25 Nisan 2011 Pazartesi

Başörtüsü Milletin Egemenlik Devletin

Başörtüsü Milletin Egemenlik Devletin

Veysi ERKEN

Dün Taraf gazetesinin sür manşetini bütün gazetelerde görmek isterdim. Taraf “Başörtüsü Milletin Egemenlik Devletin” sür manşetiyle çıktı.

İslami hassasiyeti olduğu zannedilen basın bunu görmedi.

Herhalde onlar Ali Bulaç gibi düşünüyorlar.

Evet…

Milletin egemenliğinin temsil edildiği varsayılan meclisten örtüsü yüzünden kovulan bir bayanın dramını başa çekti Taraf.

İşte bu zulüm ortamında partiler seçim çalışmalarını yapıyorlar.

Bol keseden vaatlerde bulunuyorlar.

Ben bu vaatlerin veya başarısızlıkların hiçbirisini kaale almıyorum. Ne Bahçeli’nin balyozcuları, Ne Kılıçdaroğlu’nun Ergenekoncuları, ne Erdoğan’ın bazı uzantıları, ne de bağımsız aday adı altında aday yapılanları kale almıyorum.

Zaten başka bir şey beklenmez bunlardan.

Ben hepsinden biraz samimiyet bekliyorum.

Biraz samimiyet.

Erdoğan’a, Kılıçdaroğlu’na, Bahçeli’ye ve bağımsızları temsil eden Demirtaş’a sesleniyorum.

Neredeyse yarım yüzyıldır süren başörtüsü zulmünü hayatın bütün alanlarında bitirmeyi vaat ediyor musunuz?

Meclise sembolik olarak başörtülü girmeyi düşünüyor musunuz?

Veya AK Partiden Nimet Çubukçu, MHP’den Zuhal Cafoğlu, CHP’den Bihlun Tamaylıgil, Bağımsızlardan Aysel Tuğluk sembolik olarak bu konu temelli çözülene kadar meclise başörtülü ve kol kola girmeyi dener mi?

Parti başkanlarının tamamına sesleniyorum.

Bize boş vaatlerde bulunmayın.

Yaptıklarınız yapacaklarınızın göstergesidir.

Hepinizin icraatlarını biliyoruz.

Artık bu ülkede kadınlara hayatın her alanında örtüleriyle var olabilmenin yolları açılmalı.

Bunu seçim meydanlarında göstermeyen, adaylarını sembolik olarak da olsa örtülü bir şekilde meydanlara çıkarmayan partiler samimi değildir.

Yeter artık.

Biz bu konuyu yazmaktan bıktık.

Artık bu zulüm ve vahşet bitmelidir.

Başörtüsü milletin olduğu gibi, egemenlik de milletin olmalıdır.

Yeter söz ve karar milletin.

Selam ve Sabırla…

20 Nisan 2011 Çarşamba

Başbakana Çağrı

Başbakana Çağrı

Veysi ERKEN

Sayın Başbakan

12 Haziran seçimlerine az bir zaman kaldı. Halkı düşman gören zihniyet meşru olmayan yollarla iktidarın el değiştirmesi için maşalarını ve piyonlarını faaliyete geçirmiş durumda. Zaten hiç boş durmadılar, durmuyorlar.

Her şeye rağmen size bir çağrıda bulunmak istiyorum.

Bu çağrım size ulaşır mı?

Bilemem.

Umarım ki, basın danışmanlarınız size ulaştırır.

Ve gereğini yaparsınız.

Sayın Başbakan. Biliyorsunuz ki, ülkemizi karıştırmak ve aramıza nifak sokmak isteyen eller boş durmuyor. Her şeyi devreye sokuyorlar, istismar edebilecek olayları tezgahlıyorlar. Bedri Baykam’a saldırı ve YSK kararları ortada.

Size sesleniyorum

Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisini aldınız.

İstismar konusu yapılabilecek bütün konularda hızlı bir şekilde kanun hükmünde kararnameler çıkarınız ve istismarları engelleyiniz.

Seçim meydanlarında istismar edilecek konular bellidir. Askerlik süresinin kısaltılması, bedelli askerlik, Genel Kurmayın Milli savunma bakanlığına bağlanması, bunların başında yer almaktadır. Seçim Kanunu, Siyasi Partiler kanunu, kamu yardımlarının yapılandırılması, askerlik süresinin kısaltılması, başörtüsü sorununun her alanda sorun olmaktan çıkarılması, bedelli askerlik, Genel Kurmayın Milli savunma bakanlığına bağlanması, gibi konular kanun hükmünde kararnamelerle bir günde çözülebilecek sorunlardır.

Sayın Başbakan altı ayın sonunu beklemeyin.

Dilimizde güzel bir deyim var.

“Önemli olan bayrağı zamanında ve yerinde dikmektir”

Evet…

Sayın başbakan önemli olan kararnameleri zamanında çıkarmak ve beceriksizlerin, art niyetlilerin ve darbecilerin istismarlarını önlemektir.

Sizin de malumunuzdur ki, kangrenleşmiş sorunları kısa ve pratik kararnamelerle çözmek mümkündür.

Yetki çerçevesinde bakanlıkların teşkilat şemalarını ve işlevlerini gelişmelere uygun bir hale getirmek ve vatandaşı rahatlatmak insani vazifenizdir.

Kültürümüz insanı önceleyen tarzdadır.

Tekraren ifade ediyorum.

Seçim meydanlarında istismar malzemesi yapılacak konularla ilgili kararnameleri hemen çıkarınız ve istismarları engelleyiniz.

Aksi takdirde derin çeteler boş durmayacak.

Her mekânda karşınıza bedelli askerlik, kısa süreli askerlik, aile yardımları gibi dillerine pelesenk ettikleri konuları gündeme getirecek ve ortamı gereceklerdir.

İnsanımızın ihtiyacı olan konuları istismar ettirmeyin, çetecilere, balyozcu ve Ergenekoncuları kucaklayanlara fırsat vermeyiniz.

Biliniz ki, bunların bir tek görevi vardır.

İstismar etmek. Zira onlar halkı düşman gören bir geleneğin devamıdır.

Selam ve Sabırla…

15 Nisan 2011 Cuma

şkencecilerle hesaplaşma

İşkencecilerle hesaplaşma

Veysi ERKEN

Geçen hafta Mamak’taki işkenceleri konu alan “Mamak’ta 30 Gün” isimli kitabı tanıtmış idim. Gönüldaşlar bilir ki, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halk oylamasında “eksik ama Evet” diyerek Anayasa değişiklik paketine “evet” dedim.

O günlerde ortak geçmişimiz olanlardan tepki aldık.

Ama yılmadık.

Anayasa değişikliği yeterli değildi, ama gerekli idi.

O gün bizi tenkit edenler herhalde utanmaktalar.

Zira değişikliklerden sonra güzel gelişmeler olmaya başladı.

Kenan Evren ve arkadaşları hakkında soruşturma başlatıldı..

Temennimiz en kısa zamanda bitmesi ve darbecilerin yargılanmasıdır.

Bu davanın tüm darbecilere sirayet edeceğine yönelik bir inancım var.

Darbecilerden hesap sormak kolay değil. Zira darbeciler kanunları ona göre düzenlermişlerdir.

İşte hesap sorma cesaretinde bulunan savcılar geri dönüyor.

Ferhat Sarıkaya’lar, Sacit Kayasu’lar çoğalacak artık.

Osman Şanal’lar artık daha rahat olacak.

12 Eylül 2010 bir başlangıç oldu.

Bakınız referandumu boykot edenlerin işkencecilerle ilgili dilekçeleri işleme konulmuş. Diyarbakır cezaevinin işkencecilerinden hesap sorulacak.

Herhalde Mamak, Buca, Manisa, Elazığ, Malatya ve bilumum cezaevlerinin işkencecilerinin de hesap günü geliyordur.

Umarım ki, bütün işkence mağdurları ve mazlumları dilekçe vermişlerdir.

Haklarını aramaya başlamışlardır.

İşkencecileri haber konusu haline getirenlere bakıyorum.

Referandumda hayır cephesinde yer alan medya.

Olsun onlar da pişman olabilirler.

İşte Yalçın Doğan’ın kaleminde çıkan o haber:

“Diyarbakır Cezaevi 12 Eylül’ün simge cezaevlerinden biri. Anayasa oylamasından sonra, geçen aylarda Diyarbakır Cezaevi’nde yatmış yaklaşık 700 kişi Diyarbakır Savcılığı’na suç duyurusunda bulunuyor. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak da harekete geçiyor. 1980 ile 88 arasında bu cezaevinde yaşananları soruşturma kararı alıyor.

-Siz hangi tarihler arasında Diyarbakır Cezaevinde yattınız?
- Size nasıl işkence yapıldı?
- İşkence yapanın adını ve o tarihteki görevini biliyor musunuz?
- İşkence sizde kalıcı bir iz bıraktı mı?
İşkenceden hesap sormanın büyük atağı kısa süre önce başlıyor. Başlatan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak.
Diyarbakır Cezaevi 12 Eylül’ün simge cezaevlerinden biri. Binlerce insan o dönemde bu cezaevinde işkence görüyor, insan hakları bin türlü ihlal ediliyor, lağımlarda sürükleniyor, ağızlarına kadar b.k içinde yüzdürülüyor. Filistin askısı, elektrik verme, çırılçıplak soyma, basınçlı soğuk su verme, dayak, falaka, yumruk, köpekle saldırma, insanların sırtına binme ve akla gelecek, gelmeyecek her türlü işkence.
Bunların sonunda işkenceden sakat kalanlar var, ölenler var. Psikolojileri yıllarca bozulanlar var.

700 SUÇ DUYURUSU

Cezaevi değil, işkence evi. O dönemde Diyarbakır Cezaevi’ne düşmek, korkunç bir kâbus. Pek çok tanıdığım insan var, Diyarbakır Cezaevi’nden geçmiş, söz oraya geldi mi, aradan geçen otuz yıla rağmen, onlar hâlâ durgun, hâlâ dalgın, hâlâ o günlerin gerilimini yaşıyor.
Anayasa oylamasından sonra, geçen aylarda Diyarbakır Cezaevi’nde yatmış yaklaşık 700 kişi Diyarbakır Savcılığı’na suç duyurusunda bulunuyor. O dönemde orada görev yapmış sivil ve asker kişilerle ilgili olarak.
Suç duyuruları üzerine, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak harekete geçiyor. 1980 ile 88 arasında bu cezaevinde yaşananları soruşturma kararı alıyor. Bir savcıyı bu işle görevlendiriyor.
Savcı önce suç duyurusunda bulunanların ifadelerini almaya başlıyor. Yukarıdaki soruları soruyor.
Sonra Milli Savunma Bakanlığı’na yazı yazarak, suç duyurularında ve ifadelerde adı geçen, o dönemde görev yapan asker kişilerin kimlik bilgilerini istiyor. Şu anda nerede bulunduklarının bildirilmesini talep ediyor. Bu girişim Diyarbakır Cezaevi ile ilgili olarak Türkiye’de bir ilk.
Milli Savunma Bakanlığı’na yazı daha yeni gönderiliyor, iki ya da üç gün önce.
Savcı, Adalet Bakanlığı’na da ayrı bir yazı gönderiyor. Yine o dönemde orada görev yapan sivil personelin kimlik bilgilerini istiyor.
Bu bilgiler geldikten sonra, savcılığın gerek gördüğü sivil ve asker kişiler hakkında soruşturma açılacak. Onların da ifadesi alınacak, gerektiği takdirde haklarında yasal işlem başlatılacak.
Diyarbakır Başsavcısı Kavak’ın girişimi, Türkiye’de işkenceyle hesaplaşmak adına, en büyük adımlardan biri.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/17551638.asp?gid=381

Tarihin en büyük adımı atılmış olabilir.

Önümüzde bir seçim var.

Bu adımların hızlanması için anayasal zemini hazırlamak gerekir.

Seçime girecek her partiden bir beklentim var.

Anayasa taslağınızı görelim.

Taslağınızı seçim sonrasına ertelemeyin.

Sizi böylece tanımış olalım.

İşkencecilere ne kadar karşı olduğunuzu test edelim.

Bilmeniz gereken husus şu.

Özgürlükler ertelenmez, ertelenmemeli

Haydi yiğitler Anayasa metinlerinizle meydane.

Selam ve Sabırla.

9 Nisan 2011 Cumartesi

Mamak’ta 30 Gün*

Mamak’ta 30 Gün*

Veysi ERKEN

“Beton Çok Soğuk” diyen merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun şahadetinin sene-i devriyesi münasebetiyle yolumuz Balıkesir’e düştü.

Yusuf yüzlü dost Yusuf Akgül bizi Yusufiye olarak adlandırılan Mamak Zindanının mazlum ve mağdurlarından Ahmet Ulu beyefendiyle vicahi olarak tanıştırdı.

Esasında gıyaben Ahmet Ulu ile tanışıyorduk.

“Kalu bela”dan beri tanışıyorduk. Bizler aynı yolun yolcusuyduk. Kıblemiz bir, amentümüz birdi "kalu bela"dan beri.

Eylül tufanından önce ve sonra aynı şeyi haykırıyorduk. İlayı Kelimetullah için Nizamı Âlem.

Aziz dost Ahmet Bey Kenan tufanı günlerinin zulmünü kitaplaştırdı.

Kitabını imzaladı.

“Mamak’ta 30 Gün”

Mamak zindanlarındaki zulmü ve işkenceyi gözler önüne seren otuz günün kısa notları.

Aziz dost tarihe not düştü.

Dostlara duyurmak ise bize vacip olsa gerek.

Kitabı okurken savcının Eylül darbecileri ile ilgili soruşturma başlattığı haberi geldi. 30 yıldır beklenen gün.

Ahmet Ulu Bey bugün bizim bayramımız diyor.

Gerçekten bu günün bayram günü olmasını arzu ediyoruz.

Bütün darbe mağdurlarının ve mazlumlarının bayram yapacağı günlere hasretiz.

Hiçbir darbe ayırımı yapılmadan bütün darbecilerden hesap sorulmalıdır.

1960 darbesiyle başlayan ve 6 Nisan 2011 tekrarlanan bütün darbelerin darbecilerinden hesap sorulmalıdır ki, Mamak zindanları oluşmasın. Diyarbakır’da pislik yedirilmesin.

Bütün darbelerin işkencecileri vardır.

İşkence insanlık suçudur.

İşkencecilerin hesap vermesi için işkencelerin unutulmaması ve unutturulmaması gerekir.

Aziz dost Ahmet Ulu Mamak günlüklerinin 30 gününü yayınlamakla vazifesini yapmıştır.

Unutmamak ve unutturmamak hepimizin vazifesidir.

Bilinmelidir ki, unutmak pusudur.

Unutmak işkencecileri aklamaktır.

Bilinmelidir ki, işkencelerin bir saatini bile anlatmak insanı çıldırtmaya yeter. Ahmet dostum da bunu dile getiriyor.

Ve “Burada (Mamak Cezaevi) bir saatlik zulmü, gaddarlığı, vicdansızlığı kelimelerle ifade etmek mümkün değil. …burada değil saatler, dakikalar bile zulmün ve gaddarlığın kırbacı, bırakın bedenini insanın beyninde şaklar durur” diyor.

Zalimlere ve işkencecilere karşı duruş sergileyen herkese sesleniyorum.

Zindanlarla ilgili kitapları alın ve okuyun.

Destek olmanız insani vazifenizdir.

Vazifenizi ihmal etmeyin.

Selam ve Sabırla.

· Mamak’ta 30 Gün, Ahmet Ulu, iletişim: 0533 479 03 79