25 Temmuz 2017 Salı

Denetim ve Demokrasi



Denetim ve Demokrasi

Veysi ERKEN

            Bir kuruluşun demokratikliğinden bahsedebilmenin temel ve vazgeçilmez koşulları yönetimin seçimle oluşması ve seçimle nihayetlenmesi yanında yönetimin yönetilenlerce denetlenebilirliliğidir.
            Seçim ve denetim demokratik düşüncenin vazgeçilmezleridir ve yönetimin ilahlaşmasının engelleridir.
            Yönetim yapımıza bu açıdan baktığımızda demokratik olmadığını görürüz. Evimizden tutun devlet organizasyonuna kadar bütün yönetim alanlarında seçimsizliğin ve denetimsizliğin cazibesiyle karşılaşırız. Herhangi bir kuruluşta yönetime gelenleri en çok cezbeden husus ‘seçimsizlik’ ve “denetimsizlik”tir.
            Kendini “la yüs’el” olarak görmeye başlayan yönetici yönetilenlerden gelebilecek her türlü seçim isteklerini geçiştirmeye ve denetim yollarını kapalı tutmaya çalışır. Bu zihniyetin Türkiye’deki bütün yöneticilerde varit olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
            Hiçbir yönetici yönettiği veya yönetimiyle ilgili olan kişiler tarafından seçilmeyi ve denetlenmeyi istememektedir. Demokratik olmayan bu zihniyet asırlardır benliğimizi kemirmekte ve yönetilenlerin huzurunu ortadan kaldırmaktadır.
            Denetimsizlik bir cazibedir demokrasiden nasibini almayan yöneticiler için. Bu cazibe nedeniyledir ki, demokrat kılığına girmiş despot yöneticiler her türlü “munker”i işleyebilmektedirler. Koltukların ve makamların işgaliyle bağış kılıfına büründürülmüş soygunlar, makam aracı saltanatı, lojman vazgeçilmezliği ve dokunulmazlık bu cazibenin tezahürüdür.
            Esasında bizim kültürümüzde demokrasinin vazgeçilmezleri olan seçim ve denetim iyiliği emretme kötülükleri nehyetme ilkesi ile mevcuttu bir zamanlar. Yönetimlerimiz biat (sözleşme) ile seçilir ve biatsizlikle uzaklaştırılırdı bir zamanlar. Bu ilke aynı zamanda yönetilenlere denetim hakkı tanımaktaydı.
            Kurum ve kuruluşlarda pisliklerin üstünü örtmenin en kestirme yolu yönetilenlerin “denetim” hakkını ortadan kaldırmaktan geçer. Hatta yönetilenlerden denetim yapmak isteyenleri hainlikle suçlayarak ortalığı güllük gülistanlık göstermek de işin cabası.
            Denetimsizliğin ve seçimsizliğin cazibesi yöneticilerimizi o kadar sarmış ki, bunu bir ilke olarak görmeye başladılar. Hatta utanmasalar “demokrasi”nin bir ilkesi olduğunu ileri sürecekler. Denetimsizlik ve seçimsizlik hastalığı tavandan tabana kadar bütün yönetim kademeleri için geçerlidir.
            Öğrencilerinden para isteyen bir okul müdürüne paranın nereye harcanacağı suali yöneltilemez. Velinin böyle bir hakkı(!) yoktur. Aidat ödeyen bir dernek, sendika veya vakıf üyesi yönetimin icraatlarını denetleyemez, aksi takdirde hemen ihraç edilir.

            Denetimsizlik sadece yukarıda sayılan resmi veya gönüllü kuruluşlarda mı?

            Elbette ki hayır...
            Demokrasinin vazgeçilmezleri sayılan partiler için de geçerlidir bu ilke. Yöneticiyi seçimle belirlemeye ve onu denetlemeye çalışan üyenin kellesi istenir. En kestirme yol ihraçtır seçilmiş diktatörler için.
            Denetimsizliğin en cazip olduğu alan hiç şüphesiz kamu hizmetinin gerçekleştirildiği alanlardır. Bakmayın "kamu hizmet alanları"dendiğine. Güzel ülkemde kamu hizmet alanları kamuya kapalıdır. En azında kapalı tutulmaya çalışılır atanmış diktatörlerce.
            Kamu hizmet alanlarında yöneticilik yapanların tamamı kendilerini “la yüs’el” olarak görür. Denetimsizlik giriş kapısında başlar. Buradan geçemezsin sesi yükseldiğinde her şey durur.
           Neden geçemezmişim sorusunun bir tek cevabı vardır o kapıda. Geçemezsin dedik ya hemşerim. Evet, yönetilen geçemez ve neden geçemediğini bilemez. Bilmeye ve kapıdakini denetlemeye çalıştığında en hafifiyle memura hakaretten kendini mahkemede bulur.
            Yönetim kademeleri yükseldikçe seçimsizlik ve denetimsizlik oranı paralel bir şekilde artar. Üst katmanlarda her şey kapalı kapılar ardında gerçekleştirilir. Yönetimde halk yoktur. Soygunlar, hırsızlıklar, ihale yolsuzlukları, hortumlamalar ve mafyavarî ilişkiler hep kapalı kapılar ardında gerçekleştirilir. Halk soramaz yöneticilere nelerin yapıldığını. Sormaya kalkışanlara hemen “hadd” bildirilir.
            “Âli menfaat” teranesi hep ileri sürülür denetimsizliği sağlamak için. Hep “büyüklerimiz bilir” yutturmacası yutturulur yönetilenlere milletin mallarını höpürdetmek için.
             Evet.....
            Denetimsizlik ve seçimsizlik cazibeli bir hastalıktır halkın ve demokrasinin olmadığı yerlerde. Her türlü hortumlama ve soygun “âli menfaat” örtüsüyle kaçırılır halkın denetiminden “tapınak şövalyeleri” tarafından.
            Çare var mıdır bu hastalığın.
            Elbette.
            Çare, her kademede ve her yerde “birey”in kendi hakkını savunması ve ilişkili olmak zorunda olduğu alandaki yöneticileri seçmesi, denetlemesi ve sorgulamasıdır.
             Çare, denetimsizliği oluşturan ilkeleri ortadan kaldırmaktır.
             Çare, yöneticileri “la yüs’el” olmaktan çıkarmaktır.
              Selam ve Sabırla........ 0303.2012 tarihinde ikinci sefer yayınlanmış idi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?