4 Nisan 2019 Perşembe

Bir Ülkünün Peşinde 48 yıl ve Merhum Başbuğ’la ilgili Bir Hatıra


Bir Ülkünün Peşinde 48 yıl ve Merhum Başbuğ’la ilgili Bir Hatıra

Veysi ERKEN

            Bir ülkünün peşinde 48 yıl çizgisini, yolunu ve ülküsünü terk etmeden mücadeleye devam etmek kolay bir şey değildir.
            Malum üzere “bir ülkünün peşinde 50. Yıl” etkinlikleri düzenlendi. Ben de çizgimi, yolumu ve ülkümü değiştirmeden bu davada 48. Yılı ikmal ettim.
            İnşallah akıl sağlığımız elverdikçe bu ülküden sapmayız.
            Evet,
Aziz dostlar benim yetiştiğim ilçedeki (Mardin-Midyat) insanların inanışı gereği, Kur’an-ı Kerimi ilk okula başlamadan hatmettim.
Çocukluk döneminden itibaren Kur’an-ı Kerimi kendimize rehber edindik.
            Hayat bu şekilde devam ederken kendimizi Batman’da ortaokulun üçüncü sınıfında bulduk.
            Özellikle ortaokul çağında radyoda ( o zaman sadece trt’nin radyosu var) yayınlanan arkası yarın programını dinlemeyi pek seviyordum.
            Radyoda yayınlanan “solda ve sağda vuruşanlar https://eksisozluk.com/solda-ve-sagda-vurusanlar--1806613” programını takip ederken bazı kavramlar hoşuma gidiyordu. Komando, milliyetçi, ülkücü, devrimci vs.
            O dönemde sınıf arkadaşlarımla bu kavramları zaman zaman tartışıyorduk. Hatta bir arkadaşımla fazlaca tartışıyorduk. Zira onun abisi devrimciymiş. O devrimci ise ben de milliyetçiyim, ülkücüyüm diyordum.
            İkinci dönem 12 Mart muhtırası verilmiş ve tutuklamalar başlamıştı. Arkadaşımın abisi de tutuklanmış ve o arkadaş bana seni de tutuklarlar demeye başladı. Tabii ki, kavramların anlamını bilmiyordum ve arkadaşıma milliyetçilik, ülkücülük kötü bir şey ise beni de tutuklasınlar diye cevap veriyordum.
            Nihayet ortaokul bitti ve liseye Gaziantep lisesinde başladım.
            Ülkücüler ve ülkücülükle tanışmam asıl o dönemde, bir başka deyişle lisede  başladı.
            Gaziantep’te TÜT (Türk Ülkücüler Teşkilatı) kurulu idi. Ben ve arkadaşlarım fırsat buldukça TÜT’e devam ediyor, sohbetlere katılıyor, kitap, dergi ve bulursak gazete okuyorduk.
            1971-72 öğretim yılının ikinci döneminde Başbuğ Türkeş’in Gaziantep’e geleceğini öğrendik. Parti ve TÜT gereken hazırlıkları yaparak Başbuğ’u Kilis Kavşağında karşıladık. Tabii ki, karşılama merasim yürüyüşü şeklinde gerçekleşti.
            Daha sonra parti kongresinin yapıldığı salona geçtik. Çok heyecanlıydık. Başbuğ’u ilk defa görüyor ve dinliyorduk.
            Kongrede merhum Başbuğ İslam’dan çok bahsetti. O sırada salondakilerden biri söz alarak “sayın Albayım (Albay rütbesiyle askeriyeden emekli olduğu için olsa gerek); İslam’dan o kadar bahsettiniz neden doğrudan doğruya İslam’ı savunmuyorsunuz” mealinde bir ifade kullandı.
            Merhum Başbuğ bunun üzerine “cemiyetimiz bir bataklık, İslam beyaz bir örtü gibidir. Beyaz örtüyü bataklığın üstüne serersek örtüde izi oluşur, hedefimiz seksenli yıllardır”  mealinde bir ifade ile cevap verdi.
            Tabii ki, bu ifade benim ülkücülüğümü pekiştirdi ve kırk sekiz yıldır devam ediyor.
            Malumunuzdur ki, ülkücülerin temel şiarı “ çağrımız İslam’da dirilişedir” şeklinde umde haline dönüştürülmüştür.
            Ben ve benim gibiler bu ülkü ve ilkeden ayrılmamaya çalıştık ve çalışıyoruz. Bu ilke ve ülküden ayrılanlar savrulmuşlardır. Temel kaidedir “kamet ve istkamet”i bozulanlar ilke ve ülkülerinden sapmış olurlar.
            Biz hep bu ülkünün peşinde koştuk.
            Midyat Ülkü Ocakları Şube Başkanlığı, Ülkücü Köylüler Derneği Genel Sekreterliği ve Ülkücü Memurlar Derneği Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyeliğim döneminde de bunu devam ettirmeye çalıştım.
            Eylül tufanı ve Kenan fırtınası da bizi yolumuzdan alıkoymadı. Darbeler, 28 Şubatlar, 27 Nisanlar ve en son 15 Temmuzlar bizi yıldırmadı.
            Bizler inanıyoruz ki, “la galibe illallah”tır.
            71 yılında çocukluk döneminde başlayan ülkü serüveninin üzerinden tam 48 yıl geçti.
            Seksenli yılların sonlarına doğru ülkü yolculuğumuz merhum Muhsin Başkanla devam etti.
            Yetmişli yılların başlarında asıl davanın “İslam” olduğunu gönlüme nakşeden merhum Başbuğa’ vefatının senei-i devriyesinde cenabı Allah’tan rahmet, merhamet ve mağfiret diliyorum.
            Eksiğimiz, kusurumuz, hatalarımız ve günahlarımızla samimi kullar olmaya çalıştık ve çalıştığıma inanıyorum. Yol gösterenlerin samimiyeti önemlidir. Bu dava yetim ve öksüz olsa da bizlerden sonra da devam edecektir biiznillah.
            Merhum Yahya Kemal’in ifadesiyle “sessiz gemi”ye binenlere cenabı Allah’tan binlerce kez rahmet, merhamet ve mağfiret diliyorum. Mekânları cennettir inşallah.
            Selam ve Sabırla…04.04.2019.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?