28 Mayıs 2016 Cumartesi

Anar ve Pervin



Anar ve Pervin

Veysi Erken

            Anar ve Pervin iki kitabın adı değil.
            İki yazarın.
            Coğrafyamızın Azerbaycan denilen kısmından teşrif etmişler.
Kitaplarının neşri münasebetiyle mülaki olduk.
“Gelin tanış olalım” denildi.
Tanıştık.
            Hakikatte üç kişi ile tanıştık.
            İhtiyar kuşağın yadigârı “ANAR” orta kuşağın mümessili “Reşat Mecit” ve genç neslin temsilcisi “PERVİN”
            Şerefyab olduk.
            Kitaplarını ve Azerbaycan’ı tanıttılar bizlere.
            İki kuruluş vesile oldu.
            İLESAM ve Avrasya Yazarlar birliği.
            İki kuruluş güzel hizmette bulundu.
            Bu tür faaliyetler devam ettirilmelidir ki, coğrafyamızı ve gönül coğrafyamızı hakkıyla bilelim.
            Gönül köprülerinin inşası bilinmekle mümkündür.
            Coğrafyamızın birliği için eli kalem tutanların eserleri coğrafyamızın her köşesinde neş u nema bulmalıdır.
            ANAR’ın adını yıllar önce duymuş ve hikâyelerinden bir kısmını okumuştum. “ANAR Hayatı, Sanatı ve Hikâyeleri(1”) Hikâyeleriyle yetiştiği Sovyetçik yapıya rağmen kimlik mücadelesini sembolik yollarla sürdürmüş ve bunda başarılı olmuştur.
            “Nazar Boncuğu (2)” ve “Yaşamak Hakkı (3)” kitaplarına yeni başladım.
            “Yaşamak hakkı” bir kültür ve Tarih risalesidir.
            1938 doğumlu olan ANAR’ın yaşadığı coğrafyanın durumunu anlatır. Kitap ülkemizin nesillerince okunmalıdır ki, Azerbaycan’ın ızdırabı anlaşılsın.
            Ye PERVİN.
            Genç neslin temsilcisidir.
            Azerbaycan’a ve Türkiye’ye katkı sağlayacak bir kalem.
Kendi ifadesiyle üç dünyası ve ülkesi var. Biri Azerbaycan, öteki Türkiye sonuncusu ANAR.
            PERVİN bunun için ANAR’ın dünyasını anlamaya ve keşfetmeye çalışmış.
            “Anar’ın Dünyası (4)” PERVİN’in elime aldığım ilk kitabı. ANAR’ı bu kitapla da anlamaya çalışıyorum.
            Ama beni cezbeden “SEVDİM SENİ (5)” isimli kitabıdır.
            Sevdayı anlatan şiirleri esas alan bir kitaptır.
            Ne şiir ne de nesirdir.
            Nesirle şiirin karışımıdır.
            Sevdanın nakış nakış işlenişinin kelimelere dönüşümüdür “SEVDİM SENİ”
            Kitap yeni basılmış, matbaadan tanıtım salonuna doğrudan getirilmiştir. Bir solukta okunacak türdendir kitap.
            Kitabı aynı gün bitirdim desem mübalağa olmaz.
            Kitabın temel bir özelliği var.
            Umarım ki, başta edebiyatçılar ve şiir tahlilcileri bu kitabı okur, tahlil ve tavsiye eder.
            Farklı bir üslupla kaleme alınmış.
            Şiirleri esas alan kitap, nesir ve şiir karışımıdır.
 “SEVDİM SENİ”.
Farklı bir kitaptır.
Pervin, kitabına aldığı şiirleri tek tek inceler, önce kendi üslubu ile konuyu ortaya koyar, daha sonra şiirdeki ifadeleri şairin ağzıyla yorumlamaya çalışır ve akabinde ilgili şiiri okuyucuya sunar.
İlkokuldan beri kitap okumaya çalışırım.
Bu tür bir çalışma ile hiç karşılaşmadım.
Ben şahsen bu üsluptan çok şey öğrendim.
Umarım ki, edebiyatçılarımız bu üslubu inceleme konusu yapar. Farklı bir edep ve adap mevcuttur kitapta.
Kitapta gördüğüm önemli bir eksiklik var. PERVİN genç nesilden olmasına rağmen Azerbaycan ve Türkistan coğrafyasının sevdalısı şairlerden bihaber görünüyor. Sovyet döneminin etkisi olsa gerek. Kitabına Sevdanın zirvesini terennüm eden “MİHRİBAN” şiirinin şairi merhum Abdurrahim Karakoç ve benzer şairlerin şiirlerine yer vermemesi önemli bir nakısadır. Umulur ki, yeni kitabın yeni baskılarında bu şairlerin tahlillerine yer verir.
Buna rağmen “SEVDİM SENİ” okunması gereken bir kitaptır.
Sevenlere, sevginin dilinden anlayanlara ve muhabbeti Muhammedi tavırla yaşayanlara tavsiye edilir.
İnsanımız, ANAR’ları, Reşat Mecit’leri, PERVİN’leri, Cengiz Dağcıları, Cengiz Aytmatovları, Fuzulileri, Nizamileri, Bahtiyar Vahapzadeleri ve daha nicelerini bilmelidir ve kültürümüzü Türkistan’a taşıyacak muharrirlerimizi de oraya taşımalıdır.
Selam ve Sabırla…

1-Ayşe Atay, ANAR Hayatı, Sanatı ve Hikâyeleri, Bengü Yayınları, Ankara-2008.
2- ANAR,  Nazar Boncuğu, Bengü Yayınları, Ankara-2015.
3- ANAR, Yaşamak Hakkı, çev. Muhammed Rıza Göçi, Tulpars Yayınları, Ankara-2016.
4- PERVİN, Anar’ın Dünyası, Çev. Aysun Demirez Güneri, Bengü Yayınları, Ankara-2016.
5- PERVİN, Sevdim Seni, Çev. Muhammed Rıza Göçi, Tulpars Yayınları, Ankara-2016.

24 Mayıs 2016 Salı

22 Mayıs 2016 Kongresinin Sonucu: Başkan Yardımcısı Ya da Cumhurbaşkanı Yardımcısı



22 Mayıs 2016 Kongresinin Sonucu: Başkan Yardımcısı Ya da Cumhurbaşkanı Yardımcısı

Veysi Erken

            22 Mayıs 2016 tarihinde yapılan kongre bir durumun tescilidir. Ağustos 2014’te gerçekleşen ve fiili olarak başkanlığa yol açan seçimin tasdikidir.
            Esasında Ağustos 2014’te başlayan bir sürecin geldiği yerdir 22 Mayıs kongresi.
            Ağustos 2014 seçimi öncesinde adaylardan biri olan Recep Tayyip Erdoğan seçildiğim takdirde bütün yetkilerimi kullanacağım diye deklere ediyordu.
            Oligarşik yapı hemen homurdanmaya başladı.
            Direniş bu açıklama ile had safhaya ulaştı.
            Oligarşik yapı bütün elemanlarını ve birimlerini harekete geçirdi.
            Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında değişime karşı ittifaklar kurduruldu. Bir araya gelemeyecekler “bir el” tarafından bir araya getirildi.
            Millet buna prim vermedi ve %52 oyla değişime “evet” dedi. “El”in planı ve senaryosu gerçekleşmedi.
            Kendini bu ülkenin yegâne sahibi gören bürokratik ve oligarşik çete %52’lik oya rağmen faaliyetlerinden vazgeçmedi ve vazgeçmeyecek de.
            Seçim sonrası Başbakan olan Sayın Ahmet Davutoğlu ile değişim engellenmeye çalışıldı. Oligarşik çete biliyordu ki, Ahmet Davutoğlu lider kapasiteli bir stratejist. Bunu kullanmak istedi çete.
            Tespitlerime göre Sayın Davutoğlu başarılı bir döneme damgasını vurdu.
            Tarih bunun gerçekliğini yazacak.
            Başbakan Davutoğlu başarısız olduğu için değil, uyum sorunu yaşandığı için ayrılmak zorunda kaldı.
            Sayın Davutoğlu bu durumu hem 4 Mayısta hem de kongredeki konuşmasında ifade etti.
            Başarılı bir dönem uyum sorunu yüzünden geride kaldı. Oligarşik çete “uyumsuz”luğu derinleştirme çabasındaydı. Davutoğlu bu tuzağa düşmedi ve dönemini lekesiz bir şekilde kapatmaya çalıştı.
            Başka bir şekil olabilir miydi?
            Biraz zor. Çünkü Ağustos 2014 öncesinde bütün yetkilerin kullanılacağı deklere edilmişti Recep Tayyip Erdoğan tarafından.
            Bunun için Cumhurbaşkanlığı bünyesinde yeni birimler ihdas ediliyordu. Bir tarafta Başbakanlık öte tarafta Cumhurbaşkanlığı bünyesinde benzer teşkilatlanmalar.
            Uyumsuzluk gittikçe artıyordu.
            Kongre bu uyumsuzluğu kaldırmak için yapılmıştır diye düşünüyorum.
            Kongrede “Başkan yardımcısı” ya da “Cumhurbaşkanı yardımcısı” seçilmiştir. Bu gerçeği herkes kabul etmelidir.
            Belki bundan sonra kabine toplantılarının tamamı “Külliye”de yapılacak. Ki, doğrusu budur. Belki “külliye”nin adı “Başkanlık Külliyesi” olarak ifade edilecek.
            Bilinmelidir ki, böyle bir yaklaşım ve toplanma mevcut Anayasa’ya da aykırı değildir.
            Mevcut Anayasanın 104. maddesi buna açıkça cevaz veriyor.
            Hukukçu diye geçinenlerin bilerek veya bilmeyerek çarpıtmalarına rağmen yetki ve sorumluluk açıktır.
            Bakanlar kurulu açıklandığı ve ilk toplantının “külliye”de yapılacağı ifade edildiğine göre ilk yapılması gereken şey kanuni düzenlemeleri hayata geçirmek ve fiili durumu onaylamaktır.
            Ülkemizi ve insanımızı düşünen herkese, özellikle vekillere ve partililere sesleniyorum.
            Ağustos 2014 seçimlerinden sonra kanuni düzenleme yapılmadığı için Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı bünyesinde benzer birim, kurum ve kuruluşlar oluşmuştur. Bu birimler israfı, tekrarı ve bürokrasiyi arttırmıştır.
            Geliniz bu israfı, tekrarı ve bürokrasiyi elbirliği ile ortadan kaldıralım.
            Ülkemizin imkânlarını ve enerjisini israf etmeyelim.
            Bilinmelidir ki, 22 Mayıs kongresi “Başkanlık Sistemi”nin onayından başka bir şey değildir.
            Sonuç itibarıyla Binali Yıldırım ya Başkan Yardımcısı veya Cumhurbaşkanı yardımcısı olmuştur.
            Nasıl adlandırırsanız adlandırabilirsiniz sonuç değişmez.
            Gerisi teferruattır.
            Selam ve Sabırla…
           

22 Mayıs 2016 Pazar

İslam Tevhidi, Siyonist Haçlı Zihniyeti Tefrikayı Esas Alır



İslam Tevhidi, Siyonist Haçlı Zihniyeti Tefrikayı Esas Alır

Veysi ERKEN

            Dünümüzü ve günümüzü incelediğimizde “tevhid” anlayışının birleştirici “aidiyet”çiliğin tefrikacı ve ayrıştırıcı olduğunu görürüz
            Bu hakikati yıllar önce birbirini tamamlayan iki yazı ile izah etmeye çalışmıştım. Bu yazılardan birisi “İslam asimilasyonu reddeder”, diğeri “İslamsız hiçbir şey çözülemez” başlığını taşımaktaydı. (İsteyenler bulup okur)
            Bu konunun anlaşılması babında Amin Maalouf’un kaleme aldığı “Ölümcül kimlikler” isimli kitabı da tavsiye edilir.
            Maalouf, kitabında “kimlik”e dönüşen veya dönüştürülen “aidiyet”lerin “ölümcül” olabildiğini dile getirir.
            Esasında “aidiyet” inkâr edilecek şey değildir. Bizim medeniyetimizde “aidiyet”in inkârı söz konusu değildir.
 Birey veya gruplar birden fazla birkaç aidiyete sahip olabilirler. Önemli olan bu aidiyetleri kimliğe dönüştürüp başka aidiyetleri imha etme vasıtası haline getirmemedir.
            Bilinen gerçek şudur ki, kimliğe dönüştürülen aidiyetler ölümcül olabilir ve bunu en çok Siyonist haçlı anlayışı kullanır.
            Tarih boyunca menfur emellerini gerçekleştirmek isteyen Siyonist haçlı zihniyeti İslam coğrafyasında aidiyetleri kimliklere dönüştürme çabasında olmuştur.
            Tapınak şövalyelerinin ve uzantılarının bu politikası tespit edilip hayatımızdan çıkarabildiğimiz an kurtuluşun adımı atılmış olur.
            Bu lanetli zihniyet dün Hint kıtasında, insanları aidiyetlere bölmüş Babür, Selçuklu, Osmanlı devletlerinin sonunu hazırlamıştır.
            O kadar uzağa gitmeye gerek olmasa gerektir. Bugün Afganistan, Türkistan, Sudan, Libya, Cezayir, Suriye, Türkiye vs. ülkelerde sahnelenen oyun aynıdır.
            Kısaca İslam coğrafyasında aynı zihniyet tefrika ağlarını örmektedir. İngiliz-Fransız gizli anlaşması “Sykes- Picot” ile tefrikayı nasıl ördüğünün bir göstergesidir. (Bu anlaşmayı okumak isteyenlere aşağıda verdiğim iki link’teki makaleleri okusun http://www.dunyabulteni.net/haberler/301594/sykes-picot-anlasmasi-neler-getirmisti ve http://www.jasstudies.com/Makaleler/1500154802_18-Yrd.-Do%C3%A7.-Dr.-%C4%B0smail-%C5%9EAH%C4%B0N.pdf  )
Esasında bu anlaşmayı basiret ve feraset sahibi olan herkesin okuması ve ibret alması gerekir.
            Yüz yıl öncesi karanlık dehlizlerde oluşturulan tefrika bugün de aynı zihniyet tarafından devam ettirilmektedir. Dün Fransa ve İngiltere diyorduk. Bugün Fransa ve İngiltere’ye Amerika, Almanya, Rusya İtalya, kısaca bütün Siyonist haçlı ülkeleri eklemlenmiştir.
            Bu melun zihniyet tefrika ağlarını İslam coğrafyasında taşeron örgütler, satılmış gazeteciler, kiralık bürokratlar, zihni iğfal edilmiş aydınlar (!), sanatçı kılıklı müptezeller, şeyh, cemaat önderi görünümlü aptallar vasıtasıyla gerçekleştirmektedir.
            Maalesef İslam coğrafyasında tefrika zemini mümbitleşmiştir.
            Türkiye bu tefrikayı ortadan kaldırma çabasında olduğu için hedef tahtasındadır.
            Ülkemizi hedef tahtasına oturtanlar bir taraftan dostluk (!) ve barış (!)tan dem vururken maşalarını ve taşeronlarını piyasada bulundurmaktan geri durmamaktadır.
            Felahımız mümkün mü?
            Elbette mümkündür.
            Felahımız “Allah’a dayanmak, Sa’ye sarılmak ve Hikmet’e ram olmak”la mümkündür.
            Felahımız Siyonist haçlı zihniyetinin maşaları ve taşeronları marifetiyle oluşturdukları “tefrikacılık” zemini kurutmak ve “tevhid” anlayışını hâkim kılmakla mümkündür.
            Kısaca yürekler “şahadet”te “tevhid”leştiğinde ve birleştiğinde “felah” başlamış olacak inşallah.
Şahadet demek  “Eşhedu En’la İlahe İllallah ve Eşhedu En’ne Muhammedun Abduhu ve Resuluhu” demektir.
Merhum Akif;
“Girmeden tefrika bir millete düşman giremez
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez” diyerek bize tevhidin yolunu göstermektedir.
Tevhid’e çağrımızı Merhum Abdurrahim Karakoç’un mısralarıyla tekrarlayalım ve Siyonist haçlı zihniyetinin ayrıştırıcı politikalarını tarihin çöplüğüne atalım.
BİRLEŞİN EY!..  YOLLARI KUR'AN DA BİRLEŞENLER.
BİRLEŞİN, İTİKATTA, İMANDA BİRLEŞENLER.
AYRILIK YAKIŞMIYOR, BÖLÜNMEK GÜNAH SİZE.
BİRLEŞİN EY!.. SECDE-İ RAHMAN'DA BİRLEŞENLER...
Selam ve Sabırla…