14 Nisan 2021 Çarşamba

Vakıf Medeniyetinin Eğitim Alanında Muhteşem İki Tezahürü: MEDRESE VE AHİ ZAVİYE/TEZGÂHLARI*

 

Vakıf Medeniyetinin Eğitim Alanında Muhteşem İki Tezahürü: MEDRESE VE AHİ ZAVİYE/TEZGÂHLARI*

 Veysi Erken Dr.

 Giriş

 Medeniyetlerin gelişmesinde, yayılmasında ve diğer medeniyetlerden  farklılaşmasında kendine has amilleri önemli rol oynar. Medeniyetler, özellikle kendine has olan amillerin zayıflamasıyla veya yok olmasıyla tarih sahnesinden silinir. Medeniyetimizi ve kültürümüzü bu zaviyeden incelediğimizde kendine has olan pek çok amil ve bu amillerin saikiyle vücut bulmuş müesseselerle karşılaşırız. Medeniyetimizi ve kültürümüzü tahlil ettiğimizde yaşayışımızın belirleyicilerinin “inanç/tevhid”eksenli olup, sadece “kazanma” ve “mübadele”nin değil, bunlarla birlikte “yardımlaşma”nın ve “dayanışma”nın da önemli rol oynadığını görürüz.

         Medeniyetimizi özellikle Batı Medeniyetinden ayıran en önemli özelliklerinin başında “iyilik/bir” mihverinde yardımlaşma ve dayanışma boyutu gelir. Batı Medeniyetinin temel özelliği ve gayesi güçlülerin amaçlarına hizmet, zayıfların yok olmasına zemin hazırlamaktır. Sosyal felsefesi “Darwinizm”e istinat etmekle zayıfları ezen bir yapıda gelişmiş bulunmaktadır1

.           Bir medeniyet “yardımlaşma” ve “dayanışma” özelliğini ortaya çıkaran “sadaka”, “infak” gibi unsurlardan mahrum ise o daima güçsüzün ezilmesine sebebiyet verir. Sosyal huzursuzlukların Batı ülkelerinde fazlaca görülmesinin temel nedenleri burada aranmalıdır. Kendi medeniyetimizi incelediğimizde onun “Sosyal Felsefesi”nin “İnanç/Tevhid Eksenli” farklılaştığını anlarız. Bilhassa,huzuru bozan gelir dağılımındaki bozukluğun “yardımlaşma ve “dayanışma” özelliği ile azaltıldığı ve bu iş için müesseselerin oluşturulduğunu görürüz. Bu “yardımlaşma” ve “dayanışma” anlayışı sayesinde “güçsüz” olan “güç” kazanmış, zenginleşmiş ve belirli mevkilere kadar yükselebilmiştir. 

         Medeniyetimizde, toplumsal dayanışma ve yardımlaşmanın gerçekleşmesinde en önemli araç vakıflar olmuştur. Hatta denebilir ki medeniyetimizin temel ayırıcı niteliği “vakıf” üzerine inşa edilmiş olmasıdır. 

Vakıf yoluyla yardımlaşma ve sosyal faaliyete katılma hayatın bütün alanlarını kapsamaktadır. Günümüzün gelişmiş ülkelerinde geçerli olan ve ferdi ön plana çıkaran anlayış vakıf medeniyetinde de olmakla birlikte toplumun bütününü kapsayıcılık hâkim görüştür.

Vakıfların kamu hizmetinin gerektirdiği bütün faaliyetlere yönelmesi sebebiyle devlet, asli faaliyet sahası olan güvenlik ve adalet hizmetlerine daha kolay bir şekilde yönelmiştir. Biz bu incelememizde medeniyet ve vakıf kavramlarından hareketle vakıfların bütün faaliyet alanlarını değil, sadece eğitim-öğretim faaliyetlerindeki rolünü “medrese” ve “ahi kuruluşları/tekke ve tezgahları” ile izah etmekle yetineceğiz.

Medeniyet Kavramı Medeniyet genel olarak yerleşik hayatı ve tezahürlerini ifade eder. 

Konunun anlaşılması için şu ifadeler yeterlidir. “Medeniyet, en genel anlamda, insanların bir nesilden diğerine aktardıklarının toplamıdır. Bunlar siyasal, sosyal, ekonomik faaliyetler ve kurumlar; yazının, matbaanın icadı gibi buluşlar olabileceği gibi; hoşgörü, güven gibi değerler ve kavramlar da olabilir.” 2

.           Medeniyet, aktarılanların toplamı olduğuna göre, aktarılanların temelinde yer alan “inancın ve buna bağlı değerlerin yerini” 3 belirlemeden toplumsal yaşayışı yorumlamak mümkün olamaz. Medeniyetimizin kurumlar bazında en önemli tezahürü vakıflar ve vakıfların oluşturdukları maarif talim/terbiye mekânlarıdır.

 Vakıf Kavramı

 “Vekafe” fiilinden türemiş olan vakıf kelimesinin bizim medeniyetimizdeki terim anlamı “faydaları insanlara ibadullah ait olmak üzere akar ve arazi veya akar hükmünde olan bir mülkün temlik ve temellükten daimi olarak alıkoymaktır”4

.           Tanım tahlil edildiğinde vakıf kavramında bir devamlılık, birden fazla kişiye karşılıksız yardım sağlama, karşılığını Cenabı Allah’tan bekleme ve menkul olmayan kıymetlerin olduğu anlaşılır. Vakfın tanımından toplumu oluşturan fertlerin muhtelif sebeplerle “nimet”lere kendi imkânlarıyla ulaşamayan veya ulaşması mümkün olmayan fakir, güçsüz, kimsesiz vs. kesimlerini “nimet”lere kavuşturma amacının varlığı anlaşılır. 

 Vakıf Oluşturma Amilleri ve Gayesi 

 Bizim medeniyetimizde vakıf oluşturma düşüncesinin arka planında birçok amil bulunmaktadır 5

.           Bu amillerin başında insan ömrünün sınırlılığı ve ebedi hayatın varlığına inanma gelir. İnsanlar ne kadar mal-mülke sahip olurlarsa olsunlar ömürleri sınırlıdır ve ölüm kaçınılmazdır. 

Ölümle birlikte insanın unutulmaması muhtelif sebeplere bağlıdır ki bunların başında hayatta iken ferdin başkalarına yaptığı iyilikler gelir. Bir diğer faktör insanın ebediliği arzulaması ile yakından ilgilidir. Mal mülk sahibi olmak, insanın devamlılığını sağlamadığı gibi hayırla yâd edilmeyi de beraberinde getirmez. İnsanın 

hayırla yâd edilmesi başkalarına faydalı olmasıyla mümkündür. Ebedilik arzusunun geliştiği fertlerde malının mülkünün bir kısmını başkalarının faydasına tahsis etme özelliği görülür. Önemli bir başka amil geçmişte medeniyetimizin dinamikleri itibarıyla nihai hedeflere ulaşmada toplumla devlet arasında görülen uyumluluktur. Toplum ve devletin insanın, vahyin ışığında ihyasını hedeflediği görülür. Vakıf kurma düşüncesinin amilleri ve gayesinin vakfiyelerin giriş kısmında geniş bir şekilde izah edildiği görülür 6

 Günümüzde ise vakfın amacı kuruluş senedinde belirtilir. 

 Vakıf Türleri

         Kuruluş amil ve gayeleri esas alınarak tahlil yapıldığında, vakıflar iki kısma ayrıştırılabilir 7.

 Birinci kısma koruma ve himaye vakıfları denilir. Bu tür vakıflar toplum fertleri arasında hiçbir ayırım yapmadan fakir ve yoksulların himayelerini sağlamak amacıyla oluşturulmuştur. İkinci kısma intifa kullanma hakkı toplumun manevi şahsiyetine ait olan ve zengin ile fakirin birlikte istifade ettiği vakıflar girer ki bunların çoğu gayrımenkul olup hizmete sunulan eserlerdir. Okullar, kütüphaneler, ibadethaneler, yollar, köprüler ve hayır kuruluşları olan Dar’ul-aceze gibi gayrı menkuller bu sınıfa girer. İkinci kısma giren vakıfların bir kısmı kamu taşınmaz mallarının tahsisiyle oluşturulmuş olup bunlara “tahsisât” ve “irsadât” vakıfları denilir. 

Medeniyet tarihimizi tahlil ettiğimizde vakıfların iki kısmının da tamamen şahıslar eliyle vücut bulduğu ve kamu hizmeti ifa ettiği görülür. 

Vakıflar bağımsız bir şekilde çalışmalarını 1826 yılına kadar yürütmüş ve büyük görevler ifa etmişlerdir. 

İlk olarak Batılıların yönlendirmesi, hatta zorlamasıyla 1826’da vakıflar merkezi idarenin kontrolü altına alınmış ve bunlarla ilgili kanunî düzenlemelere gidilmiştir 8

 Merkeziyetçi zihniyet vakıf hizmetinin aksamasının en büyük amilidir. Bu dönem, denebilir ki, halk yönetim ayrışmasının bir başlangıcıdır. Bahsi geçen devirde; yönetim, yönetmekte olduğu halktan kopmuş ve hizmetini engellemeye başlamıştır. 

Hükümetlerin ifa etmekle yükümlü olup yerine getiremedikleri veya getirmedikleri hizmetleri vakıflar yerine getirirken yapılan müdahale hizmetlerin sönmesine sebep olmuş, hizmetlerin azalması ve durma noktasına gelmesi cehaleti artırmıştır 9

 Eğitim Vakıfları

      Medeniyet tarihimizi incelediğimizde eğitim hizmetini görecek vakıfların kuruluşunun eskilere dayandığı görülür. Eğitim vakıfları ile ilgili günümüze kadar ulaşan belgeler fazladır. Hem medreselerin kuruluşu ile ilgili hem de ahilerce oluşturulan tekke/ tezgâh vakıfları medeniyetimizin delilleridir. Eğitim tarihimiz açısından bakıldığında medreselerle ilgili en eski belgelerden birisinin Karahanlılar dönemine ait olduğu görülür 10.

Bu belge eğitim hizmeti ifa edecek vakfın bütün hususiyetlerini kapsamaktadır. Hatta denebilir ki bu döneme ait belgeler daha sonra tesis edilen vakıflara ışık tutmuş ve ilmin tabana yaygınlaşmasına zemin hazırlamışlardır. Günümüzde geçerli olan işletmecilik ve özerklik anlayışının bütün hususiyetlerini taşıyan dönemin vakıfları ve bu vakıflar vasıtasıyla oluşturulan okullarının eğitime katkısı göz ardı edilemez. 

Vakıflar özel kişiler tarafından kurulmuş yerinden yönetilen kuruluşlardır. Her vakıf bağımsız bir şekilde kurulur ve işletilir. Karahanlılar döneminde hızlı bir şekilde yaygınlaşan ve medeniyetimizin şekillenmesinde rol oynayan vakıflara Osmanlı döneminde de müdahale edilmemiştir 11.

Bu durum 1826 yılına kadar devam etmiştir. Vakıflar, resmi organizasyonların müdahalesinden uzak bir şekilde vakfiyelerinde belirtilen amaçlar doğrultusunda faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Karahanlılar dönemi ile başlayan vakıf kurma sürecinde işlevlerini kaybeden vakıflar kapanmışlardır.

Günümüzde işlevini kaybeden organizasyonlar nasıl kapanıyorsa vakıfların da faaliyetleri o şekilde bitmiştir. 

Eğitim vakıflarını tahlil ettiğimizde hem yardım hem de intifa hakkının toplumun manevi şahsiyetine devredilmiş “mülk vakıfları” olduğu görülür. Vakıflar her türlü eğitim hizmeti ifa etmiş ve hizmetini herkese açık tutmuştur. İşte bu özelliklerinden dolayı eğitim vakıfları kamu hizmetinin en güzel misallerini vermişler, dolayısıyla resmi organizasyonların yükünü azaltmışlardır. 

Eğitim vakıflarını, vakfiyeler ışığında tahlil ettiğimizde bugün “kampüs” olarak adlandırılan içinde her türlü eğitim faaliyetinin ve imkânının olduğu “külliye”ler biçiminde karşımıza çıkar. Vakıflar marifetiyle oluşturulan eğitim hizmetlerini “Medrese ve Ahi Birliklerinin tekke/tezgâhları” biçiminde incelemeyi daha anlaşılır buluyoruz. 

 a-    Medreseler

 İslam medeniyetinin oluşumu ile birlikte ortaya çıkan medreseler İslam coğrafyasının tamamında yaygınlaşmıştır. Düzenli hale gelişi “Karahanlılar” dönemi ile başladığı söylenebilir. Medreselerin işleyişini bu dönemde kurulan Buğra Han Tamğaç Medresesi Vakfının vakıf belgesi ışığında incelemek yeterlidir.

 Medreselerin Amacı

      Vakfiyeler incelendiğinde vakıflar yoluyla oluşturulan okullarda “mükemmel insan”ın yetiştirilmesinin hedeflendiği görülür. Bunun başlıca sebebi mükemmel olarak yetişen insanın vakıf kurucusunun ebedi hayat alanına katkısının olacağının kabul edilmesidir 12.

Okullar herkese açık olan yaygın eğitim alanı olarak ifade edilebilecek bir bölüm ile sürekli olarak öğrencinin devam ettiği örgün alandan oluşmuştur13.

 Yaygın eğitim alanı herkese açık olup fertler diledikleri zaman ve diledikleri kadar öğretim faaliyetlerine katılma hakkına sahip bulunmakta idiler. Örgün eğitim alanı ise sürekliliği olan bir eğitim faaliyeti ile ilgilidir. Bu alanda ilmin gerektirdiği kadar zaman ve emek talip tarafından harcanır. Örgün eğitimde keyfilik yoktur.

 Okulun Planı ve Hizmetleri

 Plan:

 Genel anlamda vakıflar tarafından kurulan okulların planı incelendiğinde bir öğretim kurumu için gerekli olan bütün unsurları ihtiva edecek şekilde planlandığı görülür. 

Avlu ile çevrili olan yapı bir “kampus” şeklindedir. Kampuslar öğretim kurumu ile ilgili olan bütün fertlerin bütün ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde tanzim edilmişlerdir. Birbirine çok yakın birimlerden oluşan öğretim kurumunun fizikî yapısını oluşturan bölümler şu şekilde sıralanabilir:

 • Derslikler

• Bilim ve araştırma salonları

• Kütüphane

• Yaygın eğitimin gerçekleştirileceği derslikler

• Öğrencilerin ders çalışabilecekleri odalar

• Yatakhane

• Mescit

• Diğer ihtiyaçlar için mekânlar 14.

Yapı bir bütünlük içinde analiz edildiğinde bugünün okullarında aranılan fizikî özelliklerin tamamının hatta fazlalığının varlığı ile karşılaşılır. Fizikî yapı asrımızda genel kabul gören “çok amaçlılık” ve buna bağlı olarak “tam kapasite” kullanımı mantığına uygundur.

Hizmetler:

Vakıfların eğitim alanındaki hizmetleri öğrenciye, öğretmene, kitap yazdırmaya, okul yapımına, gelir kaynaklarının işletilmesine, cari giderlere ve öğrenci olmayan ancak öğrenme gayesi ile vakıftan faydala-nanlara yönelik hizmetler başlıkları altında toplanabilir. 

 Öğrenci Hizmetleri:

     Vakıfların öğrencilere yönelik hizmetleri barındırma, besleme, okul giderlerini karşılama, kitap temini ve karşılıksız burs verme biçiminde tasnif edilebilir. Öğrenci vakfın sağladığı imkânlarla eğitim-öğretim sürecine katıldığı için kendini ilim tahsilinden uzaklaştıran faktörlerden uzak kalır. Vakıflar, öğrenci için eğitim-öğretim hizmetlerini tamamen ücretsiz hale getirmiş oluyordu.

 Öğretmen Hizmetleri:

 Vakıfların eğitime önemli bir katkısı öğretmen istihdamı ile ilgilidir. Öğretmen temini ve istihdamı için gereken bütçe vakıf gelirlerinden ayrılır. Genel anlamda öğretmenlere takdir edilecek ücret vakıf belgelerinde yer alır. 

Ücretlerin günün şartlarına göre mütevelli heyeti tarafından ihtiyaç duyuldukça yeniden düzenleneceği vakıf belgelerinde yer alır 15.

Öğretmenlere sağlanan imkânlar sadece ücretle sınırlı değildir. Barınma ve diğer sosyal imkânlar da vakıflar tarafından temin edilmekte idi. Verimliliğin temini için bütün şartların hazırlandığı görülür. Bu zihniyet, günümüzde “toplam kalite yönetimi” anlayışı adı altında varlığını devam ettirmektedir.

 Kitap yazdırma:

       Vakıfların eğitime en önemli katkılarından birisi kitap yazdırma faaliyetidir 16.

 Kitap yazdırma belki bizim medeniyetimizden başka hiçbir yerde ve medeniyette önemsenmemiştir. Eli kalem tutan ve sahasında nadir olduğu halde maddi imkânları yetersiz olanları vakıflar desteklemiş ve böylece ilim erbabının ölümleriyle beraber bilgilerinin yok olmasının önüne geçilmiştir. 

Eğitime yapılabilecek en önemli katkılardan biri olan bilgilerin yeni nesillere intikalini sağlayacak eser yazdırma faaliyeti asrımızda da geçerliliği olan bir hizmet alanıdır. Nice cevherler maddi imkânsızlıklar yüzünden bilgilerini eser haline dönüştürememekte ve bilgileri ölümleriyle birlikte heba olup gitmektedir.

 Okul yapımı:

      Vakıfların eğitim hizmetlerine katkılarından birisi de taşınmaz mal olan okul binalarını inşa etmiş olmalarıdır. Okul binaları yapılmadan hiçbir vakıf eğitim faaliyetini başlatmamıştır. Bina yapımının ne kadar pahalı olduğunu hesaba katacak olursak vakıfların eğitime katkısını daha iyi kavramış oluruz.

 Gelir Kaynağı Sağlama ve Gelir Kaynaklarının işletilmesi:

    Vakıf kurucuları eğitim sürecinin düzenli işleyebilmesinin ancak maddi kaynakların sağlanmasıyla mümkün olacağını öngörmelerinden dolayı sistemi sağlam kaynaklara dayandırmışlardır. Eğitim kurumunun bütün giderlerini karşılayacak nitelikte “akar” vakfetmişlerdir.Vakfedilen gayrı menkuller işletilerek eğitim kurumunun devamlılığı sağlanmıştır. Böylece eğitim kurumunun malî özerkliği sağlanmış oluyordu.

 Giderler:

 Eğitim kurumlarının giderleri tamamen vakıf gelirlerinden karşılandığından devlete olan yük ortadan kalkmış olmaktaydı. Gider kalemleri sabit ve cari olmak üzere iki ana başlıkta toplanabilir.

Personel ve öğrenciler için yapılan tüm harcamalar belirli esaslar çerçevesinde ve belirli oranlarda gerçekleştirilirdi 17

 Yaygın Eğitim Hizmetleri:

 Vakıfların en önemli hizmetlerinden birisi de yaygın eğitimdir. Bilhassa yetişkin fertlerin dilediklerince ve diledikleri kadar öğretim sürecine katılmalarıyla gerçekleşen bir faaliyet tarzıdır. Günümüzün eğitim anlayışından daha esnek bir anlayışla sürdürülen yaygın eğitim faaliyetlerinin bütün giderleri vakıf tarafından karşılanmaktaydı.

 b- Ahî Tekke ve Tezgâhlarında Eğitim

     Ahi birliklerinin en önemli özelliklerinden birisi de mensuplarına bir mesleği ve ortak davranışlar örüntüsünü kazandırmayı hedefleyen kurumlar olmalarıdır. Ahi birliklerinin ortaya çıkışlarından itibaren eğitim ve öğretim faaliyetlerinde bulundukları ve mensuplarını eğittikleri bilinmektedir. Ahi birliklerinin eğitim öğretim faaliyetlerinin tahlil edilmesi, eğitim tarihimizin bir yönünün aydınlanmasını sağlayacağı gibi günümüzün eğitim faaliyetlerine de ışık tutacağı rahatlıkla ileri sürülebilir. Ahi müesseselerindeki eğitimin amacının, metotlarının, vasıtalarının, hangi çevrelerde yapıldığının izah edilebilmesi için eğitimden neyin kastedildiğinin bilinmesi gerekir. 

Bu sebeple eğitimin tarifinden hareket edilmesi gerekmektedir.Eğitim kelimesi yerine eskiden Türkçede terbiye/talim kelimesi kullanılırdı. Arapçadan Türkçeye geçen terbiye kelimesi;

“a Artmak, çoğalmak,

 b Olmak, meydana gelmek, çocuğu yetiştirmek, geliştirmek, büyütüp beslemek,

c Islah etmek, düzeltmek, idare etmek, işini gözetmek, şekil vermek”18 anlamlarına gelmektedir. 

Sözlükte ise eğitim; “Belli bir amaç için gereken bilgileri verme işi, talim, tedris, tedrisat”19 olarak tarif edilmiştir. Eğitim ve öğretim birbirini tamamlayan bazen biri diğerine irca edilen tedris ile ilgili iki mefhum olarak alanyazında yer alır. Eğitim daha çok tavır, davranış, karakter ve bunlara esas olan değerler nizamı ile ilgili olduğundan; “insan’ın davranışlarına tesir etme Sanatı”dır 20. Öğretim ise ferde bilgi ve beceri kazandırma ameliyesidir.

Yukarıda belirtildiği gibi eğitim ve öğretim birbirini tamamlayan iki kavramdır. 

Bununla birlikte bazen eğitim, öğretimi de kapsayacak şekilde geniş olarak tarif edilmektedir. İki kavram nasıl tarif edilirse edilsin eğitimsiz bir öğretim düşünülemeyeceği gibi, öğretimsiz bir eğitim de düşünülemez.

Dolayısıyla “toy” olarak doğan insanı “kâmil” hale getirmek için yapılan bütün faaliyetler eğitimin konusunu teşkil eder.Bu çerçevede Ahi eğitim ve öğretimini incelediğimizde karşımıza genel olarak; İslâm eğitiminin prensipleri, faaliyet sahası, gayesi ve vasıtaları çıkar. Ahi müessesesinin eğitimi de İslâm eğitiminin bütünlüğü içerisinde değerlendirilmelidir. Ahi eğitimi, bilenin bilmeyenin elinden tutması biçiminde karşımıza çıkar. 

Buradan hareketle Ahilik eğitimi, İslâm dinî esaslarına uygun olarak ferdin fikirlerinin geliştirilmesini, davranış ve duygularının tanzimini hedefleyen, fikir ve düşüncede, söz ve fiilde, usul ve nizamda tutarlı olan, kısaca dünya ve ahirette mutlu 

olmayı gaye edinen iyi insan yetiştirme sanatı olarak tarif edilebilir.Ahi müessesinin eğitim ve öğretim faaliyetlerinin ehemmiyeti ancak yukarıda çizilen çerçevede değerlendirilmekle kavranabilir.

 Eğitim ve Öğretimin Amaçları:

Esasında Ahilik müessesesinin önemi, onun verdiği eğitim ve öğretimin amaçlarının ortaya konulmasıyla daha iyi bir şekilde anlaşılır. Özetle, Ahi müessesesinin eğitim ve öğretiminin amaçları şöyle sıralanabilir:

• İnsanı mükemmelleştirme

• Çocuğu hayata hazırlama

• Davranışlarında dengeli hareket etmesini bilen, çevresine uyum sağlayabilen ve başkalarının haklarına riayet etmesini bilen insan yetiştirme

• Mensuplarını bir mesleğe sahip insanlar olarak yetiştirmeKısaca, Ahi eğitiminin esas gayesi dünya ve ahrette mesut ve bahtiyar olacak insan yetiştirmek ve fertlere 

bu noktaya erişmelerini sağlayacak hususiyetleri kazandırmaktır. Fütüvvetnameler incelendiğinde de yukarıda belirtilen özelliklerin gaye edinildiği ortaya çıkmaktadır. İnsanın mükemmelleşmesini sağlayan ve özellik olarak kabul edilen değerler 

fertlere mutlaka benimsetilmelidir. 

Bu değerler;

• Doğru olma

• Emanet sahibi olma

• Hakka saygı gösterme

• İbadet etme olarak sıralanabilir. 

Bahsi geçen değerler, bir fütüvvetnamede, fetânın özellikleri olarak şu şekilde ifade edilmektedir:

“Fetâ’nın ahlâk bakımından yüce, vaadinde doğru, şalvarı temiz namuslu olması, hükümlerinde insafı elden bırakmaması, malı haram olanın malına hıyanet etmemesi, ikiyüzlü, iki dilli olmaması lazımdır. Fetânın üç şeyi bağlanır, üç şeyi açılır:

Gözü haram olan şeylere, ağzı günah olan sözlere, eli zulümlere bağlanır. Kapısı konuklara, kesesi kardeşlerinden ihtiyacı olanlara, sofrası bütün açlara açılır.”21

Buna göre Ahi müessesesinin gayelerinden biri, insanı mükemmelleştirmektir. Bunun yolu doğruluk emanete riayet, takva, ibadet etme ve zinayı terkten geçmektedir. İnsanın mükemmelleşmesini, eğitiminin gayelerinden birisi haline getiren 

Ahilik, fütüvvet edebini, ihvanının kardeşlerin haklarına riayet ile izah eder. Eğitim amaçları açısından fütüvveti Necm-i Zerkub şöyle açıklamaktadır:

 “Fütüvvet üç kısımdır.

 Birincisi, dili kötü söz söylemekten, gıybet ve bühtandan korumak ve bunları bıraktıktan sonra da Ulu Tanrıyı çok anmaktır. İkincisi, gönül fütüvvetidir. O da gönlünü Tanrı için sınık bir hale getirmek, nekesliği bıraktıktan sonra cömert olmak. Üçüncüsü, göz fütüvvetidir. O da haram yüzleri görmekten, onlara bakmaktan gözü korumak.”22

Ahilik müessesesinin gayelerinden birisi de çevreye uyumla ilgilidir. Mensuplarına çevreye intibak edebilme özelliklerini kazandırmayı gayeleri arasında gören Ahilik, bunun ancak haklara riayet etmekle mümkün olacağını telkin eder. Ahilik anlayışına göre haklar dört gruba ayrıştırılabilir 23:

• Allah’ın hakları

• Peygamberin hakları

• Meleklerin hakları

• İnsanların hakları insanın hakları ise ana-baba, arkadaş, hoca v.s. haklarıdır.

Ahi müessesesinin eğitim amaçlarından birisi de ferdin dengeli hareket 

etmesini sağlamaya yöneliktir. Dengeli davranış, organların ve duyguların yaratılış hikmetine uygun hareketleriyle sağlanır. Ahilik müessesesi mensuplarının dengeli davranışlar içerisinde olmalarını sağlamayı bir eğitim amacı olarak benimser ve uygun ortam hazırlama çabasına girer. 

Ahi eğitimde organ ve duyguların hareket tarzları fütüvvetnamelerde geniş yer tutar. Bunlar, fütüvetnâmelerin adab bölümlerinde izah edilmiş ve bunların kazandırılması ahlâkî eğitimin bir parçası haline getirilmiştir. Bunlar, “Ahiliğin adabı, görgü kuralları” bölümünde geniş olarak izah edilmiştir.

Ahilik müessesinin amaçlarından birisi de çocuğun hayata hazırlanması 

ile ilgilidir. Hayata hazırlama iki yönlüdür. Birinci yön, çocuğuna başkasına muhtaç olmadan hayatiyetini devam ettirebilecek bilgi ve becerileri kazandırmakla ilgilidir. İkinci yön ise, bilgi ve becerilerin yerinde kullanılması, yani terbiye ile ilgilidir.

Ahi müesseselerinde bilgi ve beceriler ferde işbaşında kazandırılır. Kişinin bir usta veya bir üstad yanında yetişmesi, mürebbisiz terbiye edicisiz yetişmesinden daha uygun bir tavır olarak kabul edilir. Genel olarak bu kabul üstadı olmayanın iyi yetişemeyeceği, mesleğini tam olarak kavrayamayacağı, meslekî maharetleri kazansa bile ahlâkî davranışlarla, meslekî maharetleri mezcedemeyeceği anlayışından kaynaklanmaktadır.

 

Eğitim Türleri ve Metotları:

Ahi müesseselerinin ilk yayılışlarında üç yönlü eğitim faaliyetinin gerçekleştirildiği görülür. Bunlar, Ahi eğitiminin türlerini oluşturmaktadır.

Ahilik müessesesinde eğitim türleri, teşkilatın fonksiyonlarıyla yakından ilgilidir. Daha önce izah edilen fonksiyonlara göre, Ahilik müessesesindeki eğitim türleri şu şekilde sıralanabilir:

• Ahlâkî eğitim

• Askerî eğitim

• Meslekî eğitim

Osmanlı devletinin tamamen müesseseleşmesinden sonra, birliklerde gerçekleştirilen eğitim türlerinden askerî eğitim ortadan kalkmıştır. 

Ahilik müessesesinde en ağırlıklı eğitim türü ahlâkî olanıdır. Çünkü Ahiliğin esas gayesi üstün insan yetiştirmedir. Üstün olma ise ancak ahlâkî eğitim ile sağlanabilir.

Ahlâkî Eğitim ve Metotları:

Ahlâkî eğitim ile Ahiliğin prensipleri olan özelliklerin kazandırılması gaye edinilmiştir.

 Ahlâkî eğitim ile ferdin cemiyet içinde ve dışında nasıl davranması icab ettiği ve hangi özelliklere sahip olması gerektiği öğretilir. Ahiliğin ahlâkî eğitiminin hedefi iyi insan yetiştirmektir. İyi insan olmanın yolu; bilmek ve bildiğini uygulamaktan geçer. İnsan; fikrini, zihnini, duygularını ve organlarını yaratılış gayesine uygun bir şekilde kullanmayı bilir ve bilgisini uygularsa o üstün bir şahsiyet kabul edilir. İşte, Ahilik müesseselerinde gerçekleştirilen ahlâkî eğitimden amaç mensuplarına bunları kazandırmaktır.

Ahlâkî eğitimi kazandırmak için şu metotlar uygulanmıştır:

• Tedrici

• İsticvap

• Örnek şahsiyetler gösterme

• Nasihat etme

• Telkin

• Darb-ı mesel ile eğitim

• Emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’l-münker

• Semâ

Bütün bu metotlar yerine göre kullanılmıştır. Ahiliğin ahlâkî eğitiminde, herkesin anlayacağı bir tarzda hitab edilmiş ve bütün fertler üstün insan durumuna getirilmeye çalışılmıştır.

      Tedric: İnsan tabiatına uygun bir şekilde, bilgilerin basitten karmaşıklığa, kolaydan zora, azdan çoğa doğru azar azar verilme şekline denilir. İnsan, yaratılışı itibariyle yeni bilgileri yavaş yavaş öğrenme melekesine sahiptir. 

Aynı şekilde kötü alışkanlıkların da terki ancak yavaş yavaş olmaktadır. İşte bu sebeple Ahilik müessesesinin ahlâkî eğitiminde bu metot uygulanmıştır. Tedrici metodu ile Fetâ’ya yani Ahilik müessesesine yeni girenlere yeni bilgiler kazandırılmış ve varsa kötü alışkanlıkları ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Zaviye ve işyerine yeni girenlere başta en basit bilgiler öğretilir ve en basit işlerden başlanır idi. Böyle bir davranış ile hem kişiye zaviye ve işyeri sevdirilir hem de öğretme gerçekleşmiş olurdu.

Tedrici metodu ile Ahilik müessesesine yeni girenlerde varsa mevcut bulunan kötü alışkanlıklar ortadan kaldırılmaya çalışılırdı. Bunun için ilk önce kötülüğe sebep olan şeylerden başlanır. Tedrici metodu sadece pratikte değil, teorik derslerde de uygulanmış ve öğretime en basit dinî bilgilerden başlanılmıştır.

İsticvap soru-cevap: Bu metot daha çok teorik olarak okutulan derslerde uygulanmıştır. Zaviyelerde okutulan dersin özelliğine göre konu öğrencilere yani fetâlara bildirilir, fetâlar konuyu dersten önce hazırlar ve böylece konu karşılıklı bir şekilde tartışılarak işlenir. Soru cevap metodu Hz. Peygamber tarafından kullanılmış ve teşvik edilmiştir. İşte Ahiler bunun için bu metodu kullanmışlardır. 

Genel olarak isticvap metodunun iki faydası bulunmaktadır: Muhatabın dikkatini konu üzerine çekmek; Muhatabın bilgisini ölçerek, öğreteceğini muhatabın bilgisini dikkate alarak öğretmek. İsticvab metodununfaydalı olması için soruların rastgele değil; muhatabı uyaran, zihni mevzuya hazırlayan, yönlendiren özelliğe sahip olmaları gerekir. Özellikle terbiye ocakları durumunda olan Ahi zaviyelerinde bu yöntemden geniş bir şekilde istifade edilmiştir.

Örnek Şahsiyetler Gösterme: Ahilik müessesesinin ahlâkî eğitiminde çok kullanılan metotlardan birisidir. Bu yöntemde kazandırılmak istenilen davranışlar hangi şahsiyette temayüz etmişse o örnek gösterilir ve fetânın o şahsiyet gibi olması istenir. Özellikle, Hz. Peygamberin insanlara numune-i timsal olarak gösterilmesi bu metodun kullanılmasını kolaylaştırmıştır. Bu metot şu misalle de izah edilebilir. Hz. Ebubekir doğruluğun, Hz. Ömer adaletin, Hz. Osman hoşgörülülüğün ve yumuşak huyluluğun ve Hz. Ali ise cesaretin timsali olarak kabul edilmektedir. 

            İşte Ahilik müesseselerinin gerçekleştirdiği ahlâkî eğitimde bunlar örnek şahsiyetler olarak gösterilir ve fetâya bu şahsiyetlerin davranışları hedef olarak gösterilir. Bu metodun Ahi müesseselerinde kullanıldığının bir delili de şudur: Her sanatın bir kurucusu olduğu ve onun, o sanatı en iyi icra ettiği fetâlara belirtilir ve öğretilir.

 Fetâlar, tezgâh başında ise kendisini eğiten en yakın şahsiyete benzemeye çalışır. Bu metot insan tabiatına uygundur. Çünkü insanlar genelde üstün şahsiyet olarak kabul edilenlere benzemek istemektedirler.

Nasihat Etme: Ahi müessesesinde uygulanan ahlâkî eğitim metotlarından birisi de nasihat etmedir. Nasihat etme, kötü olarak görülen bir hatanın düzeltilmesi gerektiğini bildirme usulüdür. Nasihat etme metoduna genelde Ahi müessesesinin 

prensiplerinden birisinin terki veya kötü bir davranışta bulunulduğu takdirde müracaat edilir.

Telkin Metodu: Telkin metodu bir şeyin fazla tekrarına dayanır. Ahilik 

müessesesinin prensipleri genelde telkin metodu kullanılarak öğretilirdi. Bir davranış ne kadar tekrar edilirse o derecede alışkanlık haline gelir. Telkin metodunda, telkinde bulunanın şahsiyeti çok önemlidir. Bu sebeple Ahilik müessesesinde telkin metodunu daha çok üstün vasıflı şahsiyetler kullanmışlardır. Telkin metodu iknaya dayanır. Telkin metodu da diğer metotlar gibi Kur’an-ı Kerim’den alınmıştır. Kur’an ayetlerinde telkin edilen bir olay farklı surelerde tekrar edilmektedir.

Darb-ı Mesel Misal Getirme, Temsil ile Anlatma: Ahi ahlâk eğitiminde takip edilen bir diğer metot da darb-ı mesel dediğimiz benzetmeler ile konunun anlatılmasıdır. Bu metot zaviyede anlatılan şifahî konularda çok kullanılmakta idi. Çünkü bu usul tasavvufî eğitimde geçerlidir. Bu metotla ilgili olmak üzere bir fütüvetnâmede şu temsili hadise anlatılır:

“Meğer bir zamanda bir ulu Ahi varudi, birkaç kişiler ana hizmet kılarudı. Bir oğlancık dahi varıdı, Ahî ol oğlancığa koy izzet kularudı. Ol yanundağı kişiler malûl oldular: Andan Ahiye ayıtdılar: Bu cümlemize terbiye kılansun, illâ ona katı izzet idersun dediler. Ahî, bunların her birinin eline bir kuş virdi, ayıtdı: Varın her biriniz bir halvet içinde hiç kimse görmesin boğazlan dedi. Pes her biri bir yirde boğazladılar, getirdiler. Ol oğlan alub gittiği kuşu geri diri getürdü. Ahi ayıttı. Neyiçün sene boğazlamadın, diri getirdun didi. Oğlan aydur: Her kanda kim vardumısa gördüm kim Tangrı orda nazırdır, cihanda hiç halvet yir yokdur. Ahî ayıtdı: Her gördünü mi ben ana izzet ettiğim nedendir, bunda çok kabiliyet ve anlamaklık vardır.” 24

Bütün fütüvetnâmelerde bu tür darb-ı mesellere rastlamak mümkündür.

Emr-i bi’l-maruf, nehy-i an’il-münker:

Bu metod iyiliği emretme, kötülükten sakındırma metodudur. Ahî fetâda veya fetâ başka bir fetâda bir kötülük gördüğü takdirde o kişiyi uyaracak ve kötülüğü ortadan kaldırmaya çalışacaktır. Bu metod diğerlerine nazaran biraz farklılık gösterir. Maruf emredildikten sonra davranış düzeltilmezse, davranış nehy-i an’il münker ile ortadan kaldırılmaya çalışılır. Bu metodun kullanılmasının sebebi, iyiliğin emredilip, 

kötülükten sakındırma vazifesinin Ahîliğin şartları arasında görülmesidir 25.

Semâ: Ahîlik müessesesinin eğitim metodlarından birisi de semâ denilen eğlencelerdir. Ahî zaviyelerinde semâ ve raks olduğunu İbn Batuta seyahatnamesinde belirtmektedir 26.

Ahîlerin semâ ve raks denilen eğlenceleri gerçekleştirdiklerini ve hatta mevlevilerin de bu ayinlere katıldıklarını Menakib’ul-Arifin’de okumaktayız 27

Ahîlik müessesesinde semâ ve raks bir eğlenceden çok, bir eğitim metodudur. Semânın bir eğitim metodu olarak kullanıldığı ve Ahîlerin onunla gönül rahatlığına er-diklerini belirten Burgazî bunu şöyle izah etmektedir:

“Semâ ki arifler anda zevk u safa bulur, canun rahatudırki ol nağmeyi âşıkların canı işidür, kuş gibi uçar cilve urur dosttan yana. İmdi semâ canun katığıdur, gönül arzusudur. Ve gökler ve firiştelerün bile semâ içindedür. Şeş cihat altı yön her lahza cümbüştedür.” 28. 

Burgazî bu ifadesiyle semânın bir gaye ile yapıldığını ve semâ ile Ahîlerin eğitildiklerini ortaya koymaktadır. Tasavvufî hayat mektebi kabul edilen tarikatların bir kısmında semâ metodu, nefs eğitimi terbiyesinde kullanılan bir yoldur. Bu yol, Allah’a ulaşma ve kavuşma yollarından biri kabul edilmektedir.

 Askerî Eğitim ve Metodu:

Ahîlik müessesesinin askerî eğitimi olduğu devreler, Anadolu Selçukluları 

ve Osmanlı Devletinin ilk asrına tekabul eder. Bu dönemlerde Ahîlik müessesesinin askerî fonksiyonu devam etmektedir. Ancak, Osmanlı Sultanlarından I. Murad döneminde, bu müessesenin “eli bayraklı, beli kuşaklı” tabir edilen kısmı yeniçeriliğin temelini oluşturacak bir yapıya dönüştürülmüş ve birliklerin askerî fonksiyonu sona erdirilmiştir. Bununla birlikte Ahî birliklerinin askerî talim tarzlarının inceleme konusu yapılması gerekir. Ancak, Ahî birliklerinin askerî eğitim usulleri o devrin şartlarına göre değerlendirilmelidir29.

Ahîlik müessesinde askerî eğitim geleneği ribat geleneğinden geçmiş olmalıdır 30.

Çünkü Ahîlik müessesesinden önce devletin güvenliği için sınır boylarında oluşturulan ribatlar askerî vazife yüklendiklerinden dolayı askerî eğitimi yapmakta idiler.

Ahî birliklerinin askerî eğitimlerinde silah kullanma haberleşme şekilleri, destek ve ikmal hizmetleri, açlığa ve susuzluğa dayanma, sır saklama v.s. konular öğretilir. Kısaca, iyi bir asker olmayı sağlayan ve gerektiren bütün davranışların kazandırılması hedeflenir.

Askerî eğitimde daha çok tedric ve usta-çırak metodları uygulanır. Ahîlikte askerî eğitim, zaviyenin hizmet bölgesine göre şekillenmekle beraber, genel eğitim tarzları aynı idi. Ahîlik müessesesinin, askerî eğitim yeri olduğu ve orduya destek sağladığı, gösterilerde teşkil edilen Ahî alaylarından da anlaşılır 31. 

 Meslekî Eğitim ve Metodu:

Ahîlik müessesesinin meslekî eğitimde takip ettiği usuller incelendiğinde, karşımıza tedric ve işbaşında eğitim metodları çıkar.

İşbaşında Eğitim: Ahîlik müessesindeki, meslekî eğitimde izlenen işbaşında eğitim metodunun bir diğer adı da, usta-çırak eğitimi metodudur. Ahîliğe girenler aynı zamanda çırak sınıfından sayılır ve bir ustanın yanında sanat öğrenmeye başlar. Sanat dalının cinsine göre bir yol takip edilirdi. Çırak ustasının yanında işin yapılış tarzını öğrenir ve istendiğinde kendisi tatbik ederdi. Sanatta belirli bir mesafe katedildiği takdirde, usta çırağına iş verir ve yapması istenir. İstenilen seviyeye gelen çırak bir merasimle kalfalığa terfi ettirilir. Bu eğitim tarzı ustalığa kadar devam eder, kemale erdiği kabul edilen ve usta olan dilediği takdirde mustakil bir iş yeri açar. 

Tedric Metodu: Daha önce ahlâkî eğitim metotları arasında anlatılan bu yol, meslekî eğitimde yani beceri kazandırmada geçerliği olan ve günümüzde de uygulanan bir tarz durumundadır. Çıraklığa alınan kişiye meslekî bilgiler, maharetler ve hünerler, basitten karmaşıklığa, kolaydan zora doğru uzanan bir süreçte kazandırılmaya çalışılır.

Bu metoda göre işyerine giren çırağa, işyerinin en basit işleri verilir ve bunları kavradıkça daha ağır işler verilir. Ancak, bu metot ile çırağa sanat sevdirilir ve benimsetilebilirdi. Meslekî eğitimde çırağa davranışlar beceriler belirli sıra ile kazandırılır ve bunların kazanılıp kazanılmadığı devamlı kontrol edilir. Ahîlik müessesinde meslekle ilgili davranışlar sadece işin kendisi ile ilgili değildir. Davranışlar, mesleğin bütününün yerine getirilmesini ve diğer sanatkârlara karşı davranışları da kapsamakta idi. 

Ahîlik müessesesinin meslekî eğitimindeki tedric metoduyla, meslekî beceriler yanında, daha başka davranışların da kazandırılması gaye edinilmiştir. Örneğin meslekî beceriler dışında esnaf ve sanatkârlara namaz saatlerinde dükkânlarını kapatma ve tekrar açma gibi zamanla ilgili davranışlar, dürüst çalışma, üretimi arttırma, komşu esnaf ve sanatkârların hakkını gözetme, çırağını iyi yetiştir-me gibi davranışlar bunların içinde sayılabilir 32.

 Eğitim ve Öğretim Mekânları

      Ahîlik müessesinin eğitim ve öğretim çevreleri zaviye ve işyerleridir. Zaviyelerde ahlâkî eğitim, işyerlerinde ise meslekî eğitim ve öğretim gerçekleştirilir. 

Zaviyeler: Zaviyeler, bilindiği gibi Selçuklular zamanında teşekkül ettirilmeye başlanmış ve Anadolu’ya gelen derviş-gazilerle Anadolu’da hızlı bir şekilde yayılmıştır. Zaviyeler ilk kuruluşlarından itibaren çok yönlü hizmet yerleri olup, her türlü faaliyetin icra edildiği merkezler durumundadır.

Dolayısıyla zaviyeler Ahilik eğitimi için aynı zamanda da eğitim ve kültür çevreleridir. Zaviyeler şehir, köy, kasaba hatta dağ başlarında kurulmuşlardır. Bunların kuruluşu, orduların gelişinden önce gerçekleşmiş ve askerî harekâtlara lojistik destekler sağlamışlardır. Zaviyeler eğitim ve öğretim kurumu olabilecek şekilde tefriş edilmiş ve düzenlenmiştir. Sohbetler ve tedrisat oturarak yapıldığından düzenleme ona göre yapılmıştır. Zaviyeler, genellikle insanı cezp edecek şekilde en güzel halılar, avizeler ve bakırdan yapılmış şamdanlarla donatılmıştı. Zaviyeler, çok fonksiyonlu hizmet ifa ettiklerinden muhtelif kısımlardan oluşturulmuştur. Salonlar sohbet ve tedrisatın yapılabileceği yerler olarak düşünülmüş ve bu şekilde tanzim edilmiştir. Zaviyelerin durumunu izah eden Nâsirî bunu şöyle açıklamaktadır: 

“Topluluğun yüz tuttukları, ashap zümresinin kandille, mumla toplandıkları yerin adına asitane demişler, eşiğini de göğe kadar yükseltmişlerdir. O yerin dört tarafı açık olması, Kâbe gibi iyi, pek güzel bulunması gerekir. Havuzu da olur, oradan ibrik ve testi doldurulursa daha âlâdır. Ay ve Güneş gibi aydın olması için bütün duvarlarını beyaz olması lazımdır... Oraya ya kilim yahut yün keçe döşenmeli, her ikisi de iyidir... Kapısına perde takılmamalıdır. Çünkü bu ululuk alâmetidir, onun kapısına yaraşmaz.” 33 

Zaviyelerin bir bölümü, fütüvvetnâmede belirtildiği gibi eğitim ve öğretim faaliyetlerine tahsis edilebilecek bir yapıda uygun mimarî özelliklere sahiptir. Zaviyeler, Ahilik düşüncesinin bağlı bulunduğu İslâm medeniyetinin irfanının, medreseye nispetle daha serbest olan tefekkürün, bilhassa kültür ve inanışın gelişmesine hizmet etmiş nadide mekânlardır. Daha önce belirtildiği gibi Ahi zaviyeleri, verdikleri bilgi, sema ve musiki ile gönülleri fethetmiş; mimarisi, adab, erkân, kıyafet ve dekorasyonuyla geniş ölçüde fikir, irfan ve medeniyete merkezlik yapmış birer eğitim ve öğretim çevreleridir. İşyerleri/ Tezgâhlar: Meslekî eğitim çevreleri ise işyerleri ve çarşılardır. Bu yerler ferdin meslekî yönden yetişmesi için gerekli bütün özellikler düşünülerek hazırlanmışlardır. Bedestenlerde yani işyerlerinde ferde hem bir meslek öğretilir, hem de fert sosyalleşir. 

Bedestenlerin meslekî becerilerin kazandırılma yerleri olması kadar, sosyalleştirme merkezleri olduklarını aşağıdaki bedesten kitabesi göstermektedir:

Sevgi göster herkese ha!

Selamdan kaçınma, sakın insanları 

ayırma ha!

Hepsine adil ver hakkın, niyetin iyi olsun ha!

Her şeyin gerçeğini söyle!

Hayırdan ayrılma ha!

Eser kalsın sen gidersin, iyi belle unutma ha!

Önce hizmet sonra sensin 34 Babadağ Çarşı Kapısında Kitabe

Diğer Yerler: Ahiler zaviye ve işyerleri dışındaki mekânları da eğitim çevresi olarak telakki ederler. Özellikle şifahî eğitim her yerde gerçekleştirilmiştir. 

Dolayısıyla sohbet meclisi vasıtasıyla gerçekleştirilen eğitim için bütün yerler eğitim çevresi durumundadır.

Sohbet mekânları gibi zikir meclisleri de Ahiler için eğitim çevreleridir. Zikir 

meclisleri ferdin nefs eğitiminin gerçekleştirilmeye çalışıldığı mekânlardır. 

 

Sonuç olarak, Ahilik eğitim ve öğretiminin çevreleri faaliyet alanları; zaviyeler, işyerleri, sohbet meclisleri ve zikir meclisleri şeklinde sıralanabilir. 

 Eğitim ve Öğretim Vasıtaları

Ahi birliklerindeki talim ve terbiye faaliyetleri için kullanılan vasıtalar iki başlık altında incelenebilir:

1. Eğitici

2. Diğer vasıtalar

1. Eğitici: Ahinin fetâ’ya karşı görevleriyle ilgili bölümde izah edildiği gibi üst konumundaki fert, alt konumdaki ferdi yetiştirmede bir vasıta durumundadır. Şeyh, Ahi’nin kemale ulaşmasında aracıdır. Aynı özellik zaviyelerin dışında da yani iş yerlerinde de geçerlidir. İşyerlerinde usta-kalfa-çırak-yamak münasebetlerinin işleyişi zaviyelerdeki gibidir. Burada da üst-astı yetiştirmede bir vasıta kabul edilir. 

2. Diğer vasıtalar: İnsan unsuru dışında kalan talim ve terbiye araçları mesleklere göre farklılık gösterir. Bu sebeple, Ahilik müesseselerinde de eğitim vasıtaları, eğitimin cinsine göre değişiklik göstermektedir. Esasında eğitim türüne göre vasıta kullanmak tabii olduğu kadar bir zorunluluktur. 

Sanat müesseselerinde eğitim ve öğretim vasıtaları, öğretimin türü-ne göre farklılaşır. Meselâ, terzilik mesleği ile kunduracılık mesleğinde kullanılan vasıtalar birbirinden farklıdır. Bu sebeple meslekî eğitimde iş ve sanat türlerine göre kullanılan vasıtalar tek tek belirtilecek olursa fuzuli bilgiler ortaya çıkar. Kısaca, meslekî eğitim ve öğretim faaliyetlerinde sanat türüne göre günün teknik alet ve edevatı ders aracı olarak kullanılmıştır.

 Ahiliğin askerî eğitiminde; gürz, kılıç, at, pala ve bunun gibi vasıtalar kullanılmıştır. 

Meslekî ve askerî eğitim faaliyetleri dışında nefis terbiyesi de sohbet ve zikir meclisleri ile sema vasıta olarak kabul edilmiş ve mensupların devamlılığı sağlanmaya çalışılmıştır. 

Kültürleştirme ile ilgili kültür derslerinde kitap başta gelen vasıtadır. 

Dinî bilgileri öğretmek için Kur’an-ı Kerim, Hadis kitapları, İslâm tarihi, örnek şahsiyetlerin hayatını anlatan menakibnâmeler ve fütüvvetnâmeler kullanılan vasıtalardır. Kısaca, Ahi birliklerinde, toy olan ferdi kâmil bir şahsiyet haline getirebilmek için başta insan unsuru olmak üzere günün şartlarına uygun her vasıtadan faydalanıldığı söylenebilir 35.

 Sonuç 

      Medeniyetimizin ayırıcı kodları dayanışma ve yardımlaşmadır. Dayanışma ve yardımlaşma “ebedi hayatı” arzulama ile ilgilidir. Ebediliği arzulayan, bunu farklı şekillerde sağlama cihetine gitmiş ve eğitim maarif alanına yatırım yapmıştır. Çünkü bizi biz yapan değerlerin başında bilenle bilmeyenin bir olmadığı anlayışı yer alır. Bileni üstün gören bir medeniyet elbette eğitim faaliyetlerine önem verecektir. Fani varlığının farkına varan insan, adını bıraktığı eserlerle devam ettirir. Bu anlayıştaki insanımız medeniyetimizi ilim ve irfan temeline dayandırmanın biricik yolunun hayır hizmetini oluşturmakta görmüş ve bunu gerçekleştirmiştir.

En hayırlı hizmet insanı ferdi ve toplumsal hayat alanı içinde saadete kavuşturacak niteliklerle donatmaktır. Bunun yolu da eğitim kurumlarından geçer. Bu anlayış sebebiyledir ki eğitim alanında hizmet eden pek çok sayıda vakıf vücut bulmuştur. Medreseler ve Ahilik kurumları zaviyesinden baktığımızda medeniyetimize vakıf medeniyeti desek mübalağa etmemiş oluruz.

Vakıf medeniyetimizden ilham alan ülkeler, oluşturdukları vakıfların eğitime sağladıkları katkılarla bilimi teknolojiye dönüştürmektedirler. Batılıların ilham kaynağı olan vakıflar, medeniyetimizde eğitim hizmetlerinin yaygınlaşmasının en büyük amillerinden birisidir. Vakıflar olmasaydı bugün sahip olduğumuz eserlerin pek çoğunun esamisi bile söz konusu olmazdı. Bu doğrultuda geçmişte olduğu gibi günümüzün Türkiye’sinde de eğitim hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve ucuzlatılması isteniyorsa vakıf hizmetlerinin önündeki engellerin kaldırılmasının gerektiği ifade edilebilir. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de eğitim hizmetlerinin halka mal edilmesinin yolu buradan geçer. Zira aklın yolu birdir.

 

Dipnotlar

1 Öztürk, Nazif, Elmalılı Hamdi Yazır Gözüyle Vakıflar, Ankara, 1995,s.15.

2.Sarıçam İbrahim,Erşahin Seyfettin, İslam Medeniyeti Tarihi, s.1, TDV Yay. Ankara, 2015 

3. Sarıçam İbrahim,Erşahin Seyfettin, İslam Medeniyeti Tarihi, s.4, TDV Yay. Ankara,2015

4. Öztürk, Nazif .: A.g.e., s.49.

5.Öztürk, Nazif, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Ankara 1995,s.20.

6.Bilhan,Saffet. 900 Yıllık Bir Türk Öğretim Kurumu Buğra Han Tamğaç Medresesi Vakıf Belgesi,MEB.D.Ö. Dergisi,S.8-9,Ankara 1986,s.85-86.

7.Öztürk, N. : Elmalılı Hamdi Yazır Gözüyle Vakıflar, Ankara 1995,s.31.

8 Öztürk, N.: A.g.e.,s.3.

9.Öztürk, N.: A.g.e.,s.34.

10 Bilhan,S. : A.g.m., s.85.

11 Öztürk,N. :Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Ankara 1995,s.31.

12 Bilhan, S. : A.g.m., s.86.

13 Bilhan, S.: A.g.m.,s.86.

14 Bilhan, S.: A.g.m.,s.89.

15 Bilhan, S.: A.g.m.,s.89.

16 Öztürk, Nazif.: Elmalılı Hamdi Yazır Gözüyle Vakıflar,Ankara 1995,s.35.

17 Bilhan, S. : A.g.m.,s.88.

18 Bayraktar, M.F., İslâm Eğitiminde Öğretmen-Öğrenci Münasebetleri, İstanbul, 1984, s. 1.

19 T.D.K., “Türkçe Sözlük”, Ankara, 1974, s. 257.

20 Gökdemir, A., “Eğitime Dair”, Ocak Dergisi, Sayı 3, Ankara 1972, s. 8.

21 Gölpınarlı, A., İslâm ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilatı ve Kaynakları, İ.Ü.İ.F. Mecmuası,Cilt 11, s.1-4., a.g.e., 1950, s. 209.

22 Gölpınarlı, A.,:A.g.e., s. 240.

23 Gölpınarlı, A., :A.g.e., s. 252-253.

24 Burgazi, Fütüvvetnâme, Çev. A. Gölpınarlı, İ.Ü.İ.F. Mecmuası”, S.1-4, İstanbul, 1954 s. 128-129.

25 Gölpınarlı, A., a.g.e., 1950, s. 217.

26 İbn Batuta, İbn Batuta Seyahatnâmesinden Seçmeler, İ. Parmaksızoğlu, İstanbul, 1971 s. 16.

27 Ahmet Eflakî, Menkibeleri, Cilt 1-2, İstanbul, 1973, s. 128.

28 Gündüz, İrfan, Osmanlılarda Devlet-Tekke Münasebetleri, İstanbul, 1984, 

29 Köprülü, M.F., a.g.e., 1942, s. 267-269.

30 Şapolyo, E.B., a.g.e., 1963, s. 248.

31 Akyüz, Y., “Türk Eğitim Tarihi”, Ankara, 1982, s. 41-42.

32 Gölpınarlı, A., a.g.e., 1950, s. 339.

33 Güvenç, B., Türk Kimliği, Ankara, 1993, s. 366.

34 Uslu, M., “Ahî Birlikleri ve Loncalar”, Millî Eğitim ve Kültür Dergisi, Sayı 14, Ankara 1982, s. 42.

35 Erken, Veysi, Bir Sivil Örgütlenme Modeli: Ahilik, Ankara- 2012.

 

Kaynakça

• Bayraktar, Mehmet Faruk, İslâm Eğitiminde Öğretmen-Öğrenci Münasebetleri, İstanbul, 1984

• Bilhan,Saffet.: 900 Yıllık Bir Türk Öğretim Kurumu Buğra Han Tamğaç Medresesi Vakıf Belgesi,MEB.D.Ö. Dergisi,S.8-9,Ankara 1986

• Burgazi, Fütüvvetnâme, Çev. A. Gölpınarlı, İ.Ü.İ.F. Mecmuası”, S.1-4, İstanbul, 1954

• Eflaki, Ahmet, Ariflerin Menkibeleri, Cilt 1-2, İstanbul, 1973

• Erken, Veysi, Bir Sivil Örgütlenme Modeli: Ahilik, 5.Baskı, Ankara-2012.

• Gökdemir, Ayvaz, Eğitime Dair, “Ocak Dergisi”, s.3, Ankara 1972

• Gölpınarlı, Abdülbaki, İslâm ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilatı ve Kaynakları, İ.Ü.İ.F. Mecmuası, Cilt 11, s.1-4, İstanbul, 1950

• Gündüz, İrfan, Osmanlılarda Devlet-Tekke Münasebetleri, İstanbul, 1984

• Güvenç Bozkurt, türk kimliği, Ankara 1993.

• İbn Batuta, İbn Batuta Seyehatnâmesinden Seçmeler, İ. Parmaksızoğlu, İstanbul, 1971 

• Köprülü, Mehmet Fuat, Ebû İshak Kazruni ve Anadolu’da İshaki Dervişleri, “Belleten”, Cilt 33, Ankara, 1969

• Köprülü, Mehmet Fuat, W. Barthold, İslâm Medeniyeti Tarihi, Ankara, 1963

• Köprülü, Mehmet Fuat, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara, 1976.

• Muallim Cevdet, İslam-Türk Teşkilat-ı Medeniyesinden Ahiler Müessesesi, Ahilik Araştırmaları 1913-1932, Yay.Haz. Yusuf Turan Günaydın, TTK, 

Ankara-2015. 

• M. Zeki Oral, Ahi Ahmet Nahcivani Vakfiyesi, ahi vakfiyesi http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/377419459. pdf

• Öztürk, Nazif.: Elmalılı Hamdi Yazır Gözüyle Vakıflar,Ankara 1995.

• Öztürk,N. :Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi,Ankara 1995

• Sarıçam İbrahim,Erşahin Seyfettin, İslam Medeniyeti Tarihi, TDV Yay. Ankara-2015

• Şapolyo, Enver Behnan, Kırşehir Büyükleri, Ankara, 1967

• Şapolyo, Enver Behnan, Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi, İstanbul, 1964

• Taeschner, Franz, İslâm’da Ortaçağında Futuvvat, İ.Ü.İ. Fak. Mec. Cilt 11, İstanbul, 1950.

• Taeschner, F., İslâm’da Fütüvvet Teşkilatının Doğuşu Meselesi ve Tarihi Ana Çizgileri, “Belleten”, s.142, Ankara, 1972

• T.D.K., Türkçe Sözlük, Ankara, 1974

• Uslu, Mustafa, Ahî Birlikleri ve Loncalar, “Milli Eğitim ve Kültür Dergisi”, s.14, Ankara, 1982

 

*Medeniyet Tasavvuru dergisi sayı 5, Ankara,  Aralık 2016

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?