23 Mayıs 2020 Cumartesi

Kur'an'ı Kerim'i Okumayan/ Anlamaya Çalışmayan Müslümanlar


Kur'an'ı Kerim'i Okumayan/ Anlamaya Çalışmayan Müslümanlar

Veysi Erken

Kenan tufanın akabinde bir başka deyişle Eylül fırtınasından sonra bir dergide yapılan  röportajlar “İnanmış Aydın’ın Problemleri” adıyla kitaplaştırılmıştı.
   O kitabın adı bir Türkiye gerçeğini ifade ediyor.
            Kitabın adı yeter. Kitapta yer alan röportajlar Türkiye’de yerleşik hale getirilen "düşünce Zemini”ni sorunlarını dillendiriyor. Aynı sorunlar kırk yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen devam ediyor. Hem de derinleşerek. Münafıkların sayısı artarak.
            Bizim dediğimiz aydın sosyolojik, felsefi, hukuki, eğitim, tarihi, coğrafi, kültürel kısaca "sosyal bilimler" denilen alanların tamamında düşüncesini, fikriyatını ve eylemlerini “Batı/batıl Düşüncesi”nin zeminine oturtmuş bulunuyor.
            Bir yerde kabahatli değil çünkü içinde neşvu nema bulunduğu eğitim zemini yamuk. Dolayısıyla hayata bakışı bu nedenle yüzden çatallaşıyor.
            Yaptığı her şey ve analizler taklitten ibaret kalıyor.
    "İnanmış Aydın” hayatını bir taraftan inandığı, ama bilmediği değerlere dayandırmaya, öte yandan kendisine dayatılan değerlere göre yaşamaya çalışıyor.
            Kısaca “İnanmış Aydın” bir ikilem içinde bulunuyor.
             Kısaca, eskimeyen kavramlarla inanmış aydının konumu “el menzile beynel menzileteyn” durumundadır.
            Üzülerek belirtmeliyim ki, bugün de vaziyet aynıdır. Aydınımızın zemini aynıdır. Aradaki fark "düşünce zemini" "fıkıh"tan tamamen uzaklaşarak "Batı/batıl menzilesi"ne daha çok kaymışlığıdır.
            Aydınımızın "düşünce ve düşünme zemini" yerli olmadığı için fikriyatını ve zikriyatını BATININ BATIL değerleriyle kurguluyor.
            Aydınımızın her şeyi taklitten ibarettir. Çözüm için teklifleri bize ait değildir.
            İlahiyat, eğitim, tıp, içtimaiyat vs. sahalarındaki çözüm önerilerini inceleme yeterlidir
            Bu gerçek kabul görmedikçe bir yere varmamız ve dünyaya damgamızı vurmamız mümkün değildir.
            Yerli olmak mümkün mü?
            Elbette mümkündür.
            Yerli olmanın ilk şartı "yerli(İslami) değerlerimizi düşünme zemini haline getirmekle başlar.
            Bu da ancak Kur’an-ı Kerime dönmekle mümkün hale gelir.
            Kur’anı kerime dönmek demek Kur’anla doğru ilişki kurmak demektir.
            İlişkimiz; Kur’an-ı kerime
 İnanmak,
Okumak,
Öğrenmek
Anlamak
   Ve
Yaşamak safhalarını ihtiva eder.
            Kısaca Kur’anı SATIRdan SADRA, SADIRdan HAYAT’a geçirmekle mümkündür.
             Kur’anı hayatımızdan çıkardığımız için sosyal, ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkilerimizi, düşünüşümüzü ve uygulamalarımızı “BATININ BATIL ZİHNİYETİ”ne dayandırmış bulunuyoruz.
             Özellikle Sosyal Bilimler denilen alanda akademik olduğunu düşündüğümüz bütün çalışmaları inceleyiniz bu durumu görürsünüz.
             Batıyı iflasa götüren önermeleri hayatımızın parçası haline getirmiş durumdayız.
             Daha önce bir yazımda ifade ettiğim gibi kültürel ve zihni işgal had safhadadır.
            Yıllardır yerli olmayan egemenlerin tatbik ettikleri yöntemlerle insanımızın "zihni ve hayatı" işgal edilmiştir. 
            Zihni işgal yüzünden aydın, gazeteci, bilim adamı, sanayici, tüccar, yazar-çizer vs. dediklerimiz hep zihinlerini işgal edenlerin mantığıyla hareket etmekte, yazmakta ve iktisadi hayatı inşa etmektedir.
            Gönüllü veya paralı köleler durumunda olan bahsi geçen taife etrafımızda devam eden soykırımları (Suriye’de, Irakta, Sudan’da, Türkistan’da, Afganistan’da, Libya’da, Mısır’da ve sayamadığımız yerlerde Siyonist haçlılarca gerçekleştirilen) yapan ve yaptıranlara karşı tavır sergileyeceklerine ülkemizin etrafımızla olan ilgisini kınamakta ve engellemeye çalışmaktadır.
            Sadece bu tür yaklaşımlar bile nasıl işgal edildiğimizin (zihni ve kültürel olarak) bir resmi ve göstergesidir.
            Hâsılı kelam.
            Kendini Müslüman olarak ifade eden her fert zihnini ve hayatını işgalden kurtarmakla mükelleftir.
            Alanı ne olursa olsun özellikle liderlik etme konumunda olanların vebali daha büyüktür.
            Sosyal hayatla ilgili olanların vebali daha da büyüktür.
            Haydi, elbirliği ve gönül birliği ile Kur’ana inanmaya, okumaya, öğrenmeye, anlamaya ve yaşamaya yönelelim.
            Kur’anı satırdan sadra, sadırdan hayata taşıyarak tatbik edelim, yaşayalım ve MUHLASİN’den olalım.
            Selam ve Sabırla...
https://ssl.gstatic.com/ui/v1/icons/mail/no_photo.png

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?