23 Haziran 2022 Perşembe

İstanbul'un Fethi

 

Milli Düşünce Gazetesi Mayıs 10.Sayı 2022  Röportaj cevapları Veysi ERKEN

 

1-) İstanbul’un Fethi sırasında kullanılan büyük topların, en güçlü surların bile yıkılıp geçilebileceğini göstermesi ve bunun bir neticesi olarak Avrupa’daki derebeyliklerin yerlerine halkların merkeziyetçi krallıkların etrafında toplanarak Batıdaki devletlerin güçlenmesine neden olduğu düşüncesi günümüzde tartışılan konulardan biri. Yani aslında iç bütünlüğü bozulmuş küçük şehir devletlerin bir araya gelip birleşerek büyük güçlü devlet haline gelmezse sonlarının Bizans’tan farklı olmayacağı kaygısı parçalanmaya yüz tutmuş Batı’nın zorunlu olarak bir araya gelmelerini sağladı düşüncesi hakkında sizin görüşleriniz nedir?

Parçalı zannettiğimiz batı İstanbul’un fethinden sonra kaygılanmış ve bütünleşmiş değildir. Batının İslam’a ve Müslümanların yönetimlerine karşı birleşmeleri Haçlı zihniyetinin ikamesi, bütüncül bir hale dönüştürülmesiyle ortaya çıkmıştır.

Haçlı zihniyeti kitlelere bir amaç, zenginlik ve nimet vaat ederek kitleleri birleştirmiş ve Müslümanların üstüne salmıştır.

Kısa bir ifadeyle Batının bir araya gelmesi veya getirilmesi ilk haçlı seferi dediğimiz seferden beri olan ve bitmeyen bir olgudur.

Kostantiniyenin fethi ve İslambol’a dönüşmesi hadisesi haçlı zihniyetinin tekrar bir “haç” gayesi etrafında kenetlenmesinde etkili olmuş olabilir.

Kanaatime göre öncelikle anlaşılması gereken haçlı zihniyetinin amacı, yöntemleri, nüfuz ediş şekilleri olmalıdır.

Haçlı düşüncesinin anlaşılabilmesi için kaynak çoktur. Amaç ve zihniyeti anlama babında sadece şu linke bakılabilir.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Ha%C3%A7l%C4%B1_Seferleri

Hâsılı kelam batının bir araya gelme, getirilme çabası basit bir kaygıdan değil, oluşturulan amaç doğrultusunda bir araya gelme ve getirme çabasıdır. Konuyu doğru anlamak gerekir.

2-) İstanbul’un Fethi ile İpek Yolu’nun Orta Asya’dan Avrupa’ya giden yolunun Osmanlı’nın eline geçmesi, Avrupalıları yeni ticaret yolları arayışına yönlendirdi ve bu arayışın neticesi olarak Coğrafi Keşifler meydana geldi.  Yine İstanbul’un Fethi sürecinde İtalya’ya göç eden bilim adamları Rönesans ve Reform hareketlerini tetiklediler.  Bu zaviyeden bakılırsa hem Coğrafi keşifler hem de Batıda yaşanan Aydınlanma Hareketi Osmanlının Batı üzerinde kurduğu hâkimiyetin yıkılmasına sebebiyet veren en önemli gelişmelerin başında geliyor. Siz İstanbul’un fethi ve sonrasında Batıda yaşanan gelişmeleri nasıl yorumlarsınız?

İstanbul’un fethinden batı haçlı zihniyetinin yeni arayışlara girmesi tabii bir durumdur. Bilhassa hayatını “vahşet, istismar, sömürü ve yıkım üzerine inşa etmiş bir yapı ve o yapının zihniyeti yeni arayışlara yönelmesi tabiidir. Zaten sömürü düzenleri günümüzde de devam etmektedir.

Dolayısıyla coğrafi keşif niyetiyle yola çıkılmış değil, bilakis sömürü ve talan seferleridir. Sonuçlar ortadadır.

Diğer konu İtalya’ya göç eden ilim adamları da bir efsaneden başka bir şey değildir. Bizans’ta bu kadar güçlü ilim adamları olsaydı herhalde bulundukları yerde icatlarını yapmaya çalışırlardı.

Her savaşın sonunda mağlupların bir kısmı göç edebilir, yer değiştirebilir. Tarih boyunca bütün coğrafyalarda görülen bir durumdur. Bizi hor gören, görmeye çalışan zihniyet İtalya’ya göçü veya coğrafi keşif denilen sömürü seferlerini abartıyor.

3-) İstanbul’un fethi Orta Çağ’ın sonu, Yeni Çağ’ın başlangıcı olarak kabul ediliyor ya da buna sebebiyet veren en önemli olaylardan biri olarak söyleniyor tarihçiler açısından. İstanbul’un Fethi’nin sonuçları açısından önemini açıklayabilir misiniz?

Türk Tarihi açısından önemi nedir?

İslam Tarihi açısından önemi nedir?

Dünya Tarihi açısından önemi nedir?

Her savaş önemli sonuçlara ve değişimlere yol açar. İstanbul’un fethi elbette önemli sonuçlara yol açmıştır. Nedeni amacının içindedir. Bu bir işgal hareketi değil, fetih hareketi idi. Gönüllerin ve yüreklerin fethi için surlar dövülmüştür. Bilindiği üzere Müslümanlar öncelikle mağluplara hidayeti telkin ederler, kabul edenler zaten azad ediliyordu. Kabul etmeyenlere de İslam Savaş hukuku gereği muamele ediliyordu.

Bu sebeple İstanbul’un fatihleri aynı yöntemleri kullanmışlardır ve öncelikle Kostantin yurt haline dönüştürülmüştür.

Türk tarihi açısından en önemli yönü Anadolu ve Trakya dediğimiz coğrafyaların yurt edinilmesini sağlamlaştırılmasıdır. Fetihle mühür vurulmuştur.  Kızılelma ülküsünün daha ötelere taşınmasına yol açmıştır.

Müslümanların tarihi açısından önemli gelişmelere yol açmıştır.

Bu durum genel anlamda dünya tarihine bir dönem büyük değişimlere ve dönüşümlere yol açmıştır. Bir dönem haçlı zihniyetinin yıkımlarını bertaraf etmiştir. Maalesef kendimizdeki güzel vasıfları terk edip, kendimizi değiştirince devlet de el değiştirmiş ve yıkım gerçekleşmiştir.

4-) Endülüs (İspanya) yaklaşık 800 yıl Müslüman Arapların yönetiminde, Balkanlar 600 yıl, Kırım 400 yıl Osmanlı Devleti hâkimiyetinde kaldı. Yüzyıllar sonra Batılılar/Haçlılar tarafından Müslümanların bu topraklardan sökülüp atılarak katledildiği ve kitlesel olarak büyük soykırımlara mazur kaldıklarını yaşayarak gördük. 1000 yıldır Müslüman Türklerin elinde bulunan Anadolu toprakları içinde Batılılar tarafından karanlık mahfillerde aynı planların yapıldığı aşikâr. Haçlı oyunlarını bozmak ve bu topraklarda varlığımızı korumak için sizce neler yapılmalı?

Siyonist haçlı zihniyeti tarih boyunca bizi yok etmek için plan yapmış ve yapmaya devam etmektedir. Bundan kaçınılması mümkün değildir. Zira "hakk- batıl" mücadelesi Hz. Âdem’den beri vardır ve olmaya devam edecektir. Bize göre yapılması gereken tek şey Kur’an ve sünnet ekseninde yaşamak ve bu doğrultuda maarif( talim ve terbiye) sistemimizi yeniden inşa ve ihya etmektir.  Ayette “Rabbinizin mağfiretine mazhar olmak ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup gökler ve yer kadar geniş olan cennete girmek için yarışın! Onlar (takvâ sahipleri) bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah işini güzel yapanları sever. Onlar çirkin bir şey yaptıkları veya kendilerine kötülük ettikleri zaman Allah’ı hatırlarlar da hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki? Onlar, yaptıklarında bile bile ısrar etmezler. Âl-i İmrân Suresi - 133-135 .” buyurmaktadır. Bu ayetlerde “hayır”da yarışmadan bahsediliyor. Yarışma her alan için geçerlidir. Hem takvada hem teknolojide ve İlahı Kelimetullah doğrultusunda geçerlidir.

Rehavete kapılırsak devletimizi ve gücümüz zail olur. Ayette güç ve devletin nasıl zail olabileceği uhud misalinde açıklanır. “Eğer siz (Uhud’da) bir yara aldıysanız bilin ki o topluluk da benzeri bir yara almıştı. O günleri biz insanlar arasında döndürüp duruyoruz ki Allah gerçek müminleri ortaya çıkarsın ve uğrunda şehitleri olsun diye. Allah, zalimleri sevmez. Bir de Allah, iman edenleri günahlardan arındırmak, kâfirleri de yok etmek için böyle yapıyor. Âl-i İmrân Suresi - 140-141.”

Hayırda yarışır, masiyetten uzak durursak Allah bizi zelil olmaktan çıkarır, aziz bir topluluk yapar, kâfirlere karşı yardım eder. Ayette. Onların sözü şunu demekten ibaretti: “Rabbimiz! Günahlarımızdan ve işimizdeki aşırılıklardan ötürü bizi bağışla, sebatımızı arttır, kâfir topluluğa karşı bize yardım et!” Bu yüzden Allah onlara dünya nimetini ve âhiret nimetinin de güzelini verdi. Allah işini güzel yapanları sever. Âl-i İmrân Suresi - 147-148.

Tersini yaparsak hüsrana uğrayanlardan oluruz. Ayette “Ey iman edenler! Eğer inkâr edenlere uyarsanız, sizi gerisin geri döndürürler de sonra hüsrana uğramış olursunuz. Oysa sizin mevlânız (koruyup kollayanınız) Allah’tır ve O, yardımcıların en iyisidir. Âl-i İmrân Suresi - 149-150”

Yine ayette kendinin niteliklerini değiştiren toplumların akıbeti şöyle izah edilir. “Kişinin önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu kayıt ve koruma altına alan takipçiler vardır. Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez. Allah herhangi bir toplumun başına bir kötülük gelmesini diledi mi, artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir. Onların Allah’tan başka yardımcıları da bulunmaz. Rad-11

Özetle haçlı zihniyeti plan yapıyor ve yapacaktır. Önemli olan bizim ne yaptığımızdır. Bizim fiillerimiz Allah’ın emirleri doğrultusunda olursa “aziz”, değilse “zelil” oluruz. Bugün Müslüman topluluklar “zelil” durumda ise bunun temel nedeni kendilerindeki güzel vasıfları terk edip babı/batılın, kısaca haçlı zihniyetinin niteliklerine ram olmasıdır.

5-) Yazar Yusuf Kaplan Fatih Masal mıydı? Sorusunu yönelttiği bir makalesinde “Üç tarz-ı Fetih’ten söz ederek: Manevî fetih, fikri fetih ve maddi fetih. Manevi fetih, kalple gerçekleşir. Fikri fetih, zihnin eseridir. Maddi fetih, kılıcın meyvesidir.”  Diyor ve yazısının devamında “Toplumları fatihleri ayakta tutar, fatihleri taze hayat sunar, fatihleri yol açar... Fetih ruhunu yitiren, yeni fatihler yetiştiremeyen toplum, dengesini yitirir, işgal edilir zamanla…” İfadesini kullanıyor.  Bu düşüncelerden yola çıkarak fetih rüyasını gören nesil nasıl yetişir ve fetih ruhu toplumumuzda yeniden nasıl canlanır?

Yusuf Kaplan beyin fetih yaklaşımını doğru buluyorum. Zira fetih “feteha” kelimesinden türeyen bir kelime olup “açma” anlamındadır. Neyi açmak. İşte cevabı. Gönülleri, toprakları, zihinleri ve yürekleri açmak. Neye açmak? Elbette vahye ve yaşayışı olan sünnete açmak. Vahiyle gönülleri, kalpleri, yürekleri ve toprakları ihya etmek.

İhya ve inşa etmede Fatihler önemlidir. Hz. Muhammed Mustafa bir önder ve lider Fatihtir. Gönülleri, yürekleri, kalpleri ve toprakları vahye, vahyin ilkelerine açmıştır. Gönülleri, yürekleri, toprakları ihya ve inşa etmiştir. Küllenen idrakleri yeniden inşa etmiştir.

Fetih ruhunu kaybeden ihya ve inşa edemez. Fatihler yetiştiremeyen Feth edemez. Fatihler yetiştiremeyen toplumlar elbette dengesini kaybeder. Tarih dengesini kaybeden toplumların mezarlığıdır aynı zamanda.

Endülüs, Urumçi, Fergana, Kaşgar, Hint bölgesi ve daha niceleri fetih ruhunu kaybettiği, Fatihler yetiştiremediği için yok olmuş, dağılmış veya yok olmuştur. Bugünün sıkıntımız da budur.

Siyonist haçlı zihniyeti fetih ruhumuzun dirilmesini istemiyor, Fatihlerimizin olmasının önünde takozlar yerleştirmeye çalışıyor, eğitim yoluyla insanımızı çalıyor.

Fetih rüyasını görmek ve hayal etmek istiyorsak “Salih ve kâmil insan” yetiştirmeye odaklanmamız şarttır.

6)-1929 yılında Konstantinopolis ya da Konstantiniyye ismi resmi olarak İstanbul’a çevrildi. Konstantinopolis ya da Konstantiniyye, “Konstantin’in şehri” anlamına geliyor.

 Üçüncü Ahmed’den Üçüncü Selim zamanına kadar (1708-1807) Osmanlı sikkeleri üzerinde “İslambol” kelimesinin görüldüğü kaydediliyor. Osmanlı son döneminde Der saadet (Saadet Kapısı) olarak isimlendirilen şehrin günümüzde kullanılan ismi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Şehirlerin ve kişilerin isimleri bir yönüyle “kimlik”lerini yansıtır. Ayşe, Fatma, Emine isimleri yerine “Ekin, Yonca, Melisa” vs. isimler boşuna konulmuyor. Bunun incelenmesi gerekir diye düşünüyorum. Aynı şekilde şehirlerin veya dağ, ova, nehir vs. yerlerin de isimlerinin önemi ve anlamı vardır.

İsimlendirme coğrafyanın, toprakların yurt olarak dönüştürülmesinin, toprakların vatanlaşmasının ilk adımlarından birisidir. Bu bağlamda bize ait isimlerle yerlerimizin, şehirlerimizin ve bütün topraklarımızın isimlendirilmesi gerekir.

İstanbul herhalde bizi yansıtıyordur. Bu şekilde anılması doğrudur diye düşünüyorum.  İstanbul’un dışında isimler babında kaybettiğimiz yerler çoktur. Topyekûn ihya ve inşa faaliyetlerine ihtiyacımız vardır.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?