5 Mart 2023 Pazar

Müslüman Niçin Savrulur/ Savruluyor

Müslüman Niçin Savrulur/ Savruluyor

Veysi ERKEN

Merhum Necip Fazıl Kısakürek “Doğru yolun sapık kolları”ndan bahseder. Böyle bir kitabı var.

Gerçekten doğru yoldan “sapık” kollar ve görüşler ortaya çıkar mı? Bir inancın içinden sapmalar olabilir mi?

Evet.

Olabilir ve Oluyor.

Bunun en önemli ve hatta tek nedeni Yaşanılan “sabit değerler”in olmayışıdır. Celalettin Rumi ”Pergelin iğneli ayağı sabittir benim dinimde, ama diğer ayağıyla yetmiş iki milleti dolaşırım” der. Aynı minval üzere MİMAR SİNAN: Tıpkı bir pergel gibi bir ayağım sabit olarak merkez ve çevreyi gözlemledim, yay çizerek görgümü artırmak için diyarlar gezdim” teşhisinde bulunur.

İslami anlamda düşündüğümüzde bizim için değişmez “sabit” olan “Kur’an-ı Kerim” ve uygulaması olan “sünnet” olmak mecburiyetindedir. Pergelin sabit ayağı gibi sabitlerimiz olmazsa savrulur dururuz. Hatta yaşadığımızı İslam diye yaşar kendimizi ve etrafımızı bilerek veya bilmeyerek aldatırız ve savruluruz.

Bu sebeple İslam’ın kendini devamlı kılacak değişmez "sabit" ilke ve kurallarının olması gerekir ki devamlılık sağlansın.

Ve İslam için değişmez sabitler vardır. 

Kültür dokusunun ve yaşayış tarzının belirleyicileri olan "ilke ve kurallar" sağlam ve değişmez bir kaynağa istinat etmemekte ise esen rüzgârın yönüne göre şekil alan ağaçlara ve denizin dalgalarına dönerler.

Değişken ilke ve kurallara istinat eden  "hayat tarzı" köşeli olmaktan çıkarak yuvarlaklaşır. Böylece değişken ilke ve kurallara göre hayat felsefesini oluşturan fert ve toplumlar "çok yüzlü" ve münafık tavırları rahatlıkla takınırlar. Çıkara, güce ve ahlaksızlığa dayalı ilişkiler ön plana çıkar.

Zira ilke ve kuralları sağlam olmayan kültürler "Yüz" kavramı gibi belirsizlik taşır. Misali açacak olursak "Yüz" bir sayı mıdır? Bir emir midir?  Sima mıdır? Dikkat edilirse "yüz" kavramı net ve tek bir anlam ifade etmemektedir. Yüz kavramında olduğu gibi,hayat tarzının belirleyicisi kabul edilen kültürün "ilke ve kuralları" net ve herkes için aynı şeyi ifade etmiyor veya edemiyorsa toplumları oluşturan bireyler için  hayat "yüzsüz"leşir,anlamsızlaşır, münafıklaşır ve çekilmez bir hal alır; Bireyler ortak doğrulara ulaşamaz olur.

Bilindiği üzere fert ve toplumların yaşayış tarzlarının vazgeçilmezleri olan kültürel ilke ve kurallar (bizim için Kur’an ve Sünnet) grupların varlıklarını devam ettirmelerinde birinci amil iken, yıkılmalarının da birinci amili haline gelebilir. Bunun en belirgin delilleri tarihten "sodom ve gomor"dan, günümüzden ise fuhşiyatı meşrulaştıran şehirlerin, ailelerin ve ülkelerin yıkılışları ile Batı medeniyetinin ve hayranlarının yavaş yavaş sürmekte olan çöküşleri gösterilebilir. Bahsi geçen kültürlerde, yani yaşayış tarzlarının ilke ve kurallarında oluşan köksüzlük ve köksüz "değişme"ler nedeniyle hayat anlamsızlaşmış ve bütün mukaddesler etkisini kaybederek grupları çökertme noktasına getirmiş olduğu görülür. Çünkü ortak düşünce ve birlik duygusunun dayandığı temel kaynak; ilke ve kurallar değerini yitirmiştir.

Yine kültürlerin "sabit" muharrikleri yanında değişimi sağlayıcı muharriklerinin de bulunması gerekir.

Ancak farklılaşmanın ve farklılaşma yönünün kavranabilmesi değişme ve değişim ile neyin kastedildiğinin izahı gerekir. Zira değişme ve değişim mefhumları hemen hemen her ferdin günlük olarak kullandığı kelimelerdir. Değişmenin kaçınılmaz olduğunu tekellüm etmeyen yok gibidir. Günümüzün sihirli kavramı olan değişme "başka bir biçime ya da duruma girme" olarak tarif edilmektedir. Değişme bir hâlden başka bir hâle değişimi ifade ettiğine ve değişimin her halükarda gerçekleştiğine göre acaba bununla kastedilen farklılaşma her zaman olumlu olarak yorumlanabilir mi? Maalesef yorumlanamamaktadır.

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Müslüman düşüncede, tefekkürde ve fiiliyatta “sabit”lerin olması kaçınılmaz mecburidir ve bu sabitler Müslüman kalmak isteyen, Müslüman olan için Kur’an ve Sünnettir. Bu sabitler yoksa kişiler, gruplara, başka kişilere, ebeyenlerine  vs. göre yaşamaya başlar ve böylece İslam’dan uzaklaşarak “sadat/ büyük/önder/lider vs. kabul ettiklerinin hayatını/emirlerini din olarak görmeye başlar. Günümüzün en tipik örnek fetöist teröristlerdir. İki ayaklı şeytanın emirlerini/ buyruklarını, kabullerini, kitaplarını, sözlerini mutlaklaştırarak sapıklığı düşmüş ve İslâm’dan sapmış oldular.

Bu teröristler kazandıkları ve ayrılmaz nitelikleri haline dönüşen yalan, inkar, itham, iftira, hırsızlık, takiyye gibi sıfatları rahatlıkla taşır ve ifa eder hale dönüştüler ve bunları İslam olarak yutturmaya çalışarak münafıklaştılar, İslam’dan ve İslamî hayattan uzaklaştılar.

Velhasıl savrulmak ve İslam dışı olmak istemeyen her Müslüman İslam’ın sabitelerine göre hayatını kurgulaması bir mükellefiyet ve zorunluluktur.

Selam ve Sabırla…05.03.2023

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?