30 Haziran 2010 Çarşamba

CHP Her Şeye Kör

CHP Her Şeye Kör

Veysi ERKEN

Malum mühendisler CHP üzerinden Türkiye’de bir operasyon gerçekleştirdi. Operasyon sonucunda Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin tepesine oturtuldu.

Ve

Büyük gürültüler yapılmaya sun’i bir şekilde rüzgârlar estirilmeye çalışıldı. Çalışılıyor.

Ama yelken bir türlü açılmıyor. İstenilen kıvama gelinmiyor.

Kağıthane’yi Kağıttepe, Gediktepe'yi Gedikpaşa yapan Kılıçdaroğlu geçenlerde kendisiyle yapılan bir röportajda CHP’nin körlüğünü ilan etti. Bir tavzih bekledim. Ama gelmedi. Demek ki, CHP’nin olaylara bakışı gören göz ile değil kör gözle imiş.

Esasında bu malumun ilamıdır.

Röportajın ilgili bölümünü hep birlikte okuyalım.

“Soru: CHP'nin muhafazakâr kesimde katı laik bir tavrı olduğu düşüncesi ön plana çıkıyor. Bununla ilgili bir düşünceniz var mı? Laiklik konusunda yeni bir açılım var mı?

Mütedeyyin insanlarımızın inançları, hangi inançtan olurla olsun, onun altını da çizeyim. Müslüman da olabilir, bizim coğrafyamızda Hıristiyan da olabilir, Süryani de olabilir, Yezidi de olabilir. Fark etmiyor yani. Herkesin kendi inancı. Biz o inançlara karşı kör olmak zorundayız

.http://www.yenisafak.com.tr/Politika/?t=26.06.2010&i=264955 ABDÜLKADİR SELVİ - YUSUF ÇELEBİ, 26.06.2010, Yeni Şafak” cevabı okudunuz aziz dostlar. Röportajın başörtüsü ve diğer toplumsal konulara da hiçbir çözümlerinin olmadığını okumak isteyenler ilgili linkten bilgilerini tazeleyebilirler.

Gelelim konumuza.

Gerçekten CHP’nin başkanlığına oturtulan Kılıçdaroğlu doğruyu söylüyor.

CHP’nin yönetimleri hiç halktan yana bir icraatta bulundu mu?

CHP ne zaman toplumdan yana bir tavır takınabildi ki?

Benzer soruları çoğaltabiliriz.

Ama değmez.

Büyüklerimiz hayatta ve “halka rağmen halk için” fermanıyla halka yaşatılan zulümler ortada.

Yetmişli yılların iktidarlarında yaşadığımız zulümler ortada.

En önemlisi Kemal Kılıçdaroğlu’nun SSK Genel Müdürlüğü döneminde yaşatılanlar ortada.

Her şeye rağmen Kemal Kılıçdaroğluna teşekkür ediyorum.

Bir gerçeği tekrar ifşa ettiği ve CHP’nin körlüğünü gözler önüne serdiği için.

Umarım bu millet sahnelenen senaryonun farkına varır ve kendi inançlarına kör olanları tarihin sayfalarına gömer.

Selam ve Sabırla………….

26 Haziran 2010 Cumartesi

İnsanlar Bireysel Sorumluluktan Kurtulurlar mı?

İnsanlar Bireysel Sorumluluktan Kurtulurlar mı?

Veysi ERKEN

Geçenlerde Kenan Tufanı öncesinde tanıştığımız ve ifrat derecesinde kendini bir partiye mensup gören bir arkadaşla “dostlar meclisi(!)de” sohbet ederken şunu bir kere daha fark ettim.

İnsanımızın bir kısmı partilerini dinleri gibi görüyorlar ve vazgeçilmez addediyorlar. Parti böööyüüüüükkkkklerini söylediklerin ve zırvalarını gerçekleştirmedikleri takdirde her şeylerini kaybedeceklerini düşünürler. Kamer Genç de bu görüşümü teyit eden bir laf sarf etmişti.

Her halde hatırlarsınız. Kamer Genç de yitiğini bulmuş ve bulduğu yitiğine kavuşurken, bir başka ifade ile CHP’ye dönüş yaparken şimdi dinime döndüm mealinde bir ifade kullanmıştı.

Demek ki insanlar Allah’la irtibatlarını koparma nispetinde kinlerini, partilerini, büyüklerini vs.lerini dinleri haline getirebiliyorlar.

Esasında arkadaşımla sohbetimizin mihveri Anayasa değişikliği ile ilgili yapılabilecek referandum idi. Hoş referandum konusu gündemden düşürülüp unutturulmaya ve iptal edilmeye çalışılıyor. Osman Can’ın fikirleri rafa kaldırılıyor ve meclisin kendini yok sayması isteniyor.

Vekâletimizi aldıklarını iddia eden ve bizi temsil ettiklerini söyleyenler bakalım irademizi ne kadar temsil edip, vekâletimize sahip çıkacaklar göreceğiz.

Her neyse biz konumuza dönelim.

Bu bilinen husus.

Kin ve husumet cephesi her şeyi ile harekete geçmiş. Silahıyla, taşeronuyla, kalemşoru ile ve her türlü şeytanıyla faal bir cephe.

Yakılan ateşe malum milliyetçiler(!) de odun taşıyorlar. Odun taşıyan arkadaşımın gerekçesi kabul oyların çok olmaması imiş.

Şahsi kanaatimi sorarsanız.

Anayasa değişiklik paketini çok yetersiz buluyorum. Dostlar bilirler ki, ben yedi sekiz maddelik bir anayasayı tercih ederim.

Buna rağmen ben aklımı, zekâmı ve duygularımı Allah’tan başkasına teslim etmem. Cenabı Allah’ın bana çizdiği hudutlar içinde kalmak şartıyla “özgür” düşünmeyi ve akletmeyi severim.

Böööööööyüüüükler böyle buyurdu diye irademi bööööyüüüüükkkkklere teslim etmem ve dostlara da tavsiye etmem.

Bööööyüüükkkkklerini şuursuzda takip ve takdis edenleri Cenabı Allah şöyle uyarıyor. “65. Onlar, orada ebedi olarak kalacaklardır. Hiçbir dost, hiçbir yardımcı bulamayacaklardır. 66. Yüzlerinin ateşte bir yandan bir yana döndürüleceği gün, "Keşke Allah'a ve Resul’e itaat edeydik" diyecekler. 67. Yine şöyle diyecekler: "Ey Rabbimiz! Biz önderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar." 68. "Ey Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanete uğrat. Ahzab suresi

Arkadaşım ve benzerleri inşallah akıllanır, bireysel sorumluluklarını kavrar, insanların birbirindek, en yakınından çoluk çocuğundan, ebeveyinden ve dostlarından kaçışacağı günü hatırlar ve hem kendilerini hem de tabi oldukları bööööyüüüükkkkklerini azaptan kurtarırlar.

Partilerini din haline getirip sapıtmazlar. Bööööyükkkkklerinin iki kat azap görmeleri için Rabb’ul-Âlemine yalvarmazlar.

Cenabı Allah hepimize hidayeti nasip etsin.

Selam ve Sabırla……

13 Haziran 2010 Pazar

Ashab-ı Sefine

Ashab-ı Sefine

Veysi ERKEN

Ashab-ı sefineyi dinledik. Namı diğer “Mavi Marmara” gemisinin “merhamet yüklü yolcuları”nı dinledik Ankara’da.

Mazlumder Genel merkezinin organize ettiği mazlum, mağdur ve iyi insanların gönüldaşlarının ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin aylık toplantısına katıldık ve ashab-ı sefineyi dinledik, selamladık ve gazalarını tebcil ettik.

Gazanız mübarek muzafferiyetiniz daim olsun.

Gazilerin isimlerini ve konuşmalarını özetleyecek olsak sahifeler yetmez. Bir iki misalle yetineceğim.

İlk sözü Gazi Hanefi Sinan aldı ve “merhameti yüklemiş” geminin insanlarını tasvir etti. İhtiyacımız olanını gözler önüne serdi.

Evet, “merhamet yüklü” sefinenin içinde yer alanların bir tek gayesi vardı. Başta Gazze’de olmak üzere dünyada tevhidi, özgürlüğü ve barışı adaletle sağlamak idi. Zaten geminin yolcuları renkleriyle, farklı dil ve dinleriyle, giyim ve kuşamlarıyla bunu ortaya koyuyorlardı.

Siyasi ve ideolojik kaygılardan uzak bir kardeşlik paydası.

“Ortak Payda” İnsanlığın vicdanını adalet için taşımak.

Fakiri zengini, Hıristiyan’ı Müslüman’ı, Yahudi’si Ateisti, Türk’ü Kürd’ü, Boşnağı İngiliz’i, Başı açığı, örtülüsü kısaca “adalet” ve özgürlük” sevdalıları hep bir sefinede.

Kimisi şehid kimisi gazi oldu.

Siyonist katillerin karizmalarını çizmiş, efsanelerini ve yenilmezliklerini bitirmiş bir sefinenin yolcuları.

Evet, kendilerini “ashab-ı sefine” olarak nitelendiriyorlar.

Ashab-ı sefine “eşref-i mahlûkat” Siyonist katiller ve ortakları “esfel-i safilin mertebesindedir insanlığın gözünde.

Gemidekiler esfele direndiler, dua aldılar direndiler ve zafere erdiler. Siyonist efsane çözüldü. Çökmesi için Gazi Hanefi Sinan’ın tabiri ile dört damlaya ihtiyaç var.

1-Kan damlası

2-Mürekkep damlası

3-Ter damlası

4-Gözyaşı damlası

Evet, dört damla insanlığın kurtuluşuna vesile olacak inşallah.

Şehid ve gazilerin kanı, Müslüman âlimlerin mürekkebi, Adaleti arayanların katkı ve yardımları için terleri ve mustazafların( gücü yetmeyen, çocuk, kadın, ihtiyar vs.) gözyaşı.

Bu dört su damlası merhamete dönüşerek insanlığı katillerden temizleyecek inşallah.

Sadece bunları değil tesanütü(dayanışma, yardımlaşma) ve isarı (başkasını kendine tercih etme) öğrendik gazilerden.

Gazi Eyüp Gökhan Özekin iki anekdot anlattı yaşadıklarından.

Katiller sürüsü ashab-ı sefineyi esir aldıktan sonra ellerini kelepçelemiş ve üzerlerine su sıkmış. Donma derecesinde üşüyenler olmuş. İşte bunlardan biri Gazi Eyüp Gökhan.

Eyüp Gökhan sırtıma battaniye örtmeye çalışan biri olduğunu fark ettim. Arkama döndüğümde benim gibi elleri kelepçelenmiş genç bir arkadaşımızın dişleriyle taşıdığı battaniye ile sırtımı örtmeye çalıştığını gördüm.

İşte, Kur’an-ı Kerim’de belirtilen isar. Başkasını düşünme.

Bir kere daha gazanız mübarek zaferiniz daim olsun ey ashab-ı sefine.

Selam ve Sabırla…

11 Haziran 2010 Cuma

Anayasa Değişiklik Paketi

Anayasa Değişiklik Paketi

Veysi ERKEN

Malumu ilam etmeye gerek yok.

Anayasa’nın bazı maddelerinde değişikliği öngören tasarı usulüne uygun bir şekilde T. B. M. Meclisinden geçerek halkoyuna sunulma aşamasına geldi.

Engellemeler her safhada yapıldı ve yapılmaya çalışılıyor. Hatta milletin iradesinin tecelligahı kabul edilen meclisin iradesini hiçe sayacak şekilde engellemeler fütursuzca devam ettiriliyor.

Değişiklik yeterlidir diyen yok. Keşke kısa bir anayasa değişikliği yapılsa ve âmâsız, lakinsiz, fakatsız, ancaksız bir metne kavuşsak. Her şeye rağmen değişiklik yeterli olmamakla birlikte olumlu bir adımdır.

Ancak Telaviv’in avukatları ve ülkemizi ve insanımızı i kendi mülk ve köleleri olarak gören bir avuç hazımsız çete mensubu değişikliğin gerçekleşmemesi için tesanütlü bir direnişe geçtiler.

Değişiklik paketinde bireylere ve gruplara yeni haklar getirilmektedir. Dolayısıyla paketin iptali halinde milyonlarca kişi kazanabileceği hakları peşine kaybetmiş olacak.

Bu durumda yapılabilecek iki işlem bulunmaktadır. Birincisi Sayın Osman Can’ın belirttiği gibi mahkemenin alacağı iptal kararını yok hükmünde sayıp paketi halkoyuna sunmadır. Osman Can Bey yaptığı değerlendirmede “Yüksek Mahkeme’nin Anayasa Değişikliği Paketi’ndeki bazı maddeleri iptal etmesi halinde bu kararı yok hükmünde olacaktır. Hükümet, söz konusu maddelerin iptal edilmesi halinde, bu hukuksuz kararı kale almadan, iptal edilen maddeler de dâhil olmak üzere paketi bir bütün halinde referanduma sunmalıdır” diyor.

Yerinde bir tespit.

Hükümet şimdiden tedbirini almalı ve hukuksuzluğa pirim vermemelidir.

İkinci işlem vatandaşla ilgilidir. Değişiklik paketinin iptali halinde kadınlar, engelliler, memurlar ve pek çok kesim bireysel ve grupsal olarak kazanabileceği hakları kaybedecekler. Bu durumda vatandaşın yapması gereken şey mahkemenin kararını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşımasıdır. Bu işlem 411 oy ile yapılan değişiklik için de yapılabilirdi.

Çağrımız özgürlüklerden yana olan herkese, her kesime ve her partiyedir.

Tavrınızı ve hazırlıklarınızı şimdiden belirleyin ve yapın.

İptal halinde kaybedilecek bir dakika yok.

Özellikle İnsan Hakları savunucularına sesleniyorum.

Statükonun kendi iradesiyle değişmesi söz konusu değildir. Açık tavır sergileyin ve üzerimize abanmış olan statükonun bitirilmesine katkı sağlayınız.

Selam ve Sabırla………………………………