21 Temmuz 2017 Cuma

YÜKSEKÖĞRETİM, BİLGİ VE DÜŞÜNCE



YÜKSEKÖĞRETİM, BİLGİ VE DÜŞÜNCE

Veysi ERKEN

Yükseköğretime geçiş ile ilgili yazı ses getirdi. Olumlu bakanlar olduğu gibi, olumsuz bakanlar da oldu. Sayıları az olmakla olumsuz bakanların tamamı özgürlüklerin sınırlandırılmasından yana olanlardır. Maalesef mektep bitirmiş, eskilerin tabiriyle mürekkep yalamışların tahditlerden yana olmaları üzüntü vericidir. Bu tip insanlar kendilerini ayrıcalıklı sanır ve efendilerine kölelik ederler. Özellikle bürokrasidekiler tamamen köleleştirilmiş zihniyete sahiptirler. Hâlbuki öğretim ve öğrenim bizi bilgiye ve düşünceye götürmeli. Yazımda: “İktidar sahipleri bu yükseköğretim konusunu hak ve özgürlükler bağlamında çözüme kavuşturacaklarına sürekli “yasak” ve “tahdit”lerle (sınırlamalarla) çözme yollarına başvurmaya çalışmaktalar.
            Bunun tek sebebi vardır. Yönetim gücünü elinde bulunduranların “zihin”, “gönül” ve “çözüm yöntemleri”nin işgal edilmiş olmasındandır.
            İktidar sahipleri (seçilen-atanan) işgal edilmiş zihinlere sahip oldukları müddetçe “ekonomik faktörleri”, “ülkenin kıt imkânları” ve mesleki ihtiyaçları” ileri sürmeye devam edeceklerdir.
            Esasında iktidar sahiplerinin bir tek görevi vardır.
            Öğrenim “hak ve Özgürlüğü”nün önündeki engelleri kaldırmaktır. Zira inancımız gereği “bilen” “bilmeyen”den üstün kabul edilmiştir.
            Bilgi edinme ve beceri geliştirme anlayışı ve felsefesi bu umdeye dayalı olursa yönetimin asli vazifesi ortaya çıkar ve her türlü engeli ve sınırlamayı ortadan kaldırmaya çalışır.
            Öğrenme ve öğretme sürecine hep bu anlayışla yaklaştım.
            Bilgi edinme ve beceri kazanma hak ve özgürlüğünün sınırsızlığına inandım ve savundum.
            Zira cenabı Allah “hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” düsturunu biz insanlara vazetmiştir.
            Bilmeyenlerin zikir ehlinden (bilenler)den sormasını emretmiştir.
            Bu sebeptendir ki, yönetim bilgi edinme ve beceri geliştirme hak ve özgürlüğünün önündeki bütün engelleri ve sınırlamaları kaldırmakla mükelleftir.
            Bilmek isteye her bölüme, branşa ve mesleki yeterliliğe yönelebilmeli, tercih edebilmeli ve hakkından vazgeçebilmelidir.
            Dileyen her birey istediği alan/alanları seçebilmelidir.
            Bu bağlamda YGS ve YLS gibi sıralama sınavlarından behemehâl vazgeçilmeli, yüksek öğretim imkân ve fırsatlarından birey dilediği zamanda ve dilediği kadar faydalanabilmelidir.
            Bir benzetme yapacak olursak.
            Yükseköğretim süpermarket hatta hiper market gibi olmalı ve birey raflardaki bilgi ve becerilerden istediğini elde edebilmelidir.
            Bilgi edinme ve beceri geliştirme asla bir alanla sınırlandırılmamalıdır.
            Birey kabiliyet, zekâ ve imkân durumuna göre sınırsızca bilgi edinme ve becerisini geliştirme imkânlarından istifade edebilmelidir.
            Birey edindiği bilgi ve becerileri belgelendirebilmeli (bugün diploma denilmekte) ve bunları dilediği zamanda kullanabilmelidir. Yani bilgi ve beceriler mesleklere bu şekilde dönüşmelidir.
            Buna ilave olarak, süre sınırlaması olmamalıdır. Birey dilediği zamanda yükseköğretim imkân ve fırsatlarından faydalanabilmeli, ara verebilmeli ve kaldığı yerden devam edebilmelidir.” demiştim.
 Öğrenimin bize neyi kazandırması gerektiğini bari Montaigne’den öğrenelim. Belki bilgi edinme ve beceri geliştirme hakkından bireyleri mahrum bırakanlar akıllanır. Montaigne:”Öğrenimden kazancımız daha iyi ve daha akıllı olmaktır. Epiharmus der ki, insan düşünce ile görür ve duyar; her şeyden yararlanan her şeyi düzene sokan, başa geçip yöneten düşüncedir; geri kalan her şey kör, sağır ve cansızdır.
Şu kesin ki çocuğa kendiliğinden bir şey yapmak özgürlüğünü vermemekle onu korkak bir köle durumuna sokuyoruz.
 Retorika ve gramer üstüne, Cicero'nun şu veya bu cümlesi üstüne öğrencisinin ne düşündüğünü kim sormuştur? Bunları Tanrı sözü gibi belleğimize basmakalıp yapıştırırlar; harfler ve sözcükler, anlatılan şeyin kendisi haline gelir. Ezber bilmek, bilmek değildir; belleğimize emanet edilen her şeyi saklamaktır. İnsan, kendiliğinden bildiği her şeyi ustasına bakmadan, kitaptaki yerini aramadan, istediği gibi kullanır. Tümüyle kitaptan bir bilgi ne sıkıcı bilgidir! Böyle bir bilgi bir süs olarak kullanılsın” (1)
            Selam ve Sabırla…

1-  KENDİMİZİ TANIMAK, Montaigne, Denemeler, Çev. Sabahattin Eyuboğlu, Cem Yayınevi, İstanbul.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?