21 Kasım 2015 Cumartesi

KOLEJLİ NEREYE



 KOLEJLİ NEREYE*
                                   Veysi ERKEN

Talebelerimizin sokaklarda, meydanlarda, okul bahçelerindeki davranışları hakkında yazı yazmamı isteyen eğitimcilere, okullarımızın müfredatı ne zaman “terbiye” ile teçhiz edilir, sizler de “mürebbi” olursanız davranışlar o kadar düzgün olur diyorum. Aksi takdirde öğrencilerimiz talebe/talip olmaktan çıkarak kolejli Turan’ın davranışlarını sergilemeye ve bunalıma girmeye devam eder.
Kolejli Turan kimdir diyebilirsiniz.
Yıllar önce onu yazı konusu etmiştim.
İşte o yazı:
“Kitaplarımın arasında gezinirken bir kolejlinin öldüğünün haberi alt yazı olarak geçiyordu televizyonda.
            Bir an daldım ve gayrı ıhriyarî bir şekilde yıllar öncesinden okuduğum bir kitaba uzandım. Elime aldım ve kitabı tekrar okuyarak muhtevasını hatırlamaya çalıştım.
            Altını çizdiğim cümleler mühtevayı hatırlamaya yeterliydi. Buna rağmen kitabı yeniden okudum.
“Kolejli Nereye”
Evet, “kolejli nereye” okumaya karar verdiğim kitabın ismi idi.
Gençlerimizin çoğu kitabın adını duymamıştır bile. Bundan eminim.
Unutulan ve unutturulan kitaplarımız. Kitapsız yetiştirilen gençlerimiz.
Her şeye rağmen Necmettin Halil Onan tarafından kaleme alınan kitabı bulup okumalarını tavsiye ediyorum. Kütüphanelerde bulunacağını ümit ediyorum.
“Kolejli Nereye” bir dramın, bir tefessühün, bir yıkılışın ve bir “değersiz”leşmenin hikâyesidir.
Bana kalırsa İngilizler, Amerikalılar, Fransızlar ve ne idüğü belirsizler tarafından kurulan kolejlerde ve kolejlere çevrilen okullarımızda yetişen kolejlilerin ekseriyetinin hayat hikâyesidir.
Kolejlilerin ülkeye yabancılaşmalarının ve ülkeye zarar vermelerinin acı bir hikâyesi.
“Kolejli Nereye” çocuğunu ecnebi terbiyesiyle yetiştiren bir elçilik müsteşarının kızının ve ülkücü genç bir öğretmenin aşkı ile başlar.
Yazar kitap ile bir ailenin ve kolejde terbiye edilen çocuklarının yaşadıklarını aktarır okuyucuya.
Hayat öğretmeni milletvekilliğine kadar sürüklerken, ülkede değerlerden kopuşunu da gözler önüne serer.
Ülkenin yönetimini elinde bulunduranlar, ülke insanını değerlerinden koparmaya çalışırken, direnenler de vardır bu âlemde.
Vatan düşman çizmesinden kurtulmuş, ülkücü vekilimiz çocuğunu kendi ülküleri doğrultusunda yetiştirmeye başlamıştır. Zaten bunun için çocuğuna “Turan” ismini vermiştir hanımının karşı rağmen.
Turan babasının ülküsünü gerçekleştirecek kişiydi milletvekili Cevat’ın gözünde.
Takdir-i ilahi milletvekili Cevat erken ölür ve yetim kalan Turan dul annesiyle birlikte doğduğu yere, yani büyükbabası ve anneannesinin yanına göç eder.
Çocuk için değişim ve felaket bundan sonra başlar.
Ecnebi mekteplerinde okumuş olan annenin isteği ile babası tarafından milli hislerle yetiştirilmeye çalışılan Turan koleje kaydedilir. Tabi ki, merhum Cevat beyi seven, takdir eden ve sitayişle bahseden çevreye ve Lise müdürü Nimet beye rağmen.
Turan’ın kaydedildiği kolej, misyonerlerin ülkemizdeki okullarından birisidir ve terbiye sistemi tamamen bireyi kendi kültürüne yabancılaştırılması gayesine matuftur. Koleje kaydolanların ekseriyeti kendi kültürüne yabancılaşırken bir başka kültürün parçası da olamıyorlar.
Zaten okulu kuranlar da bunu arzuluyorlar. Öğrencileri yavaş yavaş kültürlerine, dinlerine, dillerine ve ailelerine yabancılaştırmak. Ürkütmeden, azar azar.
Okulda tamamen kurbağayı haşlama yöntemi kullanılır.
Bir nevi Cami ile Kilise arasında bırakmadır.
Turan okul yönetiminin ve öğretmenlerinin tam istediği gibi yetişir. Şairin dediği gibi...
“Bir elinde kur’an, bir elinde kadeh. Ne tam kâfir ne de tam bir Müslüman”
Kendi değerlerine ve dinine yabancılaşan Turan’ın bir tek sevdası ve rüyası vardır. Koleji bitirince medeni(!) olan Amerika’da okumak ve oraya yerleşmek.
Medeni(!), büyük(!) ve kültürlü(!) insanların memleketi olan Amerika’ya gitmek neredeyse her kolejlinin hülyasıdır zira.
Okul müdürünün referansıyla mezun olan Turan Amerika’ya gider. Zira o okul müdürünün teveccühünü kazanacak kadar kültüründen kopuktur. Tam misyoner olabilecek bir tip.
Turan için rüya gerçekleşir ve kendince kötü olan memleketinden ayrılır büyük umutlarla.
Heyhat ki, ne heyhat.
Amerika ve Amerikalılar beklediği gibi değildir ve bir yabancı muamelesi görür. O ne Türk ne de Amerikalıdır.
O ne Müslüman ne de bir Hristiyandır.
O bir hiçtir hem kendi gözünde hem de Amerika’da karşılaştığı insanların gözünde.
Amerika Turan’a yâr olamamıştır ülkesini konferanslarında kötülemesine rağmen.
Ayşe’yi ülkesinde kandıramayan Turan, Helen’e evlenme teklifinde bulunur. Bu teklif onun için bir yıkım ve bir uyanış vesilesi olur. Helen’in sözleri onu uyandırır ve ülkesine dönmeye karar verir.
Dönüş Turan için yine hüsrandır. Zira o, içine geri döndüğü cemiyete ve Ayşe’ye de yabancıdır. Kimse yüz vermez. Avam tabiriyle o, ne İsa’ya,ne Musa’ya ne Muhammed’e(s.a.v.) uyum sağlayabilmektedir.
Çünkü O tahsil gördüğü okul ve çevre sayesinde insanlığını, değerlerini, inancını, kısaca her şeyini kaybetmiştir.
Bir kolejlinin ölümü eskiyi ve geçmişte okuduğum kitapları yâd etmeme vesile etmiştir.
Bakıyorum ve düşünüyorum.
Değişen bir şey var mı?
Kolejler ve kolejlere dönüştürülen okullarımızda yetişen gençler bu ülkeyi ve bu ülkenin insanını seviyor mu?  İslam’dan koparılan içerikle yetişen gençler bu ülkenin yerlileri mi?
Yoksa ölen kolejli ve Turan gibi yabancı mı?
Bu ülkeyi hep imalat hataları mı sevecek?
Buna mahkûm ve mecbur muyuz?
Siz karar verin aziz dostlar.
Siz karar verin ve yol yakınken kolej zihniyetli yetiştirmekten kurtulun, terbiyeli talebe yetiştirin.”
Selam ve Sabırla...   

*Necmettin Halil Onan, Kolejli Nereye, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1977.                         

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?