3 Şubat 2017 Cuma

Eğiterek Yabancılaştırmak


  Eğiterek Yabancılaştırmak

            Veysi ERKEN

            Müfredat programı değişikliği gündeme gelmiş güya.
Öğretime mevcut bakış açısı ve felsefesi değişmedikçe elde edilecek hâsılanın iyi olacağını düşünmüyorum. Meramımı yıllanmış bir yazımla paylaşayım.
“ İlk önce şu soruyu sormak gerekir.
Türkiye’de resmi olmayan öğretim kurumu var mı?
Cevap, elbette ki, hayırdır.
Evet, Öğretim kurumları kapılarını açtığında öğrenciler, aileler ve öğretmenlerde bir telaş, bir hazırlık alabildiğine artıyor. Masraflar çoğalıyor.
            Yeni elbiseler, yeni ayakkabılar ve yeni bir öğrenim süreci.
            Çocuğum okuyacak. Çocuğum adam olacak.
            Peki, sonuç nedir.
            “İmalat hatası olanlar hariç” sonuç ortada. Çocuklar okumuş ama adam olamamış.  Zira Millî ve İslamî değerlere yabancılaşmış. Merhum Serdengeçti’nin tabiriyle “mahvedilen bir nesil”.
            Meslek itibarıyla ömrünün çoğunu sınıfta geçirmiş biri olarak üzülerek belirtmeliyim ki, resmi öğrenim sürecimizin belirgin sonucu “kişinin değerlerine ve kendine yabancılaşması” şeklinde tezahür etmektedir.
            Tanzimat ve cumhuriyet döneminin baskın sonuçları itibariyle düşünecek olursak bunu rahatlıkla görebiliriz.
            İnsanı insan yapan “eline, diline, beline sahip” olma, merhamet, rahmet, şefkat, sevgi, isar gibi duygulara bezenmişlik, komşu, arkadaş, ebeveyni düşünme, hak ve hukuku koruma gibi nitelikler öğrenim sürecinde törpülenmekte, örselenmekte ve yok edilmektedir. Böylece, ülkemizde git gide “insan insanın yurdu” anlayışı yerine “insan insanın kurdudur” mantığı hâkim olmaktadır.
            Peki, resmi öğrenim süreçlerinden geçen herkes yabancılaşmakta mıdır?
            Elbette ki, hayır.
            Zira imalat hataları da vardır.
            Bu süreçten bizim gibi “imalat hataları olan”lar kurtulmakta ve bunlar eğitim sistemine rağmen bu milletin yaşamasının zemini oluşturmaktadırlar…
            İmalat hataları dâhil herkes bilmelidir ki, yabancılaşma ve yabancılaştırma bazı kurumların öğrenim süreçlerinde daha fazla karşımıza çıkmaktadır.
Dün beraber çelik çomak oynadığımız, aynı sokağı paylaştığımız, beraber gülüp ağladığımız arkadaşlarımız, komşularımızın çocuğu, akrabalarımız bize tepeden bakmakla meşgul; üzerlerine geçirilmiş kıyafetten olsa gerek burunları bir karış havada.
            Her şeyleriyle büyüdükleri sokağa ve sokağın insanına yabancı. Moğollar topluluğunun tabiriyle “her şeye yabancı”.
            Onlar artık “kutsanmış(!)” varlık. Zira kurumları da “kutsal(!)”
            Resmi öğrenim sürecimiz insanımızı devşirerek milli ve İslami değerlere yabancılaştırıyor, mankurtlaştırıyor ve kendi toplumuyla çatıştırıyor.
            Devşirme derken geçmişteki sisteme sadece şekil olarak benziyor muhteva olarak asla.
            Bizim usulümüzde ferdi millileştirme ve İslamileştirme vardı.
            Ya bugün.
            Evet, bugünkü süreçteki yöntem tam bir yabancılaştırmadır.
            Ne kadar okul, ne kadar sınıf ve ne kadar öğretmen “o kadar yabancılaşma ve yabancılaştırma”
            Üzülerek belirtmeliyim ki, bu süreçte maşalar daha fazla etkili. Maşalar torna sahiplerine uygun kalaslar üretme peşinde. Hem de millilik ve İslamilik iddiasında olanların pür gayretiyle. Eğitime yüzde yüz katkılarıyla.
            Ümitsiz miyim?
            Hayır.
            “…la taknetu” diyor yüce Rabbim.
            Ümidimi asla kaybetmedim.
            İyi ki, imalat hataları var.
            Ve.
            İyi ki, yabancılaşma ve yabancılaştırmaya direnenler var. İyi ki, “bir şey yapmalı, bir şey yapmalı” diye haykıran ve çabalayanlar var.
            Unutulmamalıdır ki, “Zafer dilenenlerin değil, zafer direnenlerindir”.
            Bilinmelidir ki, kurumların işlettiği öğrenim süreçlerine ve giydirdikleri kıyafetlere rağmen insanileşme ve İslamileşme sürecek. Buna inanıyorum. Çünkü maya sağlam.
            Selam ve Sabırla…28.02.2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?