17 Nisan 2017 Pazartesi

Sağırlaşanlar Çığlığı Duyar mı?



Sağırlaşanlar Çığlığı Duyar mı?

Veysi ERKEN

“Çocuk sordu. Birleşmiş milletlerin görevi nedir? Baba cevap verdi. “Evleri çadıra çevirmek”
Evet, birleşmiş milletler varmış. Birleşmiş milletler mi, birleşmiş illetler mi?
İnsanlık varmış yeryüzünde.
Gerçek mi?
Ya sessizlik deryasında olan sağır ve dilsiz Müslümanlara ne demeli.
Feryadı duyulmaz oldu dünyanın masum ve mazlum çocuklarının. Bedenleri savrulurken çocukların beşer enkaza döndü. Evleri çadırlara döndürmek oldu birleş(miş) milletlerin görevi.
İşte sağlaşan insan görünümlü mahlûklara karşı haykıran bir ses. Elinden geleni yapan, haykıran, “ebabil”leşen çocukların ve bedenlerin sesi olan bir insan. Nisyanlığı değil, ünsiyeti haykıran bir sestir Ayşegül Gürtan.
Öğrencim Ayşegül Gürtan haykırıyor masum çocuğun sesini. Feryadı arş-ı alaya yükselsin diye. İdlibli çocuğa mektup gönderiyor. Mektup bütün masumlaradır hakikatte.
İnsanlığını kaybetmemiş herkes duysun diye bu feryat dolu mektubu paylaşıyorum sizlerle.
Duyuyor musunuz, yoksa (D)uyuyor musunuz?
Sizi mektupla baş başa bırakıyorum.

 “Ebabil”leşen İdlib”in ve bütün dünyanın çocuklarına”

“İdlib’teki evladım,  Rakka’daki çocuğum; “Afganistan’daki, Türkistan’daki bebeğim.
Ve Dünyanın bilmediğim köşelerinde unutulmuş sabilerim.
Doğurmadığım, beslemediğim ama analığını tüm ruhumda hissettiğim yavrularım, elim kolum uzanamıyor size, ama dilimde dualarım hep sizin için var. En güzel duaları size ediyor, en güzel cennet mekânını size istiyorum bir ana gibi… Size uzanan zalim elleri kıramıyorum,  kökünden koparamıyorum ama asıl güç sahibi el-AZİM olan Allah’a havale ediyorum, sizi Allah’ın emanet halkasına bırakıyorum. Bugün tepenize bomba yağdıranların tepelerine “ebabil” gibi ineceksiniz tepelerine, dağılacak beyinleri, kararacak gözleri, yıkılacak saltanatları inşallah.
Mahşerde, o size ölüm saçan o eller dile gelip ”bu insanoğlu beni en zalim işlerine ortak etti. ” diye şikâyet edecek. Ölüm saçan o eller dahi şikâyet edecek. Sen hiç üzülme, gören yok, sesimizi duyan yok diye. Cenabı Allah her şeyi görüyor, biliyor ve duyuyor. O “muntakim” ism-i celaliyle intikamınızı alacak, “kahhar” sıfatıyla onları kahredecektir.
O lanet ve dehşet saçan kalpsizlerin yaptıklarından Cenabı Allah üzerinize sabır yağdıracak, onları cehennem çukurunda haşredecektir.
Ya Sabır diyorum İdlib’in, Arakan’ın ve dünyanın bütün “ebabil”leşen mazlum, mağdur ve masum çocukları. Es-Sabur’a sığınıyorum. Başka melcemiz yoktur çünkü.
Diliyorum ki tez vakitte Allah belalarını versin, daha fazla yapmalarına fırsat ve zaman kalmasın, yerle yeksan olsunlar, “keasfin mekul”a dönsünler. Toprağında kabul etmeyeceği pislik dolu leş bedenleri çürüsün, yok olsun.
Yaşatılmadığınız dünyayı, al(-ama-)dığınız nefesi zehirle doldurdular yeryüzünün nemrutları, firavunları, zalimleri. Bu dünyada kirlettikleri çocukluğunuza, yok ettikleri bedenlerinizin karşılığını fazlasıyla göreceklerdin “ebabil”leşen ruhlarınızdan biiznillah. Zalimler, nemrutlar toprağınızda rahat yüzü görmesinler. Olmayan vicdanları, merhametleri gibi bedenleri de olmasın ki sizin kanınızla sulanan TOPRAĞINIZI ve yeryüzünü bir daha kirletmesinler.
Evladım bu dünyada büyükler varmış! Onlar isterse durdururmuş size yapılanları… Ben diyorum ki HÂŞÂ.  Allah’u Ekber. Büyüklük, yalnızca Allah’a mahsustur.
Sesleniyorum o kendini büyük sananlara ve onları öyle görenlere “ gösterin kendinizi, meydan ortada buyurun, lütfedin artık. O çok savunduğunuz çocuk haklarının esamisi okunmuyor İDLİB’ te, RAKKA’ da.  Nerede insanlığınız ve insaniyetiniz.
Büyüksünüz, yoksa bükük müsünüz?
Büyük müsünüz yoksa merhameti, vicdanı, adaleti bükük olanlar mısınız?
Ses yok evladım, cevap ver(-e-)miyorlar. Çünkü büyük değil, büküklerdir.
Kendini insan sanan, merhametli sanan ileri gideyim aramızda kalsın Müslüman sanan abilerin, ablaların, amcaların, teyzelerin, dindaşların, gezegendaşların var ya onlar niye sesini çıkartmıyor dersin? Bükük olduklarından mı dersin.
            Evet, masum çocuğum. Dünya büyüklerle değil, büküklerle dolu.
Unutmuşlar mı insan olduklarını, nisyan tarafı ağır basan insanlıklarını yaşıyorlar. Nerede şu çocuk hakları için çocuğu savunanlar, hani evladım bir yürüyüşte size düzenlemiyorlar… Bir “kuş” kadar yokmuşsunuz gözlerinde, öyle ya siz masumsunuz, siz günahsızsınız, sizi savunmak kimsenin ekmeğine yağ sürmez, kimseyi birbirine düşürmez, servetlerine servet katmaz, Kürt’ü Türk’e kırdırmaz Laz’ı, Çerkez’i, Alevi’yi, Sünni’yi birbirine katmaz.  İşte bu asıl NEDEN bu.
 Sizler masum, mazlumlarsınız.
Sizlerin yeri yok zalimlerin nazarında.
İnanıyorum. Zalimlerin tepelerine “ebabil” gibi “siccil” yağdıracaksınız inşallah.
Belki siz artık sesinizi duyuramazsınız. Geriye bıraktığınız çığlık koparan bakışlarınızdan başka hiçbir yok. Ama ben diliniz olup haykıracağım tüm insafsızlara, tüm merhametsizlere. Ben dertleneceğim derdinizle. Çünkü kalbimde tüm acınız… Cenabı Allah dilimi döndürdüğü müddetçe haykıracağım konuşacağım masum evladım.
Masum Hanzala gibi sırtımı döneceğim ve Cenabı Allah’a yakaracağım ebabilleşen sizler için.
 Sen şehit tahtında rahatsındır ama daha da rahat ol, gözleri çocukça isteklerine doyamadan şehit olan yavrum,  en güzel yemekleri yiyemeden şehit olan yavrum, oyunlara,  eğlenmeye, koşmaya, gülmeye doyamayan yavrum, sen parçalanmış bedeninle rahat uyu…
Size yardım için uzanmayan eller kırılsın, sizi koruyamayan güçlüler kahrolsun, sizi duymayan kulaklar kapansın, elinden sadece duası gelip de buna üşenen diller kilitlensin. Lal kesilmiş insan kılıklılar ve Müslüman görünümlüler sussun.
Sizin acınızı hissetmeyen, hala kendi hayatına devam edip dünyalık telaşlarına koşturan bu yazıyı ve benzerlerini okuyup vah tüh edenler kalpsizler var ya evladım. İşte onlar sana manen zehir saçanlardır.
 Onlar fiilen ortada yoklar ama varlıklarıyla, umursamazlıklarıyla, kayıtsızlıklarıyla, katılıklarıyla bu zulmü size yapan kalpsiz kâfirlere ortaktırlar. Onların çürük kalbilerinin kokusu da ölüm saçtı size. Elma kokulu sârin gazı gibi.
Evladım, o kokular canını yaktı ya işte senin canının yandığını görmek, buna mani olamamak benim de canımı yaktı.
Beni affet evladım, engel olamadığım için, sana ulaşamadığım için beni affet... Yüreğim ezildi, yaşamak Müslüman olmak ağırlaştı üstümde. Ruhumda hissettiğim acı tüm takatimi aldı elimden. Kalemi tutmaya güç veren ise senin derdinin dili olmak…
Evladım ne param var ne nüfuzum, senin için sadece duam ve yakarışım var. Bir de yaşadıklarına dönen dilim ve seni hisseden anne yüreğim. Rabbim cennette, köşkünde ağırlıyorken sizi, bu dünyada başardıklarını sanan, yaptıklarından gurur ve zafer duyan bir aptal güruhu var.
Oralardan bakıp gülüyorsundur kahpe hallerine. Acınacak haldeler değil mi “ebabil”?
“Ebabil”leşen evladım, şu içinde yaşadığımız yeryüzü cehennemine, mutlu ve huzurlu olduğun cennet bahçelerinden bizlere bir gülücük gönder de gözyaşımız dinsin, gönlümüz huzur bulsun…
Bu mektubu sana annelik yapamayan ama anneliğinin sorumluluğunu hisseden zavallı bir anne gönderiyor.
Kabul eder misin “ebabil”leşen masum çocuk.05.04.2017 Türkiye/ Kastamonu” 
Selam ve Sabırla…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?