11 Ekim 2016 Salı

“Kur’an-ı Kerim”den Koparıldık



“Kur’an-ı Kerim”den Koparıldık

Veysi ERKEN

            Siyonist haçlı zihniyetinin maşaları vasıtasıyla oluşturduğu tahribatın büyüklüğünü anlamak kolay değildir.
            Tahribat o dereceye ulaştı ki, karşı çıkanların ekseriyeti Müslüman kılıklı.
            Yıllarca Siyonist haçlı zihniyetinin maşası ve piyonu olan tapınak şövalyelerinin uzantısı haşhaşi örgüt bir İslami grup olarak bizlere yutturuldu.
            Milletimize Ağlama seanslarının sadece kandırma aracı olduğunu bir türlü anlatamadık.
            Hala anlatılabilmiş değildir.
            Haşhaşi yapının İhanet katmanı efendilerinin yanında keyif sürerken, ticaret katmanındakiler şeytani takiyye kılıklarıyla işlerini sürdürebilmektedir.
            Bilinmelidir ki, takiyye, yalan, dolan, talan, iftira ve her türlü alçaklık “şakile”leridir.
            Ya aşağıdaki saftirkler. Onlara verilmiş görev ibadet aşkıyla devam ettirilmektedir maalesef.
            Propaganda ise “ibadet” katmanında ise hız kesmiş değil.
            İbadet katmanındakiler o kadar uyuşturulmuştur ki, “istiğfar” ve “tevbe” edeceklerine mağduriyetten dem vurabilmekteler. Sanki toplumun üzerine bomba yağdıran uzaylılarmış gibi davranıyorlar.
            Haşhaşilik öyle bir şey.
            Tabii ki, bu halet-i ruhiye bir günde oluşmuş değildir.
            Yılların tahribatının neticesidir. İlmek ilmek işlenmiş bu ihanet. Damla damla akıtılmış bu zehir.
            Yıllarca sürdürülmüş bu sinsilik ve hainlik.
            Kur’an-ı Kerimin mihenk taşları yavaş yavaş, azar azar, parça parça yerlerinden, hayatımızdan, gönlümüzden sökülmüş.
            Yaşadığımız “fitne” ve fücur” Kur’an-ı Kerimden koparılmışlığımızın sonucudur.
            Cenabı Allah Hz. Peygamber’in şahsiyetinde bütün Müslümanlara “festekim kema umirte Hud-112 (emrolunduğun gibi dosdoğru ol) vahyederken bizler Kur’an-ı Kerimden uzaklaştırıldık.
            Hz. Peygamber’e (s.a.v.) “Festemsik billezî ûhıye ileyke, inneke alâ sırâtın mustakîm(mustakîmin) zuhruf-43. Öyleyse sen, sana vahyedilene, Kurân’a sarıl. Sen doğru, muhkem ve güvenli yolda yürümeye, görevini yapmaya, İslâm’ı yaşamaya, yaşatmaya memursun.” vahyedilip neye tutunacağımız ifade edilirken bizler Kitaptan uzaklaştırıldık.
            Daha açık bir dille “Ve innehu le zikrun leke ve li kavmike, ve sevfe tus’elûn Zuhruf 44. Kur’ân senin için de, toplumun için de büyük bir şereftir, bir öğüttür, bir ikazdır, okunması ibadet olan bir övünç kaynağıdır. Kur’ân’daki ilâhî emir ve yasaklardan sorumlu tutulacaksınız.” denildiği halde Kur’an-ı Kerimi anlamaktan ve yaşamaktan uzaklaştırıldık.
            Kur’an-ı Kerimi anlayamayacağımız telkin edildi.
            Kur’an-ı Kerim yerine büyüklerin ve efendilerin kitapları okunmalıydı, onlara uyulmalıydı.
            Cenabı Allah bizlere Kur’an-ı Kerime uyun ondan sorulacaksınız derken, efendiler onu yasaklıyorlardı, kitaplarını Kur’an-ı Kerimin yerine koyuyorlardı.
            Böylece “büyük” olarak yutturulanların zırvalarını İslam diye bizlere telkin edildi Siyonist haçlı zihniyetinin maşaları tarafından. İnsan şeytanları bizi Kur’an-ı Kerimden uzaklaştırarak aldattı. Uydurduklarını “sünnet” diye bize anlattı insan şeytanları. Hz. Peygambere (s.a.v.) bolca iftira edildi.
            Hâlbuki her Müslüman'ın vazifesi Kur’an-ı Kerimi okumak, öğrenmek, anlamak ve yaşamak olmalıydı. Sünnet Kur’an-ı Kerime arz edilmeliydi. İlham doğrudan Kur’andan alınmalı ve asrın idrakine söyletilmeliydi İslâm.
            Vahiy bunu gerekli kılmaktaydı.
            Hz. Peygamber’in sünnetinin Kur’an-ı Kerime aykırı olmayacağını bilmeliydik.
            Sünnet diye bizlere nice yalan ve iftira dolmaları yutturuldu.
            Hem de ağlayan ve zırlayan “büyük (!)”lerin marifetiyle.
            İlk nazil olan ayet “ikra (oku)” ile başlarken okumama telkin edildi yıllarca. Aklını kullanmayanların pislik içinde olduğu gerçeği ifade edilmişken (Yunus-100) büyük(!)lerin yerimize düşündüğü telkin edildi Siyonistlerce.
            Sonuç ortada.
            Düşünemeyen uyuşturulmuş bir yapı.
            Haşhaşilik böyle bir lanet.
            Her kılığa sokulmuş ve din diye yutturulmuş.
            Tam bukalemun gibi her renkte ve kılıkta insanları avlamakta ve efendilerine hizmet etmektedir.
Bu lanetli yapılardan kurtulmanın tek yol vardır.
Duyduğumuz, okuduğumuz ve seyrettiğimiz her olay ve olguyu Kur’an-ı Kerimin mihengini ile karşılaştırmak ve Hz. Peygamberin kendi heva ve hevesinden bize vahyi tebliğ etmediğini bilip insan şeytanlarını efendi edinmemektir.
Bizim hayatımızı zindana çevirenlerin tamamı Siyonist haçlının kuklalarıdır, insan şeytanlarıdır.
Hangi sıfatla karşımıza çıkarlarsa çıksınlar fark etmez.
Hasılı kelâm insan şeytanlarının söylediklerini ve kendilerine yazdırılanları Kur’an-ı Kerimin mihengiyle mukayese edersek aldanmayız biiznillah.
Aldanmamanın ve aldatmamanın hâkim olduğu günleri gören bir dünya için haydi Kur’an-ı Kerimi okumaya, öğrenmeye, anlamaya ve yaşamaya.
Selam ve Sabırla...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?