23 Mart 2017 Perşembe

DİK DURAN MUHSİN YAZICIOĞLU’NUN NAMAZ HASSASİYETİ



DİK DURAN MUHSİN YAZICIOĞLU’NUN NAMAZ HASSASİYETİ

Veysi ERKEN

            25 Mart 2009 bir şahadetin günü. Yıllar geçti. Dünyevi adalet tecelli etmedi.
            O günden beri inanmışımdır ki, bu şahadet bir cinayetin ve suikastın sonucudur.
            Aynı şekilde inanmışımdır ki, vadesi dolan ölür. Kimi Halik-i mutlak cenabı Allah’a kavuşur, kimi ise cehenneme layık olur.
            Muhsin Başkanın cenabı Allah’ın nimetlendirdiği şahsiyetlerdendir inşallah. O Hz. Peygamber’in ravzasındadır inşallah.
            Onunla beraber olduğumuzda “Çağrımız İslam’da Dirilişedir” çağrısından hiç taviz vermediğini ve “Allah’ın Birliği ve Hz. Peygamberin Risaleti Dışında Tartışılmazımız yoktur” ilkesini benimsediğine şahid olmuşumdur.
Bu ilke milli mutabakat çağrısında ifade edilmiştir.  http://gonullerdebirlikvakfi.org.tr/?p=1068  Aynı anlayış çağrının okunmasından sonraki konuşmada da görülür. Muhsin Başkanın salon konuşmasından bir kesit: https://www.youtube.com/watch?v=W5yXJ4T_rJE Fırıldak olmaya gerek yok https://www.youtube.com/watch?v=VeoquioRK6c  Bizler hak peşinde koştuk. Başkan bunu şu şekilde dillendiriyordu adımıza: Muhsin nerede biz orada değil, hak nerede biz orada: https://www.youtube.com/watch?v=CO08ViPyWts
Bunlar benimsediğimiz ortak özellikler. Ve bu konularda hep hassas olmuşuzdur. Fırıldak olunmamıştır. İşte bu hassasiyetlerden birini sizlerle paylaşayım. Dostum Mustafa beyin paylaştığı MUHSİN YAZICIOĞLU'nun hayatından bir kesit:
Gardiyanların ayak sesleri koğuşun kapısında son buldu, getirdikleri genç bir mahkumu bıraktılar ve gittiler. Yeni gelen genç içeridekilere selam verdi ve kendisine gösterilen boş yere oturdu. Koğuştakiler ona hoş geldin, geçmiş olsun dediler. İçlerinden en yaşlı ve olgun olanı gencin yanına yaklaştı ve ona ilgi gösterdi, bir anlamda sahiplendi. Çünkü selam verişinden ve simasından bu gencin nasıl biri olduğunu hemen anlamıştı.
Genç oldukça yorgun ve bitkin görünüyordu, epeyce bir müddet konuşmadı. Daha sonra yaşlı adamdan bir seccade istedi ve kıblenin ne taraf olduğunu sordu. Sonra kalktı ve yavaş yavaş ikindi namazını kıldı. Yaşlı adam gencin namazını bitirmesini bekliyordu, onunla enine boyuna tanışmak istiyordu. Fakat genç ikindi namazını bitirdiği halde daha namaz kılmaya devam ediyordu, sonunda bitirdi ve yerine geçip oturdu. Yaşlı adam biraz daha yanına yaklaştı.
-Nedir o fazladan kıldığın namaz? Biliyorsun ikindi namazından sonra kılınan nafile bir namaz yoktur? Delikanlı bir müddet cevap vermedi, daha sonra sakin bir sesle:
-Kaza namazı dedi.
-Ne zaman kazaya bırakmıştın? dedi yaşlı adam.
-Gözaltındayken, dedi. Çok yavaş bir şekilde söyledi bunu, daha sonra da gözleri uzaklara dalıp gitti. Yaşlı adam onu konuşturarak ve bir şeyleri hatırlatarak üzmek istemiyordu. Fakat yine de kendine hakim olamadı.
-Ne kadar tuttular göz altında?
-Yirmi dokuz gün.
-Allah Allah, yirmi dokuz gün öyle mi?
-Evet, yirmi dokuz gün. O yirmi dokuz günlük namazımı kaza edeceğim.
-Kılamamışsındır, kıldırmamışlardır herhalde? Delikanlı bir müddet sustu ve sonra yaşlı adama döndü:
-Aslında namazlarımı kıldım, bir tek vaktimi bile kaçırmadım fakat…
 -Fakat ne?
-Fakat namazın şartlarını yerine getiremedim, hep eksikti. Çoğu zaman abdest alamadım, teyemmüm ettim.
-Olsun, teyemmümle olsun, kabul değil mi?
-Fakat toprak bulamadım teyemmüm edecek, bazen beton duvara, bazen de demir kapıya ellerimi sürerek teyemmüm ettim, kabul olur mu?
-Ne demek kabul olmaz, elbette olur.
-Kıbleyi de bilmiyordum, rica ettim söylemediler. Hem bu arada namazın diğer rükünlerini de yerine getiremiyordum, askıdaydım, hem ellerim hem ayaklarım bağlıydı, çoğu zaman zorla rukuya gidebiliyordum, hele hiç secde yapamıyordum.
-Olsun, olsun yine de kabuldür senin kıldığın bu namaz, dedi yaşlı adam. Fakat ses tonu gittikçe değişiyor, ağlamaklı bir hal alıyordu.
-Sen öyle hep kabul kabul diyorsun ama… dedi ve bir müddet sustu genç adam. Daha sonra değişik bir ses tonuyla devam etti.
-Biliyor musun, gözaltında bulunduğum o yirmi dokuz günün on beş günü anadan üryandım, çırılçıplaktım, soymuşlardı beni. Yalvarıyordum onlara, ne olur Allah için bir tek külotumu bana verin, hiç olmazsa namaz kılacağım vakit verin diyordum, fakat vermiyorlardı. İşte o şekilde kıldım namazlarımı. Mümkün olduğu kadar toparlanıp avret yerlerimi örtmeye çalışıyordum. Fakat bazen onu da yapamıyordum, bu şekilde namaz kılıyordum…
Ortalığı epeyce bir müddet sessizlik kaplamıştı, delikanlı yaşlı adamdan cevap bekliyordu, bu namazları kaza etmesi gerekmiyor muydu? Yaşlı adam kafasını kaldırdığında gözyaşlarının baştan sona yüzünü ıslattığını gördü, ağlıyordu, ağlıyordu. Sonra birden doğruldu ve delikanlının omuzlarından kuvvetlice tuttu ve kendine çekti:
-Bana bak delikanlı! Anlıyor musun, o namazları asla kaza etmeyeceksin. O namazları alıp Allah’ın huzuruna varacaksın. “ Allah’ım, sana bunları getirdim.” diyeceksin. Biliyor musun, belki hayatında kıldığın en önemli namazlar, senin bu namazların olacak.”
Umarım yaşanmış bu okuduklarınız sizde namaz ve İlayı Kelimetullah doğrultusunda Nizam-ı Âlem konusunda farklı bir hassasiyet geliştirir…
Mekânın cennettir inşallah kıymetli şehid.
Selam ve Sabırla…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?