11 Şubat 2015 Çarşamba

Mesleki Eğitime Dair



Mesleki Eğitime Dair

Veysi ERKEN

            Bireylerin ve toplulukların hayatlarını derinden etkileyen kavramlar vardır. Kavramın kelime olarak ifade ediliş tarzında meydana gelen/getirilen değişiklikler anlamı ve anlaşılmayı kolaylaştırdığı gibi zorlaştırabilir.
            Kendimizi ifade etmeyi zorlaştıran kavramlardan birisi de “eğitim”dir.
            Eğitim kavramı yerine eskiden kapsayıcı olan (her şeyi okutmak) anlamındaki “tedrisat” kavramı kullanılırdı. Bu kelime kendinde “talim” ve “terbiye”yi barındırırdı.
            Tabii ki, bu kavramlarla ilintili “talebe”, “tahsil”, “muallim”,  ”müderris” vs. kavramlar bulunurdu.
            Tedrisat okutmayı bir başka deyişle her çeşit okutmayı ihtiva ediyorken “talim” beceriler, maharetler, hünerlerle ilgili olup insanların mesleki formasyon kazanmasını gerektiriyordu. Dolayısıyla “talim, her yaş ve seviyede gerçekleştirilmesi, geçişliliğin sağlanması elzemdir. “Terbiye” ise duygular, heyecanlar, ahlak ve değerleri ifade eder.
            Bu zaviyeden bakıldığında “Talim” “terbiye” ile tamamlanan bir faaliyettir. Talim ve terbiye tedrisatın iki kanadı mesabesinde olup birinin eksikliği halinde zarar ve ziyan hanesi kabarır, toplum çöker.
            Kısaca “talim” ve terbiye” tedrisatın konusu olup “tahsil”de bulunanın kabiliyeti ve duyguları nispetinde “hâsıla” söz konusu olur.
            Buradan hareketle denilebilir ki, “talim” ve “terbiye” birlikte olmak durumundadır. Beraber olmaz ise sakatlık söz konusu olur.
            Türkiye bunun sıkıntısını yaşıyor. Her bireyini “talim”li hale getirmeye çalışıyor. Meslek kazandırmaya çalışıyor. Beceri, hüner ve maharetlerine hitap etmeye, onları geliştirmeye çalışıyor. Bu çaba elbette takdire şayandır.
            Bu çabayı takdir etmemek akla ziyan olmakla birlikte “terbiye” boyutunun ihmal edilmesi insanımızı felakete sürüklüyor.
            Zira terbiye”nin konusu “ahlak, değer, his ve heyecan”dır.
            Dolayısıyla her toplum mensubu olduğu dinin ahlakını fertlerine öğretmek durumundadır. Bunu öğretmeyen/öğretemeyen toplumların içine düştükleri vaziyet ortadadır.
            Yıllar öncesinde (1993) bir panelde sunduğum tebliğde “Türkiye’de “terbiye”siz “talim” yapılıyor, tabii ki “talimin ne kadar yapıldığı da meçhul demiştim.
            O günkü tespitim doğru idi.
            Eğer ülkemizde hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, iltimas vs. fiiller yaygınlaşmışsa “eğitim sistemimizi” sorgulamak durumundayız.
            Biz nerede hata yaptık ve yapıyoruz?
            Bu soruyu sorup doğru cevabını veremezsek sıkıntılarımız artarak devam edecek.
            Dolayısıyla ahlakî/dinî değerler toplumun bütün fertleri için elzemdir. Bunları sadece belirli bir okul türüne hasretmek ülke için felakettir. Hâsılı kelam mesele İmam Hatip meselesi değildir. Sorun bir zihniyet sorunudur. Ülkeyi felakete sürükleyen zihniyettir.  Bunun anlaşılması gerekir.
            Sorun İslamî değerlerin engellenmesi, yaşanmaz hale getirilmesi ve hayattan çıkarılmasıdır. Sorunun İslam’la olduğunu ifade edebilmek için bununla ilgili iki belgeden bahsedeyim. Birincisi  “27.04.1942 tarih ve 651 sayılı T.c. Başvekâleti Matbuat Umum Müdürlüğü İstanbul Bürosunun talimat yazısı. Yazı şu: Gazetelerimizin son günlerdeki neşriyatı arasında dinden bahis bazı yazı, mütalaa, ima ve temennilere rastlanmaktadır. Bundan sonra din mevzuu üzerinde gerek tarihî, gerek temsilî ve gerek mütalaa kabilinden olan her türlü makale, bend, fıkra ve tefrikaların neşrinden tevakki edilmesi ve başlanmış bu kabil tefrikaların en çok on gün zarfında nihayetlendirilmesi rica olunur. Matbuat Umum Vekili İzzettin Tuğrul Nişbay” (1)
            Diğer yazı Dâhiliye Vekâleti Matbuat Umum Müdürlüğüne aittir. 17 Mayıs 1943 tarih ve 653 sayılı yazıdır. Ahmet Hamdi Akseki’ye hitaben yazılan mektup.
            Yazı şu “ Hülasa: Hz. Muhammed’e dair” Ankara, 17 Mayıs 1943
            Muhterem Efendim,
            Mektubunuzu aldım. Biz her ne şekil ve sûrette olursa olsun memleket dâhilinde dinî neşriyat yapılarak dinî bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dinî bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz. Zât-ı âlilerinzin herkesçe de müsellem olan ilim ve faziletinize hürmetkârız. Ancak, günün bu kabil neşriyata tahammülü olmadığını siz de takdir edersiniz.  Matbuat Umum Müdürü Vedat Nedim Tör” (2)

            Sorun herhalde açıklığa kavuşmuştur.
Ülkenin eğitim sorununu bu bağlamda tefekkür etmek gerekir.
            Selam ve Sabırla

1- Hamdi Mert, Türkiye’nin dönüşüm Sürecinde İmam-Hatip liseleri, Ankara 2014, s.56.
2- Hamdi Mert, Türkiye’nin dönüşüm Sürecinde İmam-Hatip liseleri, Ankara 2014, s.57.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?