11 Kasım 2022 Cuma

Müslüman olmak

 Müslüman olmak    

Veysi ERKEN-1999

Toplumu oluşturan fertlerin büyük bir çoğunluğu tarafından “yeni”, umutlar için bir başlangıç olarak kabul edilir. Yeni yıl. Yeni ev. Yeni eşya. Yeni hükümet. Yeni seçim. vs.

Bu duygularla 1999 yılının ilk ayında “yeni” haberleri ve makaleleri okurken dikkatimi “Yunanistan’da TÜRK olmak yasak” başlığını taşıyan haber ile“Herkes Komşusu ile Barışırken” makale dikkatimi çekti. Dikkatle bunları okudum ve derin bir düşünceye daldım.

Evet. Yunanistan’da Türk olmak yasaktı da, ülkemizde “Müslüman” olmak acaba serbest midir? Türkiye’de Müslüman-Türk olarak yaşamak ne kadar kolay? Bazılarının dediği gibi göğsümüzü gere gere Müslüman’ım deyip İslâm’ı kamilen yaşayabiliyor muyuz?

 Herkes Komşusu ile barışırken biz kendi insanımızla barışık mıyız?

Barışabiliyor muyuz?

Barışık olmamızı engelleyen güçler kimlerdir?

 Dış odakların maşası olanların rolü ve etkisi nedir?

 İşte beni derin düşünceye sevk eden sualler.

Biz kendi durumuzun farkında değilken İnsan Hakları İzleme Grubu 1998 yılıyla ilgili yayınladığı raporunda Yunanistan hükümetinin  “Türk” kelimesini yasaklamaya ve Türkleri göçe zorlamaya devam ettiğini vurguluyor. Bu rapor Yunanistan’da İnsan haklarının gaspını ifade ediyor.

İnsan haklarının gaspı.

Ne kadar çirkin, kaba, onursuz ve adice bir anlayış ve uygulama.

Yunanistan’ı bu anlayışından ve uygulamalarından vazgeçirmek hepimizin vazifesi. Ancak,     Yunanlının “hak” gaspından nasıl vazgeçmesini talep ediyorsak, ülkemizde cereyan eden “hak” gasplarından vazgeçilmesini en az o kadar, hatta daha fazlasıyla talep etmek durumundayız. Çünkü biz bu vatanın asli ve vazgeçilmez unsurlarıyız.

Talep etmek durumundayız, hem de ısrarla. Zira ülkemizde kapitalizmin veled-i zinası olan bir oligarşik yapı tarafından -çeşitli maskelerin arkasına saklanarak- sahnelenen senaryo ile insanımızın hakları gasp edilmekte ve kendi ülkesinde köle durumuna düşürülmektedir.

Sayıları beş bini bile bulmayan bu ideolojik ve oligarşik insan kılıklı mahlûkların oluşturdukları yapı ile haklar boyutunda boğazımızı daha fazla sıkmaya yönelmiş bulunmaktalar.

Yunanistan’da Türk olmak nasıl yasaklanıyorsa, güzel ülkemde Müslüman olarak yaşamanın yasaklanmaya çalışıldığını hep birlikte görüyor ve yaşıyoruz.

Zulme karşı direnmek ve Kapitalist-Marksist azınlık ideologların pespaye planlarını bozmak güzel ülkemin her ferdinin görevidir. Bugün bu direnç gösterilmezse yarınlarımız bugünümüzden beter olacaktır.

Devletler komşularıyla barışmaya çalışırken, devletin maskeli balerinler eliyle kendi insanıyla çatışmaya sürüklenmesi hiç birimizin işine gelmemelidir. Halkın devlete olan güven duygusunu yok etmeye yönelik bu uygulamaların zararını hep birlikte görürüz. Çünkü hepimiz aynı geminin içindeyiz ve beraber yaşamaya mecburuz.

Günümüzün dünyasında farklılıklarımızı koruyarak beraber yaşamanın yolları aranır ve tavsiye edilirken, ülkemizde sahnelenen senaryoya karşı bigâne kalmak, birliğimizin dinamitlemesine seyirci kalmakla eş anlamlıdır.

Bana ne? Bana dokunmayan yılan bin yaşasın demek, en hafif ifade ile gaflettir. Gaflet hiç bir toplumu var etmez. Bilakis yok oluşun emarelerindendir. 

Hulasa-i kelam, dünyada yasaklamaların azaltılmaya, yok edilmeye ve devletlerin birbiriyle barışmaya çalıştığı bir dönemde, hak ve hukuk tanımaz bir kaç zalimin, hırsızın, uğursuzun ve bölücünün oluşturduğu oligarşik yapının çocukları bile sokağa döken uygulamalarının ülkemize bir yararı yoktur.

Vicdan, izan, akıl ve irfan sahibi her ferdin mevcut senaryoyu kavraması ve bunu bozmaya çalışması vatanseverlik göstergelerinden birisidir.

Vesselam. 30.01.1999

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?