6 Kasım 2025 Perşembe

Zenginleri Vergilendiriniz

“Zenginleri Vergilendiriniz”

Veysi ERKEN Dr.

New York Belediye başkanlığına seçilen Zohran Mamdani seçim kampanyasında sürekli “zenginleri vergilendiriniz” mesajını verdi.

Kapitalist dininin sömürücüleri bundan çok rahatsız oldu. Dolar milyarderleri kudurdu.

Türkiye’de de “zenginleri vergilendiriniz” kampanyası mutlaka başlatılmalıdır.

Peki, bu mümkün mü?

Zannetmiyorum.

Bakanların açıklamalarından dolayı zannetmiyorum.

Bakanların açıklaması hep “vergiyi (kepçeyle alma) tabana yayacağız” şeklinde oluyor ve maalesef uygulama bu şekilde oluyor.

Yani icraat “fakirden alma zengine verme” şeklinde tecelli oluyor.

Bunun için yönetme gücünü elinde bulunduranların samimiyetinden hep şüphe etmişimdir.

Bunun nedeni o makamlara oturmadan önceki halleri ile sonradan yaşadıkları değişimdir.

Genel anlamda yönetenler kendilerine ve zenginlere “hak” olarak gördüklerini yönetilenlere görmemekle kalmaz, yönetilenlere her olumsuzu “müstahak” olarak görüyorlar.

Esasında biraz tefekkür edip “hak”tan yana olsalardı.

Asli ihtiyaçtan zekât alınmadığı, vergilendirilmediğini, dolayısıyla “vergi”nin değil, vergisizliğin tabana yayılmasının gerekliliğini savunur ve uygularlardı.

Bunun için Zohran Mamdani’nin sözü Türkiye için de geçerlidir.

Ve “zenginleri vergilendiriniz” fakirin ve yoksulun hakkını veriniz.

İnancımıza, İslam’a göre zenginlerin malında fakirin ve yoksulun hakkı vardır. Zengin bu hakkı kendisi sahibine, fakirlere tevdi etmezse, yönetim cebren almakla mükelleftir.

“Onların mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı istemeyen) mahrum olanlar için bir hak vardır. Zariyat-19”

Zengini vergilendirmek ve zenginliği ve geliri tabana yaymak malın temizlenmesi ve kurtuluş demektir.

“Kad eflaha men zekkaha- A’lâ-14” nefsin temizlenmesi ve kurtulmasını ifade eder.

Zenginlerin ve yüksek gelirlilerin vergilendirilmesi zenginlerin frenlenmesine, tasarrufa zemin hazırlar.

Yoksa ister seçilmiş ister atanmış olarak fark etmez. Onlar her şeyi israf edebilirler.

 İsrafı kendileri için bir hak olarak görürler.

Kapitalist dininin müntesipleri olan zenginler için tasarruf geçerli değildir.

Tasarrufu yönetilenlerden ve az gelirlilerden beklerler. Vergiyi tabana yayıyoruz diye fakirden alıp zengine ikram ederler.

Bu bir olay değil “olgu”dur ve hep sürer gider.

Makam araçları, yüksek ücretler, maaşlar, lojmanlar, sosyal tesisler, kokteyller, davetler vs. hep yöneticiler için mubah yönetilenler için günahtır.

Bazen sorarım. Davetler, kokteyllerin masrafları kesenizden mi karşılanıyor.

El-cevap sükûttur.

Tabii ki tasarruf değil, israf yöneticiler için sadece maddi konularda değil zaman ve maddi olmayan konularda da geçerlidir.

İsraf yöneticiler için mubah, yönetilenler için haramdır, günahtır. Tasarruf yönetilenlerden beklenmelidir.

Hâsılı kelam adil bir paylaşım isteniyorsa vergiler tabana yayılmamalı, fakirler ve mahrumlar korunmalı, asli ihtiyaçlar vergiden muaf olmalı ve ZENGİNLER zenginlikleri oranında VERGİLENDİRİLMELİDİR.

Selam ve Sabırla… 06.11.2025

 

Zenginleri değil de fakirleri vergilendirenleri anlamak için

Zenginleri değil de fakirleri vergilendirenleri anlamak için

Veysi ERKEN Dr.

Zenginleri vergilendirmeyen, fakirleri tasarruf’a davet eden zihniyete merhum Abdurrahim Karakoç aykırı nasihatte bulunmuştu.

Merhum ağabeyimiz Abdurrahim Karakoç’un nasihatini sizlerle paylaşıyorum.

“AYKIRI NASİHAT

Kültür bakanlığı “İsrafı önleme, tasarrufa çağrı” konulu bir şiir yarışması açtığını duyurdu. Ben bu çağrıyı yarışma dışı ve erken yazılmış şiirimle kapıyı aralamak istedim.

Ey ahali! Ey millet! Memur, işçi, amele
Vekâletten ferman var, dinleyin, duyun hele!..
Baba, ana, kız, oğlan tutuştunuz el ele

Çorba çay niyetine terkos suyu içtiniz
Hem tasarruf yapınız, hem israftan kaçınız (?)

Asgari ücretleri çar-çur etmeyin sakın
Ya üç-beş şirket kurun, ya bankaya bırakın
Aman erken ölmeyin, yonca biçimi yakın

Soğan-ekmek bulunca sevininiz, uçunuz
Hem tasarruf yapınız, hem israftan kaçınız?

Siz çalışın, kazanın; bürokratlar savursun
Milletlerin vekilleri viski, şarap devirsin
Güdücüler ülkeyi soysun kuşa çevirsin

Soygun, vurgun, talanı hiç görmeden göçünüz
Hem tasarruf yapınız, hem israftan kaçınız (?)

Dört kişiye tek papuç yeter de artar bile
Beyin hakkı saltanat, kölenin hakkı çile
Koklayarak yaşayın katıksız somun ile

Değiş-tokuş kullanın bir gömleği üçünüz
Hem tasarruf yapınız, hem israftan kaçınız(?)

Köşeyi dönen dönsün. karışmayın, size ne
İşsizlere iş çıktı, destek olun düzene
Şükran minnet borcu var ezilenin ezene

Bu borcu ifa edin, ağarsa da saçınız
Hem tasarruf yapınız, hem israftan kaçınız (?)

Güçlü çoban ikiyse, tutarsın birini
Yürek-beyin çok gelir; atarsın birini
İki böbreğiniz var. satarsınız birini

İş çok!... İşi bilmemek günahınız, suçunuz
Hem tasarruf yapınız, hem israftan kaçınız (?)

“Tasarruf yapın” diyor irade-i şahane
“İsraf etmeyin” demiş, istenilen daha ne?
Emre uyacaksınız, bahane yok... Bahane!..

Bağırın, alkışlayın, rahatlasın içiniz
Hem tasarruf yapınız, hem israftan kaçınız (?)

Yukarıda şölen var, şölene masraf gerek
Kurnazlar pay bölüşür, budalaya laf gerek
Vatandaş dilsiz gerek, sağmal gerek, saf gerek

Hasırdan yama vurun, görünmesin kıçınız
Hem tasarruf yapınız, hem israftan kaçınız (?)

Ev yaptırmak israftır, çocuk okutmak günah
Yağa dokunmak günah, şekeri tutmak günah
Giyinmek cinayettir, yemek ve yutmak günah

Deli Dumrul köprüsü boş kalmasın, geçiniz

Hem tasarruf yapınız, hem israftan kaçınız (?)

Siz israftan kaçın ki, çoğu villa, kat atsın
Birileri Jaguar, birileri yat alsın
Kimisi melez yosma, kimisi safkan at alsın

Çıkartınız baklayı, ağzınızı açınız
Hem tasarruf yapınız, hem israftan kaçınız. 18.01.1990”

Selam ve Sabırla… 06.11.2025

 

5 Kasım 2025 Çarşamba

Kaderin üstünde bir kader vardır

"Kaderin üstünde bir kader vardır"

Veysi ERKEN Dr.

Sabah namazının vaktinden önce sevinçle uyandım.

Rabbulalemin gördüğüm rüyanın sonunu dünyada görmemi, görmemizi nasip ve müyesser eylesin.

Rüyada dostlarla sohbet ediyoruz.

İslam ve mazlum coğrafyaların, Gazze’nin, Kudüs’ün, Türkistan’ın ve Afrika’nın özgürlüğünü konuşuyoruz.

Yaşanmış sıkıntıların, katliamların, soykırımların, vahşetin, işgallerin, sömürünün ardında gelen özgürlük ve refah durumunu konuşuyoruz.

Arkadaşlara diyorum ki inanmıyordunuz ZAFERE.

Rabbim ZAFERİ nasip etti.

Üç ayeti okuyorum.

“Nasrun minellah ve fethun karib” ayetinden sonra “inne maal usri yusren” ve “iyyake na’budu ve iyyake nestain” ayetlerini dostlara hatırlatıyorum ve erişilen zaferi tebcil ediyorum.

Rüyamdaki dost meclisinde bulunan arkadaşlardan biri haklıymışsın, kaderin üstünde bir kader varmış, farkında değilmişiz diyerek merhum Sezai Karakoç’un

“Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır

Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır

Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır

Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır

Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır” mısralarını terennüm ediyor.

Evet.

Sabah namazından önce heyecanla uyandığım rüyam bu.

Bu anlatımımda mübalağa yok.

Bu rüya gerçekleşir mi?

Rabbulalemin diledikten sonra elbette gerçekleşir.

“Ol dedi mi, Olur.

“Kun fe yekun” dedi mi bir lahzada gerçekleşir.

Yeter ki, rüyalarımızın gerçekleşmesi için sa’yi ve cehd edelim. Hayatımızı “iman ve cihad” üzerine inşa edelim.

Biliyor ve inanıyoruz ki, bizler Allah’ın rızasını kazanmak için vahyini sadakatle yaşarsak “örümceğin evi” mesabesinde olan münafıkların, kâfirlerin, müfsidlerin, Siyonist haçlıların düzenleri, tuzakları, dünyaları yıkılır, tasfiye olur.

Dünya ve insanlık kurtulur.

Hâsılı kelam.

“Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır

Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır”

Rüyamızın gerçekleşmesi “karar”a, “kun fe yekun” emrine bağlıdır. Cehd ve sa’yimizle mümkündür.

Allah’ım rüyamın gerçekliğini bizlere, mazlumlara, Mücahitlere nasip eyle.

Selam ve Sabırla… 05.11.2025

Hayâ Kalkarsa Yerine Bela Gelir Yerleşir

Hayâ Kalkarsa Yerine Bela Gelir Yerleşir

Veysi ERKEN Dr.

 “Hayâ kalkarsa yerine bela gelip yerleşir Muhittin İbn’ul-Arabî”

Bu kadar belanın yağması boşuna değildir.

Hayâsızlık her yerde ve her işte, eylemde, fiilde.

Toplumu zıvanadan çıkaran kanunlar, tüzükler, yönetmelikler revaçta, uygulamada.

Hayâsızlık mevzuatla dayatılmakta, imansızlık telkin edilmekte.

“Hayâ imandandır” ve “…Hayâ, imandan bir parçadır. Müslim, Îmân, 57” sünnet anlayışı terk ettirilmektedir.

Peygamberimiz Muhammed Mustafa sav hayâyı “…Allah’tan hakkıyla hayâ etmek, bütün organları her türlü günah ve haramdan korumaktır. Dünyanın geçici nimetlerine aldanmamaktır. Ölümü ve hesabı asla unutmamaktır. Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 24diye izah ediyordu ümmetine.

Hayâ terk edilince bela gelip yerleşti hayatımızı, evimize, çevremize.

Yüce Rabbimiz, “Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın... A’raf-27  ve “Müminler arasında hayâsızlığın yaygınlaşmasını isteyenlere dünyada ve ahirette can yakıcı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. Nûr-19” buyurmakta iken bizler hayâdan uzaklaştırıldık.

 “Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, iffet ve namuslarını korusunlar…” “Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, iffet ve namuslarını korusunlar. Kendiliğinden görünen yerler dışında ziynetlerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar... Nûr,30-31 emrine muhalefet ederek gözlerimizi harama yönelttik, iffet ve namusumuz terk ettik, amellerimizi haramlarla donattık.

Ümitsiz miyiz?

Elbette hayır.

Bizler “vela teknatu” ayetine iman edenleriz.

Hayâmızı ihya ederek belaları def edeceğiz biiznillah.

Duamız şudur.

“Allah’ım! Senden hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği dilerim. Müslim, Zikir-72”

Allah’ım…

Verdiğin nimetlerin yok olup gitmesinden, lutfettiğin afiyetin bozulmasından, ansızın vereceğin cezadan ve Senin gazabını üzerime çekecek her şeyden Sana sığınırım. Müslim, Rikak-96

Selam ve Sabırla… 05.11.2025

4 Kasım 2025 Salı

Ölülere Bir Şey Anlatamazsın

Ölülere Bir Şey Anlatamazsın

Veysi ERKEN Dr.

Bazı insanlara, topluluklara, insan görünümlü münafıklara bir şey anlatamazsın, öğretemezsin.

Bu tipler içi boş kütük misali ölüler hükmündedir.

Ayette : Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün. Hâkka-7” belirtilir.

Canlı ceset kıvamında olanlardır ve “Şüphesiz, sen ölülere işittiremezsin. Dönüp gittikleri zaman çağrıyı sağırlara da işittiremezsin. Sen körleri sapkınlıklarından çıkarıp doğru yola iletemezsin. Sen çağrını ancak, âyetlerimize inanıp Müslüman olan kimselere işittirebilirsin. Rum, 52-53” buyrulur.

Bunların kalplerinde bozukluk vardır.

“Batıl”ı “hakk” diye zihinlerde kazımaya ve insanları “ifsad” etmeye, toplumu zıvanadan çıkarmaya çalışırlar.

Kalplerinde bir bozukluk vardır, Allah da onlardaki bozukluğu arttırmıştır. Yalan söylemeleri yüzünden, kendilerine acı veren bir azap da vardır. Onlara “Yeryüzünde düzeni bozmayın” denildiğinde, “Hayır, biz yalnızca ıslah edenleriz” derler. Biline ki, gerçekten bozanlar onların ta kendileridir, ama farkında olmuyorlar. Bakara-10-1-12”

Münafık, müfsid tipler sağırlaştıkları için gerçeği aramazlar. Başkalaşıp münafık kâfirlere benzemişlerdir. Artık onlar sağırlardır, dilsizlerdir ve körlerdir; bu yüzden geri de dönemezler. Bakara-18”

Evet.

Gazze’deki, Sudan’daki ve dünyanın muhtelif yerlerinde sürdürülen soykırıma sessiz kalarak Siyonist haçlı zihniyetinin uşaklığını yapanlar, dönüşüp soysuzlaşanların durumu ayetlerde belirtildiği gibidir ve maalesef içimizde artmıştır.

Bunları yazmamın sebebi ilim adamıyım diyerek ihanet şebekesine dönüşenlerdir.

İlim adamı müsveddelerine kitap, belge tavsiye ediyoruz belgeleri okuyup hakikati savunacağına sağır ve dilsizler gibi davranıp, ölü taklidi yaparak Siyonist zihniyetlilerin tabutlarına giriyor.

Artık bu tiplere bir şey tavsiye etmiyor ve belge göndermiyorum.

Selam ve Sabırla… 04.11.2025

Sudan’a Çökme

Sudan’a Çökme

Veysi ERKEN Dr.

Siyonist haçlı zihniyeti ve ittifakları dünyada asla barışı, sükûnu ve huzuru istememektedir.

Bütün planları, taktikleri, amaçları ve hedefleri ülkeleri “parçala, böl, çök ve yut, sömür” üzerine kuruludur.

Tarihten misal vermeye gerek yoktur.

Bugünün vahşetleri, işgalleri, katliamları ve soykırımları yeterlidir.

Vahşet ve soykırım GAZZE’DE, Afganistan’da, Venezuela’da, Kolombiya’da, Mali’de, Uganda’da, Güney Afrika’da, Myanmar’da ve isimlerini sayamadığımız ülkelerde yapılmış ve tekrarlanmak istenmektedir.

Afganistan-Pakistan arasında savaş çıkarma, Venezuela ve Kolombiya’ya çökme faaliyetlerini bilmeyen yoktur.

Şimdi SUDAN ve Nijerya da gündemlerine girmiş.

Sudan daha önce iki parçaya bölünmüş şimdi paramparça edilmek isteniyor. Nijerya’ya çökülmek isteniyor.

Bilindiği üzere Siyonist Yahudilerle evanjelik Hıristiyanlar el ele çalışıyorlar, kendilerinin dışında kalanları insan görmüyorlar ve dünyanın her şeylerine çökmek istiyorlar.

Bu lanetli zihniyet Trump döneminde daha belirginleşmiş ve açığa çıkmıştır.

Tabii ki bu vahşetlerin kolayca işlenebilmesinin sebebi Müslüman ve mazlum coğrafyaların başsız ve dağınık olmasıdır.

Sadece başsızlık da değil, ülkelerin başlarını kendi kuklalarını, kölelerini, uşaklarını oturtmalarıdır.

Bugün Sudan’daki vahşetin finansörü BAE’nin yönetimidir. Müslüman görünümlü katillerdir.

Afganistan-Pakistan arasındaki ihtilafı derinleştirmek isteyen alçaklar aynı ekibin uşaklarıdır.

Siyonist haçlı zihniyetinin katillerini durdurmanın yolu birlikten, beraberlikten ve ortak hareketten geçer.

Türkiye baş olmalıdır.

Ancak Türkiye’nin baş olması ile Siyonist katiller durdurulabilir, tasfiye edilebilir.

Siyonistlerin özellikle Türkiye’ye saldırmalarının temel sebebi Türkiye’nin baş olma potansiyelinin yüksek oluşudur.

Dikkat edilirse Türkiye nereye şefkat ve merhamet elini uzatmış ve uzatıyorsa Siyonist haçlı zihniyeti öncelikle orayı karıştırmaya çalışıyor.

Tabii ki, iç cepheyi oluşturan düşman ve ihanet şebekesi bizim oralarda ne işimiz var diye feverana başlıyor, Siyonist haçlı zihniyetine hizmet ediyor.

Sudan’daki vahşeti doğru okumak gerekir.

Doğru okunmazsa Gazze’de, Sudan’da, Myanmar’da, Afganistan’da işlenen soykırım Nijerya’da, Kostarika’da, Suriye’de, Kolombiya’da, Venezuela’da ve dünyanın her yerinde tekrarlanacaktır.

Sudan ve dünyanın muhtelif yerlerinde devam eden vahşet ve katliamı durdurmanın bir tek yolu ve yöntemi vardır.

Bütün iyi insanların, Müslümanların “Hakk’ın safında toplanması ve Siyonist haçlıları her şeyleriyle tasfiye etmeleridir.

Birlik olanlara müjde vardır.

“Nasrun minelleh ve fethun karib.”

Selam ve Sabırla… 04.11.2025

 

 

3 Kasım 2025 Pazartesi

Mehir- Nafaka

Mehir- Nafaka

Veysi ERKEN Dr.

Türkiye’de “Ev”lenmek zor zanaat olmuş “süresiz NAFAKA” sebebiyle.

“MEHİR” anlamlı ve geçerliliği olsaydı “NAFAKA” zulmü ortadan kalkardı.

Tabii ki evlilik İslam hukukuna uygun gerçekleştirilseydi mehir anlamlı olur ve süresiz nafaka zulmünü ortadan kaldırırdı.

İnternette belgi seyretmişsiniz.

Evlenmek isteyen iki gencin nikâhını kıyan imam, "Mehir olarak ne belirlediniz? Daha önceden haberiniz var mı ne olduğuna dair?" diyerek geline belirlediği mehir miktarını soruyor ve gelin de "Sadece 10 gram altın, başka hiçbir şey istemiyorum" yanıtını veriyor.

DAMAT SORDU: AZ MI GELDİ?

Bu cevap, ortamda kısa bir sessizlik oluşturdu. Sessizliği bozan ise gelinin annesinin gülme sesi oldu. Damadın tebessüm ederek "Az mı geldi?" demesi üzerine anne "Bence az yani, mehirin asıl bir amacı vardır" diyerek düşüncelerini ifade etti. Gelinin mehir isteği annesini üzdü! İmam nikahı videosu sosyal medyada viral oldu - Medya Haberleri

Benim kanaatime göre de az olmuş.

Tabii ki “evlilik” İslam hukukuna göre olsaydı.

Bilindiği üzere “evlilik”in rükun ve şartları vardır ve boşanma halinde “nafaka”yı gerektirir.

Maalesef evliliğin sona ermesi veya erdirilmesi halinde nafaka erkekler için yıkım haline gelmiş vaziyettedir.

Hele hele süresiz nafaka kavramı “aile”yi felç etmiş, dağıtmış haldedir. Neredeyse aile kavramını ortadan kaldırmıştır denilebilir.

Aile kavramı İslam hukukuna göre aile kavramı anlam bulsaydı süresiz nafaka olmaz, MEHİR devreye girerdi.

Bunun için günümüzün şartlarında istenen MEHİR az olmuştur denilebilir.

Bilindiği üzere “Nikâh; şer‘an aranan şartlar çerçevesinde aralarında evlenme engeli bulunmayan bir erkekle bir kadının hayatlarını geçici olmaksızın birleştirmelerini sağlayan akdi ve bu yolla eşler arasında meydana gelen evlilik ilişkisini ifade eder. 

Nikâh akdinin kurulması ve geçerli sayılması için birtakım rükün ve şartları taşıması gerekir. Rükün kavramıyla ilgili görüş ayrılığına bağlı olarak nikâh akdinin rüknünün icap ve kabulden ibaret olduğunu söyleyen Hanefîler akidle ilgili diğer gereklilikleri in‘ikad, sıhhat (cevaz), nefâz ve lüzum şartları olmak üzere dört gruba ayırır.” 

Sahih nikâh karı-koca ilişkisinin helâl olması, mehir, nafaka, hurmet-i musâhere, nesep, mirasçılık gibi evliliğin bütün sonuçlarını doğurur. Geçerli bir nikâh akdi bu hukukî sonuçlar yanında karı kocaya hukukî yönü de bulunan karşılıklı birtakım ahlâkî/dinî haklar sağlar ve onlara bazı ödevler yükler.NİKÂH - TDV İslâm Ansiklopedisi

Mehir nikâhın önemli bir unsurudur ve miktarı çok olduğu takdirde boşanmayı zorlaştırır, kadının boşama halinde geçimini sağlar. Nafaka kavramı da anlamını bulur.

“Mehrin tamamı nikâh anında ödenebileceği gibi tamamının veya bir kısmının ödenmesi daha sonraya da bırakılabilir. Bir kısmının peşin (mehr-i muaccel), kalanının daha sonra (mehr-i müeccel) ödenmesi genel bir uygulama gibi görünmektedir. Boşanmaların sık rastlandığı Kuzey Afrika bölgesinde belli dönemlerde mehrin sonraya bırakılan kısmının boşama hakkının kötüye kullanımını engellemek için yüksek tutulduğu belirtilmektedir. Mehir için herhangi bir vadenin belirlenmediği durumlarda mahallî örf ve âdetler esas alınır. Taraflardan birinin ölümü halinde veya boşanma durumunda mehrin vadesinin geldiği kabul edilir. Mehir bütünüyle kadının malıdır, onda dilediği gibi tasarruf edebilir.” MEHİR - TDV İslâm Ansiklopedisi

“Mehir bütünüyle kadının malıdır, onda dilediği gibi tasarruf edebilir.” İfadesi işletilebilirse evlilik sıhhatli olur. Gelinin mehrin belirli amacı yardır demesi yerinde ve haklı bir itirazdır.

Süresiz NAFAKA zulmünü ortadan kaldıracak evsaftadır.

Selam ve Sabırla…03.11.2025

 

 

 

 

2 Kasım 2025 Pazar

Dinden Soğutmuşlar

Dinden Soğutmuşlar

Veysi ERKEN Dr.

“Dinden soğumuş” kokona.

Pazarda eski elbiseleri satıp rızkının peşinde koşan, geçimini temin etmeye çalışan bir ihtiyar teyzeye selam vererek elimdeki poşeti ona bıraktım.

Gayem ona biraz katkı sağlamaktı.

Teyze selamımı aldıktan sonra ben selam verince kızıyorlar.

Günaydın demeliymişim diyerek hayatını anlatmaya başladı.

Cevaben selama kızanların Camiyle, cemaatle, selamla alakaları olmayan cahiller topluluğu veya münafıklardır dedim.

Bu tipler ancak camiye “yatay” getirilirler cenaze namazları kılınsın diye lafımı bitiremeden elbiselere bakan biri hemen lafa karıştı.

Bizi dinden soğuttular” dedi.

Belli ki cenazesi “yatay” bir şekilde götürüleceklerden biriydi.

Evet.

Belli ki, İslam’la ilgin yok veya terk ettin diyerek “seni kimler dinden soğuttu? Sorusunu sordum.

Tabii ki Camiye giden, cemaate katılan, namaz kılan, zekât veren, haramlardan sakınmaya çalışan vs. kişileri kast ediyordu.

Bir iki soru daha sordum.

Sahi Müslümansan doğru cevap ver.

Sen Namaz kılıp, zekâtını veriyor musun, hayır hasenatta bulunuyor musun?

İslam’ı Allah’ın emrettiği gibi mi yaşamaya çalışıyordun da seni soğuttular?

Seni soğutanlar hangi eylemleriyle soğuttular.

Tabii ki kokona afalladı.

Cevap veremedi.

Ben de şunu söyledim.

Belli ki İSLAM’LA ilgisi olmayan ittihatçı zihniyetin parçası veya fetöitlerin zihniyetine kapılmışlardansın.

İSLAM’I bilmeden, araştırmadan, anlamadan ve yaşamadan art niyetle MÜSLÜMANLARI itham ediyor, iftiralarla karalamaya çalışıyorsun.

Evet.

“Bizi dinden soğuttular” cümlesiyle söze başlayan, sohbete karışmaya çalışanların tamamı ya Müslüman görünümlü “gayrı Müslim” ya da “münafıklaşmış”, mürted olanlardır.

Bu tiplere anladıkları dilden cevap vermek her Müslüman’ın görevidir ki sesleri kesilsin, fesatlıklarından insanımız ve topyekûn milletimiz emin olsun.

Bu tipler şeytanların izinden giden alçalmış tiplerdir.

Bu tipler şöyle tasvir edilir. “Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elim bir azap vardır. Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın denildiği zaman, ‘biz ancak ıslah edicileriz’ derler. Şunu bilin ki onlar bozguncuların/ müfsitlerin ta kendileridir, lakin anlamazlar. Bakara 1012.

Bu müfsitlere, şeytanlaşmışlara, fetöitlerin iftiralarına kapılanlara karşı Hz. Lut’un duasıyla. “Rabbim. Şu bozguncular (fesatçılar) güruhuna karşı bana yardım et. Ankebût-30” diye dua ediyoruz.

Zira bize yardım edecek Rabbulalemindir.

Hâsılı kelam bu müfsitlere gereken cevaplar verilmeli cesetleri yatay bir şekilde getirildiğinde namazları kılınmamalıdır.

Bunlar murdardırlar.

Teyze çok mutlu oldu ve ben de oradan mesut bir şekilde ayrıldım.

Selam ve Sabırla… 02.11.2025

1 Kasım 2025 Cumartesi

İslam Akıldan Neş’et Etmez, Aklı Kullanın Der

İslam Akıldan Neş’et Etmez, Aklı Kullanın Der

Veysi ERKEN Dr.

 “İslam’ın kaynağı vahiydir, akıl değildir.

İslam insana fıtratına ve yaratılış özelliklerine uygun bir şekilde “Aklı”nı kullanmasını ister, tavsiye eder?

“Şimdi size öyle bir kitap indiriyoruz ki, uymanız gereken bütün kaideler onun içinde yer aldığı gibi, bütün şerefiniz de o kaideleri tatbik etmenize bağlıdır. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız? Enbiya-10

“Siz insanlara iyilik yapmayı emredip kendinizi unutuyor musunuz? Hâlbuki kitabı da okuyup duruyorsunuz. Hiç aklınızı çalıştırmıyor musunuz? Bakara-44”

Sadece bu iki ayet bile “İslam’ın mehazının vahiy olduğunu izah etmeye kâfi gelir.

Evet.

İslam, Kur’an insanı tefekküre, teakkule, tezekküre, tedebbüre davet eder, hakikati keşfetmek, vahyin emirleri doğrultusunda bir araç olarak bunların kullanılmasının gerekliliğini izah eder.

Aklını kullanmayanların pislik içinde olacağını beyan eder. Ve “Allah, akıllarını kullanmayanların üzerine manevi pislikler yağdırır. Yunus-100”

Maalesef aklını kullanmayıp İslam’ın kaynağının “AKIL” olduğunu ileri sürecek, manevi pisliklerin içinde yüzen ve batan insan kılıklı “ademler” çoğalmışlardır.

Bunların bir kısma ihanet şebekesinin elemanlarıdır, bir kısmı da cehalet ve gaflet çukurunda debelenenlerdir.

Aklını kullanmayan İslam’ın kaynağının “Akıl” olduğunu söyleyenler “a  KIL”lıdır. İhanet ve cehalet derekesindedir.

“Kıl oldum” ifadesini duymayan yoktur zannediyorum. Hoşlanmamak, (birine) sinirlenmek anlamlarında kullanılan bir deyim.

İslami anlamda Müminlerin hoşlanmadığı, kıl olduğu tipler münafıklardır, “a KIL”lılardır. Edep, hayâ, ahlak gibi sıfatlardan beridirler, uzaktırlar.

Merhum Necip Fazıl;

 "İnsanda yok ise 'Edep',neylesin medrese, mektep!

Okusa Âlim olsa yine merkep, yine merkep." şeklinde tavsif eder “A kıl”lıları. Bazıları “AAA kıl”lı evsaftadır. Birinci sınıf “A kıl”lıdır.

“A kıl”lılar her meslekte vardır, bilhassa “ilahiyatçı” kisvesine büründürülenler epey çoğalmıştır. Kur’an ve Sünnetle irtibatları olmadığı halde İSLAM konusunda ahkâm keserler, gayrı Müslimlere uşaklık ederler. Günümüzün Türkiye’sinde mebzul miktarda vardır ve zibil gibi her tarafa yayılmışlardır.

A kıl olan, İslam’ın kaynağı olan vahyi inkâr eden, hafife alan ve İslam2ın kaynağı akıldır diyen münafıkların ve kâfirlerin tutumlarını Kur’an-ı Kerim şöyle ifade eder.

“Allah’ın daveti karşısındaki tavırları itibariyle kâfirlerin hâli, tıpkı çobanın çağrısını duyduğu halde, bu sözleri manasız bir ses ve gürültü olarak algılayan sürünün durumuna benzer. Onlar sağır, dilsiz ve kördürler. Çünkü akıllarını kullanmazlar. Bakara 171”

Mesela onlar A kıl olduklarında şu çağrıya kulak tıkarlar.

“Onlara şöyle de: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri bildireyim: O’na hiçbir şeyi ortak koşma­yın. Ana-babaya iyilik edin. Fakirlik korkusuyla ço­cuk­la­rınızı öldürmeyin; çünkü sizi de onları da biz rızıklan­dırıyoruz. Açık olsun, gizli olsun hiçbir günaha ve kötülüğe yaklaşmayın. Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. İşte bunlar, akıl erdirmeniz için Allah’ın size emrettiği hususlardır." En’am 151”

Sebebi malum. “A kıl”lılar akıllarını kullanmazlar, vahyi doğrudan veya dolaylı bir şekilde inkâr ederler, akıllarını kullanma yetisine sahip değiller. Akıllarını kullanmayanlar için ayette Allah, akıllarını kullanmayanların kalpleri üzerine manevi pislikler yağdırır. Yunus 100” denilmektedir.

Sahi siz hangi gruptasınız.

Ayetlere uyan, vahyi, Kur’an-ı Kerimi mutlak kaynak kabul edip yaşayan “Akıllı”lardan mı yoksa “AKLI” vahyin yerine ikame etmeye çalışan “A kıllı”lardan, ihanet ve cehalet içinde debelenenlerden mi?

Geliniz Allah’ın ipine topyekûn sarılalım ve “akıllı”lardan olalım.

Hâsılı kelam  “Akıllı” olmak için vahyi esas almak, Kur’an-ı Kerimi okumak, öğrenmek, anlamak ve yaşamak gerekir ki “kalplerimiz” mühürlenmesin , “A kıllı” olmayalım”.

Selam ve Sabırla… 01.11.2025

 

31 Ekim 2025 Cuma

Sahi Neden Düşmana Benzetildik

Sahi Neden Düşmana Benzetildik

Veysi ERKEN Dr.

Jöntürk ve ittihatçılar on yıl içinde devletimizi (Osmanlı) yerle yeksan ettiler. 1908-1918 sadece on yıl içinde devletimizin tarumar edilmesini sağladı ittihatçı çete.

Peki, sonra ne oldu?

Anadolu insanı İslam’a, sancağa, bayrağa, vatana, namusa sahip çıkmak için cihad meydanına revan oldu.

Anadolu düşmanlardan temizlendi, rejim değişikliği oldu.

Yeni rejimin adı Cumhuriyet.

Evet, Anadolu insanı savaşı kazandı kazanmasına da bütün değerleri kaybettirildi, kaybettirilmeye çalışıldı.

Düşmana benzetildi.

Halk sormaya başladı.

Sahi bizler mademki düşmana benzetilecektik ne diye savaştık.

Hem de kanun zoruyla düşmana benzetildik.

Kanunlarımız ithal.

Ticaret kanunu,

Borçlar kanunu,

Ceza kanunu,

Medeni(!) kanun vd.

Mademki yeni bir rejim idi neden kendi kanunlarımızı yapmadık da düşmanın kanunlarını benimsedik, millete dayattık.

Ya yaşayışımız.

Giyimden kuşama, yemek yeme tarzından sokakta yürüyüşümüze kadar ne ecnebilerin tarzları dayatıldı.

Camilerimiz, medreselerimiz, ilim irfan yuvalarımız niye tarumar edildi, satıldı, ahırlara, meyhanelere çevrildi.

Neden?

Neden?

Neden?

Artık cevabı doğru vermek mecburiyetindeyiz.

Hakikatler ortaya çıkarılmalı ve özümüze dönmeliyiz.

Bunu başaramazsak nesiller mahvolmaya ve millet yok olmaya devam edecek.

Merhum Osman Yüksel “Bir Nesli Nasıl Mahvettiler?” diye bir risale yazmıştı.

Milletimizin değerlerinden nasıl koparıldığını, yok edilmeye çalışıldığını ortaya koymuştu. Düşmana benzetilişimizi şöyle yazmıştı yıllar önce.

“Ey Türk Milleti!

Hiçbir partiye mensup olmayan müstakil bir arkadaşınız, kardeşiniz sıfatıyla sizlere bu hakikatleri bildirmeyi kendime milli, vatani bir vazife telakki ediyorum:

Ey Türk Milleti!

Şurası acı bir hakikattir ki: Milli Mücadelede zafer kazanıldıktan, binlerce şehit vatan uğruna, din ve iman uğruna, hilâl, istiklâl uğruna kara topraklara kefensiz gömüldükten sonra, C.H.Partisi tarafından bu ruha ihanet edilmiş, büyük iman cephelerinin sesi susturulmuştur.

Paris sokaklarında yetişenler, hukuku beşer beyannamesini ezbere bilenler, lâiklik ve inkılâpçılık perdesi altında yoksul Anadolu halkının imanını, vicdanını, hak ve hukukunu pervasızca çiğnediler. İklimlere ve kıtalara hükmeden, üç kıtada asırlarca dimdik duran ecdadımızı şurada burada, halkevlerinde türlü kılıklara sokarak tahkir ve tezlil ettiler.

Bizi måzimizden, bizi kökümüzden, bizi bizden ayırdılar. Ne kadar batırdılarsa, o kadar kurtardık. Ne kadar öldürdülerse o kadar yarattık dediler. Eski nesille, yeni nesil arasına nifaklar soktular. Babalarla çocukları birbirine düşman yaptılar. Mabutları ceplerinde, mâbudeleri yataklarında olan bu adamlar, kadınlara birdenbire, rastgele hürriyetler vererek aile müessesini kökünden sarstılar. Böylece komünizmin gelişeceği zemini kendi elleriyle hazırladılar.

Ruhların kaynaştığı, vicdanların tatmin bulduğu büyük iman merkezlerini kapattılar. Kanunlar çıkararak toplantıları yasak ettiler; cemaatleri dağıttılar. Bunların yerine iradelerin gevşediği sevki tabiilerin işlediği yerler, sinemalar, tiyatrolar, stadyumlar, randevu evleri, meyhaneler açtılar. Gençliğimizin galeyanını, heyecanını bu bataklıklara akıttılar. Ruhumuzu, ateşimizi söndürdüler. Bizi ölmeden evvel öldürdüler. Kendi prensiplerini dahi istismar ettiler. 6 oku 6 direk haline getirdiler; onunla apartmanlar yaptılar. Milleti, halkı, köylüyü düşünmediler. Doğru yoldan saptılar, hakka değil batıla taptılar.

Onlar kendilerini yarı ilâh sanıyorlardı. Yapanlar onlardı, yaratanlar onlardı! Partilerinden bahsederlerken şerefli partimiz diyorlardı. 10 yılda 15 milyon genç yaratmışlardı. O kadar ileri fikirli, o kadar ileri gidiyorlardı ki 400 yıllık mesafeyi 20 yıla sığdırmışlardı. Her şey onlarla başlıyordu. Şanlarla, şereflerle dolu koskoca Türk tarihi onlarca devri istibdat, kapkara Orta Çağdı.

Tam 27 yıl Tanrılar gibi konuştular, Firavunlar gibi saltanat sürdüler. Yediler, içtiler, kustular! Bol harcadılar, hususi vagonlar, yatlar, sürgün ettikleri padişahların saraylarında şahane hayatlar!.. Zevk, eğlence âlemleri.. Vur patlasın, çal oynasın! Her gün bayram.. Her gün seyran! Altta kalanın canı çıksın! Altta kalan milletti, halktı, köylü idi. Amma nutuklarda, afişlerde: "Köylü milletin efendisidir" diye yazılı idi. Halkı ve köylüyü efendimiz sensin, efendimiz sensin, diye diye soydular. Ne usandılar, ne utandılar, ne doydular... «Yurtta sulh, cihanda sulh» diye Ankara'da yan gelip yattılar. İşte bunlar böyleydi, böyle battılar!...

…….

Ey Türk Milleti!

Bugün sözde C.H.P. saflarında muhalefeti temsil edenler, dünkü diktatörlerin şakşakçı ve alkışçılarıydı. Bugün sana yanaşmak istiyenler, ayaklarına kadar gelenler, dün seni ayakaltı edenlerdi. Bugün, adaletten, hakkaniyetten, maneviyattan bahsedenler, dün senin imanını, vicdanını, hakkını, hukukunu alçakça çiğneyenlerdi Vatan ve millet cellâtlarını unutma ve affetme”

SERDENGEÇT! YIL:10 EYLÜL 1957 sayı 25”

Hâsılı kelam düşmana benzetilme ve yıkım durdurulamazsa yok oluş süreci daha da hızlanacak ve tarih denilen mezarlıkta yerimizi alacağız.

Ayetlerde;

“Bu böyle olmuştur; çünkü Allah, bir topluluğa lutfettiği nimetini, onlar kendilerini değiştirmedikçe değiştirmez ve Allah her şeyi işitip bilmektedir. Enfâl-53”

“Kişinin önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu kayıt ve koruma altına alan takipçiler vardır. Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez. Allah herhangi bir toplumun başına bir kötülük gelmesini diledi mi, artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir. Onların Allah’tan başka yardımcıları da bulunmaz. Ra’d -11

Evet.

 “Rabbin, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir peygamberi memleketlerin ana merkezlerine göndermedikçe, memleketleri helâk edici değildir. Zaten biz, ancak halkı zalim olan memleketleri helâk etmişizdir. Kasas-59”

“Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde oranın şımarmış yöneticilerine (iyiye yönlendirici) emirler veririz; onlar ise orada günah işlemeye devam ederler, sonuçta o ülke helâke müstahak olur, biz de oranın altını üstüne getiririz. İsrâ-16” buyrulur.

Selam ve Sabırla… 31.10.2025