30 Eylül 2012 Pazar

Köle Yetiştirme Eğitimi



                                    Köle Yetiştirme Eğitimi
                                                                             
          Veysi ERKEN

     İnsanı eğitme faaliyetleri insanlık tarihi kadar eskidir. İlk insan aynı zamanda “ilk peygamber” olması hasebiyle kendi neslini ilahi emir ve yasaklar manzumesinin belirlenmiş olduğu “hududullah” dairesinde gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.
Denilebilir ki, kendini egemen kabul eden insanoğlu bu düzeni bozmuş ve “beşeri” aklı esas alarak “eğitim”in niteliğini bozmuştur. Dolayısıyla talim ve terbiye kavramlarını ihata edecek tarza kullanılan “eğitim” mefhumu ile ilgili sürecin işletilişinde birbirine zıt iki bakış tarzının gelişmesine yol açmıştır.
 Birinci bakış tarzı insanın dimağını belirlenmiş şablonlara göre geliştirmeyi hedefleyen “köle yetiştirme eğitimi”, diğeri ise insanın dimağını düşünmeye, kendini geliştirmeye ve becerilerini dilediği tarzda geliştirmeye sevk etmeyi hedefleyen “özgür insan yetiştirme eğitimi”  biçimindedir.
     Kısaca eğitim sürecindeki ayrışma vizyon ve buna bağlı olarak muhtevada görülür.
     Ferdin “benliği” ve “kişiliği”nin oluşumunda evrensel gerçeklerin yerine kendi kalıplarının hakim olmasını tasavvur eden yöneticilerin/egemenlerin eğitim modelleri “köle yetiştirme eğitimi”ne dayanır. Böyle bir bakış tarzına sahip olanların eğitimden beklentileri kendilerine hizmet edecek “bende”lerin yetiştirilmesidir. Kendi kalıplarını “yetiştirme” süreçlerinin düzenli işleyişi için hayatın bütün alanlarına yaymaktan geri durmazlar. Bilgi ve beceri geliştirme alanlarını planlama, sınırlama, kısma ve bireyleri tek tipleştirme arzusu bu tarz eğitimin yegane amacıdır.
    “Köle yetiştirme  eğitimi”nin amacına ulaşılması için bireylerin belirlenmiş şablonlara göre hazırlatılmış kitapları ezberlemesi, belili zaman diliminde okul denilen mekanlarda bulunması ve zorunlu sürelerin olması  esas kabul edilir.
        Böyle bir kabulden sonra bütün doğruların kendi tornalarından çıkmış kitaplarda mevcut olduğu fikri işlenir. Bir başka ifadeyle bu tür ideolojik eğitimlerde söz konusu olan önceden belirlenmiş muhtevayı ezberletmektir.
    Zihinleri daraltan ve insanın insan olma özelliklerini yok eden, onu köleleştiren,belirlenmiş şablonlara karşı çıkanlara  anında “hain” damgası vurulur,hadleri bildirilmeye çalışılır.
        Buna mukabil “özgür insan yetiştirme eğitimi”nde bireylerin önüne önceden kesin doğruluğu öne sürülen kalıplı muhteva ve sınırlandırılmış alanlar konulmaz. Evrensel gerçeklerin ortaya çıkabilmesi hedefi esas kabul edilir. Bu bakış tarzı “bende”lerin yetişmesini engeller.
      Özgür insan yetiştirme eğitiminde süreç ulvî hedefler doğrultusunda farklılıkları geliştirecek tarzda sorgulayıcılık ilkesine göre işletilmeye çalışılır. Önceden belirlenmiş şablonlara göre hazırlatılmış metinler değil, kitaplar okutulur. Kitapların içinde yer alan muhtevanın tartışılması ve eleştirilmesi hedeflenir. Öğrenim alanları ve bilgi talep tarzları esnek tutulur. Katsayılar, mili metrik puanlamalar ve kastlaştırılmış bölümler ve bölmeler olmaz. Bir başka ifadeyle bu bakış tarzında muhtevanın tartışılması ve alan değişiklikleri sağlanır. Böylece birey dilediğince bilgi edinme ve beceri geliştirme imkanına kavuşur.
       Değişim ve dönüşümü yaşayarak kalkınan ve dünyaya yön veren ülkelerin eğitim süreçlerinin tahlilinde karşımıza “özgür insan yetiştirme eğitimi” mantığı çıkar. Bu tür ülkelerde eğitim süreci hiç bir zaman yönetme gücünü elinde bulunduranların şablonlarına, kalıplarına ve ihtiyaçlarına göre düzenlenmez. Eğitim ferdin evrensel gerçeklere uyumunu sağlamak için düzenlenir.
     Özgür eğitim sürecinin muhtevası belirlenirken ferdin “akılcı” ve “duygusal” zihninin geliştirilmesi ve gelişen zihinle muhakeme edebilmesi esas alınır.
    Gelişmiş zihinlerin hakim olduğu ülkelerde süreç bu şekilde işletilirken,değişim ve dönüşümün oluşmasını engellemeye çalışan yönetimlerin hakim olduğu ülkelerde ise “köle yetiştirme eğitimi” mantığı esas kabul edilir. Böyle bir eğitim süreci yönetme gücünü elinde bulunduranların hakimiyetlerinin devamı için ön şart durumundadır.
    Eğitim sürecinin işletilmesinde asıl sorun bu iki bakış tarzının hakim kılınma çabasında ortaya çıkmaktadır. Kendi bilincinin farkına varmış olan fertler “özgür insan yetiştirme eğitimi”ni talep ederken, yönetme gücünü eline geçirmiş olanların  kendi varlık sebepleri olan “köle yetiştirme eğitimi”nden vazgeçmek istemeyişleri öne çıkar.
          Sonuç olarak tarihi süreç içinde eğitim tarzları incelenildiğinde her dönemde bu iki tür eğitim felsefesinin çatışma halinde olduğu görülür. Dün olduğu gibi bugün de kendini toplumun “velinimeti” sayanların “özgür insan yetiştirme eğitimi” anlayışının hakim olmasının önündeki engelleri arttırma isteğinde oldukları aşikardır. Önemli olan bütün engellerin aşılarak toplumu oluşturan fertlerin bilinçlendirilmesi ve zihinlerin kula kul olmaktan kurtarılmasıdır. Zira kula kul olmayan zihniyetlerin hakim olduğu ortamlarda “köle yetiştirme eğitimi”nin şansı yoktur ve olamaz.  
            Selam ve Sabırla…………..

23 Eylül 2012 Pazar

Başbakan ve Vekillerimiz Yanıltılıyor




Başbakan ve Vekillerimiz Yanıltılıyor

Veysi ERKEN
           
Başbakan yanıltılıyor başlıklı yazıma vekillerimiz ilgi gösterdi. Okuyup telefonla arayan vekillere teşekkür ediyorum.
            Şunu da ekleyeyim. Vekiller de yanıltılıyor.
            Sonra devam edeyim sevdiğim vekilimiz için.
            Sevdiğim vekil sitemde bulundu. Özellikle vekillerin emeklilik işlemleri ilgili ifademe takılmış.
Vekilimizin itiraz ettiği konuya biraz açıklık getirmek babında malum kanunun geçişi ile ilgili haberin bir bölümünü hatırlayalım:
           
“TBMM Genel Kurulu’nda önceki gece yapılan operasyon, milyonlarca dar gelirliyi yakından ilgilendiren ilaçta 3 kutuya kadar 3, ilave her kutu için 1 TL katkı payı getiren yasada gerçekleştirildi. Gözlerin Fransa’nın sözde soykırım inkârını suç sayan yasayı parlamentosundan geçirmesine çevrildiği gün, gece yarısı gerçekleşen operasyona bütün partiler destek verdi. Oturumu, TBMM Başkanvekili Meral Akşener, “Allah hiç birimizi mahçup etmesin” sözleriyle kapattı.

Meclis’te zam kulisi

Liderlerin, bütün partilerin uzlaşması koşuluyla destek verdiği düzenleme için TBMM Başkanı Cemil Çiçek de devreye girdi. Çiçek, partilerin grup başkanvekilleriyle bir araya geldi ve destek aldı. BDP’li Sırrı Süreyya Önder, Sırrı Sakık, Parlamenterler Birliği Başkanı Hasan Korkmazcan, önergenin hazırlanması aşamasında iktidar kulisinde görüşmeler yaptı. Ardından da ortak önergelere Meclis Başkanlık Divanı üyelerinden AK Partili Fatih Şahin, CHP’li Ahmet Toptaş ve Tanju Özcan, MHP’li Ali Uzunırmak ve BDP’li Sırrı Sakık imza koydu. Önergeyle, emekli maaşlarına yeni hesaplama yöntemi belirlenerek, Cumhurbaşkanı aylık ödeneğine endekslendi. SSK ve Bağ-Kur kökenli olan ve emekliliğinde düşük maaş alma ihtimali olan 170 vekilin yüksek emekli maaşı garantilendi.

Cumhurbaşkanı endeksi

Buna göre, yaş ve prim gün sayısı koşullarını sağlamak ve iki yıl milletvekilliği yapmış olmak kaydıyla, Cumhurbaşkanına ödenmekte olan aylık ödeneğin yüzde 40’ı esas alınarak Cumhurbaşkanına bağlanacak yaşlılık aylığının yüzde 42’si oranında emekli maaşı bağlanacak. Bununla, 2012’de emekliliğe hak kazanan bir milletvekilinin emekli aylığının yaklaşık 5 bin 600 TL olması sağlandı.
Bu operasyondan 3 saat sonra, ikinci operasyonla da emekli maaşı hesaplama yönteminde yer alan yüzde 42’lik oranın, 31 Aralık 2020’ye kadar yüzde 60 olarak uygulanacağı hükmü getirildi. Bu, emekli maaşlarını katlayarak, yaklaşık 7 bin 750 TL’ye yükseltti. Her iki operasyon da jet hızıyla geçti.

Emekli olamayan vekiller için ayrı operasyon oldu

TBMM’de önceki gece verilen üçüncü önergeyle emeklilik hakkını elde edememiş eski vekillere, milletvekili emeklisi olma hakkı tanınırken bunun için ödemeleri gereken yüksek primlere destek sağlandı. Sayıları 120 olan eski vekillerin en üst basamaktan primlerinin tamamı dört yıl süreyle TBMM bütçesinden karşılanacak. Görevleri sırasında ölen bakan ve milletvekillerinin hak sahibi yakınlarına da 2 yıl milletvekilliği yapmış olma koşulu aranmaksızın ölüm ya da dul ve yetim aylığı bağlanması hükmü de getirildi. Bağlanan bu aylığın düşük olması halinde aradaki farkın Hazine’den tahsili öngörüldü. http://www.dha.com.tr/ilacla-uyuttular_249579.html
Sayın vekilimize şunu hatırlatayım. Önceki yazıda yanıltmanın çok geniş boyutta olduğunu dile getirdim.
Ve şunu bilelim ki, sadece Başbakan yanıltılmıyor.
Vekiller de yanıltılıyor.
Sitem eden vekilimizin bürokratlarca hangi konuda yanıltıldığını biliyor.
Yazımın ilgili kısmını tekrar edeyim. “Terör endüstrisinin yöneticileri Sayın Başbakanı yanıltıyor. Geniş kitleleri ilgilendiren konularda hep hata yaptırıyor.
Bedelli denildi, bedel fakirlerin çocuklarına denildi.
Eşit işe eşit ücret denildi, sadece bürokratlar düşünüldü. Bürokratlar birkaç görevle ihya edildi.  İş gören memur, işçi, esnaf perişan edildi.
Bir gecede vekillere kıyak geçildi. Çifte maaşlı yapıldı.
Yetmedi şike kanunu ile haksızlıklar kutsandı.
Bitti mi yanıltmalar?
Hayır.
Faizciler ve rantiyeciler faal.
Kışkırtmalar devam etmekte.
İstanbul’un şişman kedileri faal.
Halk perişan.
Hala gözleri ve hortumları fakirin cebinde.
Vergiyi tabana yayacaklarmış, bütçeyi denkleştireceklermiş.
Miş miş
Malatya kaysısı sanki.
Miş miş
Yaramadı Sayın başbakan.
Ustalık dönemi size ve millete yaramadı.
Sizi yanıltıyorlar.
Keşke çıraklık döneminin safiyeti devam etse idi”.
Sayın vekilimiz isterse yanıltmalarla ilgili yüzlerce misali teferruatıyla kendisine ileteyim.
Selam ve Sabırla…




19 Eylül 2012 Çarşamba

Şeyh Şaban-ı Veli Değerler Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi

Şeyh Şaban-ı Veli Değerler Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi

Veysi ERKEN

Uzun bir zaman diliminde “değerler”imizin ihmal edildiği bir tedrisat sürecindeki aksaklıkları gidermek ve eğitim sürecine “değer” katmak düşüncesiyle Kastamonu Üniversitesinin bünyesinde “Şeyh Şaban-ı Veli Değerler Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi”nin kurulması sevindirici bir gelişmedir.

Üniversitelerimizde ilk olup değerlerin araştırılmalarına öncülük edecek merkezin kurulmasında emeği geçen başta üniversitemizin rektörü Sayın Prof. Dr. Seyit Aydın olmak üzere mesai arkadaşlarına teşekkür ediyorum.

Değerler Şehri Kastamonu’ya böyle bir merkez yakışırdı.

İlk olmak gerekirdi.

Başarıldı.

İlk olmak daha büyük sorumluluk getirir.

Üniversitemizin yönetimi bunun farkındadır. Kuruluş gerekçesinden de rahatlıkla farkındalık anlaşılmaktadır.

İşte “Şeyh Şaban-ı Veli Değerler Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi”nin kuruluş gerekçesi:

Küreselleşmenin arttığı çağımızda gelişmiş kabul edilen ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de “değerler” bunalımı yaşanmaktadır. Bunun farkına varan başta eğitim kurumları olmak üzere kurum ve kuruluşlar yeni arayışlara yönelmektedirler.

Bir tanıma göre değer: “davranışlara genel olarak rehberlik eden ilkeler ve temel inançlar, eylemlerin iyi ya da istenilen olarak yargılandığı standartlar”.

Bir başka tanımla “Değer, bir sosyal grup veya toplumun kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamını sağlamak ve sürdürmek için üyelerinin çoğunluğu tarafından doğru ve gerekli oldukları kabul edilen ortak düşünce, amaç, temel ahlaki ilke ya da inançlardır”

Kısaca değerler bir inanca dayanır ve yaşanması ile bireyde sağlıklı bir niteliğe dönüşür.

Bilindiği üzere eğitim kurumları bireye talim boyutu ile “bilgi ve beceri” terbiye boyutu ile “değer” kazandırmaya çalışır.

Eğitim süreci açısından mümtaz şahsiyetler vasıtasıyla “Değerler”in kazandırılması tarih boyunca söz konusu olmuştur.

Bu bağlamda asırlarca birlik, beraberlik ve kardeşlik hamurumuzun mayasını oluşturan ve bunalımların oluşmasını engelleyen şahsiyetlerin anladıkları, anlamlandırdıkları ve yaşadıkları değerleri günümüzün insanına mal etmek eğitim kurumlarının başlıca görevidir.

Üniversitelerin temel görevlerinden birisi araştırma yapmaktır. Eğitimin temel konularından olan “Değerler”in ne olduğu ve bireye nasıl kazandırılması gerektiğinin araştırılması üniversitelerin görevleri arasındadır.

Bu gerçeklerden hareketle üniversitelerimizin hiç birinde yer almayan “Değerler Eğitimi Araştırma Merkezi”nin oluşturulması bu alanda Kastamonu ilimizin ve Kastamonu Üniversitemizin markalaşmasına ve bunalıma giren insanlığın huzur bulmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

Bilindiği üzere şehirler yetiştirdikleri üstün şahsiyetlerle markalaşırlar. Kültürümüzün mayalanmasında abide şahsiyetlerden birisi olan Şeyh Şaban-ı Veli’nin adını taşıyan bir merkezle Üniversitemizin “Değerler Eğitimi” alanında araştırmalara öncülük etmesi alana ve dolayısıyla başta ülkemizin insanına olmak üzere insanlığa güç katacaktır.”

Üniversitemizin yönetimi hayra ve güzelliğe vesile olacak bir yol açmıştır. Darısı diğer üniversitelerimize.

Selam ve Sabırla…