6 Aralık 2020 Pazar

Çal, Çal, Çal

 

                                                               Çal, Çal, Çal

Veysi Erken

 

            Radyoda hafifçe bir türkü terennüm ediliyor sabah sabah.

             “Çal, çal, çal

            Gelinler oynasın, kaynanalar oynasın.”

            Tam ülkemizin havasına uygun bir türkü. İMF ve Dünya Bankası uzantıları olan Tapınakçılar çalıyor. Gelinleri ve kaynanaları oynuyor.

             Ama ne çalmalar ve dahi oynamalar. Milletin ümüğünü bitirecek kadar çalmalar. Çuval çuval, koli koli, balya balya para çalmalar. Rakkaselerle oynamalar.

Dönüm dönüm araziler, kat kat binalar. Bir gecede çalınanın haddi hesabı yok. Halk bir gecede servetinin yüzde doksanını kaybedecek kadar yoksullaştırılıyor bu çalmalarla.

             İşte bunun için gelinler kaynanalar oynuyor, barlarda pavyonlarda “yıldız(!)”laşıyor. Onun için gelinler kaynanalar kucaktan kucağa atlıyor zıplıyor.

            Çalmaların haddi hesabı yoktur ülkemizde.

            Tapınak şövalyeleri bir gecede milyon dolarları çalıyor. Hırsızlığı, arsızlığı, edepsizliği ve dahi hortumlamayı dile getiren hemen damgalanıyor. Hatta anasından emdiği süt burnundan getiriliyor. Ne de olsa hortumcuların “baba”ları, “töre”lemecileri ve “siad”ları var. Tapınakçılar çalıyor, “baba”ları, “töre”cileri ve  “siad”ları onları koruyor. Kaynanaları ve gelinleri sevinçten rakkaseler gibi kıvırıyor.

            Oh ne ala “muallâ.”

            Mualla arz-ı endam ediyor, tapınakçılar çalıyor. Ha bire Cemil gibi götürüyor keratalar. Hortumlamalarını örtülerle değil, müellalarla perdeliyor

            Tapınakçı hortumcular götürüyor, onları hicveden soruşturuluyor.

            Bu işler hep böyle mi olacak?

            Hep tapınakçılar mı söz sahibi olacak bu memlekette?

             Tapınak şövalyeleri hep böyle güçlü mü olacak?

             Manzara-i umumiye şövalyelerin bu ülkede daha çok çalacakları, hırsızlıkları ve arsızlıkları müellalarla perdeleyeceklerini göstermektedir.

            Eh, ne de olsa tapınakçılardan yakınanlar onları desteklemektedir. Bilerek veya bilmeyerek, şuurluca veya bilinçsizce.

            Çalanlardan yakınanlara şunu soruyorum.

            Arkadaş sen çalanlardan rahatsız mısın?

             Cevap hazır. Evet, çalanlardan rahatsızım.

            Bu cevabı sağcısı- solcusu, dinlisi-dinsizi, donlusu-donsuzu, kısaca herkes vermektedir.

            Peki, mademki çalanlardan rahatsızlık duyuyorsun ve hortumlamaların olmasını istemiyorsun, neden onların “tekel ses” haline gelen gazete ve dergi adındaki müsvettelerini alıyor, her şeyi bozan kanalizasyonlarını seyrediyorsun dediğimizde “tıs” yok. Niye mallarını alıyorsun sorusunun cevabı da yok.

            Borudan “tıs” var da, tekel ses okuyucusu ve dinleyicisi ve müşterisinden “ses” yok.

             İşte bu minval üzere devam eden toplumda Tapınakçıların çalmaları daha çok devam eder.

            Ve dahi...

            “Çal, çal, çal

             Gelinler oynasın, kaynanalar oynasın” türküsü gönlümüzü yakmaya ve yıkmaya devam eder.

             Böyle tepkisiz kalabalığa hırsızlar, arsızlar, soysuzlar, edepsizler hoş olsun.

            İşte hayat.

            Selam ve Sabırla...21.06.2000

  

Veysi Erken

 

            Radyoda hafifçe bir türkü terennüm ediliyor sabah sabah.

             “Çal, çal, çal

            Gelinler oynasın, kaynanalar oynasın.”

            Tam ülkemizin havasına uygun bir türkü. İMF ve Dünya Bankası uzantıları olan Tapınakçılar çalıyor. Gelinleri ve kaynanaları oynuyor.

             Ama ne çalmalar ve dahi oynamalar. Milletin ümüğünü bitirecek kadar çalmalar. Çuval çuval, koli koli, balya balya para çalmalar. Rakkaselerle oynamalar.

Dönüm dönüm araziler, kat kat binalar. Bir gecede çalınanın haddi hesabı yok. Halk bir gecede servetinin yüzde doksanını kaybedecek kadar yoksullaştırılıyor bu çalmalarla.

             İşte bunun için gelinler kaynanalar oynuyor, barlarda pavyonlarda “yıldız(!)”laşıyor. Onun için gelinler kaynanalar kucaktan kucağa atlıyor zıplıyor.

            Çalmaların haddi hesabı yoktur ülkemizde.

            Tapınak şövalyeleri bir gecede milyon dolarları çalıyor. Hırsızlığı, arsızlığı, edepsizliği ve dahi hortumlamayı dile getiren hemen damgalanıyor. Hatta anasından emdiği süt burnundan getiriliyor. Ne de olsa hortumcuların “baba”ları, “töre”lemecileri ve “siad”ları var. Tapınakçılar çalıyor, “baba”ları, “töre”cileri ve  “siad”ları onları koruyor. Kaynanaları ve gelinleri sevinçten rakkaseler gibi kıvırıyor.

            Oh ne ala “muallâ.”

            Mualla arz-ı endam ediyor, tapınakçılar çalıyor. Ha bire Cemil gibi götürüyor keratalar. Hortumlamalarını örtülerle değil, müellalarla perdeliyor

            Tapınakçı hortumcular götürüyor, onları hicveden soruşturuluyor.

            Bu işler hep böyle mi olacak?

            Hep tapınakçılar mı söz sahibi olacak bu memlekette?

             Tapınak şövalyeleri hep böyle güçlü mü olacak?

             Manzara-i umumiye şövalyelerin bu ülkede daha çok çalacakları, hırsızlıkları ve arsızlıkları müellalarla perdeleyeceklerini göstermektedir.

            Eh, ne de olsa tapınakçılardan yakınanlar onları desteklemektedir. Bilerek veya bilmeyerek, şuurluca veya bilinçsizce.

            Çalanlardan yakınanlara şunu soruyorum.

            Arkadaş sen çalanlardan rahatsız mısın?

             Cevap hazır. Evet, çalanlardan rahatsızım.

            Bu cevabı sağcısı- solcusu, dinlisi-dinsizi, donlusu-donsuzu, kısaca herkes vermektedir.

            Peki, mademki çalanlardan rahatsızlık duyuyorsun ve hortumlamaların olmasını istemiyorsun, neden onların “tekel ses” haline gelen gazete ve dergi adındaki müsvettelerini alıyor, her şeyi bozan kanalizasyonlarını seyrediyorsun dediğimizde “tıs” yok. Niye mallarını alıyorsun sorusunun cevabı da yok.

            Borudan “tıs” var da, tekel ses okuyucusu ve dinleyicisi ve müşterisinden “ses” yok.

             İşte bu minval üzere devam eden toplumda Tapınakçıların çalmaları daha çok devam eder.

            Ve dahi...

            “Çal, çal, çal

             Gelinler oynasın, kaynanalar oynasın” türküsü gönlümüzü yakmaya ve yıkmaya devam eder.

             Böyle tepkisiz kalabalığa hırsızlar, arsızlar, soysuzlar, edepsizler hoş olsun.

            İşte hayat.

            Selam ve Sabırla...21.06.2000

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?