25 Eylül 2022 Pazar

Tutsak Zihin ve Akademik Bağımlılık

 Tutsak Zihin ve Akademik Bağımlılık

Veysi ERKEN

Türkiye’de Müslüman’ım deyip İslam’a itiraz eden o kadar “ebleh” oluştu ki, hayret etmemek mümkün değil.

Bu konu ile ilgili epey yazı vardır esasında.

Yıllar önce “köle yetiştirme eğitimi”, “öğreterek yabancılaştırmak”, “Müslüman’ın Sorunu Kur’anı Yaşamamasıdır”, “Her Şeye Din Ekseninden Bakmak” ve yüzlercesi misal verebilirim.

Yazılarım Müslüman’ın zihinlerinin ne kadar tutsak olduğunu gösteriyor esasında. Bu konuya defalarca dönmek ve yazmak gerekir. Zira Müslüman’ın zihni işgal edilmiş ve kültürel soykırıma uğratılmıştır.

Zihinler işgal edilip kültürel soykırım gerçekleşince Müslüman dediklerimizin ekseriyeti “Allah’a inanıyor, Allah yokmuş gibi yaşıyor” derekesine düşüyor. Tabii ki, bu derekeye düşme sebeplerinden birisi ve en önemlisi “para alan emir alır” kaidesi gereğince yaşayan “kanaat önderleri(!), “satılmış gazeteciler”, “ilim adamı sıfatlı akademisyenler”, “siyasi liderler” vs. gelir.

Hakikatte bunların hepsi toplumun eğitiminde, yönlendirilmesinde ve yönetilmesinde etkili kesimlerdir.

Bu tespitimde bir arkadaşımın şu ifadesi zihinlerin nasıl işgal altında olduğunu açıklamaya yetiyor.

Arkadaşım İslami talim ve terbiye verdiğini düşündüğümüz bir fakültede öğretim üyesi ve unvanı en kalabalık.

Sohbetimizde “Her şeye din ekseninden bakmak bizatihi dinin kendisini sorun haline getirmiştir” dedi.

Tabii ki, bu arkadaşımız sahasında hep batı/batılların kitaplarıyla doldurulmuş, zihni tutsak edilmiş ve akademik bağımlı hale dönüşen biri.

Samimiyetinden şüphe etmediğim arkadaşıma bir kitabı tavsiye ettim. Biraz oku ve zihnini esarette kurtar dedim. Kitabı bütün okuyucularıma tavsiye ediyorum. Bugünkü ayırımı esas alacak olursak hayat “sosyal” ve “fen” bilimleri zemininde kurgulanır.

Kitap sosyal bilimler alanında zihnimizin nasıl işgal edildiğini, edilgin hale nasıl getirildiğimizi, sosyal hayatımızın hangi yabancı değerler (Gayrı İslami) üzerinde inşa edildiğini ortaya koymaktadır.

Syed Farid Alatas’ın “Sosyal Bilimlerde Alternatif Söylemler Avrupa Merkezciliğe Cevaplar”(1) isimli kitabı Âdem Bölükbaşı tarafından Türkçeye çevrilmiştir.

Bu kitabın düşünce hayatımıza kazandırdığı en önemli iki kavram “tutsak zihin” ve “Akademik Bağımlılık” kavramlarıdır.

Haçlı zihniyetinin bilhassa Güney Asya coğrafyasında Müslümanları nasıl köleleştirdiği akademik bir üslupla ortaya koyuyor.

Tabii ki köleleştirme bütün İslam coğrafyasında geçerlidir.

Ülkemiz ve insanımız maalesef zihin bakımından köle durumundadır. Tabii ki, bu derekeye düşmemizin sebeplerinden birisi ve en önemlisi “para alan emir alır” kaidesi gereğince içimizde yaşayan “kanaat önderleri(!), “satılmış gazeteciler”, “ilim adamı sıfatlı akademisyenler”, “siyasi liderler” vs. gelir.

Merhum Turgut Özal kalkınmamamızın sebebi yabancıların içimizden satın aldıklarıdır derdi.

Sadece kalkınma konusu değil sosyal hayatımızın parçalanmışlığı, aile hayatımızın darmadağınık hale dönüşümüzün, çocukların ebeveynlerini tanımayışının, hayatta anlık zevk ve sefih hayatın dışında bir şeyin kabul edilmeyişi, maddenin ilah edilmesi vs hep zihnin tutsak edilmesi neticesinde akademik bağımlılıkla çözüm üretmeye çalışanlardır diyebiliriz.

Bu gerçeği kitaptan sadece iki kavramı kullanarak neden Müslüman’ın her şeye din ekseninden bakmak mecburiyetinde olduğunu ortaya koymaya çalışayım. “Tutsak zihin” ve “Akademik Bağımlılık” kavramları konunun izahı için yeterlidir.

Maalesef zihinlerimiz tutsak, akademik dünyamız bağımlıdır.

Sosyal bilimler içinde telakki edilen ve medeniyetleri şekillendiren hukuk, iktisat, eğitim, kültür, felsefe, psikoloji, sosyoloji vs. ilim dalları belirli ilkelere göre doktrine edilir.

Bütün sosyal bilimlerin doktrine edilmesi, bir amaca yönelik olması ve belirli ilkelerden hareket edilmesi kaçınılmazdır.

Şimdi konumuzu açıklığa kavuşturacak birkaç soruyu gündeme getirelim.

İnsan niçin eğitilmelidir, ticaret hangi ilkelere göre şekillenmelidir, hukuk insan ilişkilerini neye göre düzenlemelidir, sosyoloji toplumsal ilişkileri hangi kurallarla izah etmelidir, felsefe bilgi, varlık ve ahlakı ne ile izah etmelidir.

Bu soruları çoğaltmak mümkündür.

Ve.

 Bir medeniyet tasavvuru inşa etmek veya ihya etmek isteyenler bu soruları belirli ilkeler ve yöntemlerle çoğaltmak mecburiyetindedir.

Geçmişimizde Maturidiler, Ebuhanifeler, İbn Haldunlar, Buhariler, Ali Kuşçular, El Cezeriler, İbrahim Hakkılar bu soruları sorarak İslam medeniyetimi oluşturmaya çalışmışlardır.

Camiler, külliyeler, hanlar, kervansaraylar, köprüler ve şehirler bu anlayışla şekillenmiştir.

Robot çalışmaları, tedavi yöntemleri, astronomi çalışmaları, uçuş tecrübeleri tutsak olmayan zihinlerle gerçekleştirilmiştir.

Peki, bugün soruluyor mU?

Maalesef çok az soruluyor?

Soranlar hemen baskın görüş haline dönüşen görüş sahipleri tarafından bastırılmaya çalışılıyor.

Hatta bu bastırma faaliyetinde İslam dairesinden zihnen çıkmış “Müslüman Görünümlü”ler tarafından daha şiddetli bir şekilde yapılıyor.

Aile hukuku veya sınavsız okul konusunu gündeme getirdiğimizde en çok itiraz “Müslüman Görünümlü”ler tarafından oluyor.

Dolayısıyla bugünkü çıkmazımız zihinlerimizin “tutsak” edilmişliği ve “akademik“ dünyamızın bağımlılığıdır.

Akademik dünyamız sosyal konuların tamamını haçlılar tarafından bize dayatılan kavram, ilke ve yöntemlerle izaha kalkışmakta ve bu yüzden çuvallamaktadır.

Bugün ülkemizde sorulduğu zaman nüfusun yüzde yüzüne yakının Müslüman olduğu ifade edilir.

Soruyorum size iktisadi ve sosyal alanda, eğitim hayatında, batı yaşayışıyla, sosyal değerleriyleve hukukuyla düşünmeyen, orijinal olan kaç sosyal bilimcimiz var?

Maalesef düşündüğünü, fikir ve bilgi ürettiğini zannettiğimiz akademik dünyamız taklitten öte bir şey ortaya koyamamaktadır.

Bizden adam olmaz, ancak batının şablonlarını kullanabiliriz anlayışı tutsaklığın göstergesidir.

Peki, neden bu durumdayız.

Sebebi gayet basittir.

İlim adamı, politikacı, iktisatçı, sosyolog, psikolog, hekim vs. dediklerimiz batının bakış açısıyla yetiştirilmiş ve devşirilmiştir.

Ülkemizde yapılan orijinal çalışmalar kabul görmemektedir. Tezlerin tamamı taklitten ve tekrardan ibarettir.

Batı dilleri, özellikle İngilizce mukaddes dil haline getirilmiş, batı ülkelerinde yapılan tezler mutlak doğru olarak addedilmektedir.

Mesela; “Sınavsız ve Sınırsız okul”, “her yer okul” veya “tabii bitkisel ilaç”, “ailemiz kendi hukukumuzla inşa edilsin” dediğimizde anlaşılmak istenmemekte, batı örnek verilmektedir.

Hâlbuki bizim medeniyetimizin inşasında bilgi edinme ve beceri geliştirme hakkı sınırsız kabul edilmektedir. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” ayeti maarif sisteminin kurgusu için yeterlidir. Kur’an aile hukukumuzu inşa için yeterlidir ve bununla yüzyıllarca mutlu yaşamışız.

Tutsak zihin ve akademik bağımlılık ile düşünenler batının/batılın değerleri ile tefekkür edenler insanımızın önünü tıkamayı öğrenim hakkını gasp etmeyi ve aileyi sıfırlamayı marifet bilmektedir. Hem de “Müslüman’ca(!)” düşündüklerini ileri sürerek.

Bilinmelidir ki, “tutsak zihin” ve “akademik bağımlı” kölelere dönüştürülmüş ve devşirilmişlerden medeniyetimize bir katkısı beklenmez, beklenemez.

Zira düşünme zeminleri kaydırılmıştır. Efendilerinin şablonlarının dışına çıkamazlar.

Dolayısıyla zihni tutsak olmayanlar, Müslüman olanlar her şeyi Kur’an ve Sünnet eksenli düşünmek ve hayata geçirmek mecburiyetindedir. Çalışmalarını ve medeniyet kurgusunu kendi kavram, ilke ve yöntemleriyle gerçekleştirmek zorundadırlar. Şunu söyleyebiliriz ki, “inancın ve buna bağlı değerler sisteminin yerini iyice belirlemeksizin ve bu noktaya hak ettiği vurguyu yapmaksızın İslam medeniyetinin doğuşunun, gelişmesinin ve yayılmasının anlaşılması” (2) mümkün değildir.

Kısaca; medeniyetimizin gelişim ve çöküş süreçlerini iyi tahlil ettiğimizde, gelişimin Kur’an eksenli, çöküşün eksen kaymasının sonucu olduğunu görürüz.

Hâsılı kelam, adalete, hakka ve hukuka dayalı bir şekilde nizam-ı âlemi tasavvur ve tahayyül eden kişi ve gruplar mihverlerini İslam’a asıl ifadesiyle Kur’ana ve Sünnete istinad ettirmek mecburiyetindedirler.

Unutulmamalıdır ki, felah “tutsak zihin” ve “akademik bağımlılık”tan kurtulmakla mümkündür.

Selam ve Sabırla…

1-Syed Farid Alatas, Sosyal Bilimlerde Alternatif Söylemler Avrupa Merkezciliğe Cevaplar, Ter: Âdem Bölükbaşı, Matbu Yayınları, İstanbul-2016  

2-İbrahim Sarıçam, Seyfettin Erşahin, İslam Medeniyeti Tarihi, TDV Yayınları, Ankara-2015, s.4.

 

           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?