21 Mayıs 2020 Perşembe

Dar’ul-Aceze’den Huzur(suz) Evlere


Dar’ul-Aceze’den Huzur(suz) Evlere

Veydi ERKEN

            Zihin dünyamızı oluşturan ve hayat kaynağımız olan ilkelere kırıma uğratılmıştır dediğimde İslam’ı çok iyi bildiğini ve yaşadığını iddia eden taife karşı çıkıyor.
            Abarttığımı söylüyor.
            Hiçbir konuyu abartmamaya çalışıyorum.
            Mübalağa etmiyorum zira hayatı Kur’an-ı Kerim ve onun uygulayıcısı olan Hz. Peygamber’in yaşayışıyla anlamaya ve yorumlamaya çalışıyorum.
            Hayatı anlamlandırma tarzım budur. Elbette ki, hata ve kusurlarım olabilir, vardır ve olacaktır.
            Zihinlerimizin işgal edildiğine, hatta soykırıma uğratıldığına dair binlerce misal verilebilir.
            Bir misal.
            Eskiden hayatımızda “Dar’ul-Aceze” vardı. Şimdi “Huzur evleri”.
            Peki, arada fark var mı?
            Görünüşte fark yok denilir.
            Gerçekte o kadar fark var ki?
            Darülaceze muhtaçları sahiplenme saikiyle kurulurken, huzur evleri muhtaçları hayatımızdan uzaklaştırmak için kuruluyor. Bizi yetiştiren ve büyüten büyüklerimizi, bize ihtiyacı olanı hayatımızdan çıkarmak için kuruluyor.
            Bunu abartmıyorum.
            Zihnimiz işgal edilmiş. Tafakkuhumuz yozlaştırılmış, adına felsefe denilmiş.  Felsefemizle kuruluşların oluşum sebebini ve sürecini kavrayamaz hale geldik.
            Bakınız Darülaceze kuruluş sebebi ve süreci şudur.
“Darülaceze’nin kuruluş süreci 1877 Osmanlı-Rus Savaşı’na kadar uzanmaktadır. Bu savaşın ardından, göçler başlamış 1877-79 arasında İstanbul’a dört yüz bine yakın göçmen gelmiştir. Sokaklarda evsiz, barksız, hasta, kimsesiz çocuk ve dilenciler artmıştır.
İstanbul’daki dilencileri, sokaklarda başıboş gezen kimsesiz çocukları, cami avlusunda yatan kimsesiz muhtaçları bir araya toplayıp ıslah ederek sanat sahibi yapmak, kimsesizlerin son ömürlerini huzur içinde yaşamalarını sağlamak maksadıyla zamanın Padişahı II. Abdülhamit Han, bir Darülaceze kurulmasını ferman ile emir buyurmuştur.” https://www.darulaceze.gov.tr/kurumsal/kurulusamaci
Sadece bu ifadeden yola çıkış bile ulvi bir gayeye matuf olduğunu göstermeye yeter.
Ya bugünün huzur evlerinin kuruluş süreci nedir. Hangi saik ve amaçla tesis ediliyor.
Huzur sağlamak için mi, yoksa büyüklerimizi hayatımızdan çıkarmak için mi?
Etrafınıza bakın.
Kimler anasını, babasını huzur evi denilen huzursuz evlere yerleştiriyor. Postalıyor. Bayramlarda bile ziyaret etmiyor.
Düşünün ilk önce “aile”mizi tahrip ettiler.
Bizi doğurup büyütenleri unutturdular. Zahmetle büyütenleri hayatımızdan çektiler. Rabbulalemin:
İnsana, anne ve babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu zahmete katlanarak taşıdı ve zorluk çekerek doğurdu. Karnında taşıması ve sütten kesmesinin süresi otuz aydır. Nihayet çocuk olgunluğuna ulaşıp kırk yaşına girince şöyle yakarır: "Rabbim! Bana ve anne babama lütfettiğin nimete şükretmeye, razı olacağın işleri yapmaya beni muvaffak kıl. Benden gelecek nesli hayırlı eyle, pişmanlıkla dönüp senin kapına başvurmaktayım ve ben şüphesiz sana boyun eğenlerdenim!"
İşte cennetlikler arasında alan bu kimselerin, yaptıklarının güzelini kabul ederiz, kötülüklerini de görmezlikten geliriz. Bu kendilerine yapıla gelen gerçek vaaddir. Ahkâf 15-16
Ya biz nasıl düşündürülüyoruz. Nasıl tefekkür ediyoruz.
Onların ifadesiyle “büyük aile” olur mu?
Cevap olmaz. Annemiz, babamız hayatımızda yer almamalı.
“Çekirdek aile” bize yeter.
En iyi aile imiş çekirdek aile..
Hele hele imkânının varsa büyükleri hemen terk edip “leblebi aile” olacaksınız. Paranızla büyüklerinizi hayatınızdan çıkaracaksınız, imkânınız varsa, ayıplanmayacaksanız(!) kargoyla göndereceksiniz.
Siz ve eşiniz.
Mutlu bir “çekirdek aile” olacaksınız.
Mümkünse çocuk bile olmasın.
Kedi- Köpek yeter.
Çocuk olursa onu da “kreş”e postala.
Zihin dünyamız işgal edilmiş, soy kırıma uğratılmış dediğimde haksız değilim.
Bakınız Rabbulalemin büyüklerimize nasıl muamele etmemizin gereğini şu şekilde buyuruyor.
Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti.
Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara öf bile deme! Onları azarlama! İkisine de gönül âlici güzel sözler söyle.
Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. "Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster, diyerek dua et. İsra 23-24”
Biz böyle mi yaşıyoruz.
Yoksa zihnimiz işgal edilip zıvanadan çıkmış mıyız?
Gayet açık söylüyorum.
Zıvanadan çıktık ve huzur(suz) evler denilen çukurlara doğru yuvarlanıyoruz.
Selam ve Sabırla…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?