22 Eylül 2014 Pazartesi

Sivil Kıyafet İçin Sivil İtaatsizliğe Devam



Sivil Kıyafet İçin Sivil İtaatsizliğe Devam

Veysi ERKEN

            Geçenlerde mailime bir haber geldi. Başlığı hoşuma gitti. “Sivil Kıyafet İçin Sivil İtaatsizliğe Devam”  biçimindeki haberi okudum.
            Sivil itaatsizlik.
            Kılık kıyafet ve benzer dayatmalara çocukluğumdan beri itaatsizlik göstermeye çalıştım. İnsanın inancına aykırı olmayan her türlü kılık kıyafetle işini yapmaya, okuluna devam etmeye veya sokağa çıkmaya hakkının olduğuna inandım.
            Bu konuda yapılan her eylemi haklı buldum. Bugün de aynı kanaattayım. Bu bağlamda “Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, darbe ürünü kılık kıyafet yönetmeliği değiştirilinceye kadar sivil itaatsizlik eylemine devam kararı aldıklarını belirterek, “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik’in 5. maddesinde hala hükmünü sürdüren kravat zorunluluğu, saç ve favori uzunluğu, sakal bırakma yasağı, bıyık şekli gibi sınırlama ve yasaklara son verilmesi yönünde düzenleme yapılıncaya kadar, başlatmış olduğumuz sivil itaatsizlik eylemine devam edeceğimiz yönünde başkanlar kurulu toplantımızda karar almış bulunmaktayız”  
http://www.memursen.org.tr/haber/gundogdu-sivil-kiyafet-icin-sivil-itaatsizlige-devam/ açıklamalarını destekliyorum.
            Ancak bu tür açıklamaları yetersiz buluyorum. Sivil itaatsizlik her türlük çarpıklık için yapılmalıdır.GBT korkusu yaşayan, bedelli bekleyen gençleri unutanların açıklamalarını yetersiz buluyorum.
Keşke haklı olan bu tür eylemleri bütün sivil kuruluşlar desteklese ve zulümler bitse.
            Ama olmuyor. Zira sivil zannettiğimiz kuruluşların ekseriyeti sivil değil, birinin dediği veya başlatmak istediği bir eylemi diğerleri sabote etmeğe çalışıyor.
            Bu garabet yıllardır sergileniyor. Bir başka deyişle oyun sahneleniyor. İşin bu boyutunun yanında sivil itaatsizliği başlatan kuruluşların üyelerinde görülen samimiyetsizliktir.
            Mesela kılık kıyafet yönetmeliğine karşı çıkan sendika yöneticileri veya üyeleri kravatla basın toplantısı yapıyor, derse veya işe gidiyor.
            “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” misali bir durum. Veya kılık kıyafet düzenlemesine karşı çıkan öğretmen öğrencisinin kılık kıyafetine karışmaya devam ediyor.
            Geliniz samimi olalım.
            Kılık kıyafetin her türlü dayatmasına karşı çıkalım.
            Bireyler inandıkları ve kendilerine yakıştırdıkları tarzda giyinerek işlerini yapsınlar, öğrenimlerini sürdürsünler ve hayatlarını devam ettirsinler. Bunun mücadelesini yapalım.
            Sivil itaatsizlik eylemleri ancak bu şekilde başarılı olur.
            Samimiyet, cesaret ve inanç zafer demektir.


Yöneticiler ve Saptırmalar

            İnsanoğlu fıtratı icabı bir topluluk içinde yaşar. Ailede aşirete, bölgelerden devlete kadar çeşitlendirilecek topluluklar ve sosyal birliktelikler.
            Fıtrat gereği oluşan gruplarda yöneticiler her zaman söz konusu olmuş ve olmaya devam edecektir.
            Parti, sendika, dernek, vakıf, cemaat, tarikat deyin fark etmez. Her grupta sevk ve idare edenler söz konusudur.
            Sevk ve idare edenlerin yani yöneticilerin konumları her zaman tartışmalı olmuştur ve olacaktır.
            Yöneten ve yönetilenlerin konumları ve tabi olmaları nasıl olmalıdır sorusu sürekli gündemde olmak mecburiyetindedir.
            Bu konuyu yazmamın sebebi dostların sosyal organizasyonlarla ilgili düşüncemi merak etmeleri ve bu konuda soru yöneltmeleridir.
            Benim kanaatim ve düşüncem gayet açık ve berraktır. Birey olarak bir grubun içinde yer almamız tabiidir. Yönetilen olmamız da normal bir durumdur.
            Bu normali muhafaza etmemiz, yöneticilere karşı hakkı haykırabilmemize bağlıdır. Körü körüne bir bağlılık ve itaat sapmamıza yol açabilir. Beşeri anlamda hiçbir yönetici kutsal değildir, yanılmaz değildir.
            Yöneticilerin hata yapabileceği, heva ve heveslerini ilahlaştırabilecekleri, makam, mevki, şan, şöhret veya başka niteliklere yönelebilecekleri gerçeği göz ardı edilmemelidir.
            Bunu göz ardı edenler yöneticilerini kutsallaştırır ve yöneticileri ile birlikte hataya, günaha veya başka bir niteliğe duçar olabilirler.
            Buna duçar olanlar  “Ve dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular. Rabbimiz, onlara azaptan iki katını ver ve onlara büyük bir lanet ile lanet et." Ahzab 67-68” deme derekesine düşebilirler.
            Ülkemizde yaşanan budur. Dinî bir hareket olarak ortaya çıkan pek çok sosyal grubun veya parti, sendika, dernek ve vakıf gibi sosyal teşkilatların yöneticileri vasıtasıyla sürüklendikleri mecra ortadadır.
            Üzülerek belirtmeliyim ki, ülkemizde pek çok grup, yöneticileri marifetiyle yerli olmayanlara teşne olmuş ve yöneticileri marifetiyle yanlışa düşmüşlerdir.
            Bütün yönetilenlere sözüm şudur. Bir grubun mensubu olmanız tabiidir. Ama lütfen yöneticilerin iş ve eylemlerini sorgulamaktan vazgeçmeyiniz. Aksi takdirde yöneticilerinize iki kat azap isteseniz de sizler azaptan kurtulamayacaksınız.
            Hem kendinizi hem de ülkenizi tehlikeye atmış olacaksınız. Gelin aklınızı kullanın. Zira aklını kullanmayanlar pislik içindedir.
            Selam ve Sabırla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?