4 Şubat 2015 Çarşamba

Bir Yazı Üzerine Hasbıhâl




Bir Yazı Üzerine Hasbıhâl

Veysi ERKEN

            Bismillah deyip başlayalım söze. Yazılarımı okuyan, yorumlayan veya eleştiren herkese teşekkür ettiğimi okuyucularımın tamamı bilir.
            Kendimi bildim bileli bazı kelimelerin teorisine ve pratiğine karşı oldum. Bu kavramlardan ikisi “hakaret” ve şiddet”tir.
            İnsanların birbirini eleştirme ve tenkit hakkı vardır. Hakaret hakkı diye bir haktan bahsedilemez.
            Sözün yumuşak olanını Cenabı Allah bizlere tavsiye etmiştir.
            Bu tavsiyeye binaen insanları kırmamaya çalışırım.
            Bir yazımı bu anlamda sert bulan Hüsnü Arslan beye teşekkür ediyorum. Eleştiri bireyin kendini yenilemesine zemin hazırlar. Bu eleştiri de bana fayda sağlamıştır.
            Eleştiri yazıya bir açıklama yapmama vesile oldu.
            Yazımı tekrar tekrar okudum.
            Acaba hakaret var mı?
            Dostlara tavsiye ediyorum. Bir daha okusunlar.
            Hiç kimseye hakaretin söz konusu olmadığı anlaşılacaktır.
            İmam Hatipleri tenkit etmek başka şey, onları bahane ederek İslam’a cephe almak başka şeydir. Yazıda bu ifade edilmiştir. Tenkit konusu olan zihniyetin anlaşılması babında Hamdi Mert beyin hazırlamış olduğu “Türkiye’nin dönüşüm Sürecinde İmam-Hatip Liseleri” isimli çalışmanın okunması yeterlidir.
            Yine denilebilir ki, son dönemlerde Tuğçe Kazaz ve Niran Ünsal gibilerine saldıran zihniyetin iyi tahlil edilmesi gerekir ki, konu anlaşılsın.
            Bütün okulların mevcut yapısını (İmam Hatip okulları da dâhildir.) tenkit ettiğimi herkes bilir ve yeni programlarlarla eğitim sistemimizin revize edilmesi gerektiğini defalarca yazdım.
 Hatta “Topyekûn Öğrenim Özgürlüğü” başlığı ile bir çalışma hazırladım ve 2005 yılında yayınladım.
            Yazılarım dikkatlice okunduğunda eleştirinin bir zihniyete olduğu rahatlıkla görülür.
            Buradan hareketle İmama Hatip okullarına gelecek olursak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. (mevzuat çerçevesinde)
            İmam Hatip okulları ara eleman yetiştiren okullar değildir. Zira İslam bir meslek değildir. Meslek liseleri (Endüstri Meslek, Ticaret Meslek, Kız Meslek, Tarım Meslek vs.) ara eleman ve yüksek öğretime öğrenci hazırlama okullarıdır.
 Kanaatime göre (bunlarla ilgili yazım çok) mesleki formasyon, okulların her kademesinde geçişlilik esası ile verilmelidir. Her kademede isteyen birey dilediği alanda becerilerini geliştirme fırsatına haiz olmalı ve kabiliyetlerine göre dilediği alan/alanlarda öğrenimine devam edebilmelidir. Bir başka deyişle lise çeşitliliği yerine program çeşitliliği ve esnekliği olmalıdır. Zira bunlar meslek liseleridir.
Din ise her bireye lazım olan ilkeler bütünlüğüdür. Dolayısıyla okullar arasında ayrımın yapılması doğru bir yaklaşım değildir. Her kademede ve her alanda dinin öğretilmesi gerekiyorsa öğretilmelidir.
 Hüsnü beyin tespitine aynen katılıyorum. Dini yaşama imam hatiplere indirgenecek bir konu değildir. Toplumun bütünü (aynı inanca sahip olanlar için) aynı ilkeleri yaşama durumunda olmalıdır.
Toplum bu şekilde olursa kimse hırsızlığı, haksızlığı ve israfı savunamaz, hoş göremez.
Maalesef ülkemizde ahlak ilkelerinin benimsetilmesi konusunda farklılık olması hasebiyle politik yozlaşma artmıştır. Bu konunun anlaşılması babında Coşkun Can Aktan beyin “Politik Yozlaşma ve Kleptokrasi” isimli çalışması okunabilir.
Kısaca konu anlaşılsın diye Türkiye’de bulunmuş bir eğitimcinin görüşünü yansıtayım.
            Dewey eğitimde ahlak ilkeleri isimli eserinde  “biri okul için diğeri okul dışı için iki ahlak ilkeleri dizisi olamaz” der. Bu görüşe katılıyorum ve diyorum ki, okullar arasında ahlak ilkelerinin öğretimi konusunda farklılık olamaz.
            Yazılarını zevkle okuduğum Hüsnü beye teşekkür ediyorum. Umarım ki, meramımı anlatabilmiş oldum. Kısmet olursa bir gün Bursa’da çayını içmek isterim.
            Öğretim alanının bütününe gelince öğretim alanını düzeltme imkânım olsa elbette ki, düzeltirim. Hüsnü beyin işaret ettiği üzere “karar mekanizması” maalesef farklıdır. Karar alamıyoruz, ancak teklif edebiliyoruz. Açık Üniversite teklifi de bu doğrultudadır.
Hâsılı kelâm, kimseyi incitmememizin gereğine inanıyor ve merhum Abdurrahim Karakoç Ağabeyimizin “İncitme” başlıklı muhteşem şiiriyle sizleri baş başa bırakıyorum.
“Gölgesinde otur amma
Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara
Toprak senden incinmesin.

Yollar uzun, yollar ince
Yol kısalır aşk gelince
Yat kurban ol İsmail’ce
Bıçak senden incinmesin.

Burdayım de ararlarsa
Doğru söyle sorarlarsa
Tabutuna sararlarsa
Bayrak senden incinmesin.

İl göçsün göçtüğün vakit
Yol yansın geçtiğin vakit
Suyundan içtiğin vakit
Irmak senden incinmesin.

Toz konmasın sakın sana
Hakkı geçer halkın sana
Gücenmesin yakın sana
Uzak senden incinmesin.”
Selam ve Sabırla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?