30 Mart 2016 Çarşamba

Barışa Son Veren Barış



Barışa Son Veren Barış*

Veysi ERKEN

            “Barışa son veren barış” olur mu?
            Evet olur.
            Bunu ben söylemiyorum.
            Batılıların piyonu ve uşağı mesabesinde olanların duyması için bir Batılının kaleminden aktarıyorum.
            Barış adına İslam coğrafyasında barış katledildi. İnsanlar birbirine düşürüldü.
            Tabii ki, bunlar piyonlar vasıtasıyla yapıldı.
            Dün barışımızı katleden barış havarilerinin torunları bugün de alçaklıklarını sürdürüyor.
            Bu alçaklık bugün de sürdürülüyor.
            İŞİD’ çisi, haşhaşicisi, paralelcisi veya başka bir adla olsun fark etmez.
            Uşaklık ve piyonluk bitmez.
            Tıpkı “Deli Yürek” Film’inde denildiği gibidir bu topraklar.
            Burası Mezopotamya, burası İslam coğrafyası burada uşakların akıttığı kan bitmez.
            Siyonist haçlının emeli bitmez.
            Türkiye’nin güçlenmesini efendiler istemez.
            Uşaklık tükenmez.
            Burada “Barışa son veren barış”lar tezgâhlanır.
            Oyun, büyük oyun budur.
            Okuyalım ve aydınlanalım.
            Yerli ve milli miyiz, yoksa farkında olmadan uşaklarla beraber miyiz?
            “Satılmış gazeteciler”in ve ajanların sevinçlerine bakınız oyunu anlarsınız.
            Ülkemizin aleyhine olan her açıklamayı sevinçle karşılayan satılmış kalemşorlar, zil takıp oynayan alçaklar, internet ortamında kin kusanlar, sitelerinde pislik yayanlar,ülkemizi gammazlayan haşhaşiler, her türlü teknolojik gelişmeyi durdurmaya çalışan müptezeller bitmez bu coğrafyada.
            Her şeye rağmen gerçekleri izah etmeye çalışacağız.
            Belki gaflet uykusunda olanlar uyanır.
            İhanet çukuruna yuvarlananlar çukurdan çıkar.
            İşte “Barışa son veren barış”taki tespitler.
            “Ortadoğu sadece Mısır, İsrail, İran, Türkiye ve Asya’daki Arap devletleri değil, aynı zamanda Sovyet Orta Asya'sı ve Afganistan’dır.
 ……
            Bu, politik kararlar konusunda bir kitaptır ve 1914-1922 döneminde kararların verildiği masaların çevresinde sadece Avrupalılarla Amerikalılar oturmaktadır.
            Bu, Ortadoğu ülkelerinin sınırlarının Avrupa’da çizildiği bir dönemdi, örneğin Irak ve Ürdün, İngiliz buluşudur ve Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra boş bir haritada sınırları İngiliz politikacıları tarafından çizilmiştir. Suudi Arabistan, Kuveyt ve Irak sınırları 1922’de bir İngiliz devlet memuru tarafından belirlenmiştir. Suriye Lübnan’da Müslüman ile Hıristiyanlar arasındaki sınırlar Fransa; Ermenistan ve Sovyet Azerbaycan’ı sınırları da Sovyetler Birliği tarafından çizilmiştir.
            Avrupalı güçler o dönemde Müslüman Asya’yı politik varlığının temellerine dek değiştirebileceklerine inanıyorlardır. Bu amaçla Ortadoğu’ya getirdikleri yapay devlet sistemi bölgeyi, bugün bile milletleşememiş bir ülkeler bölgesine dönüştürmüştür. Ortadoğu’da politik yaşamın temeli olan dinin yerine Ruslar Komünizmi, İngilizler ise milliyetçiliği ya da hanedana bağlılığı getirmek istemiştir. Şii dünyasında Humeyni’nin İran’ı, Mısır ve Suriye’de Müslüman Kardeşler ve başka yerlerde Sünni topluluklar, din konusunu ayakta tutmaktadır. Ortadoğu’da dinin politikanın temeli olmasına izin veren Fransa, bir mezhebi diğerlerine karşı tutmuş ve böylece özellikle Lübnan’ı 1970-80’lerde parçalayan toplumsal çatışmalara yol açarak konunun hep canlı kalmasını sağlamıştır.
…….
            1922 anlaşması, savaş sonrası Ortadoğu’sunun Fransa ve Rusya arasında bölüşülmesini öngören ve savaş sırasında Sir Mark Sykes öncülüğünde yürütülen müzakerelerden doğmuştur. Fransızlar anlaşmada öngörülenden biraz daha azını almışlardı. Rusya’nın ise sadece savaştan önce ele geçirdiklerini korumasına izin verilmişti; ancak bu bölüşmede Müslüman Asya’nın bölünmesi ve yönetilmesi konusunun İngiltere ile paylaşılması ilkesine saygı gösterilmiştir. İngiltere açısından her şey Sykes planına uygun yürütülmüştür: İngiltere bağımsız olan Arap monarşilerinin koruyucusu rolünde çoğunlukla dolaylı olarak hüküm sürmüş ve kendisini hem Arap hem de Yahudi milliyetçiliğinin destekçisi ilan etmiştir.
…….
            20. yüzyıla biçim veren Lloyd George, Woodrow Wilson, Kitcherer, Arabistanlı Lawrence, Lenin, Stalin ve Musollini, Barışa son veren Barış’ta sayfa sayfa açılan dramın kahramanlarından bazılarıdır. Bu liderlerin hepsi de dünyayı kendi görüşlerinin ışığında yeniden biçimlendirmeye çalışmışlardır. Özel olarak, olayları dehasıyla canlandıran ve kişiliğiyle renklendiren Winston Churchill kitabın her sayfasına hâkimdir. S.16-18”
            Kıymetli okurlar.
            Bunlar bir yabancının tespitlerdir
Okuyalım, anlayalım ve yorumlayalım.
            Bilelim ki, İslam coğrafyasının parçalanmasına, dağılmasına ve güçsüz duruma düşmesine zemin hazırlayanların torunları iş başındadır.
            Ve.
            Bugünün Avrupalı denilen ülkelerin yöneticileri, Amerikalısı, İsraillisi kısaca tapınakçıların topyekûnu uşaklarıyla birlikte atalarının izinden gittiklerini anlayalım.
            Bilelim ki, dün olduğu gibi bugün de ülkemize karşı Siyonist haçlı ittifakı kurulmuştur. Gayeleri bu coğrafyası İslamsızlaştırma, insansızlaştırma ve topraksızlaştırmadır. Irak’ta; Afganistan’da, Pakistan’da, Bangladeş’te, Sudan’da, Nijerya’da, Mısır’da, Cezayir’de, Libya’da, Suriye’de sergilenen vahşet aynıdır. Piyonların isimleri farklıdır.
            Ve asıl hedefleri İslam coğrafyasının uyanışına zemin hazırlayabilecek olan Türkiye’dir.
            Kısaca, tek dişi kalmış canavar mesabesindeki Batılı ittifakının oyunlarını bilelim, Uşaklarının ve piyonlarının ülkemize neden salındıklarını fark edelim ki, oyunu bozalım.
            Uşaklar ülkemizden parça koparmak için saldırıyorlar. Haşhaşiler İslam’ın içini boşaltıyorlar.
            Uşaklar, piyonlar ve hainler iç içe geçmiş efendilerine hizmette yarışıyorlar.
            Ülkemizdeki her gelişmeyi durdurmaya çalışıyorlar.
            Yüzyıldır ilk olarak Türkiye şer ittifakına, tapınak şövalyelerine, piyonlarına ve uşaklarına meydan okuyor, katilliklerini yüzlerine vuruyor ve İslam coğrafyasını uyandırmaya, birleştirmeye çalışıyor.
            Buna karşı haçlı ruhu dünün pespayeliğini ve zulmünü yansıtıyor.
            Dün ne idilerse bugün de aynıdırlar. Atalarının habis ruhlarını ve kirli kanlarını taşıyorlar. Bilinmelidir ki, kıtmir Haşhaşileri bunun için harekete geçirilmiştir. Bunun için “Barışa son veren barış” diye höykürüyorlar.
            Hâsılı kelam oyunları bozmak ve kurtuluş için Cenabı Allah’a dayanacağız, sa’ye sarılacağız, hikmete ram olacağız ve yol bulacağız.
            Çıkış yolu, uyanış ve diriliş öze dönmekle mümkündür.
            Diriliş İslam’dadır.
            Zafer inananlarındır.
            Selam ve Sabırla…

·         David Fromkin, BARIŞA SON VEREN BARIŞ, Çev. Mehmet Harmancı, Epsilon yayıncılık, 4. Baskı, İstanbul-2013.

24 Mart 2016 Perşembe

Şehid Muhsin Yazıcıoğlu



Şehid Muhsin Yazıcıoğlu

Veysi ERKEN

Bir cinayet işlendi 2009 yılının Mart ayında.
Tarihler 25’ini gösteriyordu.
Artık bu kesinlik kazandı.
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte beş kişi daha şehid edildi.
Muhsin Başkan bizden biriydi. Fırıldak değildi. Saniyesine hükmedemediğimiz bir hayat için fırıldak olunmamasının gerekliliğine inanıyordu.
Herkesin beğendiği, takdir ettiği bir niteliği vardı.
Mefkûresi vardı. İlayı Kelimetullah diyordu. Bu amaçla nizam-ı âlem diyordu.
Dik durdu. Dik yaşadı ve dik bir şekilde şehit düştü.
Zalimlere karşı mazlumun yanındaydı.
Ne 12 Eylüllerin darbecileri, ne 28 Şubatçıların postçuları ne de 27 Nisan’ın bildiricileri onu ve arkadaşlarını yıldırmadı.
Her güzel şeyi rabbinden bildi. Ona göre yaşayışını düzenlemeye çalıştı.
Aynı davaya inandık, aynı mekânları paylaştık ve en son aynı partide bulunduk. O bizim başkanımızdı.
Ve
Başkanımız bir cinayetle şehid edildi beş yol arkadaşıyla beraber.
Aradan günler, aylar ve yıllar geçti.
            2009’un üzerinden yıllar geçti.
Yürekler huzur bulmadı. Sevenleri ve gönüldaşları hep buruk yaşadılar ve rahmetle andılar.
Cinayeti planlayanlar ve katiller cinayetin unutulacağını umdu.
Ama cinayet unutulmadı.
Unutturulamadı.
Muhsin Başkanın cinayetini unutturmayan, unutulmasına ve faili meçhul kalmasına engel olan herkesten cenabı Allah razı olsun.
Evet, bu cinayet ve benzerleri mutlaka aydınlatılmalı.
Sadece tornavidalarla delilleri karartmaya çalışanlarla sınırlı kalınmamalı. Hiçbir cinayet meçhul kalmamalı.
Önemli olan bu cinayeti planlayanları, destekleyenleri, finanse edenleri ve tetikçileri kullananları ortaya çıkarmaktır.
Bu cinayetin işlenmesinde kimin dahli varsa ortaya çıkarılmalıdır ki, ülkemiz rahatlasın, insanımız huzur bulsun.
Muhsin Yazıcıoğlu bir beşerdi ve her beşer gibi ölümü tadacaktı.
Tattı da.
Ama ölümü açıklığa kavuşmalı, sır perdesi açılmalıdır.
Katiller aramızda dolaşmamalı.
Planlayanlar ve finanse edenler villalarında rahat yaşamamalı.
İlayı kelimetullahın alp-erenleri bu ve benzer cinayetlerin bütün yönleriyle çözülmesi için çabalarından asla vazgeçmemelidir. Her alperen bunu bir vazife addetmelidir.
Muhsin Başkan şehid edildi ama davası yaşıyor, yaşayacak. O Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ayak izlerini takip etmeye çalışıyordu. Onun davası ilayı kelimetullah idi.
İlayı Kelimetullah bilincinde olan milyonlar yeryüzünün her karışına Allah’ın adını yaymaya devam edecek.
İnsan şeytanları istemese de.
Merhum Muhsin başkana tuzak kuranların tuzaklarını cenabı Allah bozacak, dağıtacak buna inanıyoruz.
Bize düşen gayrettir.
Hani büyüklerimiz “gayret bizden Tevfik Allah’tan” diye bitirirlerdi ya.
Bu cinayetin çözülmesi için gayret bizden tevfik Allah’tandır.
Yeter ki niyetimiz halis, amelimiz Salih olsun.
Selam ve Sabırla…

Not: Bu yazı daha önce yayınlandı. Ufak tefek değişiklikle tekraren sunulmuştur.

23 Mart 2016 Çarşamba

Acil İhtiyaçlardan Biri: Başkanlık Sistemi

  Acil İhtiyaçlardan Biri: Başkanlık Sistemi

Veysi ERKEN 

            Anayasa değişikliği gerçekleştirilebilirse Başkanlık Sistemi kurulur.
            Ülkemizin iki başlılıktan kurtulmasının zamanı gelmiştir.
            Başkanlık sistemi bu ülke için gereklidir.
            Bunu yetmişli yıllardan beri savunuyoruz.
            Olay ve olguları günübirlik değişimlerle veya şahıslara endeksli düşünemeyiz.
            Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte siyasette bulunduğumuz dönemde de Başkanlık sistemini savunduk.
            Öncesi de vardır.
            Benim gibi düşünenler hep tutarlı olmuşlardır.
            Mevlana’nın benzetmesiyle pergelinin sabit ayağı olmayanların savrulmaları kolaydır.
            Dün doğruluğuna inandığı bir görüşü sebepsiz bir şekilde reddedenlerin tutarlığından bahsedilemez.
            Elbette ki, beşeri düşünceler değişir.
                İnsanlar gerekçeleriyle birlikte fikirlerini değiştirebilir. Bunlar tabii olgulardır. Tabii olmayan şahıslara endeksli yaklaşımlardır.
Tutarsızlık bu şekilde başlar.
Düne kadar başkanlık sistemini savunanlar bugün falan kişi başkan olacak diye sisteme karşı çıkmaktadır.
Mantıklı hiçbir önermeye dayanmayan bu yaklaşım ülkenin hayrına değildir.
Umarım ki, bu ülkenin ve insanının sevdalısı olduğunu ifade edenler tutarlı olur ve başkanlık sistemi vücut bulur.
Selam ve Sabırla…

Yine Anayasa Konusu



       Yine Anayasa Konusu

Veysi ERKEN

            Yılların kaybına rağmen partilerin bir kısmı ile Cumhurbaşkanı dediğim noktaya gelmeye başladı.
            Yıllardır yazıyorum.
            Anayasanın değişmesini isteyenler samimi olmalıdır diyorum.
            Samimiyet teklif hazırlamakla başlar.
            Teklifini metin halinde sunmayanların samimiyetinden hep şüphe duymuşumdur.
            Yılların tecrübesiyle yanılmadığımı düşünüyorum.
            Umarım ki, en kısa zamanda başta Cumhurbaşkanı olmak üzere siyasi partilerin yöneticileri Anayasa tasarılarını açıklarlar.
            Bilinen husus metin varsa tartışılır.
            Eleştirilir ve geliştirilir.
                        1982’den beri bu millet oyalanıyor.
            Anayasanın bu millete dar geldiği ifade ediliyor. İfade edenler ise metin ortaya koymuyor. Millet artık işin farkında.
            Tasarı ortaya koymayanlar bilinmelidir ki, statükonun(mevcut durum) devamının tarafıdırlar.
            Artık yeter diyorum.
            Yetkili kabul edilen herkese sesleniyorum.
            Tekliflerinizi ortaya koyunuz ve bir ay içinde Anayasa değişikliğini gerçekleştiriniz.
            Aksi takdirde şer güçler gündemi belirlemeye ve terörü azdırmaya devam eder.
            Selam ve Sabırla...