10 Ağustos 2022 Çarşamba

Bütün mazlumların ve “Siyahların Dramı”* devam ediyor

 Bütün mazlumların ve  “Siyahların Dramı”* devam ediyor

Veysi ERKEN 

Yeryüzünün Siyahları çoğaldı. Doğu Türkistan başta olmak üzere Arakan’da, Suriye’de, Irak’ta, Sudan’da her her yerde.

Müslümanlar Siyah ilan edilerek zulmediliyor, katlediliyor ve soykırıma tabi tutuluyor.

Maalesef Siyonist katillerin uşaklığını yapan yerli görünümlü Türkiye ve Müslüman düşmanları sahnede.

Başta ülkemize olmak üzere bütün Müslümanlara muhalefet ediyorlar.

Onun için diyorum ki, Türkiye’de muhalefet yok, Türkiye’ye muhalefet var.

Türkiye’ye muhalefet edenleri anlama için Siyahlara yapılan zulmü anlatan bir yazımı tekraren paylaşayım.

 “İnsanlık tarihi inançlarının, kültürlerinin, renklerinin, ırklarının, ilmî ya da siyasî düşüncelerinin farklılıklarından dolayı, toplu halde veya münferit olarak kurşuna dizilen, yakılarak, linç edilerek, ya da işkence yapılarak öldürülen milyonlarca insanın acı öyküleri ile doludur” diyor Sayın Abdulbaki Keskin  “Siyahların Dramı” isimli eserinin ön sözünde. Özgürlük şarkısını terennüm eden herkese tavsiyemdir. Bu kitabı ve benzerlerini bulunuz ve okuyunuz. Belki adil bir dünya hayali kurar ve onun için gayret sarf edersiniz.

Bugün okulların ve özellikle üniversitelerin kapısında zulme uğrayan, saçından tutularak sürüklenen, eğitim hakkı çağdaşlık ve bilmem ne adı altında gasp edilenleri televizyonlarda seyrettikçe aklıma hep Afrika asıllı Amerikalı Müslümanların yani “Siyahların Dramı” aklıma gelir.

Köleliğin, ırk, renk ve inanç farklılığının tarihe karıştığının varsayıldığı bir ülkede, herkesin eşit haklara sahip olduğunun ilan edildiği bir zamanda “başörtüsü veya bir başka sebepten” insanlar mağdur ediliyor, hakarete uğruyor ve ruhî depresyonlara sürükleniyorsa ayırımın, bölücülüğün ve İslâm düşmanlığının devam ettiğinin bir kanıtıdır.

Vah!

Zavallı insanlık vah!

İnsanlığın var olduğunu zannediyordum. Meğerse insaf, merhamet, vicdan ve dahi bilumum duygular körelmiş, mazlumların ızdırabı üstüne tamtam dansları yapılır olmuş ve insanlık bitmiş.

Lise öğrencilerinin bile düşünce özgürlüğünün, insan haklarının olmadığı inancına kapıldıkları ve onları haklı çıkaracak Siyahların aşağılandığı, hor görüldüğü, işkenceye tabi tutulduğu zamanda yaşıyoruz. Adeta “kiliseler, mezarlıklar, hasta haneler, hapishaneler, okullar, eğlence yerleri, parklar, tuvaletler, merdivenler, çıkış ve giriş yerleri, asansörler, taşıtlardaki yerler, tüm insan faaliyetlerini ilgilendiren mekânlar, hatta beyazlara ait ‘pet’ denilen ve evlerde bulundurulan kedi veya köpek gibi hayvanlarla, siyahlara ait bu nevi hayvanların defnedildikleri mezarlıklar bile ayırt edildiği s.17” bir döneme  dönmüşüz.

“Çağdaş” kılıflı tam bir “irtica” söz konusudur.

Kendini “çağdaş” olarak ifade edenlerin ekseriyetinin tam bir “mürteci” ve “yobaz” olduğunun göstergesidir mevcut uygulamaları

Güzelim vatanımda da insanlar “siyah-beyaz” diye ayırıma mı tabi tutuluyor? Acaba siyah kabul edilenlerin oranı kaçtır? Yüzde doksan beş mi?  

Hep bu sorular aklıma geliyor.

Ve ülkemin “siyah İnsanları”na(!) yapılan zulmü insanlık adına sorguluyorum.

Acaba bu zulümlerden ülkemiz ne kazanıyor. Bilimsel çalışmaları mı, icatları mı, dünyadaki itibarı mı yoksa bilemediğimiz bir yönü mü yükseliyor?

Yoksa hayat pahalılığı mı azalıyor? İnsanlarımızın yüzü gülüyor da biz mi fark edemiyoruz? Görünen manzara şudur ki, ülkemiz bu zulümlerden bir şey kazanmadığı gibi insanının, vatandaşının güvenini de, insanlığını da kaybediyor.

Yazık, bu millete, bu ülkeye, bu güzelim insanlara.

Bu zulümden, bu işkenceden ancak Türk milletinin düşmanları ve onların yerli uzantısı olan oligarşi fayda görür.

Tabi ki, geçici fayda. Zira hiç bir zulüm ebediyen payidar olmamıştır ve olmayacaktır da.

Bu ilahi hükmü hiçbir zalim değiştiremez.

Gün gelir güzel ülkemin “siyah” muamelesi gören güzel insanlarının yüzü güler inşallah.

Kendilerini bu ülkenin yegâne sahibi olarak gören Müslüman görünümlü gayrı Müslim sahtekârlara ve sahte “beyaz”lara rağmen. Merhum Necip Fazıl’ın dediği gibi

“Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir”

Evet, biiznillah bu tekerlek tümsekte kalmayacak ve ebed bizim olacak.

Vesselam. 1998.

 *Keskin, Abdulbaki. Siyahların Dramı Afrika Asıllı Müslümanlar, TDV yayını, Ankara 1998

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?