25 Ağustos 2012 Cumartesi

Eğitim Sisteminde “Değerler”in Kazandırılması

Eğitim Sisteminde “Değerler”in Kazandırılması*

Yrd. Doç. Dr. Veysi ERKEN*

“Allâh’ı unutan ve bu yüzden Allâh’ın da onlara

kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın.

Onlar yoldan çıkan kimselerdir.” (Haşr, 19)

“Îmânın en üstün mertebesi, nerede olursan ol, Allâh’ın

seninle beraber olduğunu bilmendir.” (Heysemî, I, 60)

Eğitim sistemlerinin uygulama yeri okullardır. Okulların esas görevi ise öğrencilere tedrisatın içinde yer alan “talim” ve “terbiye” ile ilgili temel iki nitelik kazandırmaktır. Talimin(öğretim) konusunu mesleki bilgi ve beceriler, terbiyenin konusunu “değerler” oluşturur. Esasında bireylere kazandırılacak niteliklerle ilgili değişim beyinde başlar. Esas konumuz olan değerlerle ilgili değişimi gerçekleştirebilmek için bazı sorulara cevap aranır. Değerlerin kazandırılması (eğitimi) ile ilgili şu temel sorulara cevap aranır.

Ne? Değer nedir?

Niçin? Değerler niçin kazandırılmalıdır?

Nasıl? Değerler nasıl kazandırılır?

Nerede? Değerler nerede/nerelerde kazandırılır?

Ne zaman? Değerler ne zamanda kazandırılmalıdır?

Kim tarafından? Değerleri kim/kimler kazandırmalıdır?

Bu sorulardan hareketle öncelikle “değer”in tanımı üzerinde durmak gerekir. Değer; (ne?)birkaç şekilde tanımlanabilir Bir tanıma göre : ” davranışlara genel olarak rehberlik eden ilkeler ve temel inançlar, eylemlerin iyi ya da istenilen olarak yargılandığı standartlar”.(1)

Bir başka tanımla “Değer, bir sosyal grup veya toplumun kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamını sağlamak ve sürdürmek için üyelerinin çoğunluğu tarafından doğru ve gerekli oldukları kabul edilen ortak düşünce, amaç, temel ahlaki ilke ya da inançlardır” (2).Tanımlardan hareketle: Değerin özellikleri şöyle sıralanabilir:

“1. Toplum ya da bireyler tarafından benimsenen birleştirici olgulardır.

2. Toplumun sosyal ihtiyaçlarını karşıladığına ve bireylerin iyiliği için olduğuna inanılan ölçütlerdir.

3. Sadece bilinci değil, duygu ve heyecanları da ilgilendiren yargılardır.

4. Bireyin bilincinde yer alan ve davranışı yönlendiren güdülerdir.

5. Değer, normu içerir. Değerlerin normlardan farkı, normlardan daha genel ve soyut bir nitelik taşımasıdır.”(3)

Demek ki, değerlerin temelinde zihin dünyamızda oluşan/oluşturulan inanç ve buna bağlı olarak “ahlakî ilkeler” yer alır.

Dünyanın hiçbir yerinde inanca ve buna dayalı ahlakî ilkelere müstenit olmayan “değerler” yoktur ve olamaz. İnanca bir başka deyişle “Aşkın varlık”la irtibatı kesik inançlara dayalı “değerler” geçicidir. Kalıcı değer için aşkın varlıkla irtibat esastır.

Bu gerçeği fark eden eğitimci Dewey: “Biri okuldaki yaşayış ve öbürü okul dışındaki yaşayış için iki ahlak ilkeleri dizisi olamaz. Davranış bir olduğuna göre, davranış ilkelerinin de bir (aynı) olması gerekir” (4) tespitinde bulunur.

Dewey değerlerin temelini oluşturan ahlakî ilkeleri okulların kazandırması sorumluluğunun olduğunu şu şekilde ileri sürer. “………. Üzerine ahlaki bir sorumluluk düştüğü gerçeğini tanımayan bir eğitim sistemi, ödevini ihmal ediyor ve verdiği sözü yerine getirmiyor demektir. Bu, okulun kendi varlık nedenini inkâr anlamına da gelir”(5).

Eğitim sistemimizin temel amaçlarına baktığımızda da bu gerçeği görürüz. Eğitim sistemimizin genel amaçlarını ifade eden ikinci maddesinin birinci fıkrasında insanımızın “milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren” (niçin?)(6)yurttaşlar olarak yetiştirilmelerinin hedeflendiği ifade edilmektedir. Bu maddede beş temel değerden bahsedildiği görülür.

Bahsi geçen değerlerin kazandırılması ancak uygun ortamların (nerede?) sağlanmasıyla mümkündür. Değer kazandırmada ortak zemin çok önemlidir. Hatı yaşama yoktur, sathı yaşama vardır denilebilir. Zira değerler en iyi yaşanarak/yaşatılarak kazandırılır. Bir başka deyişle; “Değer eğitimi çocuğun yaşadığı her ortamda oluşmaktadır. Bu eğitime aile, yakın akrabalar, arkadaş çevresi, medya, okul, v.b. birçok öğenin katkısı vardır.”(7)

Williams’da değer kazandırmada okul dışı alanın etkisinin olduğunu tespit etmiştir.“ Williams, sınıflarda ahlakî değerlerin ve karakter eğitiminin nasıl gerçekleştirildiğini incelediği çalışmasında, saygı konusunda açık program aracılığıyla verilen formel derslerin mükemmel sonuçlar vermesini beklerken, bulgular saygının en iyi model olma ve olumlu ahlaki bir ortamı ifade eden kaliteli eğitimin örtük programı aracılığıyla göstermiştir.”(8)

Özetle Malcom X’in dediği gibi (nasıl?) “en iyi nasihat yaşamaktır” Okul içinde ve okul dışında tutarlılık ve inançta birlik esastır. Bilinmelidir ki, “eylemler inançla bağdaşık” ise “değer” olur. Kur’an-ı Kerim’de “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Saff-2” denilmekte ve söylediklerini yapan Hz. Peygamber insanlığa örnek gösterilmektedir. Ayette: “Andolsun ki, sizin için ve Allah'a ve ahiret gününe (Allah'a ulaşma gününe) ulaşmayı dileyen ve Allah'ı çok zikredenler için, Allah'ın Resûl'ünde güzel bir örnek vardır. Ahzab 21

Yukarıdaki ifadeden anlaşılacağı üzere “değer” kazandırmada Hz. Peygamberin örnekliği davranışlarıyladır. Etrafındakileri uyarma veya kınama ile değil. Enes B. Malik “Ben Rasulullah’a sekiz yaşından itibaren Medine içinde ve dışında on sene hizmet ettim. Andolsun ki bana bir defa bile “of” demediği gibi yaptığım veya yapmadığım bir hususta, “neden böyle yaptın, neden şöyle yapmadın”da demedi. İhmal veya kusurlarımdan dolayı beni asla kınamadı” demektedir.

Değerleri benimsetmenin en güzel örneğini verenlerden birisi de Hz. Peygamberin yolunun yolcusu merhum eğitimcilerimizden biri olan S.Ahmet Arvasi'dir.

Kendisinden okulda sigara içen çocuklara nasihat etmeyi talep eden okul müdürüne hocam bana 10 gün müsaade edin. Önce ben bırakabiliyor muyum? Nasihat edebilmem için öncelikle benim sigarayı bırakmam gerekir.

Müdürle bu minvalde anlaşan merhum hocamız bütün öğrencilerin konferans salonunda toplanmasını talep eder ve öğrencilerine “beni seviyor musunuz?” diye sorar.

Aldığı cevap tabii ki?

Bunun üzerine beni seviyorsanız sigaralarınız buraya gönderin ve bir daha sigara içmeyin der. Ancak öğrencilerden ancak beş altı kişi sigarasını gönderir.

Merhum hocamız öğrencilerine demek ki beni sevmiyorsunuz, beni sevseydiniz sigaralarınızı gönderir bir daha okulda sigara içmezdiniz der.

Mahcup olan öğrenciler sigara paketlerinin üzerine “hocam sizden utandığımız için” cümlesini yazarak sigara paketlerini gönderir. Sizi çok seviyoruz ve sözünüzü sözümüz kabul edip sigaralarımızı gönderiyor ve bir daha sigara içmiyoruz derler.

Bu nasihatten sonra Balıkesir Savaştepe öğretmen okulunda sigara içilmez.

Bu hadise göstermektedir ki, bir değeri örnek olmakla kazandırmak mümkündür. Kısaca “eylem sözden daha etkilidir” (9)

Esasında birçok gerçek (değer) bilinmemekten ziyade yaşanmamaktadır. Çıkaracağımız sonuç okullarımızda değer eğitimini gerçekleştirmenin en kestirme yolu büyüklerin örnekliği, küçüklere kazandırılacak değerin (ne zaman-kim?) yaşanması/yaşatılmasıdır.

Kınalızade “çocukların zihinleri sade ve temiz olduğu için her tarafa yönelebilir. Eğer çok defa rezil fiiller ve hayvanî tabiatı gerektiren şeyler telkin edilirse, çocuk onlara yönelir. …Daima yanlarında iyi ve hayır sahibi kimseleri övmek ve kötüleri kınamak suretiyle çocuklar, kötülüklerden uzaklaşır ve hayır olana koşarlar” (10) diyerek “değerler”in kazandırılma tarzını izah eder.

Kınalızadenin “değerler”i kazandırma yöntemini tarihi tecrübelerimizde görmek mümkündür. “Edeb yâ hû” ilkelerini esas alan ”Ahilik teşkilatının insan yetiştirme modelini incelediğimizde bunu rahatlıkla görebiliriz( 11). Yine ahiliğin bir uzantısı sayılan Yârân meclislerinde de aynı mantığı görürüz ( 12). Tarihi tecrübemizden de şu sonucu çıkarıyor ve diyoruz ki; bilinmelidir ki, sosyal dönüşümler zihinsel dönüşümlerle gerçekleşir. Zihni dönüşüm küçük yaşlarda gerçekleşir. İnsani değerler genetik olmayıp öğrenme ile uygun ve bütüncül ortamlarda gerçekleşir.

İnsani değerlerle donatılan bir zihne sahip olan kişinin beyninde mutluluk hormonu salgılarız. Zira;“Mutluluğun vazgeçilmez kaynaklarından biri sağlam bir değerler bütününe sahip olmaktır.” (13)

Tarhan bu durumu şu örnekle açıklar: “Kişiye bir resim gösteriliyor. Bu bir Budist ile ortalama bir Amerikalı. Yanmış bir insanın fotoğrafı gösterilerek merhamet duygusunu kontrol etmeleri isteniyor. Merhamet duygusu olan Budist resimde gördüğü durum sebebiyle beyinde duygusal alan harekete geçtiğinde aynı zamanda mutluluk duygusu ile ilgili alan da harekede geçiyor. Yani kişi birine acırken kendisine de faydası oluyor aslında. Yani yardım ihtiyacı ortaya çıkıyor. Ona yardım etmek istiyor. Yani mutluluk hormonu salgılıyor. O kişide yanmış insanın resmini gördüğü zaman kişinin beyninde müthiş de mutluluk hormonu salgılıyor. Ortalama bir Amerikalıda ise durum farklı çıkıyor. İğrenme ve kaçınma duygusu oluşuyor ve beyninde stres hormonları salgılanıyor” (14)

Bir ülkenin bireylerinde insani değerler zayıflarsa toplum da zayıflar ve çöker. “İnsani değerlerin zayıflaması, empatinin, merhamet duygusunun, acıma duygusunun zayıflamasının sonuçlarıdır”(15).

Buradan hareketle eğitim sistemimiz bu değerlerin içini dolduracak programları hayata geçirmekle mükelleftir diyebiliriz.

Sonuç olarak “… Bir resmi okul sisteminin bir bütün olarak ahlak bakımından etkinlik ve öneminin, taşıdığı toplumsal değerle ölçülmesi gerektiği düşüncesi”ni (16) asla akıldan uzak tutmaması ve programlarını hayatın bütününü kapsayacak bir şekilde tutarlı düzenlemesi gerekir.

*Değerler Şehri Kastamonu Değerler Eğitimi Projesi Paneli Tebliğ, 30 Mayıs 2012-Kastamonu

** Kastamonu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi

Kaynakça

1-Halstead ve Taylor Aktaran Ahmet Doğanay, Değerler Eğitimi, Sosyal Bilgiler Öğretimi, Pegem Akademi, Yay, Ankara,2011, s.228,

2-http://www.sosyalbilgilerciyiz.com/sosyal-bilimler-sozlugu/deger-nedir/

3-http://www.sosyalbilgilerciyiz.com/sosyal-bilimler-sozlugu/deger-nedir/

4.John Dewey, Eğitimde Ahlak İlkeleri, ( Dr. A. Ferhan Oğuzkan) Ankara 1995, s.23

5.John Dewey, Eğitimde Ahlak İlkeleri, ( Dr. A. Ferhan Oğuzkan) Ankara 1995, s.23

6. 1739 Milli Eğitim Temel Kanunu, Madde 2.

7- Ahmet Doğanay, Değerler Eğitimi, Sosyal Bilgiler Öğretimi, Pegem Akademi, Yay, Ankara,2011, s.234.

8- Aktaran Ahmet Doğanay, Değerler Eğitimi, Sosyal Bilgiler Öğretimi, Pegem Akadem, Yay, Ankara,2011, s.251

9- Robert H. Rosen, İnsan Yönetimi, (Ç. Gündüz Bulut) MESS Yayınları, İstanbul 1998, s.339

10- Kınalızâde Ali Efendi, Devlet ve Aile Ahlâkı, (Ç. Ahmet Kahraman), Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul tarihsiz.

11- Veysi ERKEN, Bir Sivil Örgütlenme Modeli: Ahilik, Ankara 2002, s.87-100.

12- Veysi ERKEN, Nasıl Bir İnsan, Ankara 2000, s.74,

13- Ahmet Doğanay, Değerler Eğitimi, Sosyal Bilgiler Öğretimi, Pegem Akademi, Yay, Ankara,2011, s.230

14-Nevzat Tarhan; İnsani Değerlere Neden İhtiyaç Var?, İnsani Değerler, İnsani Değerler Derneği Yayını, Ankara 2010. s.77.

15-Nevzat Tarhan; İnsani Değerlere Neden İhtiyaç Var?, İnsani Değerler, İnsani Değerler Derneği Yayını, Ankara 2010. s.79.

16- John Dewey, Eğitimde Ahlak İlkeleri, ( Dr. A. Ferhan Oğuzkan) Ankara 1995, s.23.

24 Ağustos 2012 Cuma

Kuşatma

Kuşatma

Veysi ERKEN

Türkiye kuşatma altında mı?

Keşke bu soruya hayır diyebilseydik.

Tabii ki, akla gelebilecek soru hangi açıdan kuşatma söz konusudur.

Bize göre her konuda kuşatmadan bahsedilebilir.

Bununla birlikte Deniz Şar kültürel kuşatmadan bahsediyor.

Türkiye Kültürel Genetik Araştırmaları Düşünce ve Teşhis Platformu Onursal Başkanı Deniz Şar, Türkiye’nin Siyonizm’in kuşatması altında olduğunu şu şekilde gündeme getiriyor. “Bu soy ülkemizde hemen hemen her kademeye sızmış durumdadır. Bu bir milli güvenlik meselesidir. Bunun siyasi terimine Siyonizm deniliyor. Türkiye Siyonizm'in işgali altındadır. Adamların kimlikleri Türk ve Müslüman isimleri altında gizlidir.”

TV'lerde yapılan tek taraflı ve gizli yayınlarla Yahudilik propagandası yapıldığını dile getiren Şar, örnek de verdi: “Örneğin ‘Kaderin Çağrısı' filmi bir TV kanalında Ramazan ayı boyunca 5-6 defa yayınladı. Bu filmde gösterildiği gibi Siyonistler, Türkiye'de de gerçek isimlerini değiştirerek faaliyetlerini en önemli kurumlarda sinsice yürütüyor. Ramazan'da bu amaçla çok fazla bir kampanya düzenlendi. Bu adamların amacı iyiyi kötüleme, doğruyu yanlışlama, hayırlıyı kara gösterme, yaptığınız her çabayı karalama üzerine kuruludur. Bunlar kendilerini deşifre edenleri karalıyorlar. TV, gazete ve medyayı kullanarak nesilden nesle bu görüşlerini aktarmaya çalışıyorlar. Türkiye Siyonizm'in işgali altındadır. Bu şekilde devleti yürütmemiz mümkün değil. Bunların arkasında gizli örgütler ve istihbaratlar var.”

Deniz Şar: Cumhuriyet döneminde Almanya'dan getirilen Yahudi profesörlerin Türkiye'deki üniversitelerin temellerini kurduklarını söyleyen Şar, “Bu adamlar Türk isimlerini almış Yahudileri yerlerine bırakarak ülkelerine gittiler. Bundan beri Türk akademisi, sözde bu bilim adamlarının gölgesinde bunların istikametinde ve kadrolaşması ile gelişmiştir. Şimdi bu bilim adamları İslam düşmanlığını laiklik olarak satarlar. Burada laiklikten amaçlanan şey İslam düşmanlığıdır” http://www.habervaktim.com/haber/259372/turkiyede-siyonizm-tehlikesi.html

Deniz Şar’ın ifadesine katılmakla birlikte kuşatmanın daha kapsamlı olduğunu düşünüyorum.

Hatta Türkiye’nin bir kuşatma altında olduğunu fark etmemek dünyadan kopuk olmak demektir diyorum.

Kuşatmanın varlığı Ergenekon, Balyoz, Kck gibi operasyonlarla aleniyet kazanmıştır. Bu operasyonları etkisizleştirmek ve kuşatmanın devamlılığını sağlamak için medyadaki kaleşorler, yorumcular ve borazanları izlemek yeterlidir.

Tekrar hortlatılan PKK katliamlarının planlayıcılarının da aynı şebeke olduğu bilinmelidir. Adı ne olursa olsun bu şebeke Türkiye’de yaşayanların huzuru ve mutluluğunu arzu etmez.

Kuşatmanın sanayide, ticarette, eğitimde, kültürde kısaca hayatın tüm alanlarında devamı istenir.

Kitle uşaklar marifetiyle uyutulur.

Uyananlar hemen yaftalanır.

Uşakların efendilerinin emirleri doğrultusunda Tevhidi kültürümüzü ve yaşantımızı tahrip etmekle görevli oldukları unutulmamalıdır.

Malum çetenin her alanda seçici davrandıkları, kendi akraba ve taallukatını malum yerlere yerleştirdikleri ve onları parlatarak halkı uyutmaya çalıştıkları göz ardı edilmemelidir.

Kısaca kuşatma kriptolar marifetiyle devam ettirildiği unutulmazsa felah söz konusu olur.

Adı Ali, Cemal, Kemal, Ahmet, Mehmet olan kriptolara aldanmamak gerekir ki, kuşatma bitsin.

Selam ve sabırla.

12 Ağustos 2012 Pazar

Anlamı Tersine Çevirme ve Tahrip Etme

Anlamı Tersine Çevirme ve Tahrip Etme*

Veysi ERKEN

İslam coğrafyası tahrip edilirken ülkemizdeki çete uzantıları boş durmuyor. Conilerin ve işbirlikçilerinin katliamlarını meşru ve masum göstermek için televizyon denilen kanalizasyonları, gazete, dergi denilen mülevves kâğıtları vasıtasıyla habire kinlerini kusuyorlar.

Etrafı ve zihinleri kirletiyorlar.

Yıllardır aynı oyun oynanmakta, sadece piyonlar değişmektedir.

Bu melanet tabii ki, sadece Türkiye’de oynanmıyor. Ama coni çetesi biliyor ki, Türkiye’nin insanı zayıflatılır ve köklerinden kopartılırsa İslam coğrafyasını perişan etmek kolaylaşır.

Onun içindir ki, Türkiye’nin yeryüzü coğrafyasındaki Müslümanlarla ilgilenmesi istenmez.

Olayları doğru okumak gerekir.

Bakın çarpıtmaları ve anlamı tersine çevirme eylemini GARAUDY nasıl ortaya koyuyor. “Londra’da bir İsrailli diplomat saldırıya uğrar (bizzat Bayan Thatcher Avam Kamarası’nda saldırganın FKÖ ile alakası bulunmadığını ispat eder.) Bunun adı ‘terörizm’dir. İsrail ordusu Lübnan’ı işgal eder ve orada binlerce kişiyi katleder: Bu harekâtın adı ise ‘Galile’de Barış!’tır.

1 Ocak 1989’da, televizyonda ‘taşlı isyan’ın bilançosunu dinliyorum: Filistinliler arasında (çoğunluğunu çakıl taşları atan çocukların oluşturduğu) 327 kişi ölmüş, İsrail tarafında ise (çoğunluğunu kurşun sıkan askerlerin oluşturduğu) 8 kişi. Aynı gün bir İsrailli bakan demeç veriyor: ‘Filistinliler şiddet hareketlerinden vazgeçmedikleri sürece görüşmeler olmayacaktır’. Acaba ben mi rüya görüyorum? Yoksa bu tenkitçi ruhun uyuşturulmuş olması ortak bir kâbus mu? Anlamsızlığın zaferi!” s.202.

Oynanan oyun aynı.

Irak’ta milyonları katleden canileri alkışlayan, Afganistan’da taş üstünde taş bırakmayan zalimleri masum gösteren, Sudanı bölen gücü kutsayan, Libya’nın servetine konan melunları öven uşaklar İran’ın tahrip edilmesi için zemin hazırlamakla meşguller.

Kartel medyasını ve uşaklarını anlamak mümkün de cemaat medyası ve cemaat insanı denilen medyaya ve insanlara ne oluyor.

Bakıyoruz ve ürperti ile takip ediyoruz ki, onlar da aynı safta.

“Kişi sevdiği ile beraberdir” veya “kişi veli edindiğinin dini üzeredir” gerçeğinden hareketle diyorum ki, acaba onlardan mı oldular.

İnsanımız uyanmalı.

Fasıkların haberlerini tahlil etmeli ki, gerçeği öğrensin.

Yöneticilerimiz artık “uluslar arası toplum” teranelerinden vazgeçmelidir.

Unutulmamalıdır ki, İslam coğrafyasını kan gölüne ve ateş topuna çeviren zihniyet piyonları ve uşakları vasıtasıyla kıvılcımlarını ülkemize sıçratma ile meşgul.

Bu ateş söndürülemezse korkarım ki zayiatın telafisi mümkün olmaz.

Şimdi intibah vakti.

Selam ve Sabırla…

*Roger GARAUDY, İsrail Mitler ve Terör, Türkçesi: Cemal Aydın, Pınar Yayınları, İstanbul 2000, s.204