Sahi Neden Düşmana Benzetildik
Veysi ERKEN Dr.
Jöntürk ve
ittihatçılar on yıl içinde devletimizi (Osmanlı) yerle yeksan ettiler.
1908-1918 sadece on yıl içinde devletimizin tarumar edilmesini sağladı
ittihatçı çete.
Peki, sonra ne oldu?
Anadolu insanı İslam’a,
sancağa, bayrağa, vatana, namusa sahip çıkmak için cihad meydanına revan oldu.
Anadolu düşmanlardan
temizlendi, rejim değişikliği oldu.
Yeni rejimin adı
Cumhuriyet.
Evet, Anadolu insanı
savaşı kazandı kazanmasına da bütün değerleri kaybettirildi, kaybettirilmeye
çalışıldı.
Düşmana benzetildi.
Halk sormaya başladı.
Sahi bizler mademki
düşmana benzetilecektik ne diye savaştık.
Hem de kanun zoruyla
düşmana benzetildik.
Kanunlarımız ithal.
Ticaret kanunu,
Borçlar kanunu,
Ceza kanunu,
Medeni(!) kanun vd.
Mademki yeni bir
rejim idi neden kendi kanunlarımızı yapmadık da düşmanın kanunlarını
benimsedik, millete dayattık.
Ya yaşayışımız.
Giyimden kuşama,
yemek yeme tarzından sokakta yürüyüşümüze kadar ne ecnebilerin tarzları
dayatıldı.
Camilerimiz,
medreselerimiz, ilim irfan yuvalarımız niye tarumar edildi, satıldı, ahırlara,
meyhanelere çevrildi.
Neden?
Neden?
Neden?
Artık cevabı doğru
vermek mecburiyetindeyiz.
Hakikatler ortaya
çıkarılmalı ve özümüze dönmeliyiz.
Bunu başaramazsak
nesiller mahvolmaya ve millet yok olmaya devam edecek.
Merhum Osman Yüksel “Bir
Nesli Nasıl Mahvettiler?” diye bir risale yazmıştı.
Milletimizin
değerlerinden nasıl koparıldığını, yok edilmeye çalışıldığını ortaya koymuştu.
Düşmana benzetilişimizi şöyle yazmıştı yıllar önce.
“Ey Türk Milleti!
Hiçbir partiye mensup
olmayan müstakil bir arkadaşınız, kardeşiniz sıfatıyla sizlere bu hakikatleri
bildirmeyi kendime milli, vatani bir vazife telakki ediyorum:
Ey Türk Milleti!
Şurası acı bir hakikattir ki: Milli Mücadelede zafer
kazanıldıktan, binlerce şehit vatan uğruna, din ve iman uğruna, hilâl, istiklâl
uğruna kara topraklara kefensiz gömüldükten sonra, C.H.Partisi tarafından bu
ruha ihanet edilmiş, büyük iman cephelerinin sesi susturulmuştur.
Paris sokaklarında yetişenler, hukuku beşer beyannamesini
ezbere bilenler, lâiklik ve inkılâpçılık perdesi altında yoksul Anadolu
halkının imanını, vicdanını, hak ve hukukunu pervasızca çiğnediler. İklimlere
ve kıtalara hükmeden, üç kıtada asırlarca dimdik duran ecdadımızı şurada
burada, halkevlerinde türlü kılıklara sokarak tahkir ve tezlil ettiler.
Bizi måzimizden, bizi
kökümüzden, bizi bizden ayırdılar. Ne kadar batırdılarsa, o kadar kurtardık. Ne
kadar öldürdülerse o kadar yarattık dediler. Eski nesille, yeni nesil arasına
nifaklar soktular. Babalarla çocukları birbirine düşman yaptılar. Mabutları
ceplerinde, mâbudeleri yataklarında olan bu adamlar, kadınlara birdenbire,
rastgele hürriyetler vererek aile
müessesini kökünden sarstılar. Böylece komünizmin gelişeceği zemini kendi
elleriyle hazırladılar.
Ruhların kaynaştığı,
vicdanların tatmin bulduğu büyük iman merkezlerini kapattılar. Kanunlar
çıkararak toplantıları yasak ettiler; cemaatleri dağıttılar. Bunların yerine iradelerin gevşediği sevki
tabiilerin işlediği yerler, sinemalar, tiyatrolar, stadyumlar, randevu evleri,
meyhaneler açtılar. Gençliğimizin galeyanını, heyecanını bu bataklıklara
akıttılar. Ruhumuzu, ateşimizi söndürdüler. Bizi ölmeden evvel öldürdüler.
Kendi prensiplerini dahi istismar ettiler. 6 oku 6 direk haline getirdiler;
onunla apartmanlar yaptılar. Milleti, halkı, köylüyü düşünmediler. Doğru yoldan
saptılar, hakka değil batıla taptılar.
Onlar kendilerini yarı ilâh sanıyorlardı. Yapanlar
onlardı, yaratanlar onlardı! Partilerinden bahsederlerken şerefli partimiz
diyorlardı. 10 yılda 15 milyon genç yaratmışlardı. O kadar ileri fikirli, o
kadar ileri gidiyorlardı ki 400 yıllık mesafeyi 20 yıla sığdırmışlardı. Her şey
onlarla başlıyordu. Şanlarla, şereflerle dolu koskoca Türk tarihi onlarca devri
istibdat, kapkara Orta Çağdı.
Tam 27 yıl Tanrılar
gibi konuştular, Firavunlar gibi saltanat sürdüler. Yediler, içtiler, kustular!
Bol harcadılar, hususi vagonlar, yatlar, sürgün ettikleri padişahların
saraylarında şahane hayatlar!.. Zevk, eğlence âlemleri.. Vur patlasın, çal
oynasın! Her gün bayram.. Her gün seyran! Altta kalanın canı çıksın! Altta
kalan milletti, halktı, köylü idi. Amma nutuklarda, afişlerde: "Köylü
milletin efendisidir" diye yazılı idi. Halkı ve köylüyü efendimiz sensin,
efendimiz sensin, diye diye soydular. Ne usandılar, ne utandılar, ne
doydular... «Yurtta sulh, cihanda sulh»
diye Ankara'da yan gelip yattılar. İşte bunlar böyleydi, böyle battılar!...
…….
Ey Türk Milleti!
Bugün sözde C.H.P. saflarında muhalefeti temsil edenler,
dünkü diktatörlerin şakşakçı ve alkışçılarıydı. Bugün sana yanaşmak istiyenler,
ayaklarına kadar gelenler, dün seni ayakaltı edenlerdi. Bugün, adaletten,
hakkaniyetten, maneviyattan bahsedenler, dün senin imanını, vicdanını, hakkını,
hukukunu alçakça çiğneyenlerdi Vatan ve millet cellâtlarını unutma ve affetme”
SERDENGEÇT! YIL:10
EYLÜL 1957 sayı 25”
Hâsılı kelam düşmana
benzetilme ve yıkım durdurulamazsa yok oluş süreci daha da hızlanacak ve tarih
denilen mezarlıkta yerimizi alacağız.
Ayetlerde;
“Bu böyle olmuştur;
çünkü Allah, bir topluluğa lutfettiği
nimetini, onlar kendilerini değiştirmedikçe değiştirmez ve Allah her şeyi
işitip bilmektedir. Enfâl-53”
“Kişinin önünde ve
arkasında Allah’ın emriyle onu kayıt ve koruma altına alan takipçiler vardır. Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe
Allah onlarda bulunanı değiştirmez. Allah herhangi bir toplumun başına bir
kötülük gelmesini diledi mi, artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir.
Onların Allah’tan başka yardımcıları da bulunmaz. Ra’d -11
Evet.
“Rabbin,
kendilerine âyetlerimizi okuyan bir peygamberi memleketlerin ana merkezlerine
göndermedikçe, memleketleri helâk edici değildir. Zaten biz, ancak halkı zalim
olan memleketleri helâk etmişizdir. Kasas-59”
“Bir ülkeyi helâk
etmek istediğimizde oranın şımarmış yöneticilerine (iyiye yönlendirici) emirler
veririz; onlar ise orada günah işlemeye
devam ederler, sonuçta o ülke helâke müstahak olur, biz de oranın altını üstüne
getiririz. İsrâ-16” buyrulur.
Selam ve Sabırla… 31.10.2025