensin. İttihatçı olanları Ebucehilin nedvesinde bir araya gelenlerdir. Dolayısıyla geçmişinde kötülerin kurdukları ve toplandığı ittihatçı zihniyetin nedvesi bugün de var.

Niyet kötü olunca akıbet de kötü oldu.

Muakkibleri de hep kötülük peşinde oldular ve olmaya devam ediyorlar. Düşünceleri, ilkeleri ve eylemleri halka hep yabancıdır ve yıkıcıdır.

Kisaca bilinmeli ve unutulmamalıdır ki Türkiye'nin Darul nedvesi şer odağidıdır. Dün olduğu gibi bugün de şer ve zillet ittifakının merkezdir.

Uzak duranlar bu ülkeye faydalı olabilir. O yaklaşanlar onlarla benzer, aynilesir ve şerleşir.

"Anlayana sivri sinek saz, Anlamayana davul zurna az"

Her Müslümanı Darul Erkam zihniyetinin devamı olan yerlere davet ediyoruz. İlke ve ülkümüz bellidir. Çağrımız İslam’da dirilişedir.

Selâm ve sabırla...

 

 

 

 

16 Kasım 2022 Çarşamba

ALPEREN? ALPERENLİK NEDİR?

 ALPEREN? ALPERENLİK NEDİR?

Veysi ERKEN

"Bazı kavramlar vardır ki, insanların hem birey hem de grup olarak hayatlarını şekillendirir. Bir yerde şekillendirmekle kalmaz onun yaşayış tarzı, kültürü olmazsa olmazı olur.Zira, asırlar üstüdür ve değişmez.

Alperen kavramı da böyledir. Alperen olmak kolay değildir. Çünkü Alperenlik büyük bir meziyeti, kararlılığı, inanmışlığı, Allah’a teslimiyeti, mertliği, ahlaklı olmayı ve cesareti ifade eder. Alperenliğin cazibesi çok yüksektir.

Alperenlik İlayı Kelimetullah doğrultusunda Âleme nizam verme sevdasıdır. Adaleti âlemin bütününde hâkim kılma davasıdır. Yeryüzündeki zulümleri durdurma azmidir.

Kendini bilen dağa taşa “Hak yol İslâm yazacağız” diyen herkes Alperenim demeye can atıyor. Çünkü : “Alperen, beyninin her hücresine işlemiş olan düşünceler -değerler- iktidar olmadıkça “muhalif olma” dürüstlüğünü terk etmeyen insan” dır.

Alperen ömrünün hiç bir döneminde karşısında olduğu sistemle işbirliği yapmaya tenezzül etmeyen “insan” tipini temsil eder. Alperen “kendini ısıran köpeği beslemeyen” bir tiptir. Ve zalimlere rest çeken “cesur yürek”tir. Alperen gizli mahfillerin düşmanıdır. Alperenler haksızlığa, uğursuzluğa ve zulme boyun eğmezler.

Kısada Alperen “dik” duran, “kamet” ve “istikamet”i belli olandır.

Alperenler “dik” durdukları, kamet ve istikametleri belli olduğu için mazlumun dostu, zalimin düşmanıdırlar yeryüzünde. Zalimler hep Alperenlerden çekinirler.

   

Alperen’in Ahlak İlkeleri Şu Şekilde İfade Edilebilir

 

*Kişilerden, Mensubu Olduğu Kurum ve Kuruluşlardan Önce En Üstün ve Değişmez Olan KUR’AN’ DA vazedilen AHLAK İlkelerine Uyar ve Onları Uygular

*Mensubu olduğu teşkilatın Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’ten ilham alınarak belirlenen İlkeleri Benimser ve Benimsetmeye Çalışır

* Meşveretsiz İş Yapmaz, Meşveret Sonunda Alınan Kararlara Uyar ve Uygular

*Üstüne Aldığı Vazifeyi Bilir. Görevlerini İfa ve İcra Ederken En İyiyi Yapmaya Gayret Eder.

*Görevlerin Yerine Getirilebilmesi İçin Etkili Çözüm Yollarını Bulmaya ve Görevi En İyi Yapabilecek Bireyleri Çalıştırır.

*Özel Çıkar Peşinde Değil, İlayı Kelimetullah eksenli Nizam-ı Âlem ülküsünün gerçekleştirilmesi için Çalışır, Kişisel Çıkarlar İçin Mevkileri Kabul Etmez.

*Görevini Yerine Getirirken,  Teşkilatını ve Düşünceni Zarara Sokacak Eylem ve Davranışta Bulunmaz

*Teşkilat Kimliğini Özel İşlerinde Kullanmaz

*Gördüğü Yanlışlıkların ve Hataların Ortaya Çıkmasını ve Giderilmesini Sağlamaya çalışır

*Teşkilatın Özel Bilgilerini İfşa Etmez

*Halka Hizmeti Hakka Hizmet Bilir ve Uygular"

Selam ve Sabırla... 

Not: 90'lı yıllarda yazılan bir yazının bir bölümüdür.