27 Ekim 2014 Pazartesi

Vahyin Geçmiş Vârisleri



Vahyin Geçmiş Vârisleri*

Veysi ERKEN      

             Hayatı anlamak ve anlamlandırmak için Rabbimiz, var edicimiz, mabudumuz Cenabı Allah “İkra” diye buyurmuştur. Her şeyi var eden ve “Ekrem” olan rabbimizin adıyla hayatı anlamak ve anlamlandırmak için vahyedilenleri okumak gerekir.
              Hayatı ancak vahyedilenle doğru anlarız ve yaşarız.
              Biz vahyin kesintisiz olduğuna inanırız. İnsanoğlu Hz. Âdem’den beri vahye mazhar olmuş ve fasılalarla Hz. Peygamber Muhammed Mustafa (s.a.v.) ile nihayete ermiştir.
              Bu bağlamda “Yehûd ve Nasârâ”da vahye mazhar olanlardandır.
              Özellikle İslam’ı kendi bağlamından kopararak “yeni bir din” oluşturma denaetine düşenleri doğru anlamak için “Vahyin Geçmiş Vârisleri”ni kendi kaynaklarından okumak ve Kur’an'la anlamak gerekir.
              Kamil Yavuz Engin böyle bir çalışmaya imza atmış. Zahmetli ve yorucu bir çalışmada bulunmuş.
               Cenabı Allah ecrini verecektir inşallah.
              “Yehûd ve Nasârâ Vahyin Geçmiş Vârisleri” isimli eser okunması gereken bir çalışma. Yehûd ve Nasârâyı kendi kaynaklarından anlamak, gelişimini izlemek, aralarındaki farklılıkları tespit etmek ve taabbud şekillerini kavramak için bu muhtevalı çalışmayı okumak gerekir. Geniş hacimli olan bu çalışma iki anlayışı da kısa ve anlaşılır bir tarzda ortaya koymuştur.
              Kısa ve öz diyorum.
              Sebebi gayet açıktır. Yahudi ve Hıristiyanlık anlayışlarının ne olduğunu vahiyden nasıl koptuklarını, nasıl farklılaştıklarını ve taabbud şekillerini ortaya koymak kolay bir şey değildir.
              Bu çalışma yılların emeğini barındırmaktadır.
              Bu çalışma sadece “Vahyin Geçmiş Vârisleri”ni ortaya koymuyor. Geçmiş vârislerin din ile ilgili bağlantılarıyla ilgili doğru teşhis ve tespitleri de barındırıyor.
              Dini doğru anlamak ve yaşamak ve geçmişte yaşamış olanların hatalarını ve sapmalarını tekrar etmemek için bu tür çalışmaları okumak gerekiyor.
              Bu çalışmada din ile ilgili birkaç tespit.
              “Din hayatımıza anlam katan en üstün ve yüce değerdir. Kişileri; ortak bilinç, kutsal duygu ve ortak amaç etrafında birleştirir. Toplumsal düzenin sağlıklı işleyişinin, dinin toplumdaki varlığının ve etkinliğinin gücü ile yakından ilgisi vardır. Dinin zayıflaması, içgüdümlü (ihlâslı/ hakiki) dindar yerine, dış güdümlü (marazi) dindarı oluşturur, din ve “küfür” yobazlarını üretir; anarşi, zulüm ve adaletsizlik doğar. Hizmet ideali kaybolur; sosyal yalnızlık, bencillik, çıkarcılık, kayırmacılık, bölücülük, öfke, kin ve nefret yaygınlaşır.”
              “dinî terminolojiden arındırılmış bir dil, aşkınlığa her türlü referansı iptal edilmiş olabildiğince seküler bir kültür ve bu anlayışla uyum içinde olan ekonomik, sanatsal hatta “etik” bir ideolojiyi dava edinen ateistler, deistler ve inkârcılar bile Yaratıcı Kudrete ihtiyaç hissederler ve bastırmaya çalıştıkları bu tabiatın ve duygunun etkisi altındadır.”
              “Modern değerler dizisinin itici gücü olan sermaye ve iktidar, bu ihtiyacı kullanarak bir hayat tarzına dönüşecek ortama geçit vermişlerdir. Tarihte yaşanandan daha şaşaalısı olarak, kalıcı olma putu yerine değişim putu inşa edilmiştir. Geleneksel dinler, kurtuluş arayan insana “Tanrı Yasaları” derken modern değerler dizisi, sahip olan ve eşya edinen insana sırf “Doğa Yasaları”na bağlanmakla yanlışlarından kurtulacağını bir biçimde söylüyordu.”
              “Peygamberler silsilesi madde, hayat ve ruhun ötesinde olan “Mutlak Varlık”a insan algısını çevirmeye çalıştıkları halde, algısı madde ile bulaşmış büyük insan kitleleri kendilerini somut tanrıların köleliğinden kurtaramadılar; maddeyi ve maddi oluşları tanrı sandılar ve ona tapındılar. Böyle olunca biz en azından iki din telakkisi ile karşı karşıya kalıyoruz. Birincisi peygamberler dizisinin her türlü nesnel ve öznel tezahürlerin ötesinde olan “Yaratıcı Kudret”e “teslimiyet/ bağlılık dini”; diğeri de sosyologların insan gruplarında geliştiğini ve evrimleştiğini ileri sürdükleri “itibarî dinler”.
              “Ortak köken itibariyle belli ölçüde teolojik karşılığı olmayan bir kavram, yanlış ve bilinçli bir kurgu olarak “İbrahimî Dinler” (!)diye de adlandırılan ve hatta tanımlanan bu üç büyük dinin ortak yönlerinin başında mesaj gönderen bir Allah inancı gelmektedir.”
              Bu çalışma özellikle Yehûd ve Nasârâ anlayışını doğru anlamamızı sağladığı gibi; “İbrahimî Din” anlayışını yerleştirmeye çalışan sapkınlıkları da kavramamızı sağlayacak yapıdadır.
              Hz. Peygamber Muhammed Mustafa (s.a.v.) vesilesiyle bizlere vahyedilenleri doğru okumak, anlamak ve hayatımızı ona göre kurgulamak üzere iyi okumalar.
              Okumamak anlamamaktır, yaşamamaktır.
              Bu çalışmayı okuyucu ile buluşturan Kamil Yavuz Engin’e yeni çalışmalarında başarılar dilerken, Cenabı Allah emeğinin ecrini versin diyorum.

              *YEHÛD ve NASÂRÂ Vahyin Geçmiş Vârisleri, Kamil Yavuz Engin, İşaret Yayınları, 2014 İstanbul.

             

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?