30 Mart 2020 Pazartesi

Bugünkü Sahne Mahşeri mi hatırlatıyor?


Bugünkü Sahne Mahşeri mi hatırlatıyor?

Veysi ERKEN

            Saniyesine hükmedemediğimiz bir hayat için fırıldak olmaya gerek yok” diyordu merhum Muhsin başkan.
            Gerçekten saniyesine hükmedemediğimiz bir hayat için bu kadar telaşlanmaya, birbirimizden kaçışmaya ve firar etmeğe gerek var mı?
            Bence gerek yok.
            Elbette ki, biz tedbir alacağız ve esbaba sarılacağız. Bu Rabbulaleminin ikazıdır.
            Beni bu satırları yazmaya sevk eden iki hadiseyi yaşadım.
            Birincisi oğlumun ikazıdır.
            Aman baba sakın evden çıkma. Mümkün olduğu kadar ihtiyaçlarını haftalık veya on beş günlük tedarik et tavsiyesidir.
            İkincisi sevdiğim bir doktor arkadaşımın telefonda anlattıklarıdır.
            İmkânları fevkalade olan bu arkadaşımı çocuğu aramış.
            İfadesi şu baba artık evinize gelmeyeceğiz, biz kendimizi kapattık.
            Bir başka ifade ile tecrid ettik.
            Gerçekten kendimizi bu kadar tecrid etmemize ve korkuya kapılmamıza gerek var mı?
            Yoksa yılan her halükarda bizi ısıracak mı?
            Hani hikâyeyi bilirsiniz.
            Rüyasında kızının yılan tarafından ısırılacağını ve bu ısırık sonucunda öleceğini gören baba kızını korumak için denizin içine kız kulesini inşa eder.
            Buna rağmen kız kurtulamaz. Denizin içindeki bir yılan tarafından ısırılır ve ölür.
            Bir yerde kaçış yok.
            Bugünkü kaçışımızı Rabbulalemin vahyinde şu şekilde ifade ediyor. Umarım ki, Abese süresinin şu ayetleri bize ibret olur. Kulakları sağır eden o ses geldiğinde, İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. O gün her kişinin işi başından aşkındır. O gün birtakım yüzler ışık saçar;  Güleçtir, müjde almıştır. Birtakım yüzler de o gün toza toprağa bürünmüş; Kapkara kesilmiştir. İşte bunlar inkârcılardır, günahkârlardır.  Abese 33-42“
            Bugünkü kaçış bizi tefekküre, taakkule, tezekküre ve tedebbüre yöneltiyorsa işe yarar ve yüzümüz ışık saçacak, güleç olacaktır.
            Aksi takdirde yüzleri kapkara olanlardan oluruz.
            Yüzleri güleç olabilmek için Kur’anı kerimi okuyup, öğrenip, anlayıp ve yaşamamız gerekir.
            Kanaatim budur.
            İnşallah hayatını Kur’anla inşa eden, bize vahyi tebliğ eden Resulullah Hz. Muhammed Mustafa’nın s.a.v. yaşayışını ve davranışını mehaz edinen, sünnetini uygulayan ve bu şekilde cennetle müjdelenenlerden oluruz.
            Firarımız Rabbulalemine olmalıdır.
            Yoksa bugünkü kaçışlar bizi felaha kavuşturmaz, insanlıktan çıkarır.
            Zaten gidişat insanlıktan çıkma istikametindedir.
            Rabbim cümle kullarını bugünkü küresel şeytanların şerrinden muhafaza etsin.
            Dualarımız bu istikamettedir. Rabbulalemin “duanız olmasa ne işe yararsınız” diyor.
            İnşallah duada olanlardan oluruz.
            Ve.
            Bu günler uyanışımıza, intibahımıza ve Rabbimize teslimiyete vesile olur.
            Selam ve Sabırla…

16 Mart 2020 Pazartesi

Tapınakçı Yetiştirme ve Yerleştirme


                                      
                                       Tapınakçı Yetiştirme ve Yerleştirme
Veysi ERKEN

           Hangi ülkede olursa olsun fark etmez. Bir ülkede yönetme gücünü eline geçiren “tapınak Şövalyeleri”nin bir tek amaçları vardır. O da her ne pahasına olursa olsun, hatta ülkeyi batırma pahasına olsa bile “yönetme gücü”nü kaybetmemek.
            Yönetme gücünün muhafazası için şövalye yetiştirme ve yetiştirilen şövalyeleri uygun yerlere yerleştirmek elzemdir. İşte tapınak merkezlerinde, özellikle en büyük tapınakta alınan kararların ve bahsi geçen merkezlerden dağıtılan ulufelerin temel nedeni.
            Halk; yönetme gücünü eline geçiren bir avuç tapınakçının mevcudiyetini ve çalışma tarzlarını kavramazsa bunların şerrinden asla kurtulamaz. Hatta tapınakçıları ve onların maşalığını yapanları alkışlar bile. Tarih boyunca tapınakçıların kontrolüne giren ülkelerde cereyan eden işler hep aynı olmuştur.
            Demokratik veya demokratikleşmek isteyen ülkelerde yönetme gücünü kaybetmek istemeyen tapınakçılar sivil örgütlere özellikle partilere sızarlar. Kendi mensuplarını yerleştirirler.
            Seçim zamanlarında partililerin arzu ve istekleri dışında seçilebilecek yerlere yerleştirilenlerin ekseriyeti tapınakçılardan oluşur. Bu durum bütün partilerde karşımıza çıkar. Partililer bu aday yıllardır yoktu nereden çıktı ve ilk sırayı kaptı diye sual edecek olurlarsa hemen devreye bazıları girer ve esasında o bizdendir, yıllardır biz onu biliyorduk ama bu günlere kadar mevcudiyetini fark ettirmedik derler.
Böylece yıllarca emeğini, parasını, pulunu ve zamanını heba edenler mahcup edilir ve susturulur. Bu oyun yıllardır hep aynı şekilde sahnelenmektedir. Oyuncular değişir senaryo değişmez.
            Tapınakçıların oyunları sadece siyasi partilerle sınırlı değildir. Siyasetin dışında sanayide, ticarette ve bürokraside de aynı oyun defalarca vizyona sokulur.
            Gerçek vatanseverler ve hak sahipleri devre dışına itilir.
            Bu senaryo vizyondan kaldırılabilir mi?
            Bizce evet senaryo vizyondan kaldırılabilir ve kaldırılmalıdır.
            Toplumun kurtuluşunun başlangıcı ve senaryonun vizyondan kaldırılışı yönetme gücünü eline geçirmiş bir avuç oligarşim tapınakçının piyon yetiştirme ve yerleştirme tarzını kavramasına ve bunu deşifre etmesine bağlıdır.
            Sahnedeki oyunun farkına varılamazsa “dağdakiler bağdakileri kovar” misali tapınakçılar her zaman gerçek vatan evlatlarını saha kenarına iteceklerdir. Zira sayıları az olmakla birlikte kurdukları ağlarla güçlü bir yapı oluşturan tapınakçılar ülkeyi kendi çiftlikleri gibi görme ve kullanma eğilimindedirler.
            Tapınakçıların paslaşma tarzı sadece günümüzün sorunu değildir. Bu sorun asırlardır sürmektedir. Bu sorun zayıf ve cahil bünyelere sahip toplumlarda daha fazla vizyonda kalmaktadır.
            Halkın bilinçlenmesi ve olan bitenin farkında olması tapınakların özellikle merkez tapınağının çözülmesi ve tapınakçıların hâkimiyetinin sona ermesi anlamına gelir.
            Toplumda bilinçlenmenin belirtilerinden birisi ve en önemlisi onlara ait kitle iletişim vasıtalarının boykot edilmesi ve kullanılmamasıdır. Çünkü tapınakçılar pisliklerini kurdukları medya tapınaklarında çalıştırdıkları “radikal dinsiz şeytanlar”ın kusmuklarıyla örtmekte ve kitleleri uyuşturmakta.
             “Ak”ın kara, “kara”nın ak gösterilebilmesi halkın tapınakçıların kitle iletişim vasıtalarını beslemesinden ve onları şişmanlatmasından kaynaklanmaktadır.
            Halkın olan bitenin farkına varabilmesi “enformatik cehalet”e yol açan gazete, dergi, televizyon denilen pisliklerin bitirilmesi ve doğruları ileten araçların güçlendirilmesiyle mümkündür. Böyle bir başlangıç insanımızın huzuru, refahı, kalkınması, zenginleşmesi ve değerleriyle buluşması anlamına gelir.
            Unutulmamalıdır ki, bu vasıtaların bitmesi tapınakların deşifresini, dolayısıyla şövalyelerin yetiştirilmesi ve millete zulmetme mekanizmaları haline dönüştürülen kuruluşlara yerleştirilmelerinin sonunu gelmesi demektir.
            Gün uyanma günüdür.
             Selam ve Sabırla...  18.09.2001

NOT: Bu yazı 2001 yılında yayınlandı. Sizce fetö denilen pensilvanya şeytanları da böyle değiller mi? Takdir sizin.

13 Mart 2020 Cuma

Uyuyanlara Ağıt


Uyuyanlara Ağıt*

Veysi ERKEN

12 Mart bize bazı hadiseleri hatırlatır.
12 Mart 1971 Darbe günü
12 Mart 1921 İstiklal Marşının kabulü.
12 Mart 1997 Galip Erdem’in vefatı
Uyuyanların uyanmasına katkı sağlar mı bilmem ama, merhum Galip ağabeyin 3 Ocak 1963 tarihinde Yeni İstanbul Gazetesinde yayınlanmış “ Uyuyanlara Ağıt” başlıklı yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum.
İntibah olsun inşallah.
* “Derin bir uyku içindesiniz. Rahatsınız, huzurlusunuz, memnunsunuz! Olup bitenleri görememenin, uyandırılacağınızı düşünememenin keyfini sürüyorsunuz.
Saadetinizin hep böyle devam etmesini, hiç uyandırılmamanızı isterdim.
Ama maalesef bir gün gelecek, siz de uyandırılacaksınız.
Yazık ki o zaman, “Artık çok geç” olacak! Bir daha uyumak böyle dursun, yatak bile bulamayacaksınız. Ve o vakit, sizin hesabınıza üzülmek yine bize düşecek. Biliyorum: Düşünmeyi sevmiyorsunuz. Düşünürseniz rahatınızın kaçmasından korkuyorsunuz.
Yuvanızın temeline dinamit koymak istiyorlar, diyoruz, aldırmıyorsunuz. Sözümüze kulak verirseniz tedbir almak gerekeceğini anlıyor, zahmete girmek istemiyorsunuz.
Bir tek endişeniz var: Gününüzü gün etmek, dilediğiniz gibi yaşamak.
Mücadeleden ürküyorsunuz. Öylesine ürküyorsunuz ki, sizin için yapılan mücadelelerle ilginiz olmadığını göstermek ihtiyacını duyuyorsunuz.
Memleketimizin bin bir davası var. Nizamımızı yıkmak isteyen düşman kuvvetler sayılamayacak kadar çok. Diken üzerindesiniz. Fakat dikenli bir yolda ayağınızı yaralamadan yürümenin mümkün olmayacağını unutuyorsunuz. Tehlikeyi görünce, korkulu bir rüya görmüşçesine, sırtınızı dönüyor, yeni ve eskisinden daha derin bir uykuya dalıyorsunuz.
 Canınıza kastedenler, her geçen gün yatağınıza daha fazla yaklaşıyor, korunma imkânlarınızı gittikçe azaltıyorlar. Hiçbir feryat sizi uyandıramıyor, tehlikeyi anlamanızı temin edemiyor.
Yaklaşan düşmanın ara sıra yumruğunu yiyor, hassas bir yerinize iğne batırılmış gibi şöyle bir sıçrıyor, şaşkın şaşkın bakıyor ve sonra da sayın başınızı yastığa gömüyorsunuz. Kurtulup ümitlerine veda etmeden uyanmanızı istiyoruz. İyi niyetimize akıl erdiremiyor, gayretlerimize yabancı kalıyorsunuz. Hatta biz olmasak daha rahat uyuyacağınızı sandığınız, bu yüzden bize düşman kesildiğiniz bile oluyor.
Yine de başucunuzda davul çalmaktan vazgeçmeyeceğiz. Gözünüzün açılması için ne mümkünse yapacağız. Gafletten sıyrılmağa biraz da sizin çalışmanızı bekliyorsak, acaba haksızlık mı ediyoruz?”
Selam ve Sabırla…

9 Mart 2020 Pazartesi

Tarikatlar ve Mezhepler


Tarikatlar ve Mezhepler

Veysi ERKEN

            Uzunca yazmaya ve izaha gerek yok.
            Özellikle “başkalaştırılarak” “başkalaşan”larla “şarlatanlar” sürekli “tarikat” ve “mezhep” kavramlarını gündemde tutarak İslam’ı tahfif ve tahrip etmeye çalışıyorlar.
            Tek tek sayacak değilim.
            İdrak ve bilgileri kısıtlı olanlara diyeceğim yok.
            Ama temcit pilavı gibi aynı konuları tekrar tekrar ısıtıp gündeme getirenlere söylenecek çok şey var.
Öncelikle bu iki kelimenin sözlük anlamlarına bakalım. Tarikat yol, adet, mezhep anlamlarında kullanılmış ve kullanılmaya devam edilmektedir. Mezhep ise yol, gidilecek yer, meslek, asıl, esas, akide, doktrin, benimsenen inanç gibi manalara gelmektedir. İsteyenler sözlüklere bakabilir.
            Dikkat edilirse bir yol ve gidişten bahsedilmektedir.
            Hz. Peygamber’i (s.a.v.) dinleyen, işiten veya uygulamalarına şahitlik eden sahabe anlayış ve idraklerine göre yorumlamalarda bulunmuş ve İslam’ı yaşamaya çalışmıştır.
            Bir misal olsun diye Hz. Ali ile Muaviye arasında tarafsız kalanlar var ve bunlar hükmü Allah’a irca ettiklerinden dolayı daha sonraları “mürcie” diye anılmışlardır.
            Bu misalden hareketle diyebilirim ve diyorum ki, her mezhep ve tarikat ilkeler veya taraftarlarının davranışları bakımından eleştirilebilir, hatta eleştirilmelidir de.
            Eleştiri “Kuran-ı Kerim” ve “Hz. Peygamber (s.a.v.)in yaşayışı ve uygulayışları bakımından“ uygunluk” aranıyorsa doğrudur ve olmalıdır.
            Maalesef bugün “tarikat” ve “mezhep” kavramlarını diline dolayanlar sorunu Kuran ve Sünnete uygunluk yönünden ele almıyorlar.
            Genel ifadeler kullanılarak kendi sapıklıklarını dikte etmeye çalışıyorlar.
            Söz ve yazılarına tarikatçılar veya mezhepçiler şöyle diye başlıyorlar. Cümlelerine böyle başlayanlara diyorum ki, tarikat veya mezhep dediğinde hangilerini kast ediyorsun, tenkit ettiğin ilke ve kuralları nelerdir.
            Cevap yok.
            Aziz okuyucu.
            Biliniz ki, adı ister tarikat, mezhep, sendika, dernek, vakıf olsun “topluluk” kavramı bir gerçekliktir ve olacaktır.
            Kur’an-ı Kerimi okuyan, öğrenen, anlayan ve yaşayan bilir ki, “şuub” (şubeler) ve “kabail” bir gerçekliktir. Cenabı Allah böyle istemiştir ve buna itirazımız olamaz. Allah “kun fe yekûn” der ve olur.
            Gidişat anlamında şubeler şeklinde ifade edebileceğimiz tarikat ve mezhepleri tenkit edecekseniz usulüne göre tenkit ediniz.
            Varsa sapık ilke ve kurallarını izah ederek Müslümanları tenvir ediniz. Genellemeci olmayınız.
            Biliniz ki, genellemecilerin ekseriyeti “şarlatan” ve “başkalaştırılan” durumundadır.
            Bundan kaçınalım.
            Selam ve Sabırla…

            NOT: Yanlış anlaşılmaları bertaraf etmek için yıllar önce milli mutabakat çağrısında ifadesini bulan cümleyi tekrar ediyorum. “Allah’ın birliği ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) risaleti dışında tartışılmazım yoktur”