3 Eylül 2022 Cumartesi

İstişare, Tahakküm ve Eleştiri

 İstişare, Tahakküm ve Eleştiri

Veysi ERKEN

Dost meclislerinde en çok konuşulan mevzulardan birisi de teşkilatlarımızın başarısızlığıdır. Gerçekten de İslamî hassasiyetin yüksek olduğu varsayılan gönüllü teşkilatlarda başarısızlık söz konusudur.

Hayırlı niyetlerle kurulan pek çok teşkilatın zamanla rutinleştiği, zayıfladığı, donuklaştığı ve başarısızlığa sürüklendiği malumdur. Siyasi partilerden derneklere, sendikalardan vakıflara kadar gönüllü teşekküllerde aynı durumla karşılaşmamız mümkündür.

Kendi çapımda yaptığım tahlillere göre başarısızlığın temelinde Kur’an’a muhalif davranışları görürüz. Bu durumu birkaç misalle açayım.

Kur’an bize “ve şavirhum fil amr” yani istişare ediniz dedikçe biz istişareden fersah fersah uzaklaşmaktayız.

Bir dernek, sendika, vakıf veya partiyi düşünün. Genelde partinin veya derneğin yönetiminde resmi olarak yer alanlarla bile istişare edilmediğini görmekteyiz. Özellikle yönetimde “tahakküm”lerini kurmuş birkaç kişi yönetimde yer almadıkları halde dışarıdan gazel okuyarak yetkili olması gerekenleri yönlendirmekte ve tahakkümlerine almaktalar.

Kongresini yapmak üzere olan bir parti ile ilgili çıkan haberler bu konu için tam bir ibretlik numunedir.

İlgili partiyi bilenler bilir. Ve bahsettiğim konuyu açıklamaya yeterlidir.

Kurum ve kuruluşlarda oligarşik yapılanmalara dönüşen bu durumun temel nedenlerinden birisi birkaç kurucunun o yapıyı ebedi olarak kendi mülkleri olarak görmelerinden başka bir şey değildir.

Başta iyi niyetlerle, zahmetlerle, fedakârlıkla ve diğerkâmlıkla oluşturulan gönüllü teşekküller zamanla çiftliğe dönüşebilmektedir.

Hatta denilebilir ki, artık o teşkilatlar birkaç kişinin çiftliği ve geçim kaynağı mesabesindedir.
Tespitlerime göre başarısızlığın bir diğer nedeni de teşkilatta “eleştiri”den uzak durmaktır. Eleştiri büyük günahmış gibi algılatılır mensuplara ve üyelere.

Büyükler ve kurucular her şeyin en iyisini ve doğrusunu bilir mantığı yerleştirilir teşkilatlara.

Böylece yönetimi tahakkümü altına alan grup eleştirilere yani meşverete olduğu gibi kapalı hal alır.

Büyükler eleştirilemez konumda olduklarından teşkilatlarda hatalar ve statikleşmeler had safhaya ulaşır. Dokunulmazların yenilere ve yeniliklere tahammülleri yoktur. Hatta büyükler zırvalarını prensip olarak yutturmaya kalkışırlar. Dolayısıyla teşkilatların dayandığı ilkeler ve kaideler rafa kaldırılır. Teşkilatlarda keyfilik başlar ve şeffaflık ortadan kalkar. Artık o teşkilatta yolsuzluk da olur çöküş de, güven kaybı da. Otuz kırk yıllık teşkilatlardaki durağanlık bu gözle tahlil edilirse karşımıza hep aynı sebeplerin ve aynı şahısların çıktığını görürüz.

Şahıslar ne yol gösterir, ne yol bulur ne de yol verir. Adeta “takoz” görevi görür. Peki, bu durumdan teşkilatların çıkışı ve kurtuluşu mümkün mü? Elbette mümkündür.
İlk yapılması gereken iş yönetimde yer alanların kendi konumlarını, yetki ve sorumluluklarını sahiplenmeleri ve “takoz” haline dönüşenleri kutsanmadan vazgeçmeleridir.

Bu vazgeçiş teşkilatlarda şeffaflaşmayı ve gelişmeyi beraberinde getirir. Teşkilatlarda herkes yetki ve sorumluluğunu bilir ve ona göre işini yapar. Teşkilatlarda yeniden iş bölümü ve işbirliği esası hâkim olur.

Böylece teşkilatlar bazılarının ebedi çiftliği olmaktan çıkarılmış olur.
Selam ve Sabırla… 12.10.2008

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?