20 Şubat 2015 Cuma

Ölüm ve Mağdurun Hakları



Ölüm ve Mağdurun Hakları
                                                                                   
Veysi ERKEN

            Her gün yüzlerce kişi mağdur edilmekte, kimisi canından olmaktadır. Son yıllarda cinnet halinin artmakta olduğunu kabul etmeyen yoktur sanırım.
            “Mağduriyetlerin sebepleri ve çözüm yolları” üzerinde tefekkür edileceğine “mağdur”un üzerinde toplumu kışkırtma ön plana çıkarılmaktadır.
            Özgecan Aslan hadisesi de bunlardan biridir. Bir genç kız hunharca, vahşice katledilmiştir. Özgecan maktul, ailesi, yakınları perişan ve mağdur.
            Peki, ne yapmalı?
            İşte ası sorun ve soru burada.
            Ceza hukuku denilen kanunlarla maalesef mağdur ve mutazarrır olan değil, mağdur eden korunmaktadır.
            Olması gereken ise mağdur edilen, zarar görenin hakkını savunmaktır.
            Bir ülkede hukuk varsa mağdur ve mutazarrır olanın hakkını, mağdur edene veya zarar verene cezasını misliyle vermek esastır. Mağdur kendi hakkından vazgeçmezse “devlet” onun adına vazgeçemez. Mağdur edeni veya zarar vereni affedemez.
            Bireylerin mağduriyetinin nasıl giderileceğini bireyin kendisi, ailesi veya vasisi karar verir. Demek istediğim gayet nettir. Özgecan ve benzerlerini vahşice katledenlerin affedilmeleri, az bir ceza ile kurtulmaları mümkün olmamalıdır.
Katillerin cezalarını aileleri belirlemelidir.
            Peki, dün ile bugün arasında değişen anlayış var mı?
            Mağdurun hakları gündeme getiriliyor mu?
            Maalesef hayır. Dün de mağdur edenler savunuluyordu. Bugün de aynı durum söz konusu.
            En iyisi bununla ilgili yazdığım bir yazıyı sizlerle paylaşayım da konu net anlaşılsın.
“Merhum Talip Atmaca tarafından kaleme alınan ve “mağdur”un haklarının konu edinildiği makaleyi* okuyunca ceza hukukumuzun “mağdur”u iyice mağdur ettiğini bir daha idrak ettim desem abartmış olmam.
            Esasında “mağdur”un haklarını geniş bir şekilde işlemeyi ve bunu hukukçuların gündemine taşımayı düşünüyordum. Ancak ölümler konunun farklılaşmasına sebep oldu. İnşallah bir başka zaman bu konuyu geniş bir şekilde işleme imkânı bulurum.
            Ölüm inananlar için bir son değil. Yeni bir hayatın başlangıcı. Amellerimizin karşılığını bulacağımız yepyeni bir hayatın başlangıcı. Had bildirenlerinin de hadlerinin bildirileceği bir hayatın başlangıcı.
            Bu dünyada zalimane bir şekilde had bildirmeye çalışanlar da musalla taşına konulur İslam ülkelerinde. Kalanların duası, şahadeti ve namazı için.
            Genelde İslam topluluklarının ağırlıklı olduğu yerlerde “ölü”nün arkasında “ölü”yü nasıl bilirdiniz telkininde bulunulur.
Cemaat dürüst ise ölüyü nasıl bilirse ona göre şahadet eder. Gelin görün ki, bizde telkinler doğru yapılamamakta. Bilhassa ölen kişi “ekâbir” veya “yönetici” takımından ise telkinde sahtekârlık had safhaya varır.
            Arkasında milyonlarca mağdur bırakan birisinin telkininde iyi idi, dürüst idi, erdemli idi gibi ifadeler dürüstlüğü ifade etmeyen söylemlerdir.
            Unutulmamalıdır ki, mağdur veya mağdur yakını (asıl mağdur ölmüş ise)   hakkından vazgeçmedikçe başkasının onun adına “suçlu”yu affetme yetkisi olamaz hukukun hâkim olduğu yerlerde!
            Milyonların inancından, örtüsünden, yaşayışından, tercihlerinden dolayı mağdur edildiği bir ülke ve bir yönetim düşünün. Tabiidir ki, bu ülke bizden fersah fersah ötelerde. Acaba o ülkenin mağdurları ölen ekâbirin peşinden iyi insandı, dürüst insandı, şefkatli ve merhametliydi, hiç kimseye zararı dokunmadı diye şahadet eder mi?
            Zannetmem.
            Ülkemizde ise hukuk suçlunun haklarını tadat ettiğinden mağdurlara düşen görev(!) telkinde “ekâbir”in ve ölen “yönetici”nin peşinde methiyeler dizmek olur.
            Bana kalırsa sevgili gönüldaşlarım…
            Artık uyanalım.
            Ve.
            Bizi mağdur edenlere karşı dürüst olalım. Hiçbir “ekâbir”e ve “yönetici”ye karşı telkinde iyi yönde sahte şahadette bulunmayalım. Bireyi hayatında ne ise öyle bilelim ve bildirelim. Belki hayatta kalan ve geçmişte zalimlerin yanında yer alanlara ders olur ve tevbe ederler.
            Bu bağlamda hele hele caminin kenarından bile geçmemiş olanların cenazelerinde bulunmayalım.
            Mağdurların çoğalmasını istemeyenlerin yapmaları gereken icraatlardan birisi “mağdur”un haklarını öğrenmeleri ve bunu herkese öğretmeleridir. Mağdurların veya mağdur yakınlarının da zalimlere karşı dürüst olmaları ve cenazelerinde bulunmamaları gerekir.
            Unutulmamalıdır ki;
            Haklar bilinmedikçe tavizler devam edecek ve aramızda binlerce “af(!)” kaçkını hırsız, arsız, katil, soyguncu, hortumcu ve soysuz dolaşmaya devam edecektir.
            Ölüm mağdurların haklarından feragati getirmemeli, bilakis “ekâbir”in yakınlarına ve mevcut ekâbire ihsas edilmelidir.
            Şimdi uyanma zamanı.
            Selam ve Sabırla…08.11.2006”

*  Dini Araştırmalar Dergisi, s.23, Ankara 2005.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?